1989 Dünya tarih sahnesinde bir dönüm noktasıydı. Berlin Duvarının yıkılması kimileri için bir hayalin gerçeğe dönmesiydi. Bugünden baktığımızda ise bir hayalin bir kabusa dönmesi. Bundan 35 yıl önce dünyada on ikiden az sert gümrük duvarı bulunmaktaydı. 35 yıl sonra bugün ise bu sayı yetmişten fazla. Dünya kamuoyunca sert gümrüklerin ve duvarların sonunu getireceği öngörülen Berlin Duvarının yıkılması, tam tersine sert gümrüklerin ve duvarların artmasına neden oldu.
Bunun göze çarpan nedenleri arasında sığınmacılar gösterilebilir. Nitekim ilk olarak, çeşitli nedenlerle kendi ülkelerinden başka ülkelere zorunlu veya isteğe bağlı yolculuğa çıkan insan veya insan gruplarına nasıl hitap edileceği konusunda bir terminolojik birliğe varılması gerekmektedir. 2011’den bu yana sığınmacı, göçmen ve mülteci ağırlayan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu üç kavram birbirinin eş anlamlısı olarak kullanılmakta olup terminolojik kanı birliğine varılmamıştır.
Sığınmacı, Göç Terimleri sözlüğünde (IOM, 2009) şöyle tanımlanmaktadır, zarar görmekten korunma hedefiyle, yaşadığı ülkeden başka bir ülkede güvende olma arayışı içinde olan, mülteci olabilmek için yaptığı başvurunun neticelenmesini bekleyen bireydir. Kişinin yapmış olduğu başvurunun olumsuz sonuçlanması durumunda, sınır dışı edilme ihtimali doğmaktadır. Yani, sığındıkları ülkelere yapmış oldukları başvurunun henüz kabul edilmemiş olması, kişilerin bekleme süresi boyunca “sığınmacı” statüsünde oldukları anlamına gelmektedir. Bu özellikleriyle sığınmacılık bir ön durum olarak kabul edilmektedir.
Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesini, 1. maddesindeki mekân bakımından öngörülen seçme hakkını kullanarak “Coğrafi Kısıtlama” ile kabul etmiştir. Buna göre şartlı mülteci; Avrupa dışında meydana gelen olaylar nedeniyle, mülteci tanımındaki şartlara haiz olduğunu iddia ederek, üçüncü ülkelere iltica etmek üzere Türkiye’den uluslararası koruma talebinde bulunan kişidir.
Mültecilik hususunda ise ülkemizde, yalnızca Avrupa’dan gelen sığınmacılara “mülteci” statüsü verilirken, Avrupa dışından gelen sığınmacılara “mülteci” statüsü verilmemektedir. Bu sebepten ötürü, Suriye’den gelerek ülkemize sığınanlar “geçici korunma kapsamında olan sığınmacılar” olarak kabul edilmektedirler
Göçmenler ise genellikle, daha iyi sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşam standartları için, kendi istekleri ile bir ülkeden diğerine göç eden kişilerdir. Bu terminolojik farklılıklar göze alındığında önümüzdeki resmin incelenmesinin daha kolay olacağı aşikardır.
Bu hukuki terimlerin farklılığına rağmen gündelik hayatta, haber kanalları ve yazılarında, hatta ve hatta hukukçular tarafından dahi eş anlamlı olarak kullanılması hali hazırda çözülmesi güç gözüken durumun daha da derinleşmesine yol açmaktadır.
Berlin Duvarının yıkılmasından 35 yıl sonra bugün karşılaştığımız tek gümrük, sert gümrükler ve genel anlamda duvarlar olarak karşımıza çıkmamaktadır. Bunun yanına eklenen ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bizzat karşı karşıya kaldığımız yumuşak sınırlar ortaya çıkmıştır.
Yumuşak sınırlar, adından anlaşılacağı üzere, belirli bir bölge ve alanın yine başka bir bölge ve alan aracılığıyla korunduğu ve bu hususta klasik bir duvar yöntemine nazaran tampon olan bölgeye yapılan “yardımlar” ile inşa edilmesidir.
ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri olmasa, Suriye’ye Atlantik baskısı olmasa bu göçler yaşanmayacaktı. Daha gerisinde, örneğin Avrupa emperyalist devletlerinin ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında tamamen kapanan sömürgeciliği olmasa Afrika ülkelerinden Avrupa’ya bu kadar göç olmayacaktı. Fakat sorunun nedeni olan ABD ve Avrupa, bırakın sorunu çözmeyi, sorunla yüzleşmekten bile kaçınıyor ve sorunun kendisine uzanmaması için politikalar oluşturuyor.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, bu hususlar göze alındığında Avrupa Birliği ve iç savaş, terörizm ve dikta rejimleri üçgenine sıkışmış Orta Doğu arasında yumuşak bir sınır görevine getirilmiştir. AB, Orta Doğu ülkelerini yukarıda bahsi geçen nedenlerle terk etmek isteyen kişileri, Türkiye Cumhuriyeti’ne bu hususta yaptığı yardımlarla sınırlarından uzak tutma gayesindedir.
Özetle, göç Türkiye’nin çok önemli bir sorunudur artık. Bu sorun, sağlıklı bir şekilde çözülmezse, ileride sosyolojik yeni sorunlara yol açacak ve istenmeyen yeni ve daha büyük sorunlar doğuracaktır. Fakat yukarıda bahsettiklerimizden yola çıkarsak mesele aynı zamanda iktidar sorunudur. İktidar istemezse bu sorunu çözmek mümkün değildir. Geçmiş 13 yıl bunun göstergesidir.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi