Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

NÜKLEER SİMYACI

BERGAMA’DAN SİYANÜR GÜNLÜKLERİ-18

“Simya ya da Alkimya, Orta Çağdan kalma bir deyimdir.

Metallerin, özellikle kurşunun altına dönüştürülmesini ifade eder.

Bununla birlikte, “ölümsüzlük iksiri” ve “felsefe taşı” gibi, her maddeyi altına çevirebileceği ve ölümsüzlük sağlayabileceği düşünülen efsanevi maddelerin keşfiyle ilgilenir.

Simyacılar hem bilim insanı hem de gizemli bilgilere sahip mistik kişiler sayılırlardı. Matematik, astronomi, felsefe ve teolojiyle iç içe çalışırlardı.

Kolay mı bir maddeyi altına dönüştürmek?

Simyanın sınırlarını tartışan İbn Sina (Avicenna), tıpla simyayı birleştiren Rönesans düşünürü Paracelsusbirer simyacı olarak kabul edilir.

***

 (Paulo Coelho)

Brezilyalı yazar Paulo Coelho, dünyanın en çok okunan yazarlarından biridir. Eserleri 80’den fazla dile çevrilmiş, milyonlarca kitabı satılmıştır.

En ünlü kitabı “Simyacı” (The Alchemist) romanıdır.

Coelho bu kitabıyla bize, insanın amacının sadece zenginlik değil, aynı zamanda ruhsal arınma ve evrensel bilgeliğe ulaşmak olduğunu söyler.

Romanın kahramanı Santiago, modern öncesi/düşsel bir zamanda, İspanya’da, Endülüs’te yaşayan genç bir çobandır.

En büyük hayali, bir gün Mısır piramitlerinde saklı olduğuna inandığı bir hazineyi bulmaktır. Rüyalarında defalarca bu hazineyi görür.

Santiago, bu rüyaların bir işaret olduğunu düşünerek çobanlığını bırakır, malını mülkünü satar, hazineyi bulmak için Mısır’a doğru uzun bir yolculuğa çıkar.

Yol boyunca yaşlı bilge Melkizedek, bir cam tüccarı, bir İngiliz simya öğrencisi ve çölde yaşayan bilge Simyacı ile tanışır.

Her karşılaşma ona, “Kişisel Söylence” (PersonalLegend) dediği, hayatta kendi yolunu bulma ve hayallerinin peşinden gitme felsefesini öğretir.

Santiago, çölleri geçerken hem zorluklarla karşılaşır hem de aşkla tanışır.

(Simyacı-Paulo Coelho)

Fatima adlı çöl kızına âşık olur. Ancak bu aşk, onun kendi serüvenini izlemesine, yoluna devam etmesine engel olmaz.

Fatima ona anlayışıyla yardımcı olur. Deyişi derindir:

“Senin yolunu izlemek, senin sevgini beklemek demektir. Çölün kadınıyım ben. Erkeklerimiz çölü terk ederler, sonra geri dönerler.”.

Yoldaşı Simyacı da yürüyüşünü teşvik eder:

“Gerçek hazine insanın kalbinde ve kendi yolculuğundadır.” der.

Santiago, Mısır’a, piramitlere ulaştığında, bulmak için onca yol katettiği hazinenin orada olmadığını öğrenir.

Yolculuk sırasında kazandığı tecrübelerin ve öğrendiklerinin gerçek değer olduğunu anlar.

Aradığı hazine, yolculuğa başladığı yerde — İspanya’daki eski kilise harabelerinde — gömülüdür.

Ama bu hazine altın değil, yaşadığı yolculuk ve içsel değişimdir.

Santiago’nun “simyası”, sıradan bir insan olmaktan dönüştüğü “bilgeliktir”. 

Yazar Paulo Coelho kitap boyunca okura bilinç açıcı ifadeler sunar:

“Bir şeyi gerçekten istersen, onu elde etmene tüm evren yardım eder.”

“Hazinenin bulunduğu yer, kalbinin mutlu olduğu yerdir.”

“Kendin olma cesaretini gösterdiğin an, mucizeler başlar.”

“Korku, acıdan daha kötüdür.”

“Yolculuk, varış noktasından daha değerlidir.”

***


Altın, doğada nadir bulunan, parlak sarı renkli, kolay işlenebilir ve kimyasal olarak son derece kararlı bir metaldir.

Bu özellikleri, onu binlerce yıldır değerli kılmıştır — hem süs eşyası hem de ekonomik bir sembol olarak.

Doğada az bulunur. Dünya kabuğunda çok düşük oranda yer alır.

Tüm dünyada bugüne kadar çıkarılmış altın, yaklaşık 200.000 ton civarındadır. Bu miktar, sadece bir olimpik yüzme havuzunu dolduracak kadar azdır.

Kimyasal olarak kararlıdır. Oksitlenmez, paslanmaz, kolay kolay çözünmez.

Altın, yalnızca “aquaregia” (kral suyu) adı verilen çok güçlü bir asit karışımında çözünür. Bu karışım, üç ölçü hidroklorik asit (HCl) ile bir ölçü nitrik asidin (HNO³) karıştırılmasıyla elde edilir. Aquaregia içinde altın, iyonlarına ayrışarak çözünür hâle gelir.

Bu yüzden tarih boyunca toprağa gömülmüş altınlar bile bozulmadanbulunabilmiştir.

Çok yumuşaktır, kolay işlenebilir. Bir gram altın, bir metrekarelik yaprak haline gelinceye kadar dövülerek inceltilebilir.

Kuyumculukta ve sanatta kullanım için son derece uygundur.

Bu bağlamda, antik çağlardan beri zenginlik, güç, tanrısallık ve sonsuzlukla ilişkilendirilmiştir.

Eski Mısır’da, tanrıların teninin altından olduğuna inanılırdı; Antik Roma’da ise altın, egemenliğin simgesi kabul edilirdi.

Neredeyse tüm uygarlıklarda para, mücevher ve takas aracı olarak kullanılmıştır.

Modern ekonomide de güven unsurudur. Kendi varlığıyla değer taşıyan bir "güvenli liman"dır. Enflasyondan bağımsızdır. Merkez bankaları rezerv olarak altın tutar.

Özetle: “Altın çok değerlidir; çünkü nadirdir, bozulmaz ve sonsuzmuş gibi görünür.”

***

(İlk simyacılardan-Paracelsus: 1493-1541)

Tarih içinde, derelerde çakıl taşları arasında, kayalar içinde oluşmuş altın damarlarında ve diğer metallerle karışmış külçe hâlinde bulunan altın; kolay zenginlik sağladığı için, her zaman insanların peşinden koştuğu bir maddedir.

Ancak zamanla, doğal hâlde var olan altın tükenmiştir.

Özellikle Orta Çağ’da, metalleri gizemli yöntemlerle altına dönüştürme çabaları “simyacılık” olarak kabul edilmiştir.

Birçok bilginin ömrü, böyle bir dönüştürücü maddeyi aramakla, keşfetmekle geçmiştir.

Ne var ki, böyle bir büyülü madde hiçbir zaman bulunamamıştır.

İşte bu umutsuz arayışta edinilen tecrübeyi, bilge kişiler insanın olgunluğa erişme çabası olarak nitelemişlerdir.

“Simyacı”, hem maddi hem de manevi gücü arayan kişi olarak görülmüştür.

Sonra, “siyanür” (CN) denen, evrenin en tehlikeli zehirlerinden biri sahneye çıkmış; kayada, toprakta çok az miktarda bulunan altını ayrıştırmak için kullanılmaya başlanmıştır.

Bu, bir kimyasal işleme dönüşmüş; toprakta altın ve gümüşle birlikte bulunan arsenik, kadmiyum, kurşun, bakır gibi “ağır metal” denilen zehirli maddeler,  altın alındıktan sonra doğaya atık olarak hoyratça bırakılmıştır. 

Bu süreç, doğanın ölümüne yol açmış, canlı yaşamı için büyük bir tehdit oluşturmuştur.

 (Siyanür tuzu)

Altının kükürtle (S) birlikte bulunduğu cevherlerde ikincil bir zehirli işlem devreye sokulmuştur.

Topraktan kükürdü uzaklaştırmak için “sülfürik asit” (zaç yağı) kullanılmış; bu işlem sırasında açığa çıkan, zehirli bir gaz olan kükürt dioksit doğaya bırakılmıştır. 

Ardından geride kalan toprak siyanürle işlenerek altın elde edilmiş, ancak bu süreçte zehirli ağır metalli atıklar çevreye saçılmaya devam etmiştir.

Baştan sona, çeşitli zehirlerin ortalıkta cirit attığı bu sistem, yaklaşık bir yüzyıldır dünyanın her tarafında doğayımahvetmekte, hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır.

Bu tehlikeli yöntemi kullanan; pisliği ve zehri topluma, altının getirdiği zenginliği ise kendi cebine atan siyanürcüler, bir ahtapot gibi kollarıyla ülkeleri sarıp toprağındaki altını emmektedir.

Siyanürlü altıncılıkla, dünya kapitalizmi en vahşi yüzünü açıkça göstermektedir.

(Erzincan-İliç siyanürlü altın madeninde ölen işçileri arayan iş makineleri)

***

İnsanlık servetine böyle acımasızca el konması, çevrenin harap edilmesi, doğanın zehirlenmesi, insanlığın bugünü ve geleceği için büyük bir tehdittir.

Dünyanın akil insanları elbette bunun bilincindedir.

Bu işlemlerin yaşamlarına verdiği zararın farkında olan kitleler, bu tür işletmelere karşı çıkmakta; doğanın ve insanın “yaşama hakkını” savunmaktadır.

Giderek yaygınlaşan bu tepkiler, önemli toplumsal olaylara da yol açmaktadır.

Bu durum bağlamında, bilim insanları, kimi özel girişimciler ve devlet kuruluşları, yıllardır “siyanür kullanarak altın elde etmek” dışında yeni yöntemlerin arayışı içindedir.

Siyanür kullanmadan, daha kolay ve daha az tepki çekecek yöntemlerle altın üretip zenginliğe zenginlik katmak, kapitalist sistemin bu konuya ilgi göstermesinin en önemli nedenlerinden biridir.

Geçmişte simyacılar kurşunu altına dönüştürme hayali kurmuş olsa da, günümüzde bu bağlamda simya neredeyse bilimsel bir gerçeklik kazanmıştır: atom çekirdeğindeki proton sayısını değiştirebilmek artık olanaklıdır.

Örneğin, kurşun atomundan üç proton çıkarıldığında altın çekirdeği elde edilir.

1941 yılında ABD’de Harvard Üniversitesi bilim insanları, cıvayı nötron bombardımanı aracılığıyla altına dönüştürmüştü; ancak elde edilen altın radyoaktif olması, bu duruma o zamanlar çare bulunamaması bu yöndeki ilerlemeyi durdurmuştu. 

Ya da siyanür zehriyle kolay para kazanan “siyanürcü şirketler, siyanürcü ahtapot” bu gelişmeyi engellemişti.

1980 yılında ABD California’da Glenn Seaborgda laboratuvarda birkaç bin bismut atomunu altına dönüştürmüştü.

Bu yöntemler, o günün koşullarında rutin üretim için ekonomik olmayan deneyler olarak görüldü.

Son yıllarda atom altı varlıklar ve kuantum fiziğiyle ilgili bilginin artması; bu bilgilerin uygulanabileceği teknolojilerin hızla gelişmesi, siyanür kullanılmadan altın elde edilebileceği yönünde bazı uygulamaların yapılabileceğine işaret etmektedir.

Tıpkı eski simyacılar gibi, metallerden altın elde etmenin olanaklı olduğunu gösteren deneysel çalışmalar vardır.

Fransa-İsviçre sınırında bulunan, yaklaşık 30.000 bilim insanı ve destek personelinin görev yaptığı CERN’de (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) yapılan çalışmalar, henüz ekonomik olmamakla birlikte, atomik düzeyde metalden altın elde edilmesini mümkün kılmıştır.

(Fizikçiler, CERN’nin Büyük Hadron-Parçacık Çarpıştırıcısını kullanarak bilimde ilk kez kurşunu altına dönüştürdüler. New York Post-15 Mayıs 2025)

CERN'in “Büyük HadronÇarpıştırıcısı”ndaki araştırmacılar, kurşunu — bir an için de olsa — altına dönüştürerek simyacıların bir zamanlar olanaksız saydığı düşü gerçekleştirmişlerdir.

CERN’de, yerin 27 metre altında, 175 km uzunluğunda oval şekilli bir tünelde bulunan “Büyük Hadron (Parçacık) Çarpıştırıcısı”, atomu oluşturan parçacıkları ışık hızına yakın hızlarla çarpıştırarak, evrenin ve maddenin sırlarını öğrenmeye yardımcı olur.

Bu bağlamda bilinir ki, bir kurşun (Pb) atomunun çekirdeği 82 proton içerir. Bu protonlar, pozitif elektrik yüküne sahip kararlı parçacıklardır ve güçlü bir elektromanyetik alan yaratırlar.

Altın (Au) atomunun çekirdeğinde ise 79 proton bulunur. Bu durumda bir kurşun atomunun altına dönüşmesi için çekirdeğinden üç proton çıkarılması gerekir.

CERN’de, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı yardımıyla, kurşun çekirdekleri ışık hızının %99,999993'üne kadar hızlandırılmış, sonra yavaşlatılmış ve bu çekirdekler neredeyse aynı anda çarpıştırılmıştır.

Bu çarpışmalarda, ayrıştırıcı bir elektromanyetik alan oluşmuş; foton adı verilen, kütlesiz ve elektrik yükü olmayan temel parçacıkların etkisiyle, kurşun atomları üç proton kaybederek altına dönüşmüştür.

Tabii ki bu işlemler için son derece özel ve benzersiz makineler kullanılmıştır.

CERN bilim insanları, gerçekleştirdikleri dört büyük deneyde 86 milyar altın çekirdeği oluştuğunu ölçmüştür.

Ancak bu sayı, yalnızca 29 pikogram (1 gramın trilyonda biri) altına denk gelmektedir. Üstelik bu altın, saniyenin çok küçük bir kesitinde var olmuştur.

Bu miktar, eski simyacıların hayal ettiği zenginliği karşılamaktan çok uzaktır.

Ancak bu dönüşümün mümkün olduğunu göstermiştir.

Teknolojinin dev adımlarla ilerlediği çağımızda, altın sevdalılarının “siyanüre mahkûm” olmadığının işareti, belki de bu gelişmenin sunduğu ilk umutlardan biridir.

***

(Marathon-Fusion şirketinin füzyon reaktörü)

Artık dünyada, bilim ve teknoloji, yalnızca üniversiteler ve devlet kurumlarında üretilmemektedir.

Özel girişimciler tarafından kurulan, “start-up” denilen yeni tür şirketler; benzersiz ve yenilikçi bir ürün ya da hizmet geliştirme amacı taşır ve bunları pazara sunarlar.

Start-up’lar genellikle teknoloji odaklıdır ve risk sermayesiyle finanse edilir.

Risk sermayesi, henüz büyük kazanç sağlamamış ama gelecekte büyük başarı elde edebileceği düşünülen şirketlere yapılan sermaye yatırımına denir.

Farklı çalışma yöntemlerine sahip bu şirketler, birçok alanda yeniliğin öncüsü olarak kabul edilir.

Ancak bunlar devlet kurumu değildir. Devletler, start-up’lara hibe, vergi teşviki, mentorluk, altyapı desteği gibi yollarla destek olabilir.

Türkiye’de teknoparklar, kalkınma ajansları, TÜBİTAK gibi kurumlar bu tür şirketleri desteklemektedir.

ABD’de, Kaliforniya’daki San Francisco merkezli “MarathonFusion” adlı bir start-up şirketinin, “nükleer füzyon” tepkimeleri aracılığıyla “cıvayı altına dönüştürmeye” yönelik yeni bir metot önerdiği bildirilmektedir.

(Füsyonreaktörünü ticari kullanıma dönüştürme çalışması)

Bu projenin yaklaşık 5,9 milyon dolarlık özel yatırımla birlikte, 4 milyon dolara yakın ABD hükümeti hibesi aldığı; ayrıca Bill Gates’in BreakthroughEnergyFellows programı tarafından da desteklendiği bilinmektedir.

Basit tanımıyla, “nükleer füzyon”, (çekirdeksel kaynaşma) iki küçük atom çekirdeğinin birleşerek/kaynaşarak daha büyük bir atom hâline gelmesidir.

Daha geniş bir ifadeyle, iki hafif atom çekirdeğinin — örneğin hidrojen izotopları olan döteryum ve trityumun — çok yüksek sıcaklık ve basınç altında birleşerek daha ağır bir çekirdek oluşturduğu çekirdeksel (nükleer) bir tepkimedir.

Bu süreç sonucunda muazzam miktarda enerji açığa çıkar.

MarathonFusion, nükleer füzyon tepkimeleri aracılığıyla cıva-198 izotopunu altın-197’ye dönüştürme yöntemi geliştirdiğini iddia etmektedir.

Bu yöntem, nükleer füzyon reaktöründe enerji dönüşüm sürecine cıva eklenmesine dayanmaktadır.

İşlemde, atomların parçalanması sonucu üretilen hızlı nötronlar, kararsız (ayrışabilir) cıva-198’i bombalamakta, bu da önce cıva-197’ye, ardından 64 saat içinde kararlı altın-197’ye dönüşmektedir.

(Marathon -Fusion şirketinin altın elde etme kullandığı aygıt.  Financial Times. 21.Temmuz 2025)

Bu yönteme “Chrysopoeia”, yani “altına dönüştürme sanatı” adı verilmektedir.

Bir başka bilimsel adı da “transmutasyon“, “madde dönüşümüdür”.

Şirket, bu süreçte cıvanın birkaç gün içinde altına dönüşebileceğini öne sürmektedir.

Teorik olarak, 1 GW (1 milyon kilowatt) güç kapasitesine sahip bir füzyon reaktörü başına yılda 5.000 kg (5 ton) altın üretilebileceğini ifade etmektedir.

MarathonFusion, bu yeni yöntemle hem altın üretimini hem de enerji üretimini ekonomik olarak uygulanabilir hâle getirmeyi amaçladığını belirtmektedir.

Çünkü, nükleer füzyon enerjisi üretmek amacıyla geliştirilen “Tokamak” adı verilen füzyon reaktörlerinden elde edilecek yüksek enerji, hem düşük maliyetli olacak, hem de altın üretimiyle birlikte gelir ikiye katlanacaktır.

Böylece üretilen füzyon enerjisinin dağıtımı kolaylaşacak, oluşacak enerji bolluğu ile iklim değişikliği tehdidinin azaltılmasına da katkı sağlanabilecektir.

Ancak bu yöntemin bazı teknik sınırlamaları olduğuna da işaret edilmektedir.

Bazı uzmanlar bu projeye temkinli yaklaşmakta, işlemin akademik değerlendirmeye sunulması gerektiğini, üretilen altının radyoaktif olabileceğini ve piyasaya sürülmeden önce yıllarca depolanması gerekebileceğini belirtmektedir.

Bu işlemde kullanılacak cıvanın farklı izotopları bulunduğundan, oluşacak altının da farklı radyoaktif izotoplar içerebileceği ifade edilmektedir.

Bu durumda, altının tamamen güvenli kabul edilebilmesi için yaklaşık 7 ila 17 yıl bekletilmesi gerekebileceği, bu sürece de “soğutma süreci” adı verildiği belirtilmektedir.

  (Dan Brunner)      (Kyle Schiller)

Ancak MarathonFusion yetkilileri bu endişelere karşı ikna edici yanıtlar vermektedir:

“Güncel uygulamada, dünyadaki altının büyük bir kısmı zaten değer depolamak, servet saklamak ve güvenli liman aracı olarak kullanılmaktadır. 

Altın, aktif dolaşımda olan bir madde değildir. Radyoaktif olabilecek altının 7–17 yıl bekletilmesi, bu işlevi açısından büyük bir engel teşkil etmez.

En kötü ihtimalle, bu durum yalnızca başlangıçta saf altın-197’ye göre bir miktar değer kaybı anlamına gelir; bu da pazarda küçük bir indirimle telafi edilebilir.”

Bunun yanında, Financial Times’ın haberine göre, şirketin bilimsel danışmanı Dan Brunner, şu değerlendirmede bulunmuştur:

“Altın, bilimsel ve ekonomik açıdan ideal bir hedef. Teorik olarak sistem tutarlı görünüyor. Asıl sorun, bunun mühendislik açısından uygulanabilir hâle getirilmesidir.”

Dan Brunner bu müthiş bilimsel gelişmenin, Marathon-Fusion’da görevli bilim insanları Kyle Schiller ve Adam Rutkowski tarafından geliştirildiğini bildirmektedir.

Bu sistemle nükleer füzyon yoluyla hem büyük miktarda temiz enerji, hem de belki daha da etkileyici olanı, önemli miktarda altın üretilebileceği açıktır.

Yani altın, füzyon enerjisi elde edilirken yan ürün olarak ortaya çıkmaktadır. 

Ama daha da önemlisi, bu yöntemle dünyanın, siyanür kullanılarak altın elde edilmesi belâsından kurtulma ihtimalidir.

Türkiye gibi, 560 farklı noktada siyanürlü altın madeni açılması planlanan bir ülkede, bu tür bir projenin geliştirilmesi neden beklenmesin?

(Bakteriler yardımıyla altın elde edilmesi)

Elbette, böyle bir uygulamada nükleer enerjinin yaratabileceği başka sorunlar ve riskler de dikkate alınmalıdır

Günümüzde salt enerji üretmek amacıyla yaygın olarak kullanılan nükleer fisyon (çekirdeksel bölünme) reaktörleri ile, yan ürün olarak altın da üretilebilecek nükleer füzyon (çekirdeksel kaynaşma) reaktörleri, çevreye verebilecekleri zararlar ve taşıdıkları riskler bakımından karşılaştırıldığında, fisyon reaktörlerinin çok daha riskli olduğu görülmektedir.

Mevcut nükleer santraller (atom santralları), hem kaza olasılığı hem de atıklarının uzun süreli tehlikesi açısından, nükleer füzyon reaktörlerinden çok daha büyük risk taşımaktadır.

Altın üretiminin de mümkün olabileceği füzyon reaktörleri, henüz deneysel aşamada olmakla birlikte, teorik olarak felaket ölçeğinde bir çevre kirliliği yaratma olasılığı oldukça düşüktür.

((World EnergyCouncil. NuclearFissionandFusionComparison Report. London, 2021)

Tüm bu gelişmeler, insanlığın artık siyanürle elde edilen altına mahkûm olmadığını; her geçen gün, üzerinde çalışılanlara ek olarak yeni projelerin de geliştirilebileceğini ortaya koymaktadır.

***

Bilim insanlarının altın üretimine dair keşfettikleri bir başka olgu, “Cupriavidusmetallidurans” adlı bakterinin, doğada ağır metallere karşı son derece dayanıklı olması ve bazı koşullarda altın üretimine biyolojik olarak katkı sağlayabilmesidir.

Bu bakteri, üç elektron kaybederek pozitif yüklü hâle gelmiş altın iyonlarını (Au³?), bulunduğu çözeltiden elementel altına (Au°) dönüştürebilir.

(Bakterinin nasıl altın ürettiğini gösteren mikroskobik resimler- beyaz parçacıklar altın.)

Yani, altın iyonlarına elektron sağlayarak onları indirger ve böylece saf altın parçacıkları oluşturur.

Toprakta veya çözelti içinde bulunan altın, bakır, kurşun, kadmiyum gibi ağır metal iyonları bu bakteriyle karşılaştığında, bakteri bu metalleri hücre içine alır.

Ancak bu metaller, bakteri için zehirlidir (toksiktir). Bu nedenle bakteri, enzimler ve yardımcı moleküller üreterek bu zehre karşı kendini savunur.

Bu savunma mekanizması sayesinde, bakteri karşılaştığı çok küçük altın iyonlarına elektron vererek onları indirger; böylece toksik etkiyi zararsız hâle getirir.

Sonuçta oluşan nano boyuttaki saf altın parçacıkları, bakterinin yüzeyinde birikir ve hücre dışına atılır.

2009 yılında Avustralya'daki bilim insanları, bu bakterinin mikroskobik düzeyde küçük altın külçecikleri oluşturduğunu, bu altın parçacıklarının bakteri yüzeyinde kristalleşerek belirginleştiğini deneysel olarak kanıtlamışlardır.

Ancak, bakterinin ürettiği altın miktarı çok azdır ve bu sürecin endüstriyel madencilik açısından henüz ekonomik olmadığı görüşü ileri sürülmektedir.

Buna rağmen, biyomadencilik ya da çevresel temizlik gibi alanlarda bu tür organizmaların önemli sonuçlar doğurabileceği düşünülmektedir.

(Bakteri hücresi (mavi) yüzeyinde oluşan altın nanopartiküllerleri (altın rengi), mikropili (altını hücrenin dışına atan iplikçik yapılar (mor/pembe) ile birlikte gösterilmiştir. Bu, altın parçacıklarının bakteriye bağlı üretimini görsel olarak temsil eder.)

Özellikle günümüzün siyanürle altın çıkarılan madenlerinde, zehirli atık barajlarında biriktirilen arsenik, kadmiyum, kurşun gibi ağır metallerin çevreye olan etkisinin azaltılması ya da etkisiz hâle getirilmesi açısından bu bakteri oldukça yararlı olabilir.

***

Bugün artık biliyoruz ki, altın arayışı yalnızca bir zenginlik tutkusu değil, insanın maddeyi dönüştürme, doğayı anlama ve onu kontrol etme arzusu ile iç içe geçmiş kadim bir çabadır.

Ancak bu çaba, çağımızda etik, çevresel ve bilimsel sınavlara tabi tutulmak zorundadır.

Siyanürle altın elde etme yöntemleri, ekonomik getirinin ardına saklanarak, doğaya ve insana onarılamaz zararlar vermekte; toprağı, suyu ve canlı yaşamı geri dönülmez biçimde zehirlemektedir.

Oysa elimizde artık nükleer dönüşüm, biyoteknoloji ve yenilenebilir bilimsel yöntemler gibi farklı yollarla altına ulaşmanın izleri vardır.

Henüz ekonomik açıdan uygulanabilir olmasa da, bu yeni yollar, insanlığı siyanürsüz bir madencilik anlayışına götürebilecek potansiyele sahiptir.

Belki bu yöntemlerle tonlarca altın üretilemeyecek; ancak yeryüzünün sonsuzca zehirlenmesi engellenebilecek, insanlık bir kez daha bilginin, sabrın ve etik sorumluluğun zenginliğini keşfedebilecektir.

(Altın külçeler)

Gerçek simya, artık yalnızca kurşunu altına dönüştürmek değil; hırsı bilince, maddeyi sorumluluğa, teknolojiyi yaşama saygıya dönüştürebilmektir.

Türkiye’deki “karar vericiler” ve sermaye sahipleri de böyle mi düşünüyor acaba?

Ya da düşünebilir mi?

Altın siyanüre mahkûm değil!

Zehirci şirketleri eliyle bütün dünyayı saran siyanürcü ahtapot yeni bilimsel bilgiler ve uygulamalar bağlamında siyanürden vaz geçmeli yeni teknolojilerin gelişmeleri için yatırım yapmalıdır.

Bakın yeni süreç kapıda.

Siyanürcülere her ne nedenle olsun izin veren Kamu Yetkilileri bu yani durum dikkate almalı, ülke toprağının zehirlenmesinin önüne geçmelidir.

Kapitalizmin ve siyanürcü ahtapotun servet açlığına boyun eğilmemelidir!

İnsan ve doğa varsa altın vardır!

(Kaynaklar:https://phys.org/news/2025-07-marathon-fusion-mercury-gold-energy.html ///https://www.ekonomist.com.tr/dunya/iddia-metaldan-altin-yapmanin-yolunu-bulduk-62646 ///https://www.livescience.com/chemistry/can-other-metals-be-turned-into-gold?utm_source ///Aleklett, K.; Morrissey, D.; Loveland, W.; McGaughey, P.; Seaborg, G. (1981). "Energydependence of 209Bi fragmentation in relativisticnuclearcollisions". Physical Review C. 23 (3): 1044.  /// https://www.thetimes.com/business-money/technology/article/modern-alchemy-could-a-nuclear-gold-rush-be-upon-us-sgcz83h6h ///  https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.0904583106?utm_source=chatgpt.com /// 

https://nypost.com/2025/05/14/science/cern-large-hadron-collider-transmutes-lead-into-gold-in-scientific-first/) /// https://www.ft.com/content/06f91e0d-3007-40bd-b785-86fef4890809/Fusionenergy start-upclaimstohavecrackedalchemy /// https://www.linkedin.com/in/kylecschiller?trk=public_post-text /// World EnergyCouncil. NuclearFissionandFusionComparison Report. London, 2021)

Sefa Taşkın

10.08.2025

Dikili/İzmir