Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Siyanürcü matruşkalar

Aslında Matruşkalar masumdur!

Rus kültüründen Dünya’ya yayılmıştır.

Büyükten küçüğe boyutları giderek küçülen, iç içe geçmiş, Rus yerel giysileri taşıyan tahta bebeklerdir sevimli Matruşkalar.   

Günümüzde Rusya’da çocuk oyuncağı olarak kullanıldığı gibi Rusya’yı simgeleyen hatıra eşyası olarak da değerlendirilir.

Bu özellikleri Matruşka’yı aynı zamanda bir kavram olarak birbirinin içine geçmiş, birbirinin içinden çıkan olguları tanımlamak için de kullanılır.

***

Bu tanıma olumsuz yönde benzeyen, sevimli Matruşkalarla alakası olmayan ama birbirinin içinden çıkan siyanürlü altın şirketlerine “Siyanürcü Matruşkalar” dedik.

Dünya’yı bir ahtapotun kolları gibi saran, siyanür kullanarak toprakta zerre, toz halinde bulunan altını elde edecekleri işletmeler kurmak isteyen şirketlerin tümünü temsilen kullandığımız “Siyanürcü Ahtapot” sözcüğüyle onun gücünün her yere uzandığını ifade ettiğimiz gibi, bu ahtapotun kolları olan zehirci şirketleri birbirinin içine geçmiş, birbirinin içinden çıkan Matruşkalar olarak tanımladık.

Halkları rahatsız eden, Doğa’yı tarumar eden bu Siyanürcü Ahtapotlar ve onun matruşkalarıyla Dünya’nın başı her yanda beladadır! 

Türkiye’de de! 

Siyanürcü Matruşkalardan ülkemizi zapt etme girişiminde bulunanlardan, kirli geçmişiyle birlikte en bilineni Uşak-Eşme-Kışladağ ve İzmir-Gaziemir-Efemçukuru siyanürlü ve zehirli altın madenlerini işleten, çevreye kalıcı zehirli atıklar bıraktığı ifade edilen TÜPRAG şirketidir.

Bu şirket geçmişte yaptıkları ve ona sahip olmuş çok çokuluslu şirketler eliyle tam bir Matruşkadır.

Sürekli büyümüş, küçülmüş, kılık ve isim değiştirmiştir.

Günümüzde, Dünya’yı parasal gücüyle saran, radyoaktif bir madde olan uranyum madenciliği de yapan Siyanürcü Ahtapotun ülkemizdeki en diri kollarından biridir.

Bu tür şirketler Doğa’yı onulmaz biçimde kirleterek daha çok, daha çok zengin olmak için her seferinde biraz daha irileşir.

Altının ışıltısı kör eder gözlerini, Doğa’yı görmezler!

İnsan ise yalnızca kullanacakları bir alettir!

***

TÜPRAG adlı şirket Türk yasalarına göre 01.08.1986 tarihinde Ankara’da kurulmuş.

O zamanlar bu şirketin, bilinen ve görünen ortaklarının başında bir Alman şirketi PREUSSAG (Proyzak) Aktiengesellsachaft vardı.

Birçok kolu olan Frankfurt merkezli bu büyük Alman metal devi Türkiye’deki yerini daha sonra İngiliz koluna bıraktı.

Kaynağı sorunludur ve bu tür şirketlerin gerçek vatanı yoktur.

Resmi belgelere göre o günler TÜPRAG’ın sermayesi 368 milyar TL’dir (1 dolar=765 TL).

Lutz Lobusen, Kalus Rollenstrann, Georg Lange şirketin Türkiye’deki imza yetkili kişileri olarak görülür.

Adlarına bakılırsa onlar Alman vatandaşlarıdır.

Türkiye’deki zehirli pastadan pay almaya, anlaşılan Alman Emperyalizmi pek isteklidir.

Diğerleri gibi Türkiye Devletinin davetiyle ülkemize gelen, büyük bir hevesle kurulduğu anlaşılan siyanürcü TÜPRAG Türkiye’de atak bir davranış sergiler.

İda/Kaz Dağlarının eteklerinde Balıkesir’in Havran ilçesi Küçükdere köyünde, daha sonra elden çıkaracağı, ortalığa zehir saçarak altın elde edecek bir işletme kurmaya girişir.

Ardından Burhaniye/İvrindi-Karadere, Çanakkale-Çan, Eskişehir-Sivrihisar-Kaymaz, İzmir-Gaziemir-Efemçukuru’nda çevreye tonlarca zehirlenmiş toprak bırakmak içini hazırdır.

(Burhaniye-İvrindi Karadere Zehirli Altın Madeni)

Ancak yöre insanlarının toplumsal tepkileri karşısında, onlar için ballı börek olan İzmir-Gaziemir-Efemçukuru’ndaki zehirli maden dışında diğer madenleri başka Matruşkalara satar.

Halkla yüz yüze kalmaktan çekinen bu tür Matruşkalar çalışmalarına ancak Devletlerin merkezlerinin farklı kurumlarının desteğiyle sürdürebilirler.

****

Türkiye’deki faaliyetlerini TÜPRAG aracılığıyla yürüten PREUSSAG Almanya’nın en büyük sanayi kuruluşlarından biridir.

Demir ve metal sanayi, enerji ve petrol ürünleri, nükleer madde ticareti, taşımacılık ve gemi yapımı işleriyle uğraşır.

Kimyasal atıkları ve sanayi çöplerini toplama ve depolama yaptığını hiç saklamaz.

Günümüzün en karlı işlerinden nükleer atıkları sessiz sakin, kimsenin farkına varmayacağı yerlere bırakma işi yaptığını övünerek anlatır.

Başlangıçta Bergama’daki Ovacık Siyanürlü Altın Madenine finansman sağlamaya kalkan, Bergama köylülerinin direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kalan Alman DRESDNER BANK da siyanürcü TÜPRAG’ın sahibi olan zehirci PREUSSAG’ın ortaklarındandır.

Bergamalı çevreci gençler 09.08.1995’de toplu olarak bulundukları  Berlin’de bu DRESDNER BANK önünde gösteri yapmışlardı.

Şu garip işe bakın ki Alman Emperyalizmi çokuluslu Matruşkaları eliyle Türkiye’de zehirli altıncılığı yerleştirmeye, yüksek kâr elde etmeye uğraştığı dönemde; onlarla mücadele eden Türkiye’deki çevreciler, ülkedeki “Karanlık Merciler” tarafından Almanların Türkiye’de altın çıkarılmasını istemediği, engellemeye çalıştığı yaygarasıyla suçlandılar, yargılandılar, sindirilmeye çalışıldılar.

Ne kadar çok oyunu var bu Siyanürcü Ahtapotun ve Matruşkalarının!

Gözleri karartan, toplumları yanıltan oyunlar kurmaya çok becerikli ve deneyimliler.

***

Bu ağır metalci Alman PREUSSAG sermaye piyasası içinde de vardır ve benzer işlerle uğraşan Fransız METALEUROPE şirketinin önce küçük sonra büyük ortağı olur. 

METALEUROPE da sabıkalı bir Matruşkadır.

Onun da yan kolu olan COGEMA Fransız Devleti ile ilgili bir başka şirkettir ve 1997 yılı Eylül ayında İngiltere ile Fransa arasındaki Manş Denizine nükleer atıklar bırakırken yakalanır.

Yığınlarca balığın ölümüne neden olur.

Bu Matruşkaların hepsinin sicili bozuktur.

Ticaret ve madencilik adına kurulan, Devletler destekli ne uygunsuz ilişkilerdir bunlar!

Bu süreçte Alman PREUSSAG’ın büyük ortak olduğu Fransız METALEUROPE; Dünya düzeyinde, ağır metallerden kurşun üretiminde Dünya’nın en büyüğü, çinko üretiminde Dünya ikincisi olur. 

Germanyum, indiyum, kadmiyum gibi metal üretiminde de ağırlığı vardır.

Bilindiği gibi bu ağır metallerin hepsi Siyanürlü Altın Madenciliğinde, altın, gümüş elde edildikten sonra geride kalan maden atıkların içinde de bulunur.

***

Girdikleri ülkeleri sömürge gibi gören, az gelişmiş ülkelerin üzerine çöken zehirci Matruşkalar birbirinin içinden çıkmaya devam eder!

Alman PREUSSAG, 1986’da kurduğu TÜPRAG şirketindeki hisselerini 1989 yılında ortağı olduğu Fransız METALEUOPE’a satar.

Türk şirketi gibi görünen TÜPRAG’ın sahibi değişmiş, Almanlardan Fransızların eline geçmiştir.

Bu süreçte Siyanürcü Ahtapotun saldırgan kolları Türkiye’de tek tek boy göstermeye başlamıştır.

Zehirciler bal görmüş ayı, şeker görmüş eşekarıları gibi üşüşmektedirler ülkemize!

Bir de sıçrayıp tarla tarla (ülke ülke) dolaşan, ürünlere (toprağa ve insana) zarar veren çekirgelere benzetilebilir onlar!

Bu ortamda TÜPRAŞ Balıkesir’de, Eskişehir’de, İzmir’de cirit atmaktadırlar.

Fellik fellik, bir avuç altın için zehirleyecek topraklar arar.

***

Bu arada Bergama ve Havran köylülerinin Siyanürlü Altın Madenlerine güçlü itirazları Dünya’da yankılanmaya başlamıştır.

Bergama halkının “Yeşil Direnişi” ortalığa nam salar. 

Bu durumda zehir madencileri için bu madenlerin işletilmesi riskli olabilir.

Üzerlerine çökmeye kalktıkları yerlerde yaptıkları yatırımların karşılığını alamadan kovalanmak vardır.

Siyanürcü Ahtapotun böyle durumlarda takındığı tutum risk azalıncaya, giderilinceye kadar riski paylaşmaktır.

Çünkü bilirler ki halkın karşı çıkışı, direnişi onlar için tehlikelidir!

Altın elde edip varsıllıklarını arttırmak için geldikleri Türkiye’den zarar edip gitmek de vardır.

Kapitalizm zarar etmeyi sevmez!

Bu nedenle olmalı Fransız METALEUROPE Türkiye’de TÜPRAG’daki hisselerinin yarısını 1991 yılında Güney Afrikalı bir başka siyanürcü şirket GENCOR’a satar.

TÜPRAG’ın içinden çıktığı Matruşkaların sayısı artmaktadır.

***

TÜPRAG’ın yeni patronlarından GENCOR deneyimli ve zengin bir siyanürcüdür.

1995 yılı itibariyle denetimi altında 82 tonluk bir altın rezervi, 128 ton altın çıkarılması olası maden alanı vardır.

Daha işe başlamadan Balıkesir-Küçükdere Altın Madeni için Dünya’da, muhtemelen şan olsun diye “highligts” (öne çıkanlar) başlığıyla geniş bir tanıtıma girişir.

Sömüreceği toprak bulduğu için övünmektedir.

O da Güney Afrika’da Adolf Goertz adlı bir Alman tarafından 1895’de kurulmuş oldukça eski bir şirketten köklenir.

1950 ve 1957’de Siyanürcü Ahtapotun başı, en güçlüsü, Harry Oppenheimer’ın yönetim kurulu başkanı olduğu ANGLO AMERİCAN CORPARATION’ın (AAC) eline geçmiştir.

Bu “AAC” şirketi Dünya’nın, Türkiye dahil her yanındaki altın madenciliğinin ve hatta ilgili siyasetin içinde olacaktır.

Bankaları, sigorta şirketleri, gökdelenleri hatta siyasi partileri vardır! 

Artık Dünya’daki siyanürlü altın borsasının “esas patronu” sahnededir. 

Siyanürlü altınla elleri insan acısına bulanmıştır Yahudi kökenli Oppenheimerların.

Üstelik bir de İsrail Devletinin kuruluşuna, o kirli altınlardan elde ettikleri gelirle yardım ettikleri için “hayırsever=philanthropic” diye anılırlar.

Bakın şu işe!

(Harry Oppenheimer-1945)

***

O günlerde Güney Afrika’da yayınlanan “Johannesburg Sunday” gazetesi “AAC” şirketinin GENCOR’u satın almasını “Harry Oppenheimer’in kişisel başarısı olarak” niteler.

“Harry’nin bu kutsal girişimi (!) sayesinde G.Afrika’ya egemen olan ama azınlıkta kalan Avrupa kökenli beyazlar paraca desteklenmiş olacaklardır.

Bu ülkede ırk farklılığından dolayı yaşanan birçok sıkıntı, Beyazların mağduriyeti (!) böylece aşılmış olacaktır.”

G.Afrika’nın ırkçıları yüzyıllardır ezdikleri kara derili halkların daha çok ezilmesi için Harry Openheimer’den medet ummaktadır!

Yani, zamanla siyanürcü altıncıların şahı olacak Openheimer ailesi siyahlara karşı ırkçılığın da doruğundadır.

G.Afrika’da ırkçılığa karşı senelerce mücadele eden ve sonunda siyahların özgürlüğünü sağlayan Nelson Mandela’nın o dönemde herhalde sürekli kulakları çınlamaktadır!

Bugün de Filistin Gazze’de soykırım yapan, kuruluşuna “yardımsever” Harry Oppenheimer’ın da yardımcı olduğu İsrail Devletini Dünya’da en çok sıkıştıran merhum Mandela’nın G.Afrikası değil midir?

***

Openheimer’in eline geçen, daha sonra TÜPRAG’ın da sahibi olacak GENCOR altın, platin, uranyum, önüne hangi maden gelirse çıkarır.

Altın ve uranyum bu tür Matruşkaların gözdesidir.

Geride bıraktıkları hep içi zehir dolu çukurlar, siyanürlü topraklardır.

Marifetleri siyanürün, Doğa’daki her şeyi öldürünceye kadar kullanıldığı altın madeni işletmeleridir.

Unutulmayan; çalışan işçilerin zor çalışma koşulları, yörede yaşayan insanların içine sürüklendiği ölümcül tehlikelerdir.

1980’lerin ortalarında G.Afrika Maden İşçileri Ulusal Sendikası madenlerde kötü koşullarda çalışan işçilerin haklarını savunmak için eyleme geçer.

G.Afrika’nın ırkçı patronlarından, işçilere en sert yanıt GENCOR’dan gelir.

Oppenheimer’ın adamları işçilerle çatışır. GENCOR’un işlettiği madenlerde birçok ölüm ve yaralanma olayı yaşanır.

İşte Türkiye topraklarında kökleriyle saçaklanmaya girişen TÜPRAG’ın ilk sahiplerinden biri böyle tehlikeli, her türlü haltı karıştırmayı bilen uğursuz bir şirkettir.

(TÜPRAG’ın önceki sahiplerinden GENCOR’un işlettiği G.Afrika’daki “Kinross Altın Madeni”nde 22.10.1986  günü olan faciayı protesto eden işçiler)

****

Türkiye’nin birçok yanında altın madenlerinin başına çöken TÜPRAG şirketini 1991 yılında ele geçiren GENCOR’un yaptıkları bunlarla da kalmaz.

G.Afrika tarihinde siyanürlü altın madenlerinde yaşanabilecek en korkunç kazanın sorumlusu da Oppenheimerlar’ın bu GENCOR’dur.

1986 yılı Eylül’ünde “Kinross Altın Madeni”nde 177 kişi ölür. 

Madende yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı resmen saptanır.

Ayrıca GENCOR’un ortak olduğu iki küçük şirketin, iki başka Matuşka’nın çalıştırdığı madenlerde çıkan tozların içerdiği asbest lifleri işçilerin akciğerlerinde birikir, “silikosis” hastalığına yol açar. 

Bu kanserdir.

1984 Ağustos’unda yörede yoğun ölümler görülür.

***

1986 yılında çok uluslu Alman şirketi PREUSSAG tarafından kurulup 1989’da Fransız Devletli destekli METALEUROPE, 1991 yılında Oppenheimer destekli GENCOR şirketinin eline geçen TÜPRAG, Türkiye’de  uygun bulduğu yerleri, içerdeki kimi Devlet yetkililerinin de kollamasıyla, diğer siyanürcülerle birlikte zehirli bir iş alanına çevirir.

Rus Matruşkaları gibi birbirinin içinden çıkan, aslında büyük büyük Siyanürcü Ahtapotun kolları olan bu şirketler sonunda içlerinden yeni bir hırslı Matruşka daha çıkarır.

Balıkesir Edremit Körfezi dolayındaki madenleri tüketen TÜPRAG, Eskişehir’deki direnişten kaçmak ya da fazla kârlı olmadığı için Kaymaz madenini satar.

İzmir-Efemçukuru altın madeninde cevher zengindir ve orayı hiç terk etmek istemez.

Bu süreçte Uşak-Eşme-Kışladağ’daki altınlı topraklara göz diker.

Orada da “para”nın, “yüksek kâr”ın kokusunu almıştır.

Türkiye’de Devlet’e de bu altınlardan biraz koklatırsın, olur biter!

***

Başlangıçta her ikisinde, Uşak ve İzmir’de de işler iyi gitmez.

Bergama’nın siyanürlü altına karşı koyduğu “Yeşil Direniş” her yanda Anadolu insanına, kazanılsa a kaybedilse de bir “çevresine sahip çıkma, kirleticiler karşı koyma bilinci” vermiştir.

Demek çok büyük güçlere karşı direnilebiliyor!

“Siyanürcü şirket, Türkiye’yi terk et” sloganı dudaktan dudağa, kulaktan kulağa yayılır.

Ülke genelinde, durumu fark eden aydınların da katılımıyla bu tür tehlikeli madenlere dikkat yaygınlaşmıştır.

Zehircilerin karşına her yerde çevreciler, ekolojistler çıkmaktadır.

İşletmelerin çalışması gecikir.

“Yargı” tehlikeyi görmüş siyanürcüler aleyhine kararlar vermektedir ama zehirli madenciler “Devlet İdaresi”nin yardımıyla bu kararların etrafından dolanmayı bilir.

Güya, bu altın madenleri çalışırsa elde edilen altınlarla ülke ekonomisi krizlerden kurtulacaktır!

Yaşandıkça görülür ki kuyruklu bir masaldır bu! 

Tabii buna inanan “saf diller” ve “çıkar çevreleri” vardır.

Oysa ülke ekonomisi her gün biraz daha dibe gitmektedir.

***

Bu arada TÜPRAG bir kez daha el değiştirir ve şirket; siyanürlü altın ve uranyum madencisi, maden işletirken çevreye zarar vermekle ünlü Kanadalı EL DORODO şirketinin mülkü olur.

Güney Amerika’nın hayali “altın ülkesi” El Dorado’nın adını almış bu şirketin, bu Matruşkanın özellikle Kanada’da kırmadığı ceviz kalmamıştır.

İnsanları zorla çalıştırmış, dereleri, gölleri zehirlemiştir.

Radyoaktif uranyum madenleriyle ölüm, kanser saçmıştır her yana!

Siyanürcü Ahtapotun EL DORADO’su allem edip kalem edip Türkiye’de TÜPRAG kılığıyla sahip olduğu madenleri çalıştırmaya kararlıdır.

2006 yılında Uşak-Kışladağ, 2011 yılında İzmir Efemçukuru madenleri TÜPRAG şirketi tarafından işletmeye alınır.

Ülkede onlara yardım eden kamu görevlilerinin gücüyle, mahkeme kararlarına uyulmaz, tehlikeleri görmesi gereken gözler görmez olur, halkın çığlığı dinlenmez. 

EL DORADO büyük bir Matruşkadır.

***

Günümüzde global Dünya ekonomisinde altın fiyatları artıyor.

Karar vericilerin beceriksizliğinden, sorumluların kötü yönetiminden ekonomik sorunlar yaşayan Türkiye’de bu fiyatlar daha da çok artıyor.

Böyle bir ortamda, neredeyse deniz suyundaki, insan kanındaki eser miktardaki altını da almaya istekli siyanürcü şirketlerin iştahı durmadan artıyor.

Zehirli altın madencileri her yanı talan ediyor.

Sanki bu ülke bir sömürgeymiş gibi!

Kolaylıkla da yerli işbirlikçiler buluyor.

Son Erzincan-İliç Siyanürlü Altın Madeninde yaşanan facia bu işletmeleri çalıştırmadaki ısrarın nerelere kadar varacağını açıkça gösteriyor:

Ölüm!

(Erzincan-İliç “Siyanürlü Altın Madeni”nde zehirlenmiş toprak altında kalan, ölen işçilerimiz)

Halâ bu ölümlerden ve çevre felaketlerinden ders alınmadığı görülüyor.

Yeni yıkımlar ufukta beliriyor!

Gelin de siyanürcülere karşı direnenlerden, Güney Afrikalı Barry Castelman adlı zenci işçi önderinin sözlerini hatırlamayın: 

“Kâr adına zalimlerin sunaklarına yeterince kan dökmedik mi?” 

Sunaklar kurban kesilen yerlerdir.

Nerelerdedir acaba bu zalimlerin sunakları?

Kimdir bu zalimler, kimdir kurban?

Not: Bu yazının oluşmasında yazarın 1997’de basılan “Siyanürcü Ahtapot” kitabından ve açık internet kaynaklarından, resimlerinden yararlanılmıştır.