YAZININ İÇERİĞİNE DAİR
CHP’de genel sekreterlik parti teşkilatından sorumlu önemli bir görevdir. Tek parti döneminde Atatürk veya İnönü’nün güvendiği bir isim bu göreve getirilirdi. Çoğu zaman partinin genel sekreterliğini İçişleri Bakanı yürütürdü.
Çok partili siyasi hayata geçildikten sonra genel başkan gibi genel sekreter de Büyük Kurultay tarafından seçilmeye başlandı. Bu usul genel sekretere önemli bir siyasi güç sağlıyordu. Daha sonra parti tüzüğü değiştirildi. Genel sekreter Parti Meclisi tarafından seçilmeye başlandı. Genel sekreterin genel başkan ile uyumlu çalışması böyle sağlanabilirdi. Günümüzde de bu usul kullanılmaktadır.
Bu yazıda Cumhuriyet Halk Partisinde genel sekreterlik görevinde bulunmuş iki önemli siyaset adamının İsmet İnönü’ye karşı genel başkanlığa aday olmalarının arka planı irdelenecektir.
50’LERDE CHP’DE YENİ KADROLARIN ORTAYA ÇIKIŞI
CHP’nin erken dönem kadroları Milli Mücadele’den geliyordu. Askeri ve mülki kadrolardı bunlar. Üçüncü bir kaynak olarak meşrutiyetten beri varlığını sürdüren entelektüeller vardı. Bunların bir kısmı savaş devam ederken bir kısmı da Büyük Zaferden sonra Kemalist elite katıldılar. Örneğin Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Ahmet Aağoğlu, Seyit Bey gibi.
Gazi Paşa bu kesimler arasında dengeleri gözeterek kendi etrafında bir iktidar bloku kurdu. Bu bir ittifak da sayılabilir. İttifakın temel referansı Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri idi. Gazi Paşa Türklerin büyük halaskarı idi.
1945’te İsmet Paşa çok partili hayata geçiş kararı alınca Demokrat Parti elitlerine karşı küçük burjuva elitleri öne sürdü.
Bunların bir kısmı yurtdışında okumuş doktora yapmış öğretim üyeleri idi. Bir kısmı da ikinci kuşak laik cumhuriyetçi kadrolardı.
Bazı örnekler vermek isterim: Prof.Nihat Erim, Prof.Turhan Feyzioğlu, Prof.Turan Güneş, Altan Öymen, Bülent Ecevit, Kasım Gülek, Metin Toker, Muammer Aksoy gibi.
Üst üste seçim başarısızlıkları karşısında ikinci kuşak CHP’lilerde geleneksel seçkinci siyaset anlayışı ile iktidara gelinemeyeceği fikri hakim olmaya başladı. Genç ve beklentileri yüksek bir fraksiyon doğmuştu. Ancak partinin önder kadrosu gene geleneksel elit içinden geliyordu. Çatışma bu iki kesim arasında çıkacaktı.
KASIM GÜLEK NASIL GENEL SEKRETER OLDU?
Kasım Gülek’in genel sekreterliğe getirilişinin sebebi parti tüzüğüdür. 1950’de genel başkan vekilliği kaldırıldı. Genel Sekreter de Genel Başkan gibi Kurultay tarafından seçilmeye başlandı. Bana göre bu tercih doğru değildi. Genel Sekreter siyasi gücünü delege oylarından aldığı için ikinci genel başkan gibiydi.
Parti genel başkanı İnönü yerine bir başkası olsa genel başkan-genel sekreter çatışması kaçınılmaz olurdu.
Daha sonra tüzük değiştirildi. Genel sekreter Parti Meclisi tarafından seçilmeye başlandı. İsmail Rüştü Aksal, Kemal Satır ve Bülent Ecevit böyle seçildiler.
Bu yeni yöntem genel başkan -genel sekreter uyumunu bir nebze sağladı. Genel sekreterin kim olacağı fraksiyonlar arası dengeye bağlı olmaya başladı. Sonuç çoğunlukla genel başkanın parti meclisindeki hakimiyetine bağlı olarak değişiyordu.

KASIM GÜLEK’İN GENEL SEKRETERLİK YILLARI : 1950-1959
Kasım Gülek tek parti döneminde milletvekilliği ve bakanlık yapmıştı. 50’lerde parti genel sekreteri olmasına rağmen 1957’ye kadar milletvekili seçilememişti.
DP’nin baskıcı siyasetini iyice arttırdığı yıllarda siyasi mahiyette toplantı yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştı. DP toplantı hürriyetini alabildiğine kısıtlamış, siyasi faaliyetleri partinin kapalı salon toplantıları düzeyine indirgemişti. Gülek’in faaliyetleriyle ilgili en tuhaf hikaye vapurla Giresun’a giderken yurttaşlarla sohbet etmesi siyasi faaliyet sayılmış, gemi Sinop’ta durdurulmuş, limana çekilmiş, ana muhalefet partisi genel sekreteri göz altına alınmış, tutuklanmış ve bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. (15 Haziran 1956)
Yani 50’lerin sonuna doğru, ana muhalefet partisinin genel sekreteri siyasi faaliyette bulunduğu gerekçesiyle tutuklanıyor. Mahkum olabiliyordu. İktidarın bulduğu formül toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasını ihlal etmek oluyordu.

Kasım Gülek’in partinin tartışmasız önderi İsmet Paşa’nın yanında pek çok fotoğrafı vardır. İnönü sonrası en güçlü genel başkan adaylarından biri sayılıyordu. İnönü’nün prenslerinden biriydi.
Bir süre Galatasaray Lisesinde okumuş. Robert Kolej’e geçmişti. Oradan mezun olmuştu. ABD’de eğitim almış, doktora yapmıştı.
Kasım Gülek’in CHP genel sekreteri olduğu yıllarda “Hür Dünyada ABD patronaji” tartışılmazdı. NATO’da, yeni kurulmakta olan Avrupa’da prestiji yüksekti. Tanınan bir simaydı.
Gülek, uluslar arası platformlarda ABD ve Kuzey Atlantik İttifakı yanlısı bir siyaset adamı profili veriyordu. Bu durum soğuk savaş dengeleri ile uyumluydu. Aralarında ton farklılığı vardı. Sonuç itibariyle, iktidar da muhalefette ABD yanlısıydı.
Gülek, DP seçmeni gözünde fazlasıyla Batılı bir tip olarak görülüyordu. 1951 ara seçimlerinde Bilecik’ten adaylığını koyunca, DP’liler Robert Kolej mezuniyet resimlerini çoğaltarak dağıtmışlardı. Resimlerde Gülek cübbe giymişti. DP’liler onun papaz olduğunu yaymışlardı. Hatta geniş bir sünnetsizlik propagandası yapılmıştı. Sonuçta Gülek milletvekili seçilemedi.
Gülek, tipik bir CHP eliti değildi. Göze batan iki yönü vardı. Eğitimi ve bir siyaset adamı olarak tarzının fazlasıyla Batılı (Amerikan) olması.
27 Mayıs öncesinde İsmet Paşa ile arası açılmıştı. Buna rağmen Kurucu Meclise girdi. CHP temsilcilerinden biri oldu. 1961 ve 1965’te Adana milletvekili seçildi. Partideki hiziplerden herhangi birine angaje olduğunu söylemek doğru olmaz. Hakkındaki bütün itirazlara rağmen her zaman parti eliti içinde bir siyasi aktördü.
50’Lİ YILLARDA CHP’NİN TALEPLERİ NELERDİ?
CHP 50’li yıllarda DP çoğunluğunun ezici baskısı altında kaldı. DP iktidarı CHP’nin iktidara alternatif olabilecek her türlü girişimini çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile engellendi. Bu siyasetini milli iradeye bağladı.
Liberal demokrasinin en temel alanlarını dahi kısıtladı. Özellikle temel hak ve hürriyetler konusunda. DP’nin düzenlemeleri partilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü- düşünceyi ifade hürriyetlerini kullanmalarını bile neredeyse imkansız hale getirdi.
Oysa ki bu hürriyetler demokratik bir rejimin vazgeçilmez unsurlarıdır. CHP 27 Mayıs ihtilali öncesinde yaptığı 14. Kurultayında (1959) çok önemli ilke kararları aldı. Bunlar siyasi tarihimizde İlk Hedefler Beyannamesi olarak anılır. Beyanname Prof.Turan Güneş tarafından kamuoyuna duyuruldu. Beyannamenin içeriği birkaç temel ilke ile açıklanabilir: Hukuk devleti, demokratik devlet, temsilde adalet, idarenin hukuka bağlılığı, muhalefetin güvenceleri.
PARTİ NEDEN İKTİDARA GELEMİYOR? TEMEL MESELE NEDİR?
1961 Anayasası CHP’nin 1959 kurultayındaki beklentileri ile büyük ölçüde örtüştü. Yalnız bir tek şey eksik kalmıştı. CHP iktidara gelemiyordu. Seçimlerden birinci parti olarak çıkması yeterli olmamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinden bu yana durumda bir değişiklik olmamıştır. CHP hiç bir zaman tek başına iktidara gelememiştir.
60’larda İnönü’nün 70’lerde Ecevit’in kurduğu hükümetlerin akıbeti birbirine benzedi. Başarısızlık ve hükümet edememe.
Bu algının nedenleri ve sonuçları üzerinde düşünmeye değer doğrusu. CHP koalisyon hükümetleri kurabildi. Bu hükümetlerin performansı seçmen nezdinde CHP imajının kötüleşmesine neden oldu.
İSMET PAŞA ABDİ İPEKÇİ’YE NE DEMİŞTİ?
İsmet Paşa 1965 seçimlerinden önce Milliyet’te Abdi İpekçi’ye bir mülakat verdi. Bu mülakatta CHP’nin devletçi bir parti olarak “solda” bir parti olduğunu ifade etmişti. İnönü’nün bu sözü temel itibariyle kalkınma iktisadı ile ilgiliydi.
Sol, Demokrat Parti iktidarı tarafından bir milli güvenlik sorunu olarak tanımlanmıştı. Komünizm tehlikesi anlamına geliyordu, solculuk komünizmle özdeşti. Hatta vatana ihanet demekti.
Demokrat Parti ve Adalet Partisi bu temayı soğuk savaş döneminde tepe tepe kullandılar. Komünizm tehlikesi Türk sağı açısından çok verimli bir araçtı. Siyasette sol karşıtı olmanın her şeyi örtme işlevi mükemmeldi.
“Türk tipi McCarthism” Sovyet sistemi dağılana kadar sınıf meselesini gizlemek için bu kavramları kullandı. Komünistler vardı. Devlet, mülkiyet ve mukaddesat düşmanıydılar. Bu tehlikelere karşı uyanık olmak lazımdı Hürriyetçi bir parti etrafında bir cephe oluşturmak gerekliydi. (hürriyetçilik: kapitalizmi savunmak demek) Demirel’in Adalet Partisi bunun için biçilmiş kaftandı.
60’LARDA İNÖNÜ’NÜN PARTİ İÇİ KONUMU NEYDİ?
1960’larda 80’li yaşlara gelmiş olan eski Milli Şef İnönü, 1946’dan sonra Kurultaylarda genel başkan seçilen bir siyasi parti önderiydi. (İsmet İnönü: 1883-1973)
Sahip olduğu tarihi karizma sayesinde partinin tartışılmaz genel başkanlık konumunu koruyordu.
Bununla birlikte, CHP genel başkanlığının doğal sebeplerle boşalması halinde bu makama 1950’lerin ortalarından itibaren layık görülen isimler vardı: bunlar içinde en çok zikredilen iki isim Prof. Nihat Erim ve Prof. Turhan Feyzioğlu idi.
İNÖNÜ’YE KARŞI NEDEN KİMSE ADAY OLAMAZDI?
İnönü CHP’nin ilk olağan üstü kurultayında Atatürk’ten sonra genel başkan seçilmiş ve değişmez genel başkan ve Milli Şef ilan edilmişti.
Bu statü 1946 ya kadar sürdü. Sonrasındaki kongrelerde delegelerin oyları ile genel başkan seçildi. İnönü’ye karşı kimse aday olmuyordu. İnönü ikinci adamdı. İnönü çekilmedikçe veya vefat etmedikçe genel başkan oydu. İnönü Lozan kahramanı -Batı cephesi komutanıydı. Atatürk ölçüsünde olmasa da. Özel bir karizması vardı.
Partide diğer bütün pozisyonlara adaylık mümkündü. Genel başkanlık hariç. O İsmet Paşanındı. Bunun temel nedeni İnönü’nün büyüklüğüne hürmetti.
Elbette İnönü’nün yerine kendini layık görenler vardı. Ama İnönü’ye rakip olmayı değil CHP genel başkanlığının boşalmasını bekliyorlardı.
Bu nedenle 18. Kurultay’da Kasım Gülek’in İnönü’ye karşı genel başkan adayı olması Türk siyasi tarihi açısından anlamlıdır.
Kasım Gülek 1950 den 1959 ‘a kadar partinin genel sekreterliğini yapmış, dinamik bir muhalefet politikası izlemişti. Gülek’in de bir karizması vardı. İsmet Paşa’nın hemen yanında sanki ikinci genel başkan gibiydi.

ECEVİT’İN SİYASETE GİRİŞİ VE MİLLETVEKİLLİĞİ
Ecevit’in siyasete girişi biraz tesadüfi olmuştu. Rober Kolej’den sonra Rahşan Hanım ile birlikte Londra’ya gittiler. (40’ların sonu) Türk Büyükelçiliği basın ateşesinin yanında yardımcı bir pozisyon buldular.Çift kısıtlı bir gelirle yaşıyordu. Ecevit iki kez de ABD’ye gitti. Burslu olarak. Babası milletvekilliği de yapmış bir adli tıp profesörü idi: Fahri Ecevit. Annesi bir ressamdı: Nazlı Ecevit. Nazlı Hanım’ın Tevfik Paşa üzerinden Osmanlı Sarayı ile akrabalık bağı vardı. 1957’ye kadar Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde Altan Öymen ve Metin Toker ile arkadaş olarak çalıştı. Köşe yazıları yazdı. Yazıları çoğunlukla edebiyat ve sanata ilişkindi.
Bülent Ecevit Robert Kolej’den sonra Ankara’da ve Londra’da yüksek öğretim kurumlarında dil ve edebiyat programlarına devam etmiş hiç birini bitirmemişti. Yüksek öğrenim diploması yoktu. Bu sağ kesimde her zaman aleyhine kullanıldı. Hatta Nazlı Ilıcak 2000 cumhurbaşkanlığı seçiminde “Anayasayı değiştirelim. Bülent Bey cumhurbaşkanı olsun” diyerek onu tahfif etmişti.
1957’de Metin Toker’in desteği ile ilk kez Ankara milletvekili seçildi. Metin Toker kendi yerine onun aday gösterilmesini istemişti. O gazeteciliğe devam etmek istiyordu.
BÜLENT ECEVİT: KURUCU MECLİSTE CHP TEMSİLCİSİ-İNÖNÜ HÜKÜMETLERİNDE BAKAN
Ecevit, Demokrat Partinin baskılarını gittikçe arttırdığı bir dönemde CHP’den genç yaşta milletvekili seçilmişti: TBMM’nin 11. Dönemi. 1961 Kurucu Meclisinde CHP temsilcisi oldu. 1961 ve 1965’te yeniden milletvekili seçildi.
İsmet Paşa, Ecevit’te özel bir taraf görmüş olmalı ki onu bakan yaptı: Çalışma Bakanı. Türkiye’de sendikalar 1952’den beri vardı. (Türk-İş gibi sarı sendikalar olsa da) Ama grev hakkı yoktu. Ecevit Türk işçi sınıfı tarihine grev hakkını getiren siyaset adamıdır. 1961 Anayasası grev ve lokavt haklarını getirmişti ama kanun Ecevit’in bakanlığı döneminde çıkarıldı. İşçi Sigortaları hastaneleri de Ecevit’in bakanlığı döneminde gelişmeye başladı. Örneğin kendisinin Paşabahçe SSK Hastanesinin açılışında resimlerini gördüm.
Ecevit’in parti içinde gittikçe arkan karizmasının nedeni yazar-şair ve etkili bir konuşmacı olmasıdır. Hitabeti kuvvetliydi.
1957’de Ankara milletvekili seçildiğinde hiç kimse onun İsmet Paşa’yı devirerek CHP’nin üçüncü genel başkanı olabileceğini tahmin edemezdi. Genç, çalışkan, toplumsal meselelere duyarlı bir milletvekili idi.
Ecevit’in CHP içinde etkili bir siyasetçi olma tarihi ile 61 demokrasisinin pratikleri kronolojik olarak örtüşür. Bunun Türkiye’nin toplumsal dönüşüm dinamikleri ile bağlantısı vardır.
DEMOKRATİK SOL MU? SOSYAL DEMOKRASİ Mİ?
1961 Şubatında iki parti kurulmuştu. Biri sermaye sınıfının iktidarını isteyen Adalet Partisi, öteki ezilen ve sömürülen sınıflar olduğunu söyleyen Türkiye İşçi Partisi.
CHP bu antagonizma içinde kendine bir yer edinmek zorunda idi.50’lerin demagojik ikiz partiler düzeni artık işlevsel değildi. Siyasette yeni aktörler, ideolojiler yükselişe geçmişti.
CHP’nin genç kadrolarına göre parti sosyal demokrat bir parti olmalıydı. Sermaye partilerine karşı. Batıda sosyal demokrasi İkinci Enternasyonale bağlı, proleterya diktatörlüğüne karşı partiler demekti. İsimleri sosyal demokrat veya sosyalist parti olabilirdi. Siyasal duruşları hristiyan demokratlara, liberal demokratlara ve komünistlere karşı idi.
Sosyal demokrat partilerin burjuva devrimlerinin kazanımları ile esastan bir sorunları yoktu. Düzen sorunları vardı. Bu üretim ve bölüşüm paradigması farkı anlamına geliyordu.
Türkiye’de ise kendi dinamikleri ile ortaya çıkmış bir burjuva ve proleterya sınıfı yoktu. Kapitalizmin gelişmediği bir ülkede ne liberal demokrasi ne de sosyal demokrasi mümkün değildi.
Bülent Ecevit’in çevresinde toplanan bir kısım genç CHP’li, partinin devletçilik ve halkçılık ilkelerini “çağın koşullarına” göre yeniden yorumlamak istediler. Türkiye’nin sosyo- ekonomik gerçekliğini dikkate alarak sosyal demokrasi yerine “demokratik sol” kavramını tercih ettiler. Özellikle Ecevit bu konuda ısrarlıydı.
Bu yaklaşımın neden sosyal demokrat veya sosyalist kavramlarıyla ifade edilmemesi gerektiğini Bülent Ecevit “Ortanın Solu” kitabında izah edecektir. CHP Sosyalist Enternasyonel üyesi olmasına rağmen. Bence Ecevit’in bu ayrımı abartılı idi. Türk sosyal demokrat partisi azgelişmiş bir ülkede milli kurtuluş savaşı vererek örgütlenmiş bir partiydi. Bunun vurgulanması yeterli olurdu.
ORTANIN SOLU TÜRKİYE KOŞULLARINDA NE ANLAMA GELİR?
Ecevit’in “ortanın solu” düşüncesinin çeşitli boyutları vardı. Öncelikle ortanın solu partinin Altı İlkesinden biri olan Halkçılığın yeni bir anlam katıyordu.
İsmet Paşa, 1965’te Ortanın solunu halkçılık, devletçilik ve laiklik temeline oturturken, Ecevit’in solculuk söyleminde laiklik vurgusunu göremeyiz.
Bu tutum 1974’te MSP ile koalisyon yaparken ileri sürdüğü “mütedeyyin vatandaşları rejime kazanmalıyız” ifadesi ile uyumludur. Keza Ecevit’in DSP’li yıllarında “inançlara saygılı laiklik kavramı da Türk devriminin temellerini kavrayışta yüzeysel kaldığını gösterir. Hatırlatmak isterim Ecevit Osmanlı devlet düzenini de laiklik olarak açıklamıştı. Cemaat nizamnamelerindeki dinsel özerkliği ve Osmanlı millet sistemini laiklik sanmıştı. Bunlar CHP’ye genel başkanlık edecek biri için fahiş hatalardı. Yeri gelmişken Kılıçdaroğlunun da laikliğin içi tamamen boşaltılmış iken “laikliğin tehlikede” olmadığı gibi inanılmaz bir açıklamada bulunduğunu hatırlatmadan edemedim.
Bence Atatürk Halkçılığı gerektiğinde-hatta çoğu zaman “halka rağmen halk içindi. Karlsbad defterlerindeki notlar onun radikal devrimci anlayışını gösterir. Ecevit halkçılığı ise sol popülizmdir. Bunun sağ versiyonunu Demokrat Parti 50’lerde çok başarılı bir şekilde uygulamıştı.
CHP NİN 18. KURULTAYI (1966)
CHP’nin 18. Kurultayı 18-22 Ekim 1966 tarihleri arasında yapıldı. Kurultayın gündemi önemliydi. Kurultay, yeni önderlik arayışı açısından da önemli sonuçlar verdi.
Bu kurultaya giden süreci irdelemekte yarar var:
CHP 1961 seçimlerini kazanacağını umuyordu. Beklenti çok yüksekti. Sonuç hayal kırıklığı oldu: %37 oy alabildi. Bu sonuç 1957 seçimlerinden %5 daha az oy demekti. İsmet Paşa’nın peşpeşe kurmak zorunda kaldığı üç koalisyon hükümetinin askeri vesayetin dayatması ile kurulduğu düşünülüyordu. Bu belki sadece birincisi için söylenebilirdi. Hatta o bile değil. Milli Birlik Komitesi iki büyük partiye birlikte iktidarı devretmek istedi. Hükümet Adalet Partisi ile kurulmuştu. Diğerlerinde İnönü rejimi kurtarmak için kendini feda etti. İnönü’nün son iki hükümeti AP dışındaki partilerle kuruldu. Hele sonuncusunda İnönüyü adeta hükümeti kurmaya mecbur ettiler. Tarihler 1965’i gösterdiğinde İsmet Paşa, Demirel’e adeta hükümeti artık siz kurun demek istemişti. Demirel yeni seçilmiş genel başkandı. Milletvekili değildi. Kayseri Senatörü Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında kurulan hükümetin anlamı budur. Bu bir seçim hükümetiydi.
1965 sonbaharında seçimler yapıldı. iktidar ABD’nin muhteşem katkılarıyla Süleyman Demirel’e altın tepside sunulmuş oldu.TİP’in meclise girmesi gibi sürprizler olsa da sermaye sınıfı bir kez daha iktidara gelmişti.
Bu arada yapılan Senato üçte bir yenileme, Millet Meclisi ara seçimleri ve yerel seçimlerde (1963) CHP hep gerileyen parti idi.
1965’te seçim kanunu değiştirildi.Adalet Partisi dışında bütün partiler yeni kanunu desteklediler. Temsilde adalet ilkesine çok uygun bir sistem olan “milli bakiye sistemi” ile seçime gidildi. Maksat yükselişte olan Adalet Partisine tek başına iktidarı vermemekti. Buna rağmen yeni genel başkan Demirel önderliğinde Adalet Partisi seçimleri kazandı. Hükümeti tek başına kurabilecek çoğunluğa ulaştı.
1966 yazında kısmi senato ve millet meclisi yenileme seçimleri yapıldı. AP’nin yükselişi, CHP’nin gerileyişi belirgin hale geldi.
CHP, geniş seçmen kitleleri nezdinde iktidara getirilecek parti değildi. Seçimlerden hep ikinci parti olarak çıkıyordu. Demirel’in altın yılları başlamıştı. Halk iktidarı devleti ve demokrasiyi kuran partiye vermiyordu.1965 seçimlerinden sonra bunun nedenleri parti içinde hummalı bir şekilde tartışılmaya başlandı. Bazılarına göre sebep halkın cehaletiydi. Önemli bir kesim de meselenin partinin yapısı ve söyleminde olduğunu düşünüyordu. Doğan Avcıoğlu Türkiye’deki bu durumu “halk halk düşmanlarının peşindedir” diye açıklamıştı.

KURULTAY’DA GÜLEK GENEL BAŞKANLIĞA ECEVİT GENEL SEKRETERLİĞE ADAYI OLDU
Bu yazıda ele alınan Kasım Gülek ve Bülent Ecevit İkinci Adam İnönü’ye karşı genel başkan adayı oldular. (Gülek 1966, Ecevit: 1972) Kasım Gülek’in 1966’da adaylığı gerçekçi değildi. Bir meydan okumaydı. Anlamlı bir kadrosu delege desteği yoktu. Aldığı 230 oy (%20) dikkat çekici olmakla birlikte Kasım Gülek’in parti içindeki gücünü temsil etmiyordu.
İnönü’nün ortanın solu politikasına destek olmasından hoşnut olmayan tutucu kanat, İnönü’yü devirebilecek bir adayları olmadığı için oyunu Kasım Gülek’e verdi. Bu bir protesto oyuydu. Kasım Gülek’in genel sekreterlik yılları geride kalmıştı. Aynı kurultayda Ecevit genel sekreter oldu. Onun taraftarları vardı. Ecevitçiler iktidara gelecek bir yol haritaları olduğuna artık inanıyorlardı.
Ecevit Dr. Kemal Satır’ın yerine genel sekreter oldu. Tutucu Atatürkçülük parti yönetiminde ekinliğini kaybetti. 12 Mart ara rejmine kadar parti teşkilatındaki gücünü daha da arttırdı.

TUTUCU ATATÜRKÇÜLERİN PARTİDEN AYRILMALARI
1967’de, Feyzioğlu öncülüğünde oldukça geniş bir milletvekili ve senatör grubu (toplam 48 parlamenter) Ecevit’in yükselişinin önünü kesemeyince partiden ayrıldılar. Güven Partisini kurdular.
Bu kopmalar partiyi ilk başta sayısal olarak küçültse de doğrultu olarak homojen ‘türdeş) hale getirdi. Partide Ortanın Solu hakim güç haline geldi.
CHP’den kopan fraksiyonun genel oy düzeyindeki karşılığının düşük olduğu 1969 seçimlerinde görülecekti. (%6.5: 15 milletvekili)
12 Mart ara rejimi koşulllarında yapılan 1972 Kurultayında eski genel sekreter Bülent Ecevit İnönü’ye karşı aday oldu. Kurultay’dan Ecevit galip olarak ayrıldı. Bir süre sonra İsmet Paşa partiden ve milletvekilliğinden istifa etti. Cumhuriyet Senatosunun doğal üyesi oldu.

KASIM GÜLEK VE NİHAT ERİM’İN CHP’DEN GEÇİCİ OLARAK İHRAÇ EDİLMESİ (1962)
İsmet Paşa 1961-65 arasında üç farklı hükümet kurdu. Hükümetleri sırasında Talat Aydemir’in önderliğinde iki darbe girişimi oldu. Diplomatik açıdan en önemli mesele Kıbrıs’tı. İnönü dışarda ve içerde bir denge oluşturmaya çalışıyordu.
Bu dönemde uygulanan politikalarda İnönü ile ters düşen Kasım Gülek ve Nihat Erim’e “geçici olarak partiden çıkarılma cezası” verildi. (Ceza : 1 yıl süreyle geçici uzaklaştırma, aday olamama, tarih: 10 Aralık 1962)

KASIM GÜLEK CHP’DE NEYİ TEMSİL EDER?
Kasım Gülek uzun ömrü boyunca partide değişik konumlarda bulundu. Milletvekilliği, bakanlık, genel sekreterlik gibi. Partide elitizm karşıtı bir imaj yaratmaya çalışsa da Gülek bir elitti. Atipik özellikleri olsa da. 50’lerdeki rakipleri aynı cephenin içinden ama birikim farklılığı olan isimlerdi.
Gülek, 1961-1965 arasındaki “ortanın solu” tartışması alevlenince tutucu kadrolarla yakınlaştı. 1966 kurultayında Ecevitçiler güç kazanınca o da CHP’den ayrıldı. Ama Güven Partisi içinde yer almadı. Sola o da karşıydı. Ama kendince nedenlerle.
KASIM GÜLEK VE NİHAT ERİM’İN KONTENJAN SENATÖRLÜĞÜNE ATANMASI
Ecevit 1966’da genel sekreter oldu. (Kurultay tarihi 18-22 Ekim 1966) Ecevitçiler partiye hakim olmaya başladılar. 1972 Kurultayına kadar geçen süre içinde Ecevit’in ekibi daha da güçlendi.
Tutucular partiyi tedrici olarak terk ettiler. Kemalizm’i Atatürkçülük olarak yorumladılar. Bu kapitalizm ile uyumlu statükocu-sağ bir yaklaşımdı. Kendilerini ideolojik olarak merkezde tanımlasalar da ideolojik-politik olarak konumlandıkları yer “sağcılık” idi.
Cihet-i askeriyede bunun karşılığı 12 Martçılık ve 12 Eylülcülük oldu. Tutucu Atatürkçülük ara rejimlere ideolojik meşruiyet ve kadro sağladı.
Kasım Gülek Nihat Erim gibi Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörü olarak atandı. (13 Kasım 1969) Nihat Erim ara rejim hükümetinin başbakanı olmak için CHP’den ve milletvekilliğinden istifa etti. Cevdet Sunay onu kontenjan senatörü olarak atadı. (1971) Bu iki atamada düşünce arka planı bence aynıdır.
18. KURULTAY: ECEVİT GENEL SEKRETER
Bülent Ecevit, 18. Kurultayın göreve getirdiği Parti Meclisi tarafından genel sekreter seçildi. Göreceli bir çoğunluk (izafi ekseriyet) sağlayabilmişti.Bu sonuç diğer fraksiyonların kendi aralarında birlikte bir tavır alamamaları sayesinde oldu.
18. Kurultay’da nispi bir çoğunluk sağlayan Ecevitçiler tutuculara göre genç siyasetçilerdi. Orhan Birgit, Turan Güneş gibi. İktidarın başka bir yoldan sağlanabileceğine inanmışlardı.
Ecevit’in CHP kariyerinin kısa bir özetini yaparsak 1957’de Ankara milletvekili oldu. 1966’de Parti Meclisi onun genel sekreterlik görevine getirdi. Sadece altı yıl sonra İsmet Paşa’nın yerine Cumhuriyet Halk Partisinin genel başkanıydı.
Ecevit 12 Mart rejiminden çıkarken partinin üçüncü genel başkanı olmuştu. 12 Mart ara rejiminden çıkarken kadrosuna genç akademisyenleri aldı. Milletvekili ve bakan yaptı. Bunların bir çoğu mülkiye ve hukuk fakültesinde öğretim üyeleri idi. Ahmet Taner Kışlalı, Deniz Baykal, Gündüz Ökçün. Haluk Ülman, Besim Üstünel gibi. Bunların birikimi ile Türkiye’nin meselelerini çözebileceğine inanıyordu. Eski genel sekreter (yeni genel başkan) Ecevit önderliğinde CHP birinci parti oldu.
PARLAMENTO DIŞI MUHALEFET-CİCİ DEMOKRASİ- DEMOKRATİK SOL
65 seçimlerinde Adalet Partisi ve TİP dışında bütün partiler hayal kırıklığa uğramıştı. PDM (Parlamento dışı muhalefet) ve cici demokrasi terminolojisi solda egemen olmuştu. Bu tutum ağırlıklı olarak genel oyu küçümseme anlamına geliyordu.
1968 olayları bir dönüm noktası oldu. Sağ açısından (egemen güçler) gerektiğinde otoriter bir rejime başvurarak hegemonyayı iktidarda tutmak önemliydi. Solda ise TİP’i marjinalleştiren PDM ve kent gerillası hareketleri dikkat çekici hale gelmişti.
Ortanın solu ve Ecevitçiler bu iki tutuma da karşıydılar. Bir taraftan parlamenter meşruiyeti savundular. öte yandan komprador burjuvazinin otoriter eğimlerine karşı durdular. Milliyetçilikle solu harmanlayan bir söylem benimsediler.
Sağ yönetme bunalımı karşısında bölünürken (AP,DP, MSP) CHP’de Ortanın solu gücünü arttırmıştı. İşte Ecevit’i ara rejim koşullarında CHP’ye genel başkan seçilmesini sağlayan özel koşullar bunlar olacaktı.
Ecevit 1973 ve 1977’de CHP’yi birinci parti yaptı. Ancak solculuğu popülizmin sınırlarını aşamadı. Ecevit seçim meydanlarında ileri sürdüğü “düzen değişikliği” söylemini karşılayacak siyaset araçlarından yoksundu. Göreli seçim başarılarına rağmen kurduğu hükümetlerin fiyasko ile sonuçlanmasının nedeni budur.
ECEVİT’İN GENEL SEKRETERLİKTEN İSTİFA GEREKÇESİ NEYDİ?
Ecevit, 12 Mart Muhtırasını ortanın solunun yükselişine karşı yapılmış bir darbe olarak görmüştü. Türk burjuvazisi onu sınıfsal bir tehlike olarak algılıyordu. Halbuki değildi. Ecevit “Ortanın solu siyasetinin” aşırı sol akımları önleyecek tek yol olduğunu düşünüyordu. Aşırı soldan kasıt dünyanın her yerinde Sovyet destekli eylemci sosyalist/komünist akımlar vardı. Küba, Latin Amerika ve Afrika’da.
50’lerde DP’nin ustaca yönetttiği türk tipi Mc Carthism, 60’larda Adalet Partisinin “demagojik antikomünizmi” ile devam ediyordu. Buna çare CHP olabilirdi. CHP solundan kasıt Türk tipi sosyal demokrasiden başka bir şey değildi. Bu aslında azgelişmiş bir ülkede sosyal demokratlıktı.
Ecevit siyasal inançları ve söyleminde samimi idi. Temel meselenin statüko (isterseniz buna hegemonya güçleri de diyebilirsiniz) olduğunu çok iyi analiz edemedi. Teşhisleri sathi kaldı. Radikal söylemi gerçekçi değildi. Burjuvaziyi tedirgin eden de buydu. Kurduğu hükümetlerin başarısızlığının nedeni budur.

ECEVİT’İ GENEL SEKRETERLİKTEN GENEL BAŞKANLIĞA GETİREN KOŞULLAR NELERDİR?
12 Mart’ta ara rejiminde Ecevit’in genel sekreterlikten ayrılması ve Nihat Erim’in başbakanlığa getirilmesi önemli ve anlamlıdır. İnönü Erim’in başbakanlığını desteklemişti. Orhan Birgit’e göre kendisi başbakanlık beklemişti. 1961’de olduğu üzere. Bu gelişmelerin hepsi Ecevit’in kurultaydaki şansını arttırdı. Müstafi genel sekreter Bülent Ecevit cuntaya ve tutucu Atatürkçülüğe karşı pozisyon alarak gücünü arttırdı.
KASIM GÜLEK VE BÜLENT ECEVİT’İN CHP TARİHİNDEKİ YERİ NEDİR?
Kasım Gülek, 50’lerde CHP’ye bir söylem değişikliği getirmişti. Ama o kadar. Daha fazlası değil. DP ABD’nin dümen suyunda 10 yıl iktidarda kaldı. Soğuk savaş dengelerinden yararlanma siyaseti izledi.
CHP’nin de bu dengelere esastan itirazı yoktu. Muhalefeti demokratik hukuk devleti talepleri etrafında şekilleniyordu.
Aslında bu istekler iktidarı ele geçirmiş olan büyük burjuvaziye karşı eski egemen sınıfın (küçük burjuvazi: askeri ve mülki yönetici seçkinler sınıfı) gözetilmesi gereken çıkarları idi. Bir başka söyleyişle cumhuriyet elitinin mütevazı çıkarlarıydı söz konusu olan.
İşte Kasım Gülek’in genel sekreterliği böyle bir siyasi ortamda “Amerikan tarzı bir PR halkçılığından başka bir şey değildi. PR halkçılığı kavramını halkla ilişkiler popülizmi anlamında kullanıyorum.
Ecevit’in kalkış noktası ise öz eleştiriye dayanıyordu. Halkçılık farklı bir şey olmalıydı. Ancak düşünce birikimi, dünyayı kavrayış biçimi kapitalist düzene radikal bir meydan okuma ile sonuçlanamazdı.
O demokratik sol kavramında ısrarlı olsa da savunduğu şey sosyal demokrasi idi. Ecevit halkçılığı “ortanın solunu” batılı anlamda sınıfsal bir temele oturtamayınca sol popülizm retoriğinden öte geçemedi.
Sonuç itibariyle Ecevit halkçılığı, Kasım Gülek’in PR popülizmine göre daha gerçekçiydi. Daha soldaydı. Ama hedef kitleye makas değiştirtecek güçten yoksundu.
Çok Okunanlar
Ela Rümeysa Cebeci'nin Instagram hesabında dikkat çeken hareketlilik
Cumhurbaşkanlığı anketinde dikkat çeken fark!
Prof. Dr. Üşümezsoy'dan The New York Times'ın deprem raporuyla ilgili açıklama
DEM, Kürtleri temsil ediyor mu?
Şevval Şahin’le ilgili gerçek sonradan ortaya çıktı
Kumpas şehitlerinin kabrinde 'İmralı Yolcularına' tepki
'Mevlam verdi, sal çayıra; mevlam kayıra' mı?
AKP'li Ensarioğlu, Dışişleri Bakanı Fidan'ı istifaya çağırdı
SGK uzmanı haftaya açıklanacak asgari ücret için rakam verdi!
AKP'deki 'asgari ücret endişesi' kulislerden sızdı!