Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

İnönü’ye rakip iki genel sekreter: Kasım Gülek-Bülent Ecevit

YAZININ  İÇERİĞİNE DAİR 

CHP’de genel sekreterlik  parti  teşkilatından  sorumlu önemli bir  görevdir. Tek parti döneminde Atatürk  veya İnönü’nün güvendiği bir isim bu göreve getirilirdi. Çoğu zaman  partinin  genel sekreterliğini  İçişleri Bakanı  yürütürdü. 

Çok partili siyasi  hayata  geçildikten sonra genel başkan  gibi  genel sekreter de   Büyük Kurultay tarafından seçilmeye  başlandı.   Bu usul  genel   sekretere önemli bir siyasi  güç  sağlıyordu.  Daha sonra  parti tüzüğü değiştirildi. Genel sekreter  Parti Meclisi  tarafından  seçilmeye   başlandı. Genel  sekreterin   genel başkan ile uyumlu  çalışması böyle sağlanabilirdi.    Günümüzde  de bu usul kullanılmaktadır. 

Bu yazıda Cumhuriyet Halk Partisinde genel sekreterlik görevinde bulunmuş iki önemli  siyaset adamının  İsmet İnönü’ye karşı genel başkanlığa aday olmalarının arka planı  irdelenecektir. 

50’LERDE CHP’DE YENİ KADROLARIN ORTAYA ÇIKIŞI 

CHP’nin  erken dönem kadroları Milli Mücadele’den geliyordu. Askeri  ve mülki kadrolardı bunlar. Üçüncü bir kaynak olarak  meşrutiyetten beri  varlığını  sürdüren  entelektüeller  vardı. Bunların bir kısmı savaş  devam ederken bir kısmı da   Büyük Zaferden sonra Kemalist elite katıldılar. Örneğin Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Ahmet Aağoğlu,  Seyit Bey gibi. 

Gazi Paşa bu kesimler arasında  dengeleri gözeterek kendi  etrafında  bir iktidar  bloku kurdu. Bu bir ittifak da sayılabilir.  İttifakın temel   referansı Gazi Mustafa Kemal Paşa  hazretleri idi. Gazi Paşa Türklerin  büyük halaskarı  idi. 

1945’te İsmet Paşa çok partili  hayata geçiş kararı alınca Demokrat Parti  elitlerine karşı küçük  burjuva elitleri  öne sürdü. 

Bunların  bir kısmı  yurtdışında   okumuş doktora  yapmış  öğretim  üyeleri idi. Bir kısmı da ikinci kuşak   laik cumhuriyetçi kadrolardı. 

Bazı örnekler vermek  isterim: Prof.Nihat Erim,  Prof.Turhan Feyzioğlu, Prof.Turan Güneş, Altan Öymen, Bülent Ecevit, Kasım Gülek, Metin Toker, Muammer Aksoy  gibi. 

Üst üste seçim başarısızlıkları  karşısında   ikinci kuşak CHP’lilerde geleneksel seçkinci siyaset anlayışı  ile  iktidara gelinemeyeceği fikri hakim olmaya başladı. Genç ve  beklentileri yüksek bir  fraksiyon doğmuştu.  Ancak partinin  önder  kadrosu gene geleneksel  elit  içinden  geliyordu. Çatışma bu iki  kesim  arasında  çıkacaktı. 

KASIM  GÜLEK NASIL   GENEL SEKRETER OLDU?

Kasım Gülek’in genel sekreterliğe getirilişinin  sebebi parti tüzüğüdür. 1950’de genel  başkan vekilliği  kaldırıldı.  Genel Sekreter de Genel  Başkan  gibi Kurultay tarafından   seçilmeye  başlandı. Bana göre bu tercih doğru   değildi. Genel Sekreter siyasi  gücünü  delege oylarından aldığı için ikinci genel başkan gibiydi. 

Parti genel başkanı İnönü yerine bir başkası olsa   genel başkan-genel sekreter  çatışması  kaçınılmaz olurdu. 

Daha sonra  tüzük değiştirildi. Genel sekreter  Parti Meclisi tarafından seçilmeye başlandı. İsmail Rüştü Aksal, Kemal Satır ve Bülent Ecevit  böyle seçildiler. 

Bu  yeni yöntem   genel başkan -genel sekreter uyumunu  bir nebze sağladı.  Genel   sekreterin kim olacağı  fraksiyonlar arası dengeye bağlı olmaya başladı. Sonuç  çoğunlukla genel başkanın  parti  meclisindeki  hakimiyetine bağlı olarak  değişiyordu. 

 KASIM GÜLEK’İN GENEL SEKRETERLİK YILLARI : 1950-1959 

Kasım Gülek tek parti döneminde milletvekilliği  ve bakanlık  yapmıştı.   50’lerde parti  genel sekreteri olmasına rağmen 1957’ye kadar  milletvekili  seçilememişti. 

DP’nin   baskıcı  siyasetini iyice arttırdığı  yıllarda siyasi  mahiyette  toplantı yaptığı  gerekçesiyle  hapis  cezasına  çarptırılmıştı. DP   toplantı  hürriyetini  alabildiğine kısıtlamış, siyasi  faaliyetleri  partinin   kapalı  salon   toplantıları  düzeyine  indirgemişti.  Gülek’in faaliyetleriyle ilgili en tuhaf  hikaye   vapurla Giresun’a giderken  yurttaşlarla  sohbet  etmesi siyasi faaliyet  sayılmış, gemi Sinop’ta durdurulmuş,  limana  çekilmiş, ana muhalefet partisi  genel sekreteri göz altına alınmış, tutuklanmış ve  bir yıl hapis  cezasına çarptırılmıştır. (15 Haziran 1956) 

Yani 50’lerin sonuna doğru, ana muhalefet  partisinin genel sekreteri siyasi  faaliyette bulunduğu  gerekçesiyle  tutuklanıyor. Mahkum olabiliyordu. İktidarın  bulduğu formül toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasını ihlal etmek oluyordu. 

Kasım Gülek’in   partinin  tartışmasız önderi İsmet Paşa’nın  yanında pek çok fotoğrafı vardır. İnönü sonrası  en güçlü genel başkan adaylarından  biri sayılıyordu. İnönü’nün prenslerinden biriydi. 

Bir süre Galatasaray  Lisesinde okumuş. Robert Kolej’e geçmişti.  Oradan  mezun olmuştu. ABD’de eğitim almış, doktora  yapmıştı. 

Kasım Gülek’in CHP genel sekreteri olduğu  yıllarda “Hür Dünyada ABD patronaji”   tartışılmazdı.  NATO’da,   yeni kurulmakta olan  Avrupa’da prestiji yüksekti. Tanınan bir simaydı. 

Gülek, uluslar arası platformlarda ABD   ve Kuzey Atlantik  İttifakı  yanlısı bir  siyaset adamı profili veriyordu.  Bu durum   soğuk savaş dengeleri ile uyumluydu. Aralarında ton   farklılığı vardı. Sonuç  itibariyle,  iktidar da  muhalefette  ABD yanlısıydı.  

Gülek,  DP   seçmeni gözünde fazlasıyla Batılı bir  tip  olarak  görülüyordu.  1951 ara seçimlerinde Bilecik’ten adaylığını  koyunca, DP’liler  Robert Kolej mezuniyet  resimlerini çoğaltarak  dağıtmışlardı. Resimlerde Gülek cübbe giymişti. DP’liler  onun  papaz olduğunu yaymışlardı. Hatta  geniş bir  sünnetsizlik propagandası yapılmıştı. Sonuçta Gülek milletvekili seçilemedi. 

Gülek, tipik bir CHP eliti değildi. Göze batan iki yönü vardı.  Eğitimi ve bir siyaset adamı olarak tarzının  fazlasıyla Batılı (Amerikan)  olması.  

27 Mayıs  öncesinde  İsmet Paşa ile arası açılmıştı. Buna rağmen Kurucu Meclise girdi.  CHP   temsilcilerinden  biri  oldu. 1961 ve 1965’te Adana  milletvekili seçildi. Partideki hiziplerden herhangi birine    angaje olduğunu söylemek doğru olmaz. Hakkındaki  bütün  itirazlara rağmen her zaman parti eliti içinde bir siyasi aktördü. 

50’Lİ YILLARDA  CHP’NİN TALEPLERİ  NELERDİ? 

CHP  50’li  yıllarda  DP çoğunluğunun ezici baskısı altında  kaldı. DP iktidarı  CHP’nin iktidara alternatif olabilecek  her türlü  girişimini çoğunlukçu  demokrasi anlayışı ile engellendi.  Bu siyasetini milli  iradeye  bağladı.  

Liberal  demokrasinin en temel alanlarını dahi  kısıtladı. Özellikle  temel  hak ve hürriyetler  konusunda. DP’nin  düzenlemeleri  partilerin  toplantı ve gösteri yürüyüşü- düşünceyi ifade hürriyetlerini   kullanmalarını  bile neredeyse  imkansız  hale getirdi. 

Oysa ki bu hürriyetler  demokratik bir rejimin  vazgeçilmez unsurlarıdır. CHP 27 Mayıs  ihtilali öncesinde yaptığı 14.  Kurultayında   (1959) çok önemli ilke kararları  aldı. Bunlar  siyasi  tarihimizde İlk Hedefler  Beyannamesi olarak anılır. Beyanname Prof.Turan Güneş tarafından kamuoyuna  duyuruldu.   Beyannamenin içeriği  birkaç temel ilke ile açıklanabilir: Hukuk  devleti, demokratik devlet,  temsilde adalet, idarenin  hukuka bağlılığı, muhalefetin  güvenceleri.  

PARTİ NEDEN İKTİDARA GELEMİYOR? TEMEL  MESELE  NEDİR?

1961 Anayasası  CHP’nin 1959 kurultayındaki  beklentileri ile büyük ölçüde örtüştü. Yalnız  bir tek şey eksik kalmıştı. CHP  iktidara  gelemiyordu.  Seçimlerden birinci  parti olarak çıkması yeterli  olmamıştı.  15 Ekim 1961  seçimlerinden bu yana durumda  bir değişiklik olmamıştır.  CHP  hiç  bir zaman tek  başına  iktidara gelememiştir.  

60’larda İnönü’nün  70’lerde  Ecevit’in kurduğu hükümetlerin  akıbeti birbirine benzedi. Başarısızlık ve hükümet edememe. 

Bu algının  nedenleri ve sonuçları üzerinde düşünmeye  değer doğrusu. CHP  koalisyon hükümetleri  kurabildi.  Bu   hükümetlerin performansı   seçmen nezdinde CHP imajının   kötüleşmesine neden oldu. 

İSMET PAŞA  ABDİ İPEKÇİ’YE NE DEMİŞTİ?

İsmet Paşa 1965  seçimlerinden önce Milliyet’te  Abdi İpekçi’ye bir mülakat verdi. Bu mülakatta CHP’nin  devletçi bir parti olarak  “solda”   bir parti olduğunu  ifade etmişti. İnönü’nün  bu sözü temel  itibariyle kalkınma iktisadı ile ilgiliydi. 

Sol, Demokrat Parti iktidarı tarafından bir milli güvenlik  sorunu olarak  tanımlanmıştı. Komünizm tehlikesi  anlamına geliyordu, solculuk  komünizmle özdeşti. Hatta vatana ihanet demekti. 

Demokrat Parti ve Adalet Partisi bu temayı soğuk savaş  döneminde  tepe  tepe kullandılar. Komünizm tehlikesi Türk   sağı açısından  çok  verimli   bir araçtı. Siyasette sol karşıtı olmanın her şeyi örtme işlevi  mükemmeldi. 

“Türk tipi McCarthism”  Sovyet sistemi dağılana  kadar  sınıf meselesini gizlemek için bu  kavramları  kullandı. Komünistler vardı. Devlet, mülkiyet ve  mukaddesat  düşmanıydılar. Bu tehlikelere  karşı uyanık olmak lazımdı  Hürriyetçi bir parti  etrafında bir  cephe oluşturmak  gerekliydi. (hürriyetçilik: kapitalizmi savunmak demek)  Demirel’in Adalet Partisi bunun için biçilmiş kaftandı. 

60’LARDA  İNÖNÜ’NÜN  PARTİ İÇİ  KONUMU NEYDİ?

1960’larda   80’li yaşlara gelmiş  olan eski Milli Şef İnönü, 1946’dan sonra Kurultaylarda   genel başkan  seçilen bir  siyasi parti  önderiydi. (İsmet İnönü: 1883-1973)

Sahip olduğu tarihi  karizma sayesinde partinin tartışılmaz genel başkanlık konumunu koruyordu.  

Bununla birlikte, CHP genel başkanlığının doğal sebeplerle boşalması halinde bu makama 1950’lerin ortalarından  itibaren layık görülen isimler  vardı:  bunlar içinde  en çok zikredilen iki isim Prof. Nihat Erim ve Prof. Turhan Feyzioğlu idi. 

İNÖNÜ’YE KARŞI NEDEN KİMSE  ADAY OLAMAZDI?

İnönü CHP’nin ilk olağan üstü  kurultayında  Atatürk’ten sonra  genel başkan seçilmiş ve değişmez genel  başkan  ve  Milli  Şef ilan edilmişti. 

Bu statü 1946 ya kadar  sürdü. Sonrasındaki kongrelerde   delegelerin oyları ile  genel başkan seçildi. İnönü’ye karşı  kimse aday olmuyordu. İnönü ikinci  adamdı. İnönü çekilmedikçe veya vefat etmedikçe genel başkan  oydu. İnönü Lozan kahramanı -Batı cephesi  komutanıydı. Atatürk  ölçüsünde olmasa da. Özel bir  karizması vardı.  

Partide  diğer bütün  pozisyonlara  adaylık mümkündü. Genel başkanlık hariç. O İsmet Paşanındı.  Bunun  temel nedeni İnönü’nün büyüklüğüne hürmetti. 

Elbette  İnönü’nün  yerine kendini layık görenler vardı. Ama İnönü’ye rakip olmayı değil CHP genel başkanlığının   boşalmasını  bekliyorlardı. 

Bu nedenle 18. Kurultay’da Kasım Gülek’in İnönü’ye karşı genel  başkan adayı olması Türk siyasi tarihi açısından anlamlıdır. 

Kasım Gülek 1950 den 1959 ‘a kadar partinin genel sekreterliğini yapmış, dinamik bir muhalefet politikası  izlemişti. Gülek’in de  bir karizması vardı. İsmet Paşa’nın hemen  yanında  sanki ikinci genel başkan gibiydi. 

ECEVİT’İN SİYASETE  GİRİŞİ VE  MİLLETVEKİLLİĞİ 

Ecevit’in siyasete girişi biraz tesadüfi olmuştu. Rober Kolej’den sonra  Rahşan  Hanım ile birlikte Londra’ya gittiler. (40’ların sonu)  Türk Büyükelçiliği  basın ateşesinin yanında yardımcı bir pozisyon  buldular.Çift kısıtlı   bir gelirle  yaşıyordu. Ecevit iki kez de ABD’ye gitti. Burslu olarak. Babası    milletvekilliği de yapmış bir   adli  tıp profesörü idi: Fahri Ecevit. Annesi  bir ressamdı: Nazlı Ecevit.  Nazlı Hanım’ın  Tevfik Paşa  üzerinden Osmanlı Sarayı ile akrabalık  bağı vardı. 1957’ye kadar Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı   gazetelerinde Altan Öymen ve Metin Toker ile arkadaş olarak  çalıştı. Köşe  yazıları  yazdı. Yazıları çoğunlukla edebiyat ve sanata  ilişkindi. 

Bülent Ecevit Robert Kolej’den sonra Ankara’da ve Londra’da   yüksek öğretim kurumlarında dil ve edebiyat programlarına  devam etmiş  hiç birini bitirmemişti. Yüksek öğrenim diploması yoktu. Bu    sağ kesimde her zaman  aleyhine kullanıldı.  Hatta Nazlı Ilıcak 2000 cumhurbaşkanlığı seçiminde “Anayasayı   değiştirelim. Bülent  Bey cumhurbaşkanı olsun”  diyerek   onu tahfif  etmişti. 

1957’de Metin Toker’in  desteği ile ilk kez  Ankara milletvekili seçildi. Metin Toker kendi yerine onun aday gösterilmesini istemişti. O gazeteciliğe devam etmek istiyordu. 

BÜLENT ECEVİT: KURUCU MECLİSTE CHP TEMSİLCİSİ-İNÖNÜ HÜKÜMETLERİNDE BAKAN 

Ecevit, Demokrat Partinin   baskılarını  gittikçe arttırdığı bir dönemde CHP’den genç yaşta  milletvekili  seçilmişti: TBMM’nin 11. Dönemi.  1961 Kurucu Meclisinde CHP temsilcisi oldu.  1961  ve 1965’te   yeniden  milletvekili  seçildi.  

İsmet Paşa, Ecevit’te  özel bir taraf görmüş olmalı ki onu  bakan  yaptı: Çalışma Bakanı. Türkiye’de  sendikalar 1952’den beri vardı. (Türk-İş gibi sarı sendikalar olsa da) Ama grev hakkı  yoktu. Ecevit Türk işçi sınıfı  tarihine grev  hakkını getiren  siyaset adamıdır. 1961  Anayasası grev ve lokavt haklarını  getirmişti ama  kanun Ecevit’in bakanlığı  döneminde çıkarıldı. İşçi Sigortaları  hastaneleri de  Ecevit’in bakanlığı döneminde gelişmeye  başladı. Örneğin kendisinin Paşabahçe SSK  Hastanesinin  açılışında resimlerini gördüm. 

Ecevit’in parti içinde  gittikçe arkan karizmasının   nedeni yazar-şair ve etkili  bir konuşmacı olmasıdır. Hitabeti  kuvvetliydi. 

1957’de   Ankara  milletvekili  seçildiğinde hiç kimse onun İsmet Paşa’yı  devirerek CHP’nin  üçüncü genel başkanı olabileceğini tahmin edemezdi. Genç, çalışkan, toplumsal meselelere  duyarlı  bir milletvekili  idi. 

Ecevit’in CHP içinde etkili bir siyasetçi olma tarihi  ile 61 demokrasisinin pratikleri kronolojik olarak örtüşür. Bunun  Türkiye’nin  toplumsal  dönüşüm  dinamikleri ile bağlantısı  vardır. 

DEMOKRATİK SOL MU? SOSYAL  DEMOKRASİ Mİ?

1961 Şubatında iki parti kurulmuştu. Biri  sermaye sınıfının   iktidarını isteyen Adalet Partisi, öteki  ezilen ve sömürülen sınıflar olduğunu  söyleyen Türkiye İşçi Partisi. 

CHP  bu antagonizma içinde kendine bir yer  edinmek zorunda idi.50’lerin demagojik ikiz  partiler  düzeni artık işlevsel değildi. Siyasette yeni  aktörler, ideolojiler  yükselişe geçmişti. 

 CHP’nin genç kadrolarına göre   parti sosyal demokrat bir parti  olmalıydı. Sermaye  partilerine  karşı. Batıda sosyal demokrasi İkinci Enternasyonale bağlı, proleterya diktatörlüğüne karşı partiler demekti. İsimleri sosyal demokrat  veya  sosyalist parti olabilirdi. Siyasal duruşları hristiyan demokratlara, liberal demokratlara ve komünistlere  karşı  idi. 

Sosyal  demokrat  partilerin burjuva  devrimlerinin  kazanımları ile esastan bir sorunları  yoktu. Düzen  sorunları vardı. Bu  üretim ve bölüşüm paradigması farkı anlamına geliyordu. 

Türkiye’de  ise  kendi dinamikleri ile ortaya çıkmış bir burjuva ve proleterya sınıfı yoktu. Kapitalizmin gelişmediği bir ülkede    ne liberal demokrasi ne de  sosyal demokrasi mümkün  değildi. 

Bülent Ecevit’in çevresinde toplanan  bir kısım  genç CHP’li, partinin  devletçilik  ve halkçılık  ilkelerini “çağın koşullarına” göre yeniden  yorumlamak istediler. Türkiye’nin sosyo- ekonomik gerçekliğini dikkate alarak sosyal demokrasi   yerine “demokratik sol” kavramını  tercih ettiler. Özellikle Ecevit bu konuda  ısrarlıydı. 

Bu yaklaşımın    neden sosyal demokrat veya   sosyalist   kavramlarıyla ifade edilmemesi gerektiğini Bülent Ecevit “Ortanın  Solu” kitabında  izah  edecektir.  CHP  Sosyalist Enternasyonel üyesi  olmasına  rağmen. Bence   Ecevit’in bu ayrımı abartılı idi. Türk sosyal  demokrat partisi  azgelişmiş bir ülkede milli  kurtuluş savaşı vererek örgütlenmiş bir partiydi. Bunun  vurgulanması  yeterli olurdu. 

ORTANIN  SOLU  TÜRKİYE KOŞULLARINDA  NE ANLAMA GELİR? 

Ecevit’in “ortanın solu” düşüncesinin    çeşitli boyutları vardı. Öncelikle ortanın solu partinin Altı İlkesinden biri olan Halkçılığın  yeni bir anlam katıyordu. 

İsmet Paşa, 1965’te Ortanın  solunu halkçılık, devletçilik ve laiklik  temeline oturturken, Ecevit’in   solculuk söyleminde  laiklik vurgusunu göremeyiz. 

Bu   tutum 1974’te  MSP ile koalisyon yaparken  ileri  sürdüğü “mütedeyyin vatandaşları  rejime kazanmalıyız”  ifadesi  ile uyumludur. Keza  Ecevit’in DSP’li yıllarında “inançlara  saygılı  laiklik kavramı da  Türk  devriminin  temellerini kavrayışta  yüzeysel kaldığını  gösterir.  Hatırlatmak isterim Ecevit Osmanlı  devlet düzenini de laiklik olarak  açıklamıştı. Cemaat  nizamnamelerindeki  dinsel  özerkliği ve Osmanlı  millet sistemini laiklik sanmıştı. Bunlar CHP’ye genel  başkanlık edecek biri için  fahiş hatalardı. Yeri gelmişken Kılıçdaroğlunun   da laikliğin   içi tamamen boşaltılmış iken “laikliğin tehlikede” olmadığı gibi  inanılmaz bir açıklamada bulunduğunu hatırlatmadan   edemedim.  

Bence Atatürk  Halkçılığı gerektiğinde-hatta çoğu zaman “halka rağmen halk içindi. Karlsbad defterlerindeki notlar onun   radikal devrimci  anlayışını gösterir. Ecevit halkçılığı  ise  sol popülizmdir. Bunun  sağ versiyonunu Demokrat Parti  50’lerde çok başarılı bir şekilde uygulamıştı.  

CHP NİN 18. KURULTAYI (1966) 

CHP’nin  18. Kurultayı 18-22 Ekim 1966 tarihleri arasında  yapıldı. Kurultayın   gündemi önemliydi. Kurultay, yeni  önderlik  arayışı açısından da önemli sonuçlar verdi. 

Bu kurultaya giden  süreci  irdelemekte   yarar var:  

CHP 1961  seçimlerini kazanacağını umuyordu. Beklenti çok yüksekti. Sonuç hayal  kırıklığı oldu: %37 oy alabildi. Bu sonuç   1957 seçimlerinden %5  daha az oy demekti. İsmet Paşa’nın  peşpeşe  kurmak  zorunda kaldığı   üç koalisyon  hükümetinin askeri vesayetin dayatması ile  kurulduğu  düşünülüyordu. Bu  belki  sadece  birincisi için  söylenebilirdi. Hatta  o bile değil. Milli Birlik Komitesi iki  büyük partiye birlikte  iktidarı  devretmek istedi.  Hükümet Adalet Partisi ile kurulmuştu. Diğerlerinde  İnönü  rejimi  kurtarmak için  kendini feda etti.  İnönü’nün  son  iki  hükümeti  AP  dışındaki  partilerle kuruldu. Hele  sonuncusunda İnönüyü  adeta  hükümeti kurmaya   mecbur ettiler. Tarihler 1965’i gösterdiğinde   İsmet Paşa,  Demirel’e adeta  hükümeti  artık  siz kurun demek  istemişti. Demirel yeni  seçilmiş genel başkandı. Milletvekili değildi.  Kayseri Senatörü Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında   kurulan hükümetin  anlamı  budur. Bu bir seçim hükümetiydi. 

1965 sonbaharında  seçimler  yapıldı.  iktidar ABD’nin muhteşem katkılarıyla Süleyman Demirel’e  altın tepside  sunulmuş oldu.TİP’in   meclise girmesi  gibi sürprizler olsa da  sermaye sınıfı bir kez daha iktidara gelmişti. 

Bu arada yapılan Senato  üçte bir yenileme,  Millet Meclisi  ara seçimleri ve yerel  seçimlerde (1963) CHP hep  gerileyen parti idi. 

1965’te seçim kanunu  değiştirildi.Adalet Partisi dışında bütün partiler yeni  kanunu   desteklediler. Temsilde adalet ilkesine çok uygun bir sistem olan “milli  bakiye sistemi” ile seçime gidildi. Maksat  yükselişte olan  Adalet Partisine  tek başına  iktidarı vermemekti.  Buna rağmen yeni genel başkan Demirel önderliğinde Adalet Partisi  seçimleri  kazandı. Hükümeti  tek başına kurabilecek çoğunluğa ulaştı. 

1966 yazında  kısmi senato ve millet meclisi  yenileme seçimleri yapıldı. AP’nin  yükselişi, CHP’nin  gerileyişi  belirgin hale  geldi. 

CHP, geniş seçmen kitleleri  nezdinde iktidara getirilecek  parti değildi. Seçimlerden hep ikinci parti olarak çıkıyordu. Demirel’in  altın  yılları  başlamıştı.  Halk iktidarı devleti  ve demokrasiyi  kuran partiye vermiyordu.1965 seçimlerinden  sonra  bunun  nedenleri  parti içinde  hummalı  bir şekilde  tartışılmaya  başlandı. Bazılarına göre sebep  halkın  cehaletiydi. Önemli  bir kesim de meselenin  partinin yapısı ve söyleminde olduğunu düşünüyordu. Doğan Avcıoğlu Türkiye’deki  bu  durumu “halk halk düşmanlarının  peşindedir”  diye açıklamıştı. 

KURULTAY’DA  GÜLEK GENEL BAŞKANLIĞA  ECEVİT  GENEL SEKRETERLİĞE  ADAYI OLDU  

Bu  yazıda ele alınan  Kasım Gülek ve Bülent Ecevit İkinci Adam   İnönü’ye karşı   genel   başkan  adayı  oldular. (Gülek  1966, Ecevit: 1972)  Kasım Gülek’in 1966’da adaylığı gerçekçi değildi. Bir meydan okumaydı. Anlamlı bir kadrosu  delege  desteği yoktu. Aldığı 230  oy (%20)  dikkat çekici olmakla birlikte  Kasım Gülek’in parti içindeki  gücünü temsil etmiyordu. 

İnönü’nün ortanın solu  politikasına destek olmasından hoşnut olmayan   tutucu kanat, İnönü’yü devirebilecek bir adayları olmadığı için oyunu Kasım Gülek’e verdi. Bu bir protesto oyuydu. Kasım  Gülek’in genel sekreterlik  yılları  geride kalmıştı.  Aynı  kurultayda  Ecevit genel  sekreter oldu. Onun  taraftarları vardı. Ecevitçiler iktidara  gelecek bir yol haritaları olduğuna  artık inanıyorlardı. 

Ecevit Dr. Kemal Satır’ın yerine genel sekreter oldu. Tutucu Atatürkçülük parti  yönetiminde  ekinliğini kaybetti.   12 Mart  ara rejmine kadar parti  teşkilatındaki gücünü  daha  da arttırdı.  

TUTUCU  ATATÜRKÇÜLERİN PARTİDEN AYRILMALARI 

1967’de, Feyzioğlu öncülüğünde  oldukça geniş bir milletvekili ve  senatör grubu (toplam 48  parlamenter)  Ecevit’in yükselişinin  önünü kesemeyince  partiden   ayrıldılar. Güven Partisini  kurdular. 

Bu kopmalar partiyi ilk başta  sayısal olarak  küçültse de doğrultu olarak homojen ‘türdeş) hale getirdi. Partide Ortanın Solu   hakim güç haline geldi. 

CHP’den kopan fraksiyonun  genel  oy düzeyindeki karşılığının düşük  olduğu  1969 seçimlerinde  görülecekti.  (%6.5: 15 milletvekili) 

12 Mart ara rejimi koşulllarında yapılan 1972 Kurultayında  eski  genel sekreter   Bülent Ecevit İnönü’ye karşı  aday oldu.   Kurultay’dan Ecevit  galip  olarak ayrıldı. Bir süre sonra İsmet Paşa partiden ve milletvekilliğinden istifa etti.  Cumhuriyet Senatosunun doğal üyesi oldu. 

KASIM GÜLEK VE NİHAT  ERİM’İN CHP’DEN GEÇİCİ  OLARAK İHRAÇ EDİLMESİ (1962) 

İsmet Paşa 1961-65 arasında üç farklı hükümet  kurdu. Hükümetleri  sırasında  Talat Aydemir’in önderliğinde iki  darbe girişimi oldu. Diplomatik açıdan en  önemli  mesele   Kıbrıs’tı. İnönü  dışarda ve içerde bir denge oluşturmaya  çalışıyordu. 

Bu dönemde  uygulanan  politikalarda İnönü ile ters düşen  Kasım Gülek  ve Nihat Erim’e “geçici olarak partiden  çıkarılma cezası”  verildi. (Ceza : 1 yıl süreyle geçici uzaklaştırma, aday olamama, tarih: 10 Aralık 1962) 

 KASIM GÜLEK  CHP’DE NEYİ  TEMSİL EDER?

Kasım Gülek   uzun  ömrü boyunca  partide  değişik  konumlarda  bulundu.  Milletvekilliği, bakanlık,  genel sekreterlik gibi. Partide elitizm   karşıtı    bir  imaj yaratmaya  çalışsa da  Gülek bir elitti. Atipik özellikleri  olsa da. 50’lerdeki  rakipleri aynı cephenin içinden  ama birikim  farklılığı olan  isimlerdi. 

Gülek, 1961-1965 arasındaki “ortanın solu”   tartışması  alevlenince tutucu kadrolarla yakınlaştı. 1966 kurultayında Ecevitçiler  güç kazanınca o da CHP’den ayrıldı. Ama Güven Partisi içinde yer almadı.  Sola o da karşıydı. Ama kendince  nedenlerle. 

KASIM GÜLEK VE NİHAT ERİM’İN KONTENJAN SENATÖRLÜĞÜNE ATANMASI 

Ecevit 1966’da genel sekreter oldu. (Kurultay  tarihi 18-22 Ekim 1966)  Ecevitçiler  partiye hakim olmaya  başladılar. 1972 Kurultayına kadar geçen süre içinde Ecevit’in ekibi daha  da güçlendi.

Tutucular partiyi  tedrici olarak  terk ettiler. Kemalizm’i  Atatürkçülük  olarak yorumladılar. Bu kapitalizm ile uyumlu   statükocu-sağ  bir  yaklaşımdı. Kendilerini ideolojik olarak  merkezde  tanımlasalar da ideolojik-politik olarak konumlandıkları yer “sağcılık” idi. 

Cihet-i askeriyede  bunun karşılığı  12 Martçılık  ve 12 Eylülcülük oldu. Tutucu Atatürkçülük  ara rejimlere  ideolojik  meşruiyet  ve kadro sağladı. 

Kasım Gülek Nihat Erim gibi   Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörü olarak  atandı. (13 Kasım 1969)  Nihat Erim  ara rejim  hükümetinin  başbakanı olmak  için CHP’den ve milletvekilliğinden istifa  etti. Cevdet Sunay onu kontenjan  senatörü olarak  atadı. (1971) Bu  iki atamada  düşünce arka planı bence aynıdır. 

18. KURULTAY:  ECEVİT  GENEL SEKRETER 

Bülent Ecevit, 18. Kurultayın  göreve getirdiği   Parti Meclisi tarafından genel sekreter seçildi. Göreceli  bir  çoğunluk (izafi ekseriyet) sağlayabilmişti.Bu sonuç diğer fraksiyonların  kendi aralarında  birlikte bir tavır  alamamaları sayesinde oldu. 

18. Kurultay’da nispi bir çoğunluk sağlayan Ecevitçiler tutuculara göre  genç siyasetçilerdi. Orhan Birgit,  Turan Güneş gibi.  İktidarın başka bir yoldan  sağlanabileceğine inanmışlardı.

Ecevit’in CHP kariyerinin kısa bir özetini yaparsak 1957’de Ankara  milletvekili oldu. 1966’de Parti  Meclisi onun genel  sekreterlik görevine  getirdi.  Sadece altı yıl sonra İsmet Paşa’nın  yerine Cumhuriyet Halk Partisinin  genel başkanıydı. 

Ecevit 12 Mart rejiminden çıkarken  partinin üçüncü genel başkanı olmuştu. 12 Mart ara rejiminden çıkarken kadrosuna genç akademisyenleri  aldı. Milletvekili ve bakan yaptı.  Bunların  bir çoğu mülkiye ve hukuk fakültesinde  öğretim üyeleri idi. Ahmet Taner Kışlalı,  Deniz Baykal, Gündüz Ökçün. Haluk Ülman, Besim Üstünel gibi.  Bunların  birikimi ile Türkiye’nin   meselelerini çözebileceğine inanıyordu. Eski genel  sekreter (yeni genel  başkan) Ecevit önderliğinde  CHP birinci parti oldu.  

PARLAMENTO  DIŞI MUHALEFET-CİCİ  DEMOKRASİ-  DEMOKRATİK SOL 

65 seçimlerinde  Adalet Partisi  ve TİP  dışında bütün partiler  hayal kırıklığa uğramıştı. PDM (Parlamento dışı muhalefet) ve cici demokrasi  terminolojisi solda   egemen olmuştu. Bu tutum  ağırlıklı olarak  genel oyu küçümseme anlamına geliyordu. 

1968 olayları bir dönüm noktası oldu.  Sağ açısından (egemen güçler) gerektiğinde otoriter bir rejime başvurarak  hegemonyayı  iktidarda  tutmak önemliydi.  Solda ise TİP’i marjinalleştiren PDM ve kent gerillası  hareketleri  dikkat çekici hale gelmişti. 

Ortanın solu  ve Ecevitçiler bu iki  tutuma da karşıydılar.  Bir taraftan parlamenter meşruiyeti savundular.  öte yandan komprador burjuvazinin otoriter  eğimlerine karşı durdular. Milliyetçilikle   solu  harmanlayan bir söylem benimsediler. 

Sağ yönetme bunalımı  karşısında bölünürken (AP,DP, MSP) CHP’de Ortanın  solu  gücünü  arttırmıştı. İşte Ecevit’i ara rejim  koşullarında CHP’ye genel  başkan seçilmesini sağlayan  özel koşullar bunlar olacaktı. 

 Ecevit 1973 ve  1977’de CHP’yi birinci parti yaptı. Ancak   solculuğu popülizmin sınırlarını aşamadı. Ecevit seçim meydanlarında  ileri sürdüğü “düzen değişikliği” söylemini  karşılayacak siyaset  araçlarından yoksundu. Göreli   seçim  başarılarına rağmen  kurduğu hükümetlerin   fiyasko ile sonuçlanmasının nedeni budur. 

ECEVİT’İN GENEL  SEKRETERLİKTEN İSTİFA GEREKÇESİ NEYDİ?

Ecevit, 12 Mart Muhtırasını   ortanın solunun yükselişine karşı  yapılmış bir darbe olarak görmüştü.  Türk burjuvazisi  onu  sınıfsal bir  tehlike olarak  algılıyordu. Halbuki değildi. Ecevit  “Ortanın  solu siyasetinin” aşırı sol akımları önleyecek tek yol olduğunu  düşünüyordu. Aşırı  soldan kasıt  dünyanın  her yerinde   Sovyet destekli eylemci sosyalist/komünist  akımlar vardı. Küba, Latin Amerika ve Afrika’da. 

50’lerde DP’nin ustaca yönetttiği türk tipi Mc Carthism, 60’larda Adalet Partisinin  “demagojik  antikomünizmi” ile devam  ediyordu. Buna çare  CHP olabilirdi. CHP   solundan kasıt Türk tipi sosyal demokrasiden başka bir şey değildi. Bu  aslında  azgelişmiş  bir ülkede sosyal demokratlıktı.

Ecevit siyasal  inançları  ve söyleminde   samimi idi. Temel meselenin  statüko (isterseniz buna hegemonya güçleri de diyebilirsiniz) olduğunu  çok iyi  analiz edemedi. Teşhisleri  sathi kaldı. Radikal  söylemi  gerçekçi değildi. Burjuvaziyi tedirgin eden de buydu. Kurduğu hükümetlerin  başarısızlığının  nedeni budur.

ECEVİT’İ  GENEL SEKRETERLİKTEN GENEL BAŞKANLIĞA  GETİREN  KOŞULLAR  NELERDİR?

12 Mart’ta  ara rejiminde Ecevit’in  genel sekreterlikten ayrılması ve Nihat Erim’in başbakanlığa getirilmesi  önemli ve anlamlıdır. İnönü Erim’in başbakanlığını  desteklemişti. Orhan Birgit’e  göre  kendisi başbakanlık  beklemişti. 1961’de olduğu  üzere. Bu gelişmelerin  hepsi  Ecevit’in kurultaydaki şansını arttırdı. Müstafi genel sekreter Bülent Ecevit cuntaya ve  tutucu Atatürkçülüğe karşı pozisyon alarak gücünü arttırdı. 

KASIM GÜLEK VE  BÜLENT ECEVİT’İN CHP  TARİHİNDEKİ YERİ NEDİR?

Kasım Gülek, 50’lerde  CHP’ye bir  söylem değişikliği getirmişti. Ama o kadar. Daha fazlası  değil. DP ABD’nin  dümen suyunda 10 yıl iktidarda kaldı. Soğuk savaş dengelerinden yararlanma siyaseti izledi. 

CHP’nin de bu dengelere esastan itirazı yoktu.  Muhalefeti  demokratik  hukuk  devleti   talepleri etrafında  şekilleniyordu. 

Aslında bu istekler iktidarı ele geçirmiş olan büyük burjuvaziye karşı eski  egemen sınıfın (küçük burjuvazi: askeri ve mülki  yönetici seçkinler sınıfı)  gözetilmesi gereken  çıkarları idi. Bir başka söyleyişle  cumhuriyet elitinin  mütevazı çıkarlarıydı söz konusu olan. 

İşte Kasım Gülek’in genel sekreterliği böyle  bir siyasi ortamda “Amerikan tarzı bir PR halkçılığından başka  bir şey değildi. PR halkçılığı kavramını  halkla  ilişkiler   popülizmi anlamında kullanıyorum.  

Ecevit’in kalkış noktası ise öz eleştiriye dayanıyordu. Halkçılık farklı bir şey olmalıydı. Ancak düşünce birikimi, dünyayı  kavrayış biçimi  kapitalist düzene   radikal bir meydan okuma ile sonuçlanamazdı. 

O demokratik sol kavramında ısrarlı  olsa da savunduğu  şey sosyal demokrasi idi. Ecevit halkçılığı  “ortanın  solunu” batılı anlamda sınıfsal bir temele  oturtamayınca sol  popülizm retoriğinden öte geçemedi. 

Sonuç itibariyle Ecevit halkçılığı, Kasım Gülek’in PR popülizmine göre daha gerçekçiydi. Daha soldaydı. Ama hedef kitleye makas  değiştirtecek   güçten yoksundu.