Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Toplumsal bunalım, yabancılaşma ve kaos

Yılların klasikleşmiş oyunu Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı yıllar sonra yeniden izleme olanağı buldum ve çok da keyif aldım. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından sahnelenen oyun yine kapalı gişe oynuyor. Kadıköy Süreyya Operası’nın o tarih kokan ortamında sahnelenmesi ise bambaşka bir keyif. 

Oyunu keyifle izlerken bir yandan da yeniden düşündüm, bazı eserler neden hiç eskimezler, hep yeni, hep canlı kalırlar diye. Eskimezler, çünkü insanı tüm yönleriyle gözlemleyebilmiş, anlayabilmiş ve anlatabilmişlerdir. Eğer Shakespeare, Tolstoy, Dostoyevski, Dickens, Hugo, Flaubert, Zola, Balzac ve daha niceleri yüzyıllar ötesinden günümüze zamansal sınırlara meydan okurcasına gelebilmişlerse, bunun nedeni insanı tüm boyutlarıyla anlamış ve anlatmış olmalarındandır. 

Ünlü tiyatro sanatçısı, yönetmen, yazar Haldun Dormen’in kaleminden çıkan Hisseli Harikalar Kumpanyası da on yıllardan beridir hep aynı beğeniyle, aynı coşkuyla karşılanıyor. Aynı nedenden dolayı. Yazarlık güçlü, müzikler muhteşem, oyuncular da usta olunca kalite dorukta. 

Toplumu, insanı çok iyi gözlemlemiş Dormen. Oyunu izlerken zaman tünelinde geçmişe bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim doğrusu. Birazı yaşanmışlıklar, birazı Yeşilçam filmlerinden izlenmişlikler, birazı kitaplardan okunmuşluklar üzerinden oluşmuş birikimin sahneye yansıyışının hazzını yaşadım desem yeridir. 

Altmışlı ve yetmişli yılların Türkiye’sinin toplumsal ve kültürel motifleri muhteşem biçimde sentezlenmiş. Anadolu insanının zengin kültürel değerleri, insancıl yaklaşımı, özlemleri, idealleri, düşleri, hayalleri ne güzel de işlenmiş. Farklılıkların hoşgörü potasında birleşmesi, çatışmaların kavgaya değil, kaynaşmaya dönüşmesi Anadolu insanının hümanist bakışını, insancıl kültürel anlayışını yansıtıyor. 

Hayaller gerçekleşmese de, düşler yarım kalsa da, sevgi ve dost ortamları tesellisi oluyor. Hüzne yer kalmıyor, coşku varken. Şarkılar, şiirler, güzellemeler, aşk çağrıları.

Toplumdaki tüm unsurlar harika bir kültürel sentezle sunuluyor oyunda. Feodaliteyle modernitenin birleşimine tanıklık ediyoruz oyunu izlerken. Feodal unsuların içerisine doğan modern unsurların, zamanla feodali içerisinde eriterek moderne dönüşümün bir tür öykülenmesi aslında Hisseli Harikalar Kumpanyası. Feodalin ve de gelenekselin içerisindeki insancıl unsurların modernin içerisine taşınmasını izliyoruz ve tatlı bir huzur ısıtıyor içimizi. 

Sonra oyun bitiyor. Süreyya’nın duvarlarına, pencerelerine nakşedilmiş o harika estetik dokusunu, vitrayları, oymaları, avizeleri, dekoru seyre dalarak büyüleniyoruz bir kez daha ve isteksizce çıkıyoruz kapıdan. 

Çıkmasa mıydık acaba? Gerçek olan hangisi? Birkaç dakika önce yaşananlar neydi şu an içerisine düştüğümüz nedir? İtiş kakış, bağırış çağırış, argolar, küfürler, kornolar, sirenler, birbirine yol vermeyen, oraya buraya savrulan, nereye gittiği belirsiz, yönsüz, bir kısmı da belki yersiz yurtsuz tuhaf bir kalabalık. 

Sonra Üsküdar’a gelmek üzere bir belediye otobüsüne biniyorum. Genelde toplu taşım kullanmayı tercih ederim. Çünkü insanları tanımak, toplumun ayrıntılarına inmek, sosyolojik ve kültürel gözlem yapmak için toplumsal ortamlarda olmak gerektiğini düşünüyorum. Korunaklı ortamlarda saklanarak toplumsal, kültürel, iletişimsel vs. gözlem yapmak bence mümkün değil. Özellikle de akademisyen, araştırmacı ve de gazeteciyseniz toplumu ayrıntılarda izlemeniz, gözlemeniz gerekiyor. Toplumla, halkla aramıza mesafe koyarak toplum adına, halk adına, dolayısıyla da insanlık adına söz söylemek, yazıp çizmek gibi bir hakkımız ve de yetkinliğimiz olabileceğini düşünmüyorum doğrusu. O nedenle sokaklarda zaman geçirmeyi, toplu taşımla seyahat etmeyi tercih ediyorum

Ve otobüste yaşlı bir kadın yanaşıp oturdu çocuklu genç bir kadının yanına. Üsküdar’ın yerleşiklerinden belli ki. Önce ilgiyle çevresine baktı, sonra yanındaki kadına dönüp birkaç kelam etmek istedi. Kendince bir sohbet ortamı oluşturmak üzere döndü kadına, konuşmaya çalıştı. Tebessümle bir şeyler soruyor, bir şeyler söylüyor, ama diğerinden yanıt yok. En sonunda diğer kadın “arabik” diye seslendi, bizimki konuyu tam anlamadı. O yaşta biraz zor tabi. Kadın birkaç kez “arabik” diye tekrarlayınca yanındakiler yaşlı kadına durumu izah etmeye çalıştılar. Nihayet anlamıştı. Yüzüne yayılan hüzünden belliydi anladığı.

Yanında oturan kadının yabancı olmasının da ötesinde çok daha fazlasını anlamıştı. Belki de tüm yaşamını geçirdiği bu kent ona artık yabancıydı, ya da o artık bu kentte, yaşadığı semtte bir yabancıydı. Yüzünü kaplayan hüzün bundandı. Tam da o sırada otobüs Karaca Ahmet Mezarlığının yanından geçiyordu. Yaşlı kadın bakışlarını mezarlığa çevirip öylece kaldı, iç çekişini duyuyordum. Yaşadığı dünyada kimsesizleşmişti ve belki de anıları canlanmıştı zihninde. Bir zamanlar ne güzel dostluklar yaşanmıştı, ne sohbetler, ne muhabbetler olmuştu. Şimdi belki de o anıların çoğu dostlarla birlikte o mezarlıkta saklanıyordu. Yaşadığı dünyaya, ortama, kente, semte yabancılaşmış o yaşlı kadın belli ki kalmakla gitmek arasında bir tereddüt yaşıyordu o an. Gitmek mi zor kalmak mı diye soruyordu kendine. Tıpkı pek çokları gibi. 

Toplumlar hareketli yapılardır. Değişim ve dönüşüm süreklidir. Ancak bunun programlı, planlı biçimde yönlendirilmesi gerekir. Toplumların kendi iç dinamiğinden kaynaklanan değişim enerjisinin profesyonel biçimde yönetilmesi önemlidir. Kendi haline bırakılan ya da dış dinamiklerin etkisine maruz kalan toplumlarda değişim ve dönüşüm süreci çoğu zaman kaotik hale gelebilir. Bu da toplumsal dengenin bozulmasına, kültürel sürekliliğin ve bütünlüğün aşınmasına yol açabilir. Sonuç ise yabancılaşma, toplumsal bunalım ve kaostur. 

Değişim ve dönüşümün toplumsal dengeleri, kültürel kodları bozmak değil, tıpkı Hisseli Harikalar Kumpanyası’nda sergilendiği gibi toplumsal gelişmeye, kültürel zenginleşmeye, insancıl değerlerin çoğalmasına ortam oluşturması gerekir. Bu da planlı, programlı bir yaklaşımla ancak olanaklıdır.