Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Cumhuriyet'imizin 101. yılında, 101 yıl öncesine mi döndürülmek isteniyoruz?

Misak-ı Milli sınırları çizilmiş… Savaş bitmiştir, memleketin hali perişan, halkın takati kalmamıştır artık. Yıl 1923, bin bir meşakkatle ilan edilir Cumhuriyet. Artık ne durup düşünmenin ne de milletin perişan, bedbin haline bakarak yeise kapılmanın zamanı değildir. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, memleketin inşasına başlar. Mustafa Kemal’in ajandası bellidir. Ateşlerin içinden koşarak gelen yüzlerce şahlanmış beyaz atın sırtına yükler memleketin ahvalini ve hiç soluklanmadan, durup dinlenmeden koşturur istikbale doğru, 15 sene boyunca.

Kutlu Cumhuriyet’in ilanından 101 yıl sonra, bugünkü Türkiye'nin durumu, Mustafa Kemal'in o zamanlar tarif ettiği milletin ahvaline benzer bir perişanlık içindedir. Bu minvalde, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı konuşmalardan kayda geçen bazı kısımları anımsamak ve memleketin o zamanki halini, günümüz ile kıyaslamak, belki de bizleri ciddiyetle ve kederle düşünmeye sevk edecek en etkili yol olacaktır.

Efendiler diye başlar konuşmasına:

“Tekke ve zâviyelerle türbelerin seddi ve alelumum tarîkatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ilâh gibi birtakım unvanların men'i ve ilgâsı da Takrîr-i Sükûn Kanunu devrinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbîkat, heyet-i içtimâîyemizin hurâfeperest, iptidâî bir kavim olmadığını göstermek nokta-i nazarından ne kadar elzem idi; bu takdir olunur.”

Yaptığı gezilerin bir tanesinde karşılaştığı manzarayı ise şöyle aktarır:

“Bâzı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez veya bir peştamal veya buna mümâsil bir şeyler atarak yüzünü, gözünü örter ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın mânâ ve medlûlü nedir? Efendiler, medenî bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşî vaziyete girer mi?”

Meşhur İzmir konuşmasında ise;

“Efendiler, memleketimizde cehalet varsa umumidir, yalnız kadınlarımıza değil, erkeklerimize de şâmildir” der.

Kabul etmesi zor olmakla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk’ün o gün gözlemlediği, perişan yorgun halk için sarf ettiği cümleler, 101 yıl sonrasındaki milletin ahvaline birebir denk geliyor. Hâlâ cehaletten kurtarılmaya, hâlâ rasyonel eğitime ve bilimsel düşünce prensipleriyle yönlendirilmeye muhtaç olan ve hâlâ muasır, gelişmiş medeniyetler seviyesinin fersah fersah gerisinde olan bir halk var.

Mustafa Kemal Atatürk, bütün çözüm yollarını bir miras gibi, tek tek yazılı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parlamentosuna, tatbik edilmek üzere emanet etmişken, bu tedbirlerin uygulanmamasının sebebi nedir?

Neden tatbiki mümkün olan ve denenerek faydası görülmüş çözüm yollarından bu kadar süratle uzaklaşarak, halkı 101 yıl önceki cehaletin kollarına bu kadar hevesle terk ediyoruz? Cevabını biliyoruz elbette...

Memleketin çaresiz çırpınışlarına bakarken, daha aydınlık 29 Ekim’lerde ümidimizi kaybetmeden Cumhuriyet’i kutlamayı diliyor olsak da, bugünkü ahval ve şeraitte, içimizdeki şair, Han-ı Yağma’nın satırlarına yaslanmadan günü geceye devredemiyor malesef...

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır

Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;

Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar

Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.

Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.

Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret