Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8432
Dolar
Arrow
36,4673
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9719
Altın
Arrow
3355,0000
BIST
Arrow
9.911

Fausto Zonaro: Ressam-ı Hazreti Şehriyari

PARİS’TE  BAŞLAYAN  FAUSTO-ELİSA  AŞKI 

Zonaro’un  arkasındaki  güçlü kadın Lisa’dır. Elisa ya da Elisabetta.  Bir mühendisin kızı ve   ilkokul öğretmeni. XIX.    yüzyılın büyük buluşu fotoğrafa çok meraklı. Zonaro Paris’te kendine yeni şanslar  yaratmaya  çalışırken, Lisa da   aynı şehre  fotoğrafçılık  öğrenmeye gitmiş. Fotoğrafçılığın her şeyini öğrenmiş. Lisa, Avrupa’nın  ilk kadın fotoğrafçılarından  biri olmalı. Paris’te tanışmışlar.

Genç aşıklar,  Edmondo de Amicis  gibi  büyülü Doğuya meftun orientalistlerin  etkisiyle  İstanbul’da  fırsatlar yaratabileceklerini düşünmüşler.Fikir Lisa’dan gelmiş. Akıllı  kadın.  Sezgileri kuvvetli. 

Önden  Lisa gelmiş İstanbul’a. Yıl: 1891. Sonra Zonaro  geliyor.  Yaşayabilecekleri  yeni bir ortam  yaratmaya çalışıyor birlikte. Henüz evli değiller. 

O tarihlerde,  kökeni  Galata  Levantenlerine kadar  giden  bir topluluk var Pera’da.  Venedikliler, Cenovalılar. Söylenildiğine göre sayıları 14.000  civarında. Bazıları  İtalyan vatandaşı  bir kısmı Osmanlı. 

Elisa  ve  Zonaro mütedeyyin  Katolikler olarak 1892’de Saint Esprit Kilisesinde  evleniyorlar. Ertesi yıl ilk çocukları  Faustino doğuyor. 

Lisa Parmakkapı’da  bir fotoğraf stüdyosu kuruyor. Para kazanmaya  başlıyorlar.  Stüdyonun adı:  Atelier Elsa Constantinople. 

Bu arada ilk  oturdukları  yer Ayaspaşa Mezarlık Sokak. 1894 büyük İstanbul depremini burada  yaşıyorlar. 

XIX. YÜZYILDA DEĞİŞİM VE İSTANBUL’A GELEN SEYYAHLAR 

Endüstri devrimi ve buhar  enerjisinin etkili kullanılması, deniz ve demiryolu seyahati imkanlarını attırmıştı.  Kuzey Amerika kıtası  yüzyılın ortalarında  demiryolu ile baştan başa geçilmiş;  Avrupa  demir ağlarla örülmüştü. 

Osmanlı Türkiyesi, özellikle İstanbul ulaşılabilir “Orient”    imgesine  dönüşmüştü. Artık muhteşem Türkten  söz edilmiyordu. Karlofça’dan sonra Osmanlı   korkulan değil, merak  uyandıran,  Müslüman  bir  imparatorluk olmuştu.  Buharlı  gemiler ve demiryolu ile  Avrupa’ya bağlanmıştı. 

Sultan  Aziz’in Fransa,  İngiltere, Almanya seyahati yeni bir dünyaya  işaret ediyordu. Batıda Türk  artık  bir  modanın adıydı. Osmanlı, Kırım Savaşından sonra o zamanın Avrupasının bir parçası haline gelmişti. 

Bu arada  Osmanlı mülkü seyyahlar ve ressamlar  için yeni piyasa   imkanları demekti. Özellikle Jean Baphtiste Vanmour,  Etienne Liotard, Antoine Ignace Melling,  Amedoe Preziosi  gibi isimler uzun süreler  İstanbul’da   yaşadılar.  Erken dönem  Orientalist sanatçılar  olarak tanındılar. 

Bu arada Teophile Gautier  ve Edmondo de Amicis  gibi yazarların İstanbul kitapları   Elisa ve Fausto’yu etkilemişti.  İstanbul’u  resim piyasasında  yeni imkanlar  yaratabilecek   egzotik  bir şehir olarak  düşünmeye  başladılar.

Fikir Elisa’dan gelmişti. Böylece Zonaroların  İstanbul hayatının  ilk adımı  atılmış oldu. 

ONDOKUZUNCU YÜZYIL OSMANLISINDA RESİM İLGİSİ 

İslamda resim  heykel yasağı vardır. Bence bu yasağın kökeninde Arapların putperestlik dönemine  tepki vardır. Benim çocukluğumda bile  “insan sureti   yapmak” günah sayılırdı.  Büyükanne ve büyükbabalarımız  odada  bulunan portre  resimleri   ters çevirmeden namaz kılmazlardı.Heykelin de put olduğunu  düşündüklerini  hatırlatmak isterim.  Evde küçük bir heykelciğin varlığından bile hoşnut olmazlardı. 

Bu tutumun nedeni Müslümanlıktır. Müslümanlığı yaşama  pratiğidir. Bu nedenle İslam   dünyasında  kaligrafi, tezhib, mirnyatür vardır ama  resim heykel yoktur. 

Tanzimat sonrasında kapitalizm sadece  endüstri  devriminin  ürünlerini  piyasaya sürmedi. İdeolojisini ve  sanatını da getirdi. Kültürel değerlerini de.  Özellikle yönetici seçkinler sınıfında Batılı yaşam (buna Avrupai, asri  hayat denirdi)  benimsenmeye başlandı.  Günlük hayatta, yeme içme adetlerinden mefruşata kadar radikal  değişiklikler görüldü. 

Avrupa’nın sanat  ürünleri de bu kapsamdaydı. Osmanlı  aristokrasisi piyano çalmaya, resim yapmaya bşladı. En azından  resim ve klasik müzikten anlamaya gayret  gösteriliyordu. 

Bunu bir seçkinlik belirtisi olarak görüyorlardı. Resimden, müzikten, klasik romanlardan   anlamak  sınıfınızı  belli ediyordu. 

Bir yazımda özellikle belirttiğim gibi Karlofça’da  barış müzakereleri yapılırken, Osmanlı  delegeleri sandalyede  oturmayı reddettiler. Onun yerine topluca bir  divanda  oturdular. Müzakereler böyle yapıldı. Barışa bu  oturma düzeni ile ulaşıldı.

Bu tarihi olaydan sadece  150 yıl sonra Sultan Abdülaziz Avrupa’yı gezdi. Londra’ya Paris’e , Berlin’e gitti. Ataları  gibi cenk için değil, çağdaş bir monark olarak Avrupa’nın imparatorlarına  konuk oldu.  Döndüğünde heykelini yaptırdı. Saraylarının  bahçelerinde sadece Avrupa tarzı peyzajlar  taklit edilmiyordu. Heykeller de vardı. 

Son Osmanlı halifesi (TBMM  kararı ile) Abdülmecid Efendi   bir ressamdı.  Eserleri  incelendiğinde epey iyi olduğu da görülür. Karlofça’dan sadece iki  asır geçmişti  bu noktaya gelmek için. 

İşte Zonaroların  payitahta gelişleri  ve   kısa sürede   elit sınıflar   nezdinde prestij kazanmaları,  sosyetede tanınmaları  böyle  bir bağlam içinde değerlendirilmek gerekir.  

Birkaç yıl içinde Zonarolar, elçilikler çevresinde  ve Osmanlı  yönetici seçkinleri içinde  kendilerine yer buldular. Resim ve fotoğrafçılık  atelyesi  üzerinden  çevreleri genişledi.

Rus Büyükelçisi Alexandre Nelidov  da İstanbul’daki Ruslar için büyükelçilik bünyesinde   bir  resim kursu açmalarını  rica etti. 

İngliiz  Büyükelçisi  Sir Philip W. Curie  ve eşi Victoria,  İtalyan büyükelçisi Collabion, Yunan Büyükelçisi Mavrokordato  bağlantılarıyla  Osmanlı elitleri  ve sarayın  dikkatini çektiler. 

Zonaroların  İstanbul hayatındaki kırılma  noktası,“Ertuğrul Alayının Galata Köprüsünden  geçişi”  tablosunun Sultan Abdülhamid’e takdim edilmesi oldu. Zonaro, bu görkemli  geçişi  tuvale geçirebilmek için  çok uğraşmış, Elisa’nın çektiği fotoğraflardan  eskizlerinde  yararlanmıştı. 

Şimdi çok önemli bir kapı açılmıştı önlerinde. Bu devlet kapısıydı. Fausto Zonaro artık “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari” olmuştu. Bu Saray’da bir yeri  ve maaşı  olmak anlamına geliyordu. 

 

CELAL ESAT ARSEVEN’İN GÖZÜNDEN  ELİSA 

Arseven, Zonaroları Cihangir’de  kurdukları ilk  “Home Stüdyo” dan beri  tanıyor. Lisa’nın  hayranı bu arada. Dağınık saçlarıyla, çocukları  disipline etmek için   bağıran  bir İtalyan anneyi tarif  ediyor yazısında. Bir taraftan da akıllı adımlarla “kocasını” Pera ortamına sokmaya  çalışıyor.  Zonaro da bu otoriter İtalyan annenin  çocuklarından  biri gibi sanki.  Bu otoriterlik hayatlarının sonuna doğru ayrılığa neden olacak. 

Elisa, Paris’te Saint Germain bulvarında Pirou atölyesinde  fotoğrafçılık öğrencisi oluyor. Bu  zat  devrinin çok tanınmış bir  fotoğrafçısı. Epey  bir süre çıraklık edip işin bütün  püf noktalarını öğreniyor. İstanbul’daki  o muhteşem resimlerin arkasında  böyle bir birikim var. 

SULTAN  II.  ABDÜLHAMİD’İN   ZONAROLARI TALTİF ETMESİ VE İHSANLARI 

Sultan Hamid, Zonaroların sanatından çok memnun kaldı. Yaptıkları işleri çok  beğeniyor, gittikçe  daha fazla güveniyor, yeni şeyler istiyordu. Lisa’dan fotoğraflar, Fausto’dan yeni  tablolar. 

Elisa’ya Haremde çalışma izni verildi. Belgeler temin edildi. Çünkü etrafta zaptiye var.  Sultan Hamid devri, birilerinin  ortalıkta izinsiz olarak dikkat  çeken bir şeylerle meşgul olmalarına pek imkan vermiyordu. Şehir hafiye kaynıyordu. 

Zaptiyenin dikkatini çekmek pek hoş olmayan bazı sonuçlara  katlanmaya neden olabilirdi. Saray’a intisap edene kadar  bu tür  muamelelerle karşılaşmışlardı.  Hatta  Fausto’nun  ilk gelişinde yanında getirdiği  tablolara   liman gümrüğünde el koymaya  kalkmışlar. 

Sultan tarafından  keşfedilmesini sağlayan “Ertuğrul  Alayı”  tablosunun takdiminden sonra Zonaro, Saray’da  memuriyeti, odası ve maaşı   olan  biri  olmuştu.   “Ressam-ı Hazret-i Şehriyarı” unvanının güvencesi altındaydı. 

Sultan Hamid, Zonaro’ya  bazı Osmanlı nişanları da tevcih etti. Bu  jestlerin  dışında, Akaret evleri 50 numaralı  binayı onlara  tahsis etti. Bina Maçka yokuşunun  başındaki üç katlı  binadır. Şimdi Kafe-Restoran olarak  kullanılan  bina. 

Zonaralar  burayı  hem konut  hem  de stüdyo olarak  kullanmışlardır. Stüdyo  Sultan Hamid  devri elitlerinin  uğrak  yeri olmuş, Servet-i Fünun çevresi,  paşazadeler,  kızlarına resim dersi aldırmak isteyen Abdülhamid paşalarının sık sık uğradıkları bir  mekana  dönüşmüştür. 

ELİSA’NIN  ÇEKTİĞİ  CUMA SELAMLIĞI  FOTOĞRAFLARI 

Daha önce değindiğim gibi Zonaro’nun  birçok dış mekan  tablosu Elisa’nın  çektiği fotoğraflardan  yararlanılarak stüdyoda yapılmıştır.  II. Abdülhamid  devri İstanbulunun   bir çok resmi Elisa’nın objektifinin   ürünüdür.  Harem kadınları  dahil olmak üzere. Bana göre en ilginçlerinden biri Sultan Hamid’in  Cuma   selamlığına  giderken çekilmiş  resmidir. Tahminine göre,  resim töreni  izlemek isteyenler için yaptırılmış olan  Seyir Köşkünden çekilmiştir. Köşk özellikle  başkentteki  yabancı misyon temsilcileri için  yaptırılmıştı. 

Bu yazıyı yazmaya  başladığımda Sultan Hamid’in arkasındaki  kalabalığın içinde  Zonaro’nun da olduğunu öğrendim. Hakikaten  de  öyle.  Ressam-ı Hazret-i Şehriyari  Mösyö Zonaro, namaza gidişe refakat edenlerden   biri. Halife sultan  Cuma namazına  gidiyor. Arkasından ihtiramla  yürüyenlerden biri de  Katolik bir İtalyan. İlginç doğrusu.  

ZONARO’NUN TABLOLARINDA KAISER  II. WILHELM

 Alman Kaiseri’nin   Abdülhamid’in   konuğu  olarak  bulunduğu  mekanlarda   Elisa tarafından çekilmiş    resimler vardır.  Zonaro’nun  bunlardan yararlanarak  yaptığı  birkaç tablodan söz etmek isterim. Kaiser’in Dolmabahçe  Sarayı  rıhtımında  saltanat kayığına binişini konu alan  tablo  1898 tarihlidir. Şu anda  Milli Saraylar Dolmabahçe Müzesindedir.  Yine  Kaiser’i  eşi ile birlikte dört  atlı bir arabada gösteren sulu boya tablo   1899 tarihlidir. 

KAISER’İN İKİNCİ GELİŞİ VE ZONARO 

Kaiser  II. Wilhelm  ikinci kez  geldikten sonra  Almanya’da  hazırlanan Alman Çeşmesi hızla yaptırıp  Osmanlı sultanına hediye  etmişti.  İki ülke arasındaki dostluğun bir nişanesi olarak. 

Osmanlı  mülkünde epey gezmiş, Beyrut üzerinden  Kudüs’e  kadar gitmiş. Şam’da Emeviye  Camii  haziresindeki Selahattin Eyyubi’nin mezarını  ziyaret etmişti. 

Sultan Hamid, Kaiser’in ağırlanmasını  çok önemsiyordu.  II. Wilhelm Şale Köşkünde misafir edildi. Kaiser’e tahsis edilen  Şale’nin  duvarlarına Zonaro’nun, Ayvazovski’nin  tabloları asıldı.

ERTUĞRUL ALAYI  TABLOSUNUN  KOPYALARI KİMLERE  HEDİYE EDİLDİ? 

Ben Kaiser Wilhelm’in  Türkiye’ye  iki  kez geldiğini  sanıyordum. Meğer üçmüş.  İlk ikisi Sultan Hamid devrinde. 1889, 1898. Sonuncusu  ise Birinci Dünya Savaşı yıllarında:1917. Üçüncüsünde Başkumandan Vekili Enver Paşa  ile Yavuz Zırhlısının güvertesinde çekilmiş bir resim var. 

Kaiser’in ikinci gelişi Zonaro’nun Ertuğrul Alayının Galata Köprüsünden geçişi  tablosunu Sultan Hamid’e takdiminden sonraya  tesadüf ediyor. Şöhreti artmış.   Artık Saray’ın   ressamı. 40 lira maaşı var.  Kaiser’in tabloyu çok beğenmesi üzerine Sultan Hamid  tabloyu kendisine hediye etmiş, Zonaro’dan  tablonun aynısını  yapmasını  istemiş. 

Bu hediye edilme  hadisesini bildiğimden tablonun iki kopyası olduğunu  sanıyordum. Bu yazıyı yazarken üç olduğunu  keşfettim.  Üçüncüsü Fransızlara hediye.  

Hikayesi  şöyle:  Sultan Hamid’in cülusunun  25. Yılı 1901’e tesadüf ediyor.  Avrupa’dan bir çok önemli konuklar gelmiş. Bunlardan   biri  de  Fransız  Meclis Başkanı  M.Paul Deschanel.  Kaiser gibi tabloyu o da  çok beğenmiş. Sultan Hamid, Zonara’dan bir  kopya daha  yapmasını istemiş. Bu muhteşem tablonun üçüncü kopyası Fransız Meclisi  için  yapılmış, uzun süre  Mecliste   sergilenmiş. Sonra büyük ihtimalle Fransızlarla Dünya Savaşında  hasım  olduğumuz için kaldırılmış, tablonun  akıbeti bilinmiyor. 

ERTUĞRUL  ALAYI TABLOSUNUN  KOPYALARI ARASINDAKİ FARKLAR 

Tabloların  ilkinde yalın ayaklı  bir çocuk  ve çingeneler varken daha sonraki  versiyonlarda Batılı  giysiler içinde  insanları görüyoruz.  Serasker Rıza Paşa da alayın  en önünde  görülmektedir. Tablonun  her üç versiyonunda da beni en çok etkileyen hareketliliğin   mükemmel  bir şekilde yansıtılmış olmasıdır. 

ZONARO İLE İLGİLİ  KAYNAKLAR NELERDİR? 

Zonaroların hikayesini daha  ayrıntılı öğrenmek isteyenler  için öncelikle Osman Öndeş ve Erol Makzume’nun birlikte yayınladıklar, Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro   kitabını öneririm. Bir başkası Zonaro’nun Hatıraları : Abdülhamid’in hükümdarlığında  20 yıl başlıklı   yayındır.  

Beni teşvik eden  bir başka kaynak Koç Üniversitesinde yapılan bir doktora tezi oldu. (2023) 

Tezi yazan: Alev Berberoğlu.  Başlığı da şöyle: “Unwritten Histories of  Photography; Elisa Zonara an İtalian Photographer in Ottoman İstanbul”

Kazlıçeşme Sanat Galerisinde düzenlenen “Elisa  Zonaro’nun İstanbul’u”  temalı   sergi bu yazıyı yazmamda  temel  neden oldu diyebilirim. Sergi  ziyarete hala  açık. Resimler   Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayınlanmış ve  internet ortamında  görülebilir durumda. 

ZONARO’NUN ESERLERİ  HANGİ  KOLEKSİYONLARDA ?

Zonaro’nun  Türkiye tabloları  Milli Saraylarda, Dolmabahçe Sarayı Müzesinde, Pera Müzesinde, Axa-Oyak, Suna-İnan  Kıraç koleksiyonu ve  diğer   özel koleksiyonlardadır.

KENDİSİNİ  YERLEŞTİRDİĞİ  TABLOLARI

Fausto Zonara, Fatih  II. Mehmet’in İstanbul’a girişi tablosunda, Üsküdar Rufai  Dervişleri  tablosunda  cezbe halindeki  dervişlerin  arasından   görülür. 

10  MUHARREM TABLOSUNUN  AKIBETİ 

10 Muharremin konusu Kerbela  olayıdır.  Bu tarih Şii inancında  çok önemlidir. Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin  Kerbela’da ailesi ile birlikte  Yezit  ordusu tarafından katledilmişti.  Bu kanlı  olaydan  kurtulanlar günümüzde  Hz. Muhammed’in soyundan  oldukları iddiasını  sürdürenlerdir.  Şii geleneğinde, 10 Muharrem günleri acıyı anma günleridir.  Şiiler Hüseyin’in  acısı  dövünerek yaşatırlar.  Sultan Abdülhamid, Zonaro’dan bu  önemli olayı resmetmesini ister.  Amacı İstanbul’daki Şii cemaati imamı Razık Han’a tabloyu  hediye etmektir. Zonaro tabloyu tamamladığında   Jön Türk   Devrimi  gerçekleşmiştir.  Siyasi ortam epey karışıktır. Bu nedenle  tablo Razık  Han’a  verilememiştir.  10 Muharrem Tablosu Zonaro’nun en başarılı  olduğu  eserlerinden  biridir  Şiilerin  yüzlerindeki   melankolik acı  ifadesi olağanüstüdür. 

HÜCUM  TABLOSUNUN ÖNEMİ 

Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Ordusunun Yunanlılar karşısında  kazandığı Dömeke muhaberebesini konu alan  bir  resim ister. Tablo hiç kuşkusuz çok başarılıdır. Fakat  tuhaf olan  iki şey var. Birincisi Yunan Krallığı ondokuzuncu  yüzyılın ilk çeyreğinde  Osmanlıdan koparak-Batı  desteğiyle- Mora yarımadasında  kurulmuş küçük   bir   devlettir. Bu devlet Osmanlı aleyhine  büyümek niyetindedir. Eski efendisi  Osmanlıya  savaş açar. Ama  yenilir. Birinci tuhaflık  bu küçük devlet karşısında  koca Devlet-i Aliye’nin  kazandığı  zafer  abartılı  yüceltilir. İkincisi  de Yıldız Sarayı’nın  duvarları arkasında oturan Sultan Hamid Gazi olarak  anılmaya başlar. Zonaro,  Hücum  tablosunun eskizlerini kışlalardan getirilen  askerlerle  yapmıştır. 

ZONARO’DAN RESİM DERSİ ALAN BAZI ÜNLÜ İSİMLER 

Örneğin, Padişah yaverlerinden ve Dilci Hasan Enver Paşa’nın  kızı Celile Hanım  öğrencilerinden  biridir. Celile Hanım   malum Nazım Hikmet’in annesidir. Bir başkası ise Tıbbiye Nazırı Dr. Mehmet Rasim Paşa’nın  kızı Mihri Müşfik Hanımdır. 

ZONARO’NUN  RESSAMLIĞI  ÜZERİNE DÜŞÜNCELER  

Resimde   beni en çok heyecanlandıran sanat anlayışları  Rönesans ve  empresyonizmdir. 

Zonaro’nun aldığı  resim   eğitimde empresyonizm  kendini belli  eder. Onun büyük bir  ressam olduğundan hiç kuşku yoktur. Ülkemizde yaşadığı  20 yıl boyunca şehrimizin   değişik  mekanlarında  çalışarak, farklı  yerlerdeki  insanları,  günlük  hayatı, ilişkileri  dikkatli  bir şekilde  gözlemlemiş  ve  çok başarılı  bir şekilde  tuvaline aktarmıştır.  Kültür  ve sanat  tarihimize   büyük  bir katkıda  bulunmuştur. 

Zonaro  tablolarında  benim için sanatsal  heyecan uyandıran  özellik şudur: İnsan yüzü ve bedensel devinim hareketlerini büyük bir canlılıkla yansıtabilmiş olması. Tulumbacılarda, Hücum  tablolarında  olduğu gibi. 

Türk sanatseverleri doğumunun 150. Yılında  onun hatırasına  toplantılar   tertip ettiler. Ailesinin  elinde bulunan özel arşivinin  yardımıyla sergiler düzenlediler.  Bugünlerde  Kazlıçeşme Sanat Merkezinde hala devam etmekte olan bir sergi  sergi var. Bu kez kaynak Elisa Zonaro’nun  resimleri. Serginin  başlığı “Elisa Zonaro’nun İstanbul’u”  Elisa’nın  objektifinin tarihe  kaydettiği  resimler  zamanın detaylarını  olağanüstü   bir ustalıkla günümüze  ulaştırmış bulunuyor. 

Adolphe  Antoine Thalasso, Le Figaro’da Zonaro’yu Türk ekolünün  en büyük ressamı olarak  tanımlamıştı.  (1907) 

Şevket Rado  da  onun  hakkında   şöyle diyordu.  Üsküdar, Salacak sahillerinde  daima   tuvaliyle meşgul   ressam  Mösyö Zonaro. Çalıştığı her  yerde bir ilgi  halesi  oluşuyordu anlaşılan. 

Ülkesine  döndükten sonra,  çalışmalarını son zamanlarına kadar San Remo’da sürdürdü.  Ama İstanbul ve Şark   temalı resimler  yapmayı hiçbir zaman ihmal  etmeyecekti.    

Zonaro’nun Türk  resmine  katkısı  bence empresyonist orientalizmdir.   Sanat yaşamı boyunca 2300  civarında  eser verdi. Bunun 1350’si İstanbul yaşantısı ile ilgilidir ki sayılar çok üretken bir ressam olduğunu  göstermektedir. 

Zonaro’nun  çalıştığı   temalardan biri Osmanlı  kadınlarıdır. Bunlar aşağı   tabakadan  kadınlar  olabileceği gibi, saray kadınları, Osmanlı seçkin sınıfının kızları veya  kadınları  olabilirler. 

O arada kadın mahremiyeti, “Kayığa  Binen Kadınlar”  tablosunda olduğu gibi  resim sanatından anlayanların  dikkatine ince detaylarla  sunulmuştur.   

Eserlerindeki önemli  ayrıntılardan  biri  tablolarında kendisini, karısını  ve çocuklarını uygun  yerlere yerleştirmesidir. Zonaroların tablolardaki varlığı  ancak  iyice incelendiğinde farkına varılabilir. 

Ertuğrul Süvari  Alayı, Rufai Dervişlerinin  ayini, Fatih’in İstanbul’a girişi  tablolarında  olduğu gibi. 

JÖN TÜRK DEVRİMİ VE ZONAROLARIN İSTANBUL’DAN AYRILMASI 

Jön Türk Devrimi  ya  da  “Hürriyetin İlanı” Osmanlı yönetiminde  ciddi  değişiklikler getirdi. Asıl  radikal değişiklikler 31 Mart (13 Nisan) 1909   karşı devrim  girişiminden sonra gündeme  geldi.  Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, anayasa değişikliği, parti  iktidarı, siyasi cepheleşme vb. 

Devrik sultan, İttihat ve Terakki  merkezi  umumisinin   kararıyla Selanik’e  götürüldü.   Alatini  Köşkünde zorunlu  bir ikametti bu.  Kendisine  uzunca bir süre Ali Fethi Okyar refakat etti. 

Hakan-ı mahlu ( tahttan indirilmiş  halife demektir) Balkan  savaşlarında Selanik düşmeden yine siyasi bir karar ile İstanbul’a geri getirildi. Beylerbeyi  Sarayı’na yerleştirildi. 1917’deki   ölümüne kadar orada  gözetim altında  yaşadı. 

Sultan Hamid’in  devrilmesi İttihatçıların  eski rejim  elitini  tasfiyesi ile sonuçlandı. İttihat ve Terakki  Ikinci Meşrutiyet döneminin   belirleyici siyasi aktörü oldu.  Önemli  devlet görevlerine  kendi kadrolarından  simalar getirildiler.  Bunun  zirvesi Talat Paşa’nın  sadrazam olmasıdır. 

Bana göre  siyaseten şark tipi bir müstebid olan Sultan Hamid,  resim, müzik ve   siyaset dışı neşriyatın hamisiydi. Yıldız Sarayı,içinde tiyatro ve opera gösterileri  düzenlenen  Batı  müziği dinlenen  bir mekandı. Bu yönleriyle  Avrupa  saraylarından   bir farkı  yoktu. Kendisini  ziyarete  gelen Batılılara (Kaiser gibi) bunu  göstermekten hoşlanırdı da. 

Sultan Hamid’in iktidardan düşmesi, Zonaroların  sarayla  olan ilişkilerini  sona erdirdi. Artık “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari”  değildi. İstanbul’da yaşamını  sürdüren İtalyan bir resamdı.  Sultan Reşat’tan  da  beklediği ilgiyi görmedi. 

Nihayet, 1910 yılında eşi  ve çocuklarıyla birlikte İstanbul’dan ayrıldı. Resimlerini   gemiyle  gönderdi. Kendileri Sirkeci’den trenle gittiler. Dostlarından bazıları vedalaşmaya  geldiler. Dokunaklı  sahneler  yaşandı. 

Zonaro, başlangıçta, İttihatçıların işbaşına gelmesinin  konumunu değiştirmeyeceğini sandı. Enver Paşa’nın (o tarihte Bey) ve Mahmut Şevket Paşa’nın  resimlerini yaptı. İlgi  gördü. Ama bu himaye görmesine yetmedi. İttihatçılar başka işlerle  meşguldüler. 

Yeni devletluların resimlerini yaparak, onlarla  iyi geçinerek statüsünü koruyabileceğini sanıyor olmalıydı. Ama öyle olmadı. 

İki  önemli  gelişme  onların  İtalya’ya   geri dönmek zorunda kalmalarının nedenidir diye düşünüyorum. 

Öncelikle  Sultan Hamid’in adamı olarak görülüyordu. İkinci etmen ise, İtalyanlar ile Trablusgarb   gerilimin  tırmanması idi.  Bu  gerilim savaşla noktalandı. Ouchi Anlaşması ile Trablusgarb kaybedildi. 

Zonarolar İtalyandı. Pek yakında   hasım devlet olacak olan bir ülkenin  vatandaşlarıydılar. Bu nedenle gitmek  zorunda kaldılar. 

Zonarolar,  20 yıla yakın yaşadıkları, dostuklar edindikleri İstanbul’dan ayrıldılar. Ülkelerine döndüler. Ama meşguliyetleri aynı kaldı. 

Son bir değerlendime  yapmak gerekirse, Fausto Zonaro, 1929’da San Remo’da öldü. Eşi Elisa ise 1945’te Floransa’da. Bu tarihler Fausto’nun  İstanbul’dan ayrıldıktan sonra yirmi yıla yakın, eşi Elisa’nın  ise İkinci Dünya Savaşının  sonuna kadar (35 yıl)    yaşadığını  göstermektedir. 

İTALYA’YA GERİ DÖNDÜKTEN SONRA 

Zonarolar İttihatçıların abartılı tasarrufları,  biraz da duyarsızlıkları  nedeniyle  İstanbul’u  terk etmek   zorunda kaldılar.  Fausto 1929’da, Elisa 1945’te öldü. Paris’te 1890’larda karşılaşıp aşık olan  çiftin ilişkisi hayatlarının   sonuna doğru epey  bozulmuştu. En büyük çocukları Faustino’nun  akıbetini  bilmiyorum. Resimlerde kızlar  daha çok görünüyorlar. Birçok tabloda  ve aile fotoğraflarında özenle giydirilmiş kızları  görüyoruz.  1920’den itibaren çift ayrı  yaşamaya  başlıyorlar. Kızları  paylaşmışlar.   Fausto Mafalda ile birlikte San Remo’da; Lisa Jolanda ile  Floransa’da    kalmayı tercih etmiş. 

Fausto’nun öldüğü  yıl Mussolini  gücünü iyice pekiştirmiş, Komünist milletvekillerinin   dokunulmazlıklarını “   suç dosyaları uydurarak”  kaldırmış, milletvekilliklerini   düşürmüş,   parlamentodan atmıştı.  Bunların arasında Antonio Gramsci  de vardı.  Gramsci  milletvekilliği düşürüldükten sonra hapse atıldı. Hayatının  sonuna kadar çok kötü koşullarda  cezaevinde yaşamak zorunda  kaldı.  Genel  olarak bütün Avrupa’da  siyasi durum oldukça karışık.

BENİM İÇİN ZONARO’NUN EN ÖNEMLİ  TABLOSU  HANGİSİDİR? 

Benim için Zonaro’nun en önemli tablosu Göksu’da Sefadır. Resim sanatı açısından  zirve eseri ise Ertuğrul Alayıdır. 

Göksu’da Sefayı size tanıtayım. Büyük  bir ihtimalle İstanbul’dan ayrılmadan  önce yaptığı  son eserlerden biri  olmalı. Belki de sonuncusu. 

Resim, Anadoluhisarı Kızılserçe Sokağı bitimindeki köşeden bir görünümü yansıtmaktadır. Sandalda Batılı  bir kadın  vardır. 

Bence,  Zonaro’nun birçok resminde olduğu gibi bu tablo Elisa’nın çektiği fotoğraflar etüt edilerek  stüdyoda yapılmıştır. 

Resimdeki kadına ilişkin yanıltıcı bilgiler var. İngiliz  büyükelçisinin kızı, kendi kızı, Lisa’nın kendisi  gibi. Bence hiç biri değil. 

O sırada İngiliz Büyükelçisi Sir Gerhard  Augustus Lawter bir Amerikalı hanım ile yeni evlenmiş.  Çift İstanbul’a yeni gelmişler. Bence  resimdeki kadın  büyükelçinin  genç  Amerikalı eşi. 

Zonaro, Önceki  İngiliz elçinin  kızını resmetmişti.  Elçiliğin bahçesinde tahtırevanda. Ona  Oriental  bir jest  yapılmak istenmişti.  Evlilik  hediyesi olarak. Bu tablonun  yapılma  tarihi 1890’ların  başı. İstanbul’a yeni geldikleri   zamanlarda. Hatta Abdülhamid’e takdim edilmeden önce. 

Bana göre Göksu’da Sefa  tablosundaki kadın  yeni İngiltere elçisinin Amerikalı eşi Alice.  Aynı noktadan  Elisa’nın çektiği  başka  fotoğraflar da var. Belki de aynı gün çekilmişti. 

Tablo hakikaten çok güzel.   Benim için  özel önemi okula  gidip gelirken kullandığım  yol burası.   Anadoluhisarını  arka mahalleye  bağlayan Kızılserçe Sokağında yapılmış.  Zonaro, sandaldaki  hanımefendiyi   tarihe muhteşem renklerle  kaydetmiş. 

Kadının fiziki görünümü, başörtüsünü eğreti takması, Mona Lisa çağrışımlı  bakışları,  sandalın yalpalamasına karşı bir ipe  tutunması  olağanüstü.