Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
47,7704
Dolar
Arrow
40,6643
İngiliz Sterlini
Arrow
54,8198
Altın
Arrow
4404,0000
BIST
Arrow
10.642

Gorgon'un mermer kalkanı

TAŞYERİNDE AĞIRDIR-161. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM

Neden bir insan, bir kurum, bir devlet, başkasının malına, mirasına el koyar ki?

Miras, en temel anlamıyla, bir kişinin ölümünden sonra geride bıraktığı mallar, haklar ve borçların tamamıdır. Hukukî, kültürel ve mecaz anlamlarda farklı kullanımları vardır.

"El koymak"; “üstüne konmak”, “zorla almak”, “gasp etmek” anlamına gelir. Bir anlamda "hırsızlık"tır.

Kültürel miras, bir toplumun geçmişten günümüze aktardığı maddî ve manevî değerlerin tümüdür.

Bu miras bir ülkenin, bir topluluğun kimliğini, tarihini ve kültürel devamlılığını yansıtır.

Tarih boyunca bazı devletler, başka devletlerin ya da halkların kültürel mirasını gasp etmiş, yağmalamış veya zorla alıkoymuştur. 

Bu durum genellikle savaşlar, sömürgecilik, işgaller ya da şaibeli izinler ve kaçak kazılar sırasında gerçekleşmiştir.

Ezelden beri Anadolu’da yaşamış insanların ve toplumların bıraktığı maddî ve manevî olgular, hepsi bu topraklarda yaşayan bizlere bırakılmış bir mirastır.

Göbeklitepe (Şanlıurfa), Çatalhöyük (Konya), Bergama ve Efes (İzmir), Aspendos (Antalya), Ayasofya ve Topkapı Sarayı (İstanbul), Divriği (Sivas) kültürel mirasımızın bulunduğu yerlerden yalnızca birkaçıdır.

Bu bağlamda, Anadolu’nun eşsiz kültürel mirası, on yıllardır yabancı bireysel kaçakçılar ve onları teşvik eden çevreler ile yabancı devletler ve onların yerli iş birlikçileri tarafından, hukuk ve evrensel ahlak dışı biçimlerde yağmalanmaktadır.

***

Peki İngiltere, Fransa, Rusya gibi, Almanlar da neden yurt dışına götürüyorlardı tarihi eserleri?

Bergama’daki Zeus Sunağı’nın Almanlar tarafından kaçırılması — ya da onların deyimiyle "taşınması" — 19. yüzyıl Avrupası'nın sömürgeci arkeoloji anlayışı, güç yarışı ve bilimsel saygınlık arayışıyla yakından ilgilidir.

Bu olay, sadece bir kültürel miras hırsızlığı değil, aynı zamanda bir çağın düşünce yapısını yansıtan çok katmanlı bir olaydır.

19. yüzyıl Avrupa’sında, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi güçler arasında büyük bir antik eser toplama yarışı vardı.

İngilizler Atina’daki Parthenon’un Elgin Mermerlerini, Fransızlar Mısır’dan dikili taşları alırken, Almanya da "bizim de bu kaçakçılık çorbasında bir tuzumuz (!), bir anıtımız olsun" diyerek Bergama’ya yöneldi.

Zeus Sunağını kaçırmak, Almanya için ulusal gurur ve kültürel üstünlük simgesi hâline geldi!

Hatta, 26 Temmuz 1886’da Berlin’deki Lehrter Tren İstasyonu’nda, antik çağ giysileri kuşanmış 1500 aktörün katılımıyla büyük bir tören düzenleyerek, Bergama’dan kaçırılan tarihî eserlerin getirilmesini bir zafer gibi kutlamışlardı.

1869’da Sultan Abdülaziz’in çıkardığı birinci Asar-ı AtikaNizamnamesi’ne ve Almanların atanmasına ön ayak oldukları Müze-i Hümayun Müdürü Dethier’inçıkarttığı 1874 tarihli ikinci Asar-ı AtikaNizamnamesi’ne rağmen, Bergama eserleri gizliceya da rüşvetledışarı çıkarıldı.

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra ise, şaibeli izinlerle geride kalan birçok eser kaçırıldı.

Sözde tarihî eserleri koruma adına yapılan bu eylem, aslında bir tamamen kötü niyetli bir götürmeydi! Bir anlamda “hırsızlıktı”.

Zeus Sunağı'nın mermer frizleri ve heykelleri, büyük ama taşınabilir parçalardan oluşuyordu; bu da parçaların gemilerle Berlin’e ulaştıracak limanlara taşınmasını kolaylaştırıyordu.

Kökeni, sık ormanlarda ve bataklıklarda yaşamış vahşi Cermen kabilelerine dayanan yeni zengin Alman emperyalizmi, kendi tarihsel eksikliğini Yunan–Roma kültürüne yaslanarak telafi etmeye çalışıyordu.

Alman aydınları, antik Yunan kültürünü Alman kimliğinin temeli olarak görüyordu.Böylece eski vahşi geçmiş, bir yüce kılıfla örtülecekti!

Zeus Sunağı, insanlığın ve Anadolu’nun kültür mirasını temsil eden en önemli yapılardan biri olarak kabul ediliyordu.

***

İşte bu bakış açısıyla, Almanlar Bergama’yı yağmaladılar.

19. yüzyılın sonunda, Alman sömürgecileri ve emperyalizminin ülkedeki yardakçılarının da desteğiyle, Bergama/Pergamon’un günümüze ulaşmış tarihî eserlerini talan ettiler.

“Müze” dedikleri, yaptıkları ürkütücü taş binalara, adeta birer hapishaneye koydular.

Üstelik, Berlin’in ortasından geçen bir nehir içindeki ada üzerine inşa edilen bu binalar, zeminin bataklık olması nedeniyle her geçen gün biraz daha çamura gömülüyor.

Halen, şimdi!

Bunu önlemek için, eserlerimizi iade edeceklerine milyarlarca Euro harcamaya kalkıyor, sözde müzeyi yaklaşık otuz yıl süreyle ziyarete kapatıyorlar.

***

Almanlar yetkililer bugün, Bergama’dan Berlin’e kaçırılan Zeus Sunağı, heykeller ve diğer eserlerle ilgili tuttukları kayıtlarda onlar için “Kulturbesitz” terimini kullanmaktan çekinmiyor.

Almanca “Kulturbesitz”, “kültürel mülkiyet”, “kültürel miras” anlamına gelir.

Bu kavram, toplumların ya da insanlığın geçmişten günümüze taşıdığı, tarihsel, sanatsal, arkeolojik, bilimsel ya da kültürel değere sahip her türlü varlığı kapsar.

Somut kültürel miras olarak müzelerde sergilenen eserler, arkeolojik buluntular, tarihî yapılar, sanat eserleri, el yazmaları, belgeler, yerel objeler ve mezarlar bu kapsama girer.

Sözlü gelenekler, ritüeller, bilgi ve beceriler gibi fiziksel olmayan ancak kuşaktan kuşağa aktarılan değerler ise soyut kültürel miras olarak tanımlanır.

Bunlar arasında; halk müzikleri, masallar, destanlar; örme ve dokuma gibi geleneksel el sanatları, bayramlar, törenler, danslar, geleneksel yemek kültürü, deyimler ve atasözleri yer alır. Örneğin, Nevruz kutlamaları, Âşık geleneği, Karagöz–Hacivat gibi etkinlikler bu kapsamdadır.

Bu nedenlerle, kültürel miras, bir ülkenin, bir halkın belleğidir.

O ya da bu nedenle, öyle ya da böyle kültürel mirasın gasp edilmesi, kaçırılması, sadece fiziksel bir kayıp değil; aynı zamanda kimliğe, tarihe ve egemenliğe bir saldırıdır.

Bu bağlamda: “Bir halkın kültür varlıklarına saygı gösterilmeli, onlar yağmalanmamalıdır.”

Anlamayanlar için Almanca söylemek gerekirse:

“Der KulturbesitzeinesVolkessollterespektiertundnichtgeraubtwerden.”

Bugünkü Almanya’da, Berlin’de bulunan, Anadolu’dan götürülen/kaçırılan eserlerimize hiç arlanmadan “Prusya Kültür Mirası” (PreußischerKulturbesitz) etiketi yapıştırmaları, tanım dışı, hatta ve hatta ahlak dışı bir tutumdur.

***



Bu eserlerden; Bergama Akropolünde/Kalesi’nde Zeus Sunağı ve Bergama heykellerini kaçırmak için yapılan kazılarda ele geçirildiği anlaşılan, üzeri “Gorgon’un Kalkanı” işlemeli bir mermer parça da Berlin Müzesi/Hapishanesi’nde tutsaktır.

Boyutları: “12 x 14 x 7,5 cm”, ağırlığı 4 kg olan bu yuvarlak mermer eserin Müze/Hapishane kimlik numarası “AvP VII 352”’dir.

Muhtemelen başka, büyük bir heykelin parçasıdır.

Berlin Müze/Hapishane yetkilileri, mermer eserin ne zaman ele geçirildiğine dair bir tarih vermekten kaçınmışlar.

Yani ne zaman bulunduğu, kaçırıldığı belli değil.

“Gorgon’unKalkanı”nın, Pergamon Akropolünde yer alan, 15 bin kişilik, dünyanın en dik tiyatrosunun aşağısındaki terasın hemen yanındaki Dionysos Tapınağı ve kutsal alanında bulunduğu bildirilmiş.

Arkeolog kılığındaki Alman hırsızlar, demek ki Zeus Sunağı’nı kazıp kaçırmakla kalmamış; Akropolün, Kalenin her yanını deşerek ne buldularsa götürmüşler.

Eser, İ.Ö. 2. yüzyıla, Pergamon tarihinin en parlak dönemine tarihlenmiş.

O yıllarda devrin en yetenekli heykeltraşları, mimarları, bilginleri Pergamon’a toplanmış.

Mermer kalkanın üzerindeki figür, Helen inancı ve mitolojisinin en eski ögelerinden biri olan “Gorgon”a ait.

Kalkanın ortasında yer alan kadın figürü Gorgon’un bakışlarındaki derinlik, eserin çok usta ellerden çıktığını gösteriyor.

Bir mitolojik varlık olan Gorgon’un yüzü, beklenenin aksine korkutucu değil; hatta onun patetik ifadesi, izleyiciye doğrudan korku vermekten uzak, yorumlara açık bir yüz taşıyor.

Yanaklarının tombulluğu, onu neredeyse sevecen bir varlık hâline getiriyor.

Üstelik çok güçlü bir figür olmasına rağmen bakışları tepeden değil, karşısındakini küçümseyen bir anlam da taşımıyor.

Gorgon’u çevreleyen şekiller ise yaprakları andırıyor.

Belli ki heykeltıraş, bu kalkanda korkutuculuktan çok sanatının ustalığını yansıtmak istemiş.

Ya da Gorgon’u doğa içinde, yaprakların arasında betimlemeyi tercih etmiş.

Bu kalkanın bir heykelin parçası olduğu belirtildiğine göre, kim bilir, usta bir heykeltıraşın elinden çıktığı anlaşılan o heykel ne kadar güzel bir yapıttı…

***

Bu kalkanda görüntüsü yansıtılan Gorgonlar, Helen inancının en eski ögelerindendir.

Hatta onları, Avrupa ve Anadolu’nun en eski inanç varlıklarından olan Ana Tanrıça tapınımına bağlayan görüşler de vardır.

Mitolojiye göre üç kız kardeş olan Gorgonlar; sivri dişli, saçları canlı yılanlardan oluşan, korkunç görünümlü yaratıklardı.

Bunlardan ikisi ölümsüzdü; yalnızca Medusa ölümlüydü. Ona bakan herkes taşa dönüşürdü.

Savaşta düşmanı korkutsunlar diye suretleri kalkanların üzerine işlenirdi. Bu tür kalkanlara Gorgonlu kalkanlar (Gorgoneion) denirdi.

Böyle bir kalkanı taşıyan savaşçının Gorgonlar tarafından korunduğuna inanılırdı.

Bu inanç, antik Ege dininde baş tanrı Zeus ve kızı Athena’nın da böyle “Gorgonlu kalkanlar” kullandıkları ve bu kalkanların onları koruduğu inancından kaynaklanıyordu.

Daha sonraları, Athena’nın boynunda bir madalyon gibi taşıdığı, “aegis” denilen, korkutucu yılan saçlı Medusa/Gorgon başlı küçük madalyonlar ortaya çıktı.

Medusa başlıklı demir tokmaklar, yakın döneme kadar Adalı taş ustalarının yaptığı Ege evlerinin kapılarına yerleştirilirdi.

Hırsızları korkutmaları için.

Evlerini soymasınlar diye.

Ama bu Bergamalı Gorgon, arkeolog kılığına girmiş Alman kaçakçıları korkutamadı!

Gorgonlu mermeri de alıp götürdüler.

Almanya’ya kaçırılan Bergama kalkanı, yarısı kırık olmasına rağmen muhteşem görüntüsünden hiçbir şey kaybetmiyor.

Kalkanın kırık olması, Prusyalı/Alman kaçakçıların onu topraktan ya da sur duvarlarından sökerken ya da yolda taşırken verdikleri zararlardan kaynaklanıyor olabilir.

Ya da İkinci Dünya Savaşı’nda, bombalar altında kalan ve yıkılan Berlin Müzesi/Hapishanesi’nde kırılması olası.

İşte böyle, eşsiz sanatsal ve simgesel değere sahip bu “mermer kalkan”, Bergama’dan kaçırılan diğer eserlerle birlikte Berlin Müzesi/Hapishanesi’nde tutsak.

Anavatandan uzak olmak ne kadar hüzün verici...

Yüzlerce yıl yaşadığı topraklardan koparılmak...

1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü sırasında halk arasında doğan anonim bir türkünün dizelerinde, gurbetin acısını dile getiren ozan bakın ne demiş:

“Almanya acı vatan

Gurbet elde yatar insan

Derdin her türlüsü var

Bilinmez ki nerde yanan”

ZEUS SUNAĞI VE BERGAMA ESERLERİ SOĞUK VE PUSLU BERLİN’E DEĞİL, GÜZEL BERGAMA’YA AİT. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR.

(Kaynak: http://www.smb-digital.de/eMuseum, Database---/// https://recherche.smb.museum/detail/684279/schildrelief-mit-gorgoneion---https://en.wikipedia.org/wiki/Gorgoneion----Gorgon ///Wikipedia (Deutsch), “Almanya acı vatan,” https://de.wikipedia.org/wiki/Almanya_ac%C4%B1_vatan)

Sefa Taşkın

27.07.2025

Karşıyaka-Dikili/İzmir