Türkiye’deki kadın ve kız çocuğu cinayetleri, münferit şiddet silsilelerinden ibaret vaka-i adiyeler değildir. Yaşananlar, ülkenin içerisinde bulunduğu uzun vadeli psikolojik, sosyolojik ve ekonomik buhranın vahim sonuçlarıdır.
Medeniyet sütunlarının bir bir yerle yeksan edilmesinin, hiçbir topluluğu çağdaş medeniyetler seviyesine eriştirmeyeceği herkesçe malumdu. Modern eğitimden ve rasyonel düşünme kabiliyetinden uzaklaştırılan toplulukların içerisine sürüklendikleri ahval, dünyanın neresine bakarsanız bakın aynıdır. Ancak bu durumun biliniyor olması, şu anda karşı karşıya olduğumuz felaket tablosunu, hiçbirimiz için daha anlaşılır yahut kabul edilebilir kılmıyor.
AHLAK VE AHLAKÇILIK
Ahlak yerine ahlakçılığın merkeze bırakıldığı bir sistemde, şiddet olayları, cinnetler, ahlaki çöküntüler, intihar vakaları, illegal yapılanmalar, uyuşturucu ticareti, insan ticareti, ağır ekonomik sarsıntılar ve en nihayetinde, temel değerleri sarsılarak değişen bir toplum yapısının oluşması sürpriz değildir.
Tamamıyla yıkılmış bir binadan, tuğlaları tek tek toplayıp aynı yere yeni bir bina inşa etmek mümkün değildir. Toplumun yeniden inşası için, çağdaş mimari fikirlere, rasyonel projelere ve bilimsel düşünce merkezli yeni bir toplum mühendisliğine ihtiyaç vardır. Ehil kalemlerin, ehil bilim insanlarının, aydınların, entelektüellerin, felsefecilerin, ekonomistlerin sağlam kafayla oturup derin nefesler alarak hep beraber düşünmesi, yazması ve toplumu yeniden tasarlaması gerekmektedir.
DÜŞMANI DIŞARIDA ARAMAK
Bu minvalde, kadın düşmanlığının bu denli şiddetlenerek artıyor olması, dikkatle ele alınması gereken en mühim konulardan bir tanesidir. Her ne kadar politik algı, düşmanı dışarıda aramak ve bir günah keçisi bulmak eğiliminde olsa da, suçluyu akıl hastası, satanist, incel gibi dar kalıplara hapsetmek, bizleri esas konudan uzaklaştırır.
İnceller diye, dış kaynaklı radikalize olmuş bir grup var, evet, ancak inceller bizim ülkemizde bir sebepten çok, bir kavram olarak ele alınmalıdır. Çünkü bizim ülkemizde bu mesele, üç gün boyunca manşetlerde parlatılıp, beşinci gün unutturulacak kadar sıradan ve yüzeysel değildir. Özellikle topraklarımızda, kökleri binlerce yıl öncesine dayanan dini, kültürel ve de geleneksel maskeler ile kutsallaştırılmış olan kadın düşmanı aktarımların, yeniden moda kavramlara dönüştürülmüş olması, bugünkü hâl-i pür kepâzeliğin asıl müsebbibidir.
Dolayısıyla meselenin yabancılaştırılarak uzağa atılmasına, bilinçli bir iradeyle ve dâhi kat’iyetle karşı çıkmak gerekir. Kadın düşmanı failler, bizim ülkemizin sosyolojik dinamikleri tarafından oluşturuluyor. Kurban verilen kız çocukları ve genç kadınlar ise başka bir ülkenin değil, bu ülkenin özbeöz evlatlarıdır.
KADIN DÜŞMANLIĞINI TOPLUMSAL BİR FENOMEN OLARAK ALGILAMAK
Kayda geçen ürkütücü cinayetler, yıllık 400 ile 500 arasında korkunç rakamlara tekabül ediyor. Bu olaylara, şüpheli intihar vakaları, kayıplar, ve kayıt dışı hadiseler eklendiğinde, binleri bulan rakamlar, meseleyi sadece şiddet olayı olmaktan çıkarıp toplumsal bir beka sorununa dönüştürüyor.
Çözüm eksenli hareket edeceksek, şiddetin uygulayıcısını oluşturan toplumsal dinamikleri tahlil etmek mecburiyetindeyiz. Ancak, kadın düşmanlığını toplumsal bir fenomen olarak analiz etmemiz gerekirken, daha yolun başında, bu fenomenin bir unsuru olan faili, “daraltılmış özne kalıplarına” hapsederek tökezliyoruz.
Daraltılmış özne kalıplarından kastettiğimiz nedir? Örneğin, akli dengesi yerinde olmayan kişiler, inceller ya da uyuşturucu bağımlıları.
Peki bu gruplarda olan bireyler bir kenara mı bırakılmalıdır, elbette hayır. Ancak lise bilgisinden birçoğumuzun hatırlayacağı çok küçük mantık formülasyonu ile, sadece bu gruplardaki insanların hedef tahtasına bırakılmamasındaki gerekliliğin sağlamasını hemen yapabiliriz. "Bir katil, akıl hastası olabilir, ancak her akıl hastası katil değildir." Formüle edecek olursak K(x), 'x bir katil' ve A(x), 'x bir akıl hastası' olmak üzere, K(x)›A(x)?¬(?x(A(x)›K(x))
Çözüm yoluna engel olarak konulan bu ayrıntıyı bir kenara bıraktıktan sonra, daha yolun en başındayken incelenmesi gereken husus, fenomenin unsurları olan öznelerden ziyade, ismine kadın düşmanlığı dediğimiz fenomenin kendisidir diyebilmeliyiz.
Amaç, sürekli kendi içerisinde katiller üreten bir toplumun sosyal normlarını incelemek ve bu duruma çözüm üretmek ise, suçun gerçek sebeplerinin toplum vicdanındaki sanık sandalyesine oturtulmasına izin vermek gerekir. Öyle ki, topluluğun elinde, kendi iç dinamiklerindeki kırılmalara bakmasını sağlayacak bir ayna oluşturulabilsin.
Suçlunun "öteki" ilan edilip gıyaben cezalandırıldığı bir yerde, vicdanlar rahatlar ve hiç kimsenin aklına, böyle bir ülkeye dönüşmüş olmamızda benim payım nedir sorusunu sormak gelmez.
HATALI ALGI SARMALI
Belki de öncelikli hareket noktamız, şu soruyu sormak olmalı: Neden sorunlarımızı çözmek yerine onları başka türlü adlandırarak, kendimizden uzaklaştırıyoruz?
Bir kadının yaşam hakkının elinden alındığı bir cinayetin adı "namus cinayeti" olarak değiştirildiğinde, topluluğun nazarında suçun bütün unsurları altüst ediliyor. Bir anda katil mağdur, maktul ise suçlu ilan ediliyor.
Tecavüzlerde ise, tecavüz edenin şiddetli sapkınlığı ve işlediği suçun affedilmezliği yerine, kadının üzerindeki giysi tartışılıyor. Kadın, sadece o gün o elbiseyi giydiği için, o ana kadar iyi bir insan olan erkeği, bir anda tecavüz edebilecek kadar hastalıklı, sapkın bir suçluya dönüştürmüş olabilir mi? Bu ne türlü bir algı blokajıdır?
Toplum, mağdur kadını kurtarmanın bir yolunu aramak yerine, ısrarla fail erkeği affetmenin bin bir türlü yolunu bulmak için çaba sarf ediyor.
Medeni ülkelerde artık esamesi bile okunmayan gelenekler, töreler, dogmatik kalıplar bizim ülkemizde hâlâ kadınların öldürülmesine sebep oluyorsa, durup düşünmek gerekmez mi? Toplumun dimağına yerleştirilmiş bu hatalı algı sarmalı, topluluğun yarısını oluşturan kadınların öldürülmesine, köleleştirilmesine, özgür birer insan olma ihtimallerinin gasp edilmesine sebebiyet veriyorsa, mesele ciddidir.
Peki, toplumun vicdanını, rasyonel düşünceden ve tahlil etme kabiliyetinden fersah fersah uzağa düşüren bu davranış bozukluğunun sebeplerini nasıl tahlil edeceğiz? Çok zor zamanlardan geçiyor olsak bile, akl-ı selim ile oturup, sakince konuların, kavramların ve tanımlamaların üzerinden bir bir geçmek gerekiyor.
İYİ NİYETLİ KADIN DÜŞMANLIĞI VE SALDIRGAN KADIN DÜŞMANLIĞI
Misojini 2 yazısında, kadın düşmanlığını bir enstrüman olarak kullanan ataerkil sistemin bu enstrümanı kullanma metodlarının sadece şiddet olmadığını söylemiştik.
İYİ NİYETLİ KADIN DÜŞMANLIĞI
Kadın düşmanlığı karşımıza her zaman açık bir saldırganlık veya şiddet olarak çıkmayabilir. Kendini çok iyi gizleyebilen bu türlü kadın düşmanlıkları, kadınları geleneksel, ikincil rollerde tutan ve onların öz iradelerini kısıtlayan, pozitif ya da tarafsız gibi görünen fikirlerle kendini gösterir. Örneklendirmek gerekirse:
1.Anne rolünün aşırı vurgulanması (Intensification of the Motherhood Role): Annelik, kadınlar için en yüksek ya da en önemli rol olarak idealleştirilerek, bu rolün sürekli vurgulanması, anne olmayan veya olmak istemeyen kadınların, daha az değerli ya da doğal olmayan kişiler olarak görülmesine yol açarak kadın üzerinde şiddetli bir baskı oluşturur. Anneliği kadının asıl ve tek vazifesi olarak gören bu bakış açısının arka planında, kadını sadece üreme işlevlerine indirgemek vardır. Kadının bu işlevin dışında kalan kişiliği, hayatı ile ilgili hedefleri ve hayalleri görmezden gelinir.
2.İyi niyetli cinsiyetçilik (Benevolent Sexism): Kadınlara karşı aşırı koruyucu bir sözde tavır sergilenir, kadının bütün ihtiyaçlarını karşılayarak, hiçbir şey yapmasına, yorulmasına, hatta hiçbir şey öğrenmesine gerek olmadığı iddia edilerek, kadını el üstünde tutmak sözüm ona kadını yüceltmek çabası gibi anlatılır. Bu türlü kadın düşmanlığının arka planında, kadınları pasifize etmek yatar. Kadın çok kıymet gördüğünü zannederken aslında bağımlı ve zamanla kendi başına hareket etme kabiliyetini kaybetmiş bir durumun içerisinde bulur kendini.
3.Kadınlığa dair beklentiler (Gender Role Expectations): Toplumsal normlar, kadınlara çocuk yaşlarından itibaren, anlayışlı, nazik, şefkatli ve duygusal olmaları gerektiğini telkin eder. Erkeklere atfedilen özellikler ise güç, mantık ve kararlılıktır. Bu cinsiyetçi klişeler kadının toplumsal hayattaki rolünü çok sinsi bir şekilde manipüle eder. Kadınlara nasıl bir karaktere sahip olmaları gerektiği dikte edilerek, kadınların "kadınsı" sayılmayan mesleklerden veya toplumsal rollerden kendi kendilerini menetmeleri sağlanır.
4.Fedakârlık için övgü (Praise for Sacrifice): Ailesi veya partneri için kişisel hayallerinden, eğitiminden yahut mesleki kariyerinden vazgeçen kadınlar, toplumsal norm cetvelinde erdemli, fedakâr ve yürekli olarak nitelendirilerek övülürler. Kadının aksi yönde karar vermesi halinde ise, sosyal norm cetveli de tam tersi yönde konumlandırır kadını. Kariyerinden vazgeçmeyen kadın, kendi hırslarının peşinden gitmekle, bencillikle ve yeterince kadınsı olmamakla alenen suçlanır. Bu kadın düşmanı tavrın arka planındaki beklenti, kadına daima ikinci sınıf insan olduğu fikrini doğal olarak kabullenmesi gerektiğinin dayatılmasıdır.
5.Görünüşe dayalı nesneleştirme (Appearance-Based Objectification): Kadınları dış görünüşleri üzerinden değerlendirerek, kadının profesyonel yeteneklerinin ikincil bir özellikmiş gibi geri plana itilmesidir. Bu davranışın arka planındaki kadın düşmanlığı, kadınların görünümleri sebebi ile kategorize edilerek, bilinçli bir şekilde profesyonel yeteneklerinin erkeklere oranla ikinci plana itilmesidir.
İyi niyetli kadın düşmanlığı topluma doğal problemler olarak servis edildiğinden, bu düşmanlığı tespit etmek ve karşılığında gerekli mukavemeti oluşturmak her zaman çok kolay olmuyor. Dolayısıyla iyi niyetli kadın düşmanlığı, en az saldırgan kadın düşmanlığı kadar tehlikelidir. Ve saldırgan kadın düşmanlığından daha yaygın olarak her birimizin hayatının bir parçası olarak karşımıza çıkar.
SALDIRGAN KADIN DÜŞMANLIĞI
1.Tecavüz kültürü (Rape Culture): Tecavüz kültürü, cinsel şiddetin normalleştirildiği, sık sık küçümsendiği ve mazur görüldüğü toplumsal bir yapıyı ifade eder. Bu tür toplumlarda tecavüz ve cinsel saldırılar tolere edilir ya da görmezden gelinir. Dolayısıyla saldırganların korunduğu bir ortam yaratır.
2.Mağduru suçlama (Victim Blaming): Agresif kadın düşmanlığının bir diğer yaygın biçimidir. Mağduru suçlamak, toplumsal güç dengesizliklerini pekiştirir ve failin eylemlerinin sorgulanmasını engeller. Yalnızca cinsel şiddet değil, her tür şiddet olayında kurbanın sorumlu tutulduğu bir mekanizmadır. Bu yaklaşım, şiddet kurbanlarının yanlış bir şey yaptığı, uygunsuz davrandığı ya da tehlikeye açık olduğuna toplumu inandırmayı amaçlar. Bu davranış, kadınları daha savunmasız bir hale getirerek, potansiyel şiddet faillerini neredeyse suça teşvik edecek kadar sorumluluktan uzaklaştırır. Bu suçlama biçimi, yalnızca cinsel saldırılarda değil, aile içi şiddet, taciz veya diğer suçlar için de geçerlidir.
3.Aile içi şiddet ve kontrol (Domestic Violence and Control): Aile içi şiddet, kadın düşmanlığının en agresif ve en yaygın biçimlerinden biridir. Patriyarkal yapılarda, aile içi şiddet genellikle kadınlar üzerinde güç ve kontrol uygulamanın meşru bir yolu olarak kabul edilir. Bu şiddetten kaçmaya çalışan kadınlar "aileyi yıkmakla" suçlanır. Patriyarkal sistem sadece kadını mağdur etmekle kalmaz, aynı zamanda ailenin birliğini korumaya çalıştığını iddia eden saldırganları korur ve onlara hak verir.
4.Namus cinayetleri ve "namus" adına şiddet (Honor Killings and Violence in the Name of "Honor"): Patriyarkal normların güçlü olduğu kültürlerin en acımasız taraflarından biridir. Namus kavramı ile metalaştırılan kadının öldürülmesi neredeyse gelenekler tarafından dikte edilir. Namus kalıbının içerisine gizlenerek işlenen cinayette, katil-erkek mağdur pozisyonuna yükseltilirken, kurban olan savunmasız kadın ise suçlu pozisyonuna düşürülür. Kadın, tecavüz gibi müthiş bir saldırıya uğradığı durumlarda bile, geleneksel dogmanın kötücül buyruklarından kendini kurtaramaz. Kadın ölürken, fail-erkek "ahlak" ve "namus" savunucusu bir kahraman olarak kabul edilir. Medeni hukuk cezaya tabi tutsa bile, katil girdiği cezaevinde adi bir suçlu gibi muamele görmez. Hatta kız kardeşini ya da annesini öldürmek ‘zorunda’ kalan, kader kurbanı kategorisinde itibar görür, cezası bittiğinde ise, baba ocağına, ana kucağına dönerek, hayatına kaldığı yerden devam eder.
5.Savaşta cinsel şiddet (Sexual Violence as a Weapon of War): Savaş esnasında kadınlara yönelik cinsel saldırılar, toplulukları zayıflatmak, psikolojik baskı kurmak ve istikrarsızlaştırmak amacıyla sistematik olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu tür şiddet, yalnızca bireysel saldırılarla sınırlı kalmaz; daha geniş bir strateji olarak, savaşılan topluluğa yönelik bir silah olarak kullanılır. Kadınlar, düşman güçler tarafından, erkeklerin onurunu zedelemek, topluluk içindeki güveni sarsmak ve düşman topluluğu moral açısından çökertmek için hedef alınırlar. Kadınlar saldırının mağdurları olmalarına rağmen, kendi toplulukları hatta öz aileleri tarafından, onursuzlaştırılmış ve lekelenmiş ilan edilerek topluluktan dışlanırlar.
1937’de ikinci Çin-Japon Savaşı sırasında, Japon İmparatorluk Ordusu, Çin’in başkenti Nanking’i ele geçirdiğinde dünya tarihinin en acımasız savaş suçlarından biri olarak kabul edilen Nanking Tecavüzü (Nanking Katliamı) yaşanmıştır. Yüz binlerce sivilin öldürüldüğü bu savaşta 20.000 ila 80.000 kadın tecavüze uğramış ve ardından birçoğu öldürülmüştür.
Çin devleti, kültürü, gelenekleri ve dini temayülleri gereği, kadının namus metasına dönüştürüldüğü patriarkal bir kültür olmasaydı, aynı mentaliteye sahip olan Japon askerleri, Çin erkeklerinin onurlarını lekelemek için, kadınlara karşı bu kadar acımasız bir saldırı gerçekleştirmeyeceklerdi belki de.
6.Manosphere'de kadın düşmanlığı (Misogyny in the "Manosphere“): Son yıllarda dünyada iyice yaygınlaşan, ülkemizde de oluşturulmaya başlanan online topluluklar, kadınların şiddetin başka bir boyutuna maruz bırakıldıkları alanlardan bir yenisidir. Bu online topluluklarda radikalleşen erkeklerin cinsellikleri, gelenekler ve din gibi sosyal ilişkileri baskı ile şekillendiren unsurlar aracılığıyla baskılanmıştır. Karşı cins ile sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarının önünde, kendi şahsi engelleri olan bu adamlar, tatmin edemedikleri dürtülerinin öznesi olarak kendilerini görmek yerine, kadınları suçlamayı tercih ederler. Online mecralarda asıl kimliklerini baskılayıp başka bir kişilik ile hareket eden bu adamların, gerçek hayatta erişemedikleri tatmin, sanal dünyada şiddetli bir öfke olarak kendini göstermektedir. Algoritmik çalışma prensibi ile süratle radikalleşebilen bu öfke dalgası, potansiyel faillerin oluşturulması cihetinde çok tehlikelidir.
7.Kamusal alanda cinsel şiddet (Sexualized Violence in Public Spaces): Kamusal alanda cinselleştirilmiş şiddet, patriarkal sistemlerin, sıradan ve kaçınılmaz bir parçası olarak kabul edilir. Amacı, kadınların kamusal alandaki özgüvenlerinin kırılması ve kadınların evden çıkmaya korkar hale getirilmeleridir. Bu saldırı şekline, sözlü taciz, istenmeyen fiziksel temaslar ve cinsel içerikli sözler dahildir. Bu tür şiddetin amacı, kadınları sürekli aşağılamak ve onlara sürekli güvende olamayacaklarını hatırlatmayı hedefler.
8.Adalet sisteminin yetersizliği (Judicial Failures): Agresif kadın düşmanlığının sistemik bir diğer biçimi ise, kadınların tecavüz veya aile içi şiddet mağduru olduklarında, adalet bulamamalarıdır. Patriyarkal sistemlerde, mağdurların ifadelerinin şüpheyle sorgulanması, kanıtların ciddiye alınmaması, mağdurun travmatik durumunun göz ardı edilerek, özlük haklarına saygı duyulmaması bir tesadüf yahut bireysel bir hata değildir. Ataerkil adalet yapısının bu alana tesir eden noksanlığı ve özensizliği, yaşanmış hadiselerin açığa çıkmasını engelleyerek, toplumsal bir felaketi kayıt dışı bir zemine çekerek, toplumsal çözüm yollarını bloke etmektedir.
En nihayetinde, erkeği koruyan, kadını ikinci sınıf insan ilan eden patriarka, adalet sistemi ve geleneklerin çatısı altında varlığını sürdürürken, suçluyu doğrudan cesaretlendirmekte, kurbanı ise masum, güçsüz ve çaresiz olduğu için alenen cezalandırmaktadır.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi