Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.058

Bir kil kap deyip geçme: O, hem bir tanık hem bir kanıttır

TAŞYERİNDE AĞIRDIR-140. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM.

Eskilerden kalmış, bulunmuş bir kil kaba rastlanıldığında onu küçümseyip aldırmamazlık etmemek gerek!

O, tarihe hem bir tanık hem de bilinmeyeni araştırmaya, öğrenmeye bir veri, bir kanıt olabilir! 

Nasıl?

Kilden yapılmış çanak çömlek yapımı ve kullanımının Anadolu’da ilk izlerinin bundan 11 bin yıl öncesine, yaygın olarak insan hayatına girişinin 9 bin yıl öncesine dayandığı bilinir.

Başlangıçta avcı ve toplayıcı olarak, günlük gereksinmeleri için yiyecek buldu, yaşamını sürdürdü insanlık.

Özellikle buzul iklimin ılımanlaşmasıyla birlikte tarımı ve hayvan evcilleştirmeyi geliştirdi, besinini bollaştırdı, köyler kurdu, yerleşik topluma dönüştü.

Ürün fazlalığının ortaya çıkması yiyecek ve eşya biriktirme ve saklama gereğini doğurdu.

Bunun için ise en uygun malzeme olarak, barınak yapımında da yararlandıkları, suyla karıştırıldığında kolay biçim alan kili kullandı.

Suyla yumuşayan kil değişik ihtiyaçlar için şekillendirildi, önceleri güneşte sonraları kızgın fırınlarda kurutularak kap kacak elde edildi.

Elle yapılan ilk kil kaplar, çömlekçi çıkrığının icat edilmesiyle daha hızlı üretildi ve kullanımı hızla yaygınlaştı.

İnsanlık kilden yapılmış tabletleri yazı yazma gereci olarak değerlendirdiği gibi mutfaklarında, ambarlarında, törenlerinde kullandığı kil kapları zamanla aklının ve elinin hüneriyle birer sanat eseri haline getirdi.

Sanat insan yeteneğinin en arıtılmış biçimi değil midir?

Helenistik Çağda (İ.Ö.4-2.yüzyıllarda) kil kullanılmasıyla kap yapımının en önemli merkezlerinden biri Pergamon/Bergama idi.

Üstleri muhteşem bezemelerle süslü farklı biçimlere sahipti Pergamon’un kil kapları.

Küplerinin, kadehlerin alımlılığı dillere destandı.

Hele hele kille yapılan heykelcikler!

Pergamon Akropolünün kuzey yamacında büyük seramik fırınları vardı.

İşte yakın zamana kadar toprak altında kalan ya da bir evin kuytu bir köşesinde varlığını sürdüren bir kil kadeh, 19 yüzyıl sonunda Bergama’yı soyup soğan çeviren Alman Emperyalizminin eline düştü.

Bundan 140-160 yıl önce Carl Humann adlı bir mühendis öncülüğünde bir organize kaçakçılık şebekesi teşkil ederek Bergama’yı talan etmişti Alman kaçakçılar.

1864’den 1878’e kadar tamamen gizli olarak, 1878’den 1886’a kadar şaibeli izinlerle Bergama eserlerini ve ünlü Zeus Sunağının parçalarını Berlin’e götürdükleri yetmiyormuş gibi, tarihi eser hırsızlığını sonraki yıllarda da sürdürdüler.

Bunların en belirgin kanıtlarından biri de üstü Pergamon/Bergama kültürünün eşsiz desenleriyle kaplı, farklı anlayışıyla biçimlenmiş “kilden yapılmış kap şeklindeki bir kadeh”dir.

Pergamonlu sanatçılar tarafından modifiye edilen “14.2*15.8 cm” boyutlarındaki bu kadehin biçimine genellikle “Megara tipi” denir. 

Antik Çağda, Yunanistan’da Atina’nın doğusunda deniz kıyısında bir kent olan Megara’da geliştirilen bu tip kil kapları örnek alınarak yapılan kadehler Akdeniz’in dört bir yanında kullanılıyordu.

Bergama’da imal edilen bu çalınmış kadeh, Megara tipindeki kaplardan esinlenmiş yerli sanatçılar elinde daha zarif ve kullanışlı hale gelmişti.

 Göbek yapılarak genişletilmiş, üstüne özgün desenler çizilmiş, altına düz bir taban eklenerek kadeh haline getirilmişti.

Üst kenarları içeri çekilerek, ağzında kalın dudaklar oluşturulmuş, ateşte uzun süre tutularak esmerleştirilen kabın yüzeyi sıralı halde yürüyen “Eros=aşk tanrısı” figürleriyle süslenmişti.

Eros figürlerinin altında ve üstünde göze hoş gelen, soyluluk ifade eden şekiller çizilmişti.

Eros, antik çağ sanatında kanatları olan, çocuk görünümlü, genellikle elindeki yayla ok atarak çiftleri birbirine aşık ederken gösterilirdi. Günümüzde kullanılan “Erotik” sözcüğünün kökenidir. 

Eroslu Pergamon kadehi bugün “Ident.Nr. V.I. 5863” kayıt no’suyla Berlin Müze/Hapishanesinde tutuluyor.

Müze/Hapishane kayıtlarına göre Müze envanterine 1910 yılında girmiş.

Bu tarihe dikkat ettiğimizde karşımıza ilginç ilişkiler ve apaçık bir hırsızlık olayı çıkıyor. 

Şu soruyu sormakta hiçbir sakınca yok:

Günümüzde Berlin Müzesi/Hapishanesi belgelerinde, hala hiç sıkılmadan “Prusya (Almanya’nın eski adı) Kültür Mirası/Malı” olarak tanımlanan bu görkemli kadeh nasıl geçmiş Alman Devletinin eline?

Osmanlının, 1884 yılında çıkarılan 3.Asar-ı Atika Nizamnamesine göre tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılması yasak.

Bu süre, Bergama’da “sözde” kalan, kaçırılamayan eserleri de götürmek için, şaibeli izinlerle 1886’ya kadar uzatılmış.

Bu tarihten sonra da Alman kurumlarına Bergama’da kazı izni verilmiş ama bulguların yurt dışına çıkarmak yasak.

Oysa Bergamalı kadehin Berlin Müzesi/Hapishanesine konulma tarihi 1910.

Yani ortada bir kaçakçılık olayı var!

Hadi bakalım! 

Eser, yasak ama Berlin’e götürülmüş. Şimdi Berlin’de!

Bergama’nın eşsiz kil kadehinin Berlin’de bulunmasının meşruluğu konusunda hiçbir izah yok. 

Bununla beraber belgeler bize Alman Devleti görevlilerinin Pergamon/Bergama kazılarına, kesin yasaklama tarihi olan 1886’dan sonra da devam ettiğini söylüyor.

Bu kazıları sürdürenler, Carl Humann’ın kaçakçılık şebekesinden Alexander Conze ve bu ekibe sonradan katılan Wilhelm Dörpfeld adlı şüpheliler. 

O zamandan bu zamana Bergama’yı kazıp durmuş Alman arkeologlar. 

Yıl 2023, hala kazıyorlar!

Bugün bulduklarını T.C Kanunlarına göre yurt dışına çıkaramazlar. Yasak! Yaptılarsa/yapıyorlarsa günahları boyunlarına borç.

Ancak böyle günah işleme gelenekleri var!

Çoğunun diplomatik pasaportu var ve yurt dışına çıkarken uluslararası kurallara göre kontrol edilemiyorlar.

Peki bu 1910 yılında ne oldu?

Bergamalı bu güzelim kil kadeh 1910 yılında, yurtdışına götürülmesi yasak olmasına rağmen Berlin Müzesi/Hapishanesinde ne arıyor?

Artık baş kaçakçı Carl Humann yok. 1896’da İzmir’de ölmüş.

Resmi Osmanlı kayıtlarına göre, Alman arkeologlar A.Conze ve W.Dörpfeld 26 Mayıs 1909’da başlamak üzere 3 ay daha Bergama’da kazı yapmış. 

O zaman mı acaba el çabukluğuyla Almanya’ya kaçırılmış Bergama’nın zarif kadehi?

1910 yılında da Müze /Hapishane kayıtlarına, daha önceden kaçırılanların arasına katılmış.

Yoksa 21 Nisan 1910’da başlayıp 6 ay Bergama’da kazı yapan W.Dörpfeld zamanında mı?

Ya da başka yerel bir hırsızdan satın alıp ceplerine mi atmışlar?

Yani her durumda da Bergama’nın kil kadehinin Berlin’de bulunması yasa dışı.

Kimse kusura bakmasın! Bu bir hırsızlık!

Var mı bunun başka izah tarzı?

Demek ki daha önceden alışılan kaçakçılık açık/gizli devam etmiş.

Hırsızlıkla malul Carl Humann’ın ruhu Bergama üzerinde uçmaya devam etmiş, belki de ediyor.

Bunlar çirkin şeyler!

İnsanlığa, kültürlü oluşa, tarihi eserleri koruma anlayışına hiç uymuyor.

Bir insan, kurum, kuruluş hırsızlığı nasıl sindirir içine?

Hele hele tüm halkını temsil eden bir Devlet!

ZEUS SUNAĞI VE BERGAMA ESERLERİ SOĞUK ve PUSLU BERLİN’E DEĞİL, GÜZEL BERGAMA’YA AİT. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR!

(Kaynak: http://www.smb-digital.de/eMuseum, Database-Antikensammlung/// Ali Sönmez (2020): “Yitik Miras Zeus Sunağı”. (İstanbul: İdeal Yayıncılık) : s.239)