Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,2915
Dolar
Arrow
38,7063
İngiliz Sterlini
Arrow
51,7251
Altın
Arrow
4031,0000
BIST
Arrow
9.668

Bu memleket bizim!

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-158. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!

Büyük Türk şairi Nazım Hikmet, çoğumuzun bildiği “Davet” adlı muhteşem şiirinde şöyle der:

“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim…

Evet!

Bu hasret de bu davet de bu memleket de bizim.

Evet, bu memleket; Anadolu, Türkiye bizim.

Yeraltıyla yer üstüyle, taşıyla toprağıyla, geçmişiyle bugünüyle bu memleket bu vatan bizim.

Vatan, uğruna can verilecek kadar kutsal kabul edilen yurt, ülkedir

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ”söz konusu vatansa gerisi teferruattır”.

Tarihi değerlerimize, kültür varlıklarımıza, yurdumuzda var olmuş, var olan bütün kültürlere, onların bıraktıkları izlere, eşsiz mirasa sahip çıkışımızın nedeni budur!

Başta siyanür kullanılarak elde edilmek istenen altın madenleri olmak üzere, çevre kirliliğine yol açan işletmelere karşı direnişimiz bundandır.

Yüzlerce yıl bu topraklarda yan yana, barış içinde yaşamış insanların birbirine düşürülmesine karşı çıkışımız bundandır

19. yüzyıl sonunda başta Bergama olmak üzere, Bodrum’dan, Gaziantep’ten, Datça’dan, Troya-Çanakkale’den, daha nice Anadolu toprağından koparılıp kaçırılan tarihi eserlerimize sahip çıkmamız bundandır.

 (Bergama’nın Zeus Sunağı-çizim)

***

Bu bağlamda ülkemizden kaçırılan, çalınan, şaibeli izinlerle yurt dışına götürülen bütün eserler geri verilmelidir.

Anadolu’da onlar korunamazdı, tahrip edilirdi, padişah satmıştı gibi safsatalar eserlerimizin çalınmasının mazereti hiçbir şekilde olamaz.

Yurt dışına kaçırılan eserlerimizin en tanınmışı Bergama’nın Zeus Sunağı’dır.

Osmanlı belgelerinde, değerli tarihçilerimizin bulgularında, Alman arkeolog ve devlet yöneticilerini kayıtlarında görüldüğü gibi, Zeus Sunağı ve Bergama heykellerinin Alman Emperyalizminin maşaları tarafından Almanya’ya/Berlin’e götürülmesi bir kaçakçılık olayının ötesinde bir yağmadır. 

1864 yılında Bergama’ya gelen Alman sözde yol mühendisi Carl Humann 1878 yılına kadar, Bergama eserlerini Berlin’e kaçırdı. 

Bunu kendi el yazısıyla yazdığı kayıtlarda itiraf etti, çağdaş Alman bilim insanları onayladı.

1869’da Padişah Abdülaziz tarafından çıkarılan Nizamnameyle (Yasayla) tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasının yasaklanmasına rağmen sürdü bu soygun.

Prusya/Alman Devletinin baskısıyla; Müzeyi Hümayun/Osmanlı Devlet Müzesi müdürlüğüne getirilen P.A.Deither adlı bir Almanın eliyle çıkarılan ve eserlerin üçte birinin yurt dışına çıkarılmasına izin veren 1874 Nizamnamesini, onca baskıya rağmen, Padişah Abdülaziz’in bilgisiyle, Osmanlının yurtsever memurları uygulamadı. Eserleri Almanlara vermedi.

Ancak her nasılsa 1878 yılında Padişah Abdülaziz boğularak katledildi. Abdülaziz öldürülen son padişahtır.

Acaba her türlü baskıya rağmen tarihi eserlerimizi ülkede tutma kararlılığında olan Abdülaziz’in öldürülmesinde, tarihi eserlerimize el koymaya için gözü dönmüş Prusya/Alman Emperyalizminin parmağı var mıydı?

“Herkes bilir ki “emperyalizm kıyıcıdır!”. 

Kısa bir süre sonra padişah olan genç Abdülhamit’in Osmanlı Devleti ülkeye kuzeyden saldıran Ruslara karşı Osman Paşa’nın Plevne’deki şanlı direnişine rağmen yenildi.

Rus ordusu İstanbul kapılarına, bugünkü Yeşilköy’e/Ayastefanos’a kadar geldi.

Nerdeyse İstanbul’u alacak, Payitahtı, başkenti işgal edecek; Osmanlı Devleti’ni yıkacaktı.

Bu durumu unutturmamak için Ruslar İstanbul’un kapısına, Ayastefanos/Yeşilköy’e 30 mt yüksekliğinde bir anıt dikti.

Osmanlı, sözde dost; müzeden tutun askeriyeye kadar devletin her kademesine sızmış Alman Emperyalizminden yardım istedi. 

Denize düşen yılana sarılır!

Berlin’de yapılan konferansta Romanya ve Bulgaristan’ı almaları karşılığında Ruslar İstanbul’dan çekilmeyi kabul etti. İngilizlere de Kıbrıs verildi.

(Rusların 1898’de yaptığı, 1914’de Enver Paşa tarafından yıkılan Ayastefanos/Yeşilköy anıtı)

Alman Devletinin başındakilerden, tarihi eser düşkünü önce Prens, sonra Kra III.Freidrich Bergama soygununun organizatörlerindendi. Onun ısrarıyla önceki padişah Abdülaziz’in uygulamadığı sözde yasa uygulandı. Toprak altından çıkarılmış tarihi eserlerin bir kısmının, 1/3’ünün  yurt dışına çıkarılmasına izin verildi.

Ağır baskı altındaki padişah bu izin karşılıksız olmasın diye Osmanlı Müzesine bağış yapılmasını istedi. Bu bağış miktarı 20.000 frank/marktı. Bu parayla bugün bir araba bile alınmaz.

Bergama eserlerinin Berlin’e kaçırılmasını, bu hırsızlığı meşru göstermeye kalkanların borazanlığını yapanlar bu komik miktardaki parayı kendilerine bayrak yapıyorlar.  

Böylece Bergama eserleri, Bergama-Dikili iskelesi-İzmir-Cenova/Hamburg üzerinden Berlin’e taşınmaya başlandı.

İlk götürüşün ardından, kazılarda bulunan ve Osmanlı’ya kalan eserlerin üçte ikisini de almak için de Alman Prensi/İmparatoru III.Friedrich Osmanlı’ya yazdığı mektuplarla Abdülhamit’i ağır baskı altına aldı.

Patrondu ya!

Zaten Osmanlı Devleti Emperyalizmin kucağına düşmüştü.

Almanların Osmanlı’nın Müzeleri Müdürlüğüne getirttiği P.A.Diether de kaçakçılara yardım ediyordu:

Diether, Osmanlının vermediği, geride (2/3’ü) kalan Bergama eserlerinin de Almanlara verilmesi için Osmanlı Maarif Nezaretine bu eserlerin kıymetsiz olduğuna dair bir rapor verdi:

Bu raporda: Abdülhamit’in vermesi için zorlandığı “bu taş parçalarından (?) Osmanlıya ait olan … eserlerin Bergama’dan İstanbul’a nakli için yüzlerce liralar sarfı lazımdır. Bunları Almanlara bin Napolyon’a (bir para birimi) terk etmek pek kolaydır.  Böyle pis, kırık dökük, adi mermer parçaları için çok para harcamak lüzumsuzdur”, deniyordu.

Ne kadar çok hain varmış, var bu ülkede! 

Maliyesi batmış, ordusu çökmüş, politik karışıklıklar içindeki Osmanlı devletinin padişahı Abdülhamit bir yıl daha direnebildi.

Yine küçük bir bağış karşılığında, şaibeli izinlerle Bergama’nın Zeus Sunağı ve heykelleri Almanya’ya götürüldü.

Bu süreçte Osmanlının yeni müze müdürü Osman Hamdi Bey tarafından çıkarılan yeni yasaklayıcı 1884 Nizamnamesine rağmen.

Bu nizamnamenin sonuna eklenen, yasakları gevşetici eklerle şaibeli soygun 1906 yılına kadar sürdü.

***

 (1992 yılında Berlin’deki Müze/Hapishane’de gösteri yapan Bergamalı gençler)

Zeus Sunağı’nın parçaları ve Bergama heykelleri restore edilerek Berlin’in ortasından geçen Spree nehri içindeki bir adanın üzerinde yapılan büyük taş bir bina içine, Müzeye/Hapishaneye 1930 yılında konuldu. Hala orda tutuluyor.

II.Dünya Savaşında bu binanın bombalar altında kalıp büyük tahribe maruz kalmasına rağmen.

Savaş sonrasında, 1945’de, Bergama eserlerinin kasalara konup trenlerle Petersburg/Rusya’ya götürülüp on yıl sonra Berlin’e geri getirilmesine rağmen.

Ancak gelin görün ki, antik çağın en büyük tanrısı, Tanrılar Tanrısı Zeus, kendi adına yapılan bu sunağın Berlin Hapishanesinde bulunmasına, başına bunca kötü şeyin getirilmesine öfkelenmiş olacak ki (!) Sunağının içine konulduğu bu irkiltici bina, üzerine yapıldığı bir bataklık içindeki adanın çökmesiyle yavaş yavaş sulara gömülmeye başladı.

Heykellerin metal aksamları paslanıp çürüdü.

Antik Çağ Ege Denizi çevresinin baş tanrısı “Zeus”un gazabı yaman mı yaman!Bu durumu fark eden günümüz Alman Devleti, sözde Hapishaneyi tamir etmek, aslında bu çöküşü durdurmak için Zeus Sunağı’nın bulunduğu yeri 2013 yılında ziyarete kapattı.

Güya restorasyon, yenileşme yapılacaktı!

Ancak yapının gördüğü tahribat o kadar büyük olmalıydı ki Müze/Hapishane 2019’da açılacak denildi, açılmadı. Kapatma 2019 yılına kadar uzatıldı. 

Sonra açılış, önce 2023, sonra 2027, 2037 yılına ertelendi.

Yani Bergama’dan sözde korunmak üzere kaçırılan eserlerin taşıyan ada  yavaş yavaş suya gömülüyor. Belki de Müze 2037’de de açılmayacak.

Bu tamiratı için 1.5 milyar Euro harcanacağı bildiriliyor.

 (Almanya-Berlin’de içine Zeus Sunağı’nın konulduğu ve nehre batmakta olan bina)

Oysa bu parayla Bergama’da birkaç tane müze yapılır ve geri verilen Zeus Sunağı ve eserlerimiz harika bir biçimde korunabilir.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerin hepsi belgelidir, doğrudur.

Bu bağlamda Bergamalılar bu bilgileri Türkiye ve Dünya kamuoyuna yıllardan beri iletiyor, kentlerine memleketlerine sahip çıkıyor.

“Taş yerinde ağırdır” diyor.

 (Berlin Müzesi/Hapishanesinde Zeus Sunağı temellerinde dileklerini ifade eden Bergamalı öğretmenler)

***

Hal böyle iken, 26.04.2025 günü Bergama Akropolünde kenti tanıtmak için Bergama Belediyesince de desteklenen, Halk TV tarafından “Görkemli Hatıralar” programı yapıldı ve canlı yayınlandı.


Program yapımcısı Serhan Asker tarafından davet edilen Ahmet Ümit adlı ünlü (!) dedektif romanları yazarı, yazdığı bir kitap dolayısıyla Bergama konuğu olarak çıktığı bu programda Bergamalıların ve Türkiye kamuoyunun gözünü içine baka baka Zeus Sunağı’nın kaçırılmasıyla ilgili, hiçbir araştırma ve sorgulama yapmadan edindiği yalan yanlış bilgileri aktarmaktan çekinmedi.

Tabii ki bu olgu, taşına toprağına, memleketine vatanına sahip çıkan Bergamalıları derinden üzdü.

Bu üzüntü, bu yanlış bilgileri bu ünlü (!) kişinin ağzına yakıştıramadığından değil, bugünkü Almanların bile söylemeye çekindiği yanlış, yanıltıcı sözleri büyük bir coşkuyla ifade etmesinden ötürüydü.

Ne demekti ülkesinin değerlerini savunanların karşısında kaçakçıları savunmak!

Cinayet romanları yazarı A.Ü, Carl Humann adlı Alman mühendisin 1878 yılında Bergama’ya geldiğini ve eserleri götürdüğünü kamuoyuna bağıra bağıra söylüyordu.

 (1971-2005 yılları arasında Bergama’da yapılan arkeolojik kazıları Prof.Wolfrag Radt ve Pergamon kitabı)

Bu, kasıtlı bir ifade değilse düpedüz sorumsuzluktan öteydi!

Alman Devleti ve kaçakçılığı yapanların belgeleri ve yayınlarında bile kaçakçılığın yıllar önce, 1878 yılından çok önce,1864 yılında başladığı kayıtlıydı. 

1864 yılında Bergama’ya yol yapmak için gelen ama bir tarihi eser kaçakçısına dönüşen sözde mühendis Carl Humann’ın eylemlerini, Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) adına, 1971-2005 yılları arasında Bergama’da yapılan arkeolojik kazıları yöneten Prof.Wolfrang Radt 1988’de yazdığı “Pergamon- Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları” adlı kitabında anlatıyordu.

 C.Humann’ın Bergama’da (yasa dışı) bir müze kuracak kadar çok tarihi eser topladığını açıklıyordu:

 “In Bergama richtete er ein seinem quartier ein museum, wie er es nannte, 

ein Hauptsachlich war dies  eine hübsche Sammlung von Arbaiten Aus gebranntem. Mit anderen Antiken stellte Humann auch Relieffragmente vom Pergamon-Altarsicher,  ohne zu weisen, worum es sich handelte. Für den Ruinen vor Zerstörung setzte er sich weiterhin ein”.

Çevirisiyle: “(C.Humann) Bergama'da kendi deyimiyle bir müze kurdu,

(Bergama’da yerleştiği) mahallede esas olarak ‘pişmiş topraktan yapılmış güzel bir koleksiyon oluşturdu. Diğer antikalarla birlikte, Pergamon Sunağı'yla ilgili olduğunu söylemeden (kimseye sezdirmeden) rölyef/kabartma (mermer friz) parçaları da topladı,” 

Üstelik Bergama eserlerini kaçıran şebekenin reisi Humann, kendi eliyle tuttuğu kazı belgelerinin 1871 yılı ile ilgili sayfasında kaçırdığı eserlerin listesini tutmuş, yazmıştı.

Bu işlerin hepsi Osmanlı Devleti’nin 1869 yılında çıkardığı 1.Asarı Atika Nizamnamesine (Eski Eserler Yasası) aykırıydı.

Yani bu iş açık bir kaçakçılıktı.

(Alman kaçakçı Carl Humann’ın kendi eliyle tuttuğu kazı defterinde 1870’li yıllarda kaçırdıklarının listesi)

Çünkü Bergama’nın tarih eserlerinin kaçırılmasına ön ayak olan, sözde mühendis Carl Humann 1864 yılında Bergama’ya gelmiş 1878 yılına kadar Osmanlı yasalarına aykırı olarak izinsiz yüzlerce eseri yurt dışına çıkarmıştı.

Bunun aksi kuyruklu bir yalandı!

Cinayet romanları yazarı A.Ü. bu yanlış ifadesiyle, yani böylece, Alman kaçakçıların 1864-1878 yılları arasında, 12 yılda yaptıkları kaçakçılığın üstü örtülüyordu.

Hem de bu yalan Bergama Akropolünde Zeus Sunağı merdivenleri yanında, kaçakçı Carl Humann’ın mezarı dibinde söyleniyordu.

Halk TV’nin canlı yayınında program yapımcısı Serhan Asker’in tuttuğu mikrofonla, bu yanıltıcı bilgiyi kamuoyuna ilan ediliyordu.

Üstelik yıllardan beri Bergama toprağında koparılmış, Almanya’ya kaçırılmış Zeus Sunağı’nı geri getirmek için mücadele eden Bergamalıların yüzüne karşı. 

Bu eşsiz tarihi eserin öksüz kalmış merdivenleri önünde.

Vatanını koruyanlara karşı ne büyük saygısızlık.

Her “cinayetin” arkasında bir art niyet vardır!

***

Yine A.Ü.’nün büyük bir şevkle, Padişah II. Abdülhamit’in Zeus Sunağı’nı “5.000 frank karşılığında” Almanlara sattığı ifadesi de yukarıdaki bilgiler ve o günün koşulları bağlamında külliyen yanlış olmaktan öte ayıptır.

Tarihsel koşullar ve belgeler ortadadır!

Osmanlı Rus savaşı ortamı, İstanbul’un düşmesi ve Osmanlı’nın tükeniş ortamı, siyasal baskılar, Osmanlı bürokrasisinin direnişi, Alman Emperyalizminin Anadolu’da yaptığı soygunun arka planıdır.

II.Abdülhamit tarihsel bir kimliğe sahip olsa da yakın tarihimizde yaşadığımız toprakların önemli bir siyasi kişisidir. Bugün dahi onun kimliğini sevenler ve yerenler vardır.

Her durum siyasal, fiziksel, toplumsal koşullar ve ortam bağlamında irdelenir. 

Her olay ve kişi de nesnel veriler bağlamında tarih tarafından yargılanır.  

19.yüzyıl sonunda çökmekte olan Osmanlı Devleti’nin, askeriyeden müze müdürlüğüne kadar birçok mevkiinin Alman Kayserlerinin eline geçtiği, buna rağmen Abdülaziz ve Abdülhamit bürokrasisinin güçleri yettiğince Almanlara direndiği kayıtlıdır.

Hal böyleyken, Alman Emperyalizminin koruması altında olan kaçakçılık şebekesinin Bergama soygununu, Zeus Sunağı’nı kaçırmasını, “padişah sattı” mottusuyla aklamaya çalışmak en hafif deyimle yurtseverlik dışı bir tavırdır.

Tanınmış bir yazar sayılan A.Ü.nün yanlış ve yanıltıcı sözlerle Alman kaçakçılığına alkış tutması hayret vericidir!

***

Bu bağlamda, üstelik Alman Devletinin Türkiye’deki temsilcilerinden Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün, Bergama gibi tarihi mekanları kullanarak cinayet romanları yazan A.Ü.’yü ödüllendirerek “arkeolog üye” ilan etmesi ise komiktir.

Bu ödülün ona Almanya'nın İstanbul Başkonsolosu Johannes Regenbrecht'in katılımıyla Almanya Arkeoloji Enstitüsü Müdürü ve hala Bergama’da görevli Kazı Başkanı arkeolog Felix Pirson tarafından verilmesi durumu ilginçleştirir.

(Almanya'nın İstanbul Başkonsolosu Johannes Regenbrecht, Almanya Arkeoloji Enstitüsü Müdürü ve hala Bergama’da görevli Alman Kazı Heyeti Başkanı arkeolog Felix Pirson, ve Ahmet Ümit)

Bu ünlü (!) kişinin Alman Emperyalizminin Bergama’da yaptığı soygunu en ılımlı ifadeyle görmezlikten gelmesi, bilakis bu soygunu aklar durumda olması, bugün Bergama’da bulunan Alman kazı ekibine gösterdiği muhabbet, bu ilginçliği daha da ilginç yapar!

Üstelik, bu yıldan itibaren Türkiye Cumhuriyeti tarafından Bergama/Pergamon Kazısı'na Koordinatör Kazı Başkanı olarak atanan, yakındaki Aigai (Manisa) sit alanındaki arkeolojik kazılarda harikalar yaratan Prof. Yusuf Sezgin, yerli Bergama Müzesiyle birlikte çok çarpıcı çalışmalar yürütürken. 

Bergama kazılarında yüz yıldır süren Alman egemenliği TC Kültür Bakanlığı tarafından sınırlanırken.

Bunların yanı sıra, Halk TV’nin bu programından kısa bir süre önce; Almanya Ankara Büyükelçisi Sibylle Katharina Sorg ve Almanya İzmir Başkonsolosu Ralf Schröer’in 18 Mart 2025’de Bergama’ya gelerek tarihi yerleri dolaşması, Alman Kazı Başkanı Felix Pirson’la buluşması muhakkak bir tesadüftür!


(Almanya Ankara Büyükelçisi Sayın Sibylle Katharina Sorg ve Almanya’nın Bergama kazı Başkanı Felix Pirson Bergama Akropolünde) 

Bu yüksek kademe Alman Devleti yöneticilerin “Zeus Sunağı’nı Bergama’ya geri vermeyi” ağızlarına hiç almamaları; bu soygunu, yağmayı yok saymaları, Bergama’yı susturmak için içi boş, kandırmacı vaatlerde bulunmuş olmaları muhtemeldir.

Tabii ki cinayetler yazarı A.Ü. gibi bir dostları da var!

***

Bu bağlamlarda ülkemizin taşına toprağına sahip çıkmak, Emperyalizmin soygunlarına karşı durmak kültür severliğin, yurtseverliğin, ulusalcılığın/milliyetçiliğin yanı sıra bir erdemdir.

Bu toprakların ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını soluyan insanlar, kim olursa olsun Nazım Hikmet gibi “Bu Memleket Bizim” demelidir.

Zaten Atatürk son noktayı koymuştur: "Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır”.

(Bergamalı gençler Bergama’da Zeus Sunağı’nın temellerinde memleketlerine, vatanlarına sahip çıkıyor)

Bu memleket, bu vatan, Bergama bizimdir. Taşıyla toprağıyla geleceğiyle.

Hariçten gazel okuyanların çıkardığı ses sadece “kakafonidir”!

Uğur Mumcu'nun dediği gibi “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olmak ıvır zıvırdır! 

Halkımıza yalan yanlış bilgiler aktarmaya kalkanlar, kaçakçıların bilinçli yandaşlığını yapanlar, Bergama’nın, tarihi eser korumacılarının iradesini törpülemeye kalkanlar haddini bilmeli, çizmeden yukarı çıkmamalıdır.

Bu topraklar onu seveni de ona ihanet etmeye kalkanı da unutmaz!

Biz Türkiye’nin ve Almanya’nın gerçek aydınlarıyla, akil insanlarıyla, Dünya kamuoyunun vicdanı ve girişimiyle birlikte bu sorunu çözeceğiz.

Çünkü geldiğimiz yol da gideceğimiz yol da memleketimizin, vatanımızın, insanlık kültürünün yoludur!

ZEUS SUNAĞI VE BERGAMA ESERLERİ SOĞUK ve PUSLU BERLİN’E DEĞİL, GÜZEL BERGAMA’YA AİT. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR!

(Kaynak: Kaynak: “Carl Humann (1930 “Der Entdecter von Pergamon” /// Hermann Brückelschen (1959), “Der Pergamon Altar” /// (Kaynak: Wolfrang Radt (1998): “ Pergamon, gesichteund…”, s.335-6) ///Yaşar Yılmaz (2015): “Anadolu’nun Gözyaşları”, İstanbul: Anadolu Kültürel Girişimcilik Yayınları. /// Ali Sönmez (2020): “Yitik Miras Zeus Sunağı”. İstanbul: İdeal Yayıncılık/// https://www.instagram.com/p/DHv7qfYIC69/?utm///https://unesco.bergama.bel.tr/haberler/gorkemli-hatiralar-programi-bergama-akropolisinde-gerceklestirildi/?utm

Sefa Taşkın

Karşıyaka/İzmir

18.05.2025