Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,7218
Dolar
Arrow
39,3529
İngiliz Sterlini
Arrow
53,6682
Altın
Arrow
4285,0000
BIST
Arrow
9.311

Edremit Körfezi'nde zehre direnişin öyküsü

BERGAMA’DAN SİYANÜR GÜNLÜKLERİ-16.

Edremit Körfezi’nin masmavi suları!

Denizde yükselen kardeşlik!

Tehdit altında zeytinlikler!

Otuz yıl öncesi:

1992 yılında Edremit Körfezi’nin yamacında, Balıkesir Havran’da işletilmek istenen “siyanürlü altın madeni”ne karşı çıkan Balıkesir DYP Milletvekili Melih Pabuççuoğlu Ankara’da, Parlamento’da bir konuşma yapar.

Bakanların milletvekillerinin yüzüne karşı: “Altın popomuza mı batıyor?” der.

Kızmıştır Pabuççuoğlu!

Haklıdır!

Bir avuç altın için tonlarca ton toprağın siyanürle zehirlenmesi, bir fare zehri olan arsenik gibi ağır metallerle çevrenin kirletilmesi tüm canlılar için bir yaşam sorunudur. 

2024 yılı baharında Erzincan İliç’te yaşanan felaket doğanın zehirlerle tarumar edilmesi, 9 kişinin siyanürlü toprak atında kalıp ölmesi bunun en somut kanıtıdır.

Üstelik bu öldürücü maddelerin madenin hemen yakınında bulunan Fırat nehrine karışarak tüm Mezopotamya’yı zehirlemeyle tehdit etmesi de bir olgudur.

1989 yılında Bergama’da başlayan ve ardından Balıkesir-Havran’da işletilmeye kalkışılan bu tür siyanürlü madenlerin verebileceği zararlara karşı edilen mücadele insanlığın bu zehirlere karşı gösterdiği duyarlılığın çok önemli örnekleridir.

Bu bağlamda, aynı yıllarda, tarihte kutsal sayılan İda Dağının (Kaz Dağının) yemyeşil eteklerindeki Havran ilçesinin Küçükdere köyü de bu tür zehirli madenciliğin tehdidi altında kaldı.  

Köyün yakınlarında yaşayanlar ve bölge aydınları, güzelim zeytinlikler ortamında işletilmek istenen “siyanürlü altın madeni”ne karşı çıktılar.

Bu mücadeleye turizmciler, zeytinyağı üreticileri, tüccarlar, yerel yöneticiler de katıldı.

Madeni işletmek isteyen 1986 yılında Ankara’da kurulmuş olan TÜPRAG adlı bir şirketti.

Bu şirket Türkiye yasalarına göre kurulmuştu ama o zamanki sahibi PREUSSAG adlı bir Alman şirketiydi.

Türkiye’ye zehirli altıncılığı böyle Alman şirketleri sokmuşken, “siyanürlü altın madenleri”ne karşı çıkan çevrecileri, Türkiye’de altın madeni işletilmesini güya istemeyen Alman Vakıflarıyla işbirliği yaptığını iddia edenler, utanmadan ortalıkta dolaşıyor, TV’lerde yüz gösteriyor.

***

(Sonradan turizmci TUI şirketine ait olan Havran madeninin ilk sahibi Alman PREUSSAG şirketinin arması)

İki yüzyıldır Anadolu topraklarını talan eden, hele hele Osmanlı Devleti'nin her yanına sızmış olan, insanlarını her cephede savaşa sürükleyip ölüme gönderen Alman Emperyalizmi Havran’da da sahnededir. 

Bergama’da Alman sanayi devi METALGESELLSCHAFT Havran’da PREUSSAG’la birlikte Anadolu topraklarına zehir ekmeye pek isteklidir. 

Ancak Havran’daki zehirli madenle ilgili karşıtlıkların farkında olmalıdır ki Alman PREUSSAG, TÜPRAG’taki hisselerini, daha önce ortak olduğu Fransız METALEUROPE şirketine satar, çeker gider.

Bu Fransız şirketi de 1991 yılında, hisselerinin yarısını Güney Afrikalı GENCOR şirketine devredecektir.

PREUSSAG, önceden madencilikle de ilgisi olan yine Alman TUI adlı Turizm şirketi tarafından satın alınır.

Bakın bu zehirciler nasıl birbirlerinin içine geçmişler.

(TÜPRAG’ın yabancı sahipleri sık sık değişse bile değişmeyen Türk Genel Müdürü Mehmet Yılmaz)

GENCOR şirketi de dünyaca ünlü dolar milyarderi ırkçı, OPENHEİMER ailesine aittir.

Kimler at oynatmaya kalkmamış ki Batı Anadolu’nun bereketli topraklarında.

Aslında bu durum Dünya’da Globalizm/Küreselcilik denilen, şirketlerin birbirine entegre olduğu, sermeyenin ulussuzlaştığı, deyim yerindeyse “kimin eli kimin cebinde olduğu bilinmediği” bir dönemin açık tablosudur.

Üstelik günümüzde “siyanürlü altın madenciliği”; bu karmaşık kapitalist sermeye sisteminin kıymetli metallere olan düşkünlüğünün tehlikeli yeni oyuncağıdır.

Kaz Dağlarının kutsal topraklarına bu ırkçı Openheimer’in GENCOR şirketi TÜPRAG kılığında hırsla saldırır.

Ancak karşısında bu yöre insanlarının topyekûn direnişini bulacaktır.

Çetin cevize çatmıştır Openheimer.

***

(Havran-Küçükdereli köylüler)

Bergama’da yanan direniş ateşi, siyanürlü madenlerin tehlikelerini sorgulama, Havran’da ve çevresinde de hızla yayılır.

Havran-Küçükdere muhtarı köylüleriyle birlikte Bergama Belediyesini ziyarete gelir. Dert aynıdır. Bilgi alırlar. Dayanışma isterler.

Karıncanın kardeşi vardır!

Birlikte, örgütlü, dayanışma ve iletişim içinde davranmazlarsa topraklarına kıyılacaktır!

Edremit Körfezi çevresinde, Ören, Burhaniye, Ayvalık, Güre, Zeytinli’de yaşayan birçok aydın da Havran’dan yana tavır alırlar. Hepsinin hayatı tehlikededir.

Tüm bölgeyi zehirleyebilecektir bu siyanürlü maden.

Güzelim bölge ırkçı Openheimer’a bırakılır mı?

Ya dünyanın kanını emen, Emperyalizmin Siyanürcü Ahtapotuna?

Bölgede sesler yükselir.

Sesleri duyulmayınca, bir yanlarıyla Devlet Adamı olan Gömeç, Burhaniye, Pelitköy Belediye Başkanları Almanya’ya iltica edeceklerini açıklarlar.

İktidardaki Başbakan Süleyman Demirel’in DYP’sinden Balıkesir Milletvekili Melih Pabuççuoğlu yöre insanıdır.

Aynı partiden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan Ersin Faralyalı’nın madencilere el vermesine, yardımcı olmasına rağmen o, Havran’da siyanürlü altın madeni işletilmesine karşıdır. 

(O zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ersin Faralyalı)

Zehrin cennet kadar güzel yöreye vereceği zararları anlamıştır.

Zeytinliktir her yan!

Zeytinlikler bura insanının ekmeğidir.

Melih Pabuççuoğlu yurduna bağlıdır! Doğanın altından daha kıymetli olduğunu bilir.

Siyanürcülere pabuç bırakmayacaktır Pabuççuoğlu.

Ankara’da, Parlamento’da direnişçilerin sözcülüğünü yapar.

Bakanlıkta E.Faralyalı’yla görüşür. Bu işletmenin zararlı olduğu düşüncesini, seçmenlerin madene karşı olduğunu, Devlet’in bu konudaki karar vericilerinden biri olan Bakan’a bildirir.

Bakan Faralyalı, zararsızlık konusundan emin olmadan bu işletmeye izin vermeyeceğini söyler Milletvekili Pabuççuoğlu’na.

Huzuruna çağırdığı Müsteşar Yardımcısı Sıtkı Sancar’a şirketin yöredeki faaliyetlerini durdurması direktifini verir. 

M.Pabuççuoğlu sevinir, görevini yapmanın iç huzuruyla evine, Havran’a yakın Burhaniye’ye döner.

Bakar ki siyanürcü şirket çalışmalarına devam ediyor, Bakanlıktan Sıtkı Sancar’ı arar. 

Müsteşar Yardımcısı Bakan Faralyalı’nın verdiği madenin çalıştırılmaması direktifinden vazgeçtiğini, bu nedenle siyanürcü TÜPRAG’a çalışmalarını durdurması için bir bildirim yapılmadığını söyler.

Koca Bakan sözünü tutmamıştır. Ya da ondan büyük birileri onu uyarmıştır.

Herhalde Siyanürcü Ahtapota arka çıkanlar kulağını çekmiştir.

Türkiye’nin başına bela olan siyanürcü altın madenciliğinin ülkedeki siyasi yüzü Ersin Faralyalı kendi partisinden bir milletvekilini bile oyalamıştır.

M.Pabuççuoğlu bu arada Çevre Bakanı Doğancan Akyürek’le de görüşmektedir ve onu yöreyi ziyarete davet eder.

Ne de olsa milletin vekilidir D.Akyürek. Hem de Bakan!

(Önce ANAP’lı sonra DYP’li olan o zamanın Çevre Bakanı Doğancan Akyürek)

D.Akyürek partidaşını kırmaz, bölgeye gelir.

Gezisinde Edremit Körfezi’nin güzelliğine hayran kaldığını söyler.

Zehirli arsenik, siyanür bileşiklerinin biriktirileceği atık havuzunun inşa edileceği 250 dönümlük yemyeşil ağaçlı çevreyi görünce “yahu burası Muğla-Gökova’dan bile güzelmiş” der!

1992 yılı Ağustos ayında E.Faralyalı’yı Ankara’da bir kez daha kıstıran M.Pabuççuoğlu Havran’ın durumunu sorar, Bakanı sıkıştırır.

Faralyalı, Bergama-Ovacık siyanürlü madenine izin verdiğini ancak Havran’a vermediğini söyler.

Demek ki İzmir-Bergama’da köylüler yeri göğü inletip canlarını korumaya çalışırken bir başka İzmirli, görevi yurttaşlarının yaşama hakkını korumak, savunmak olan bir devlet adamı Bakan, Bergama köylülerini kıymaktan çekinmemiştir.

Bunu itiraf eder!

Ancak Pabuççuoğlu memleketine, Körfez’e döndüğünde Enerji Bakanlığının 6 Ağustos 1992’de, Bergama-Ovacık’ın yanı sıra Havran-Küçükdere’de işletilmek istenen zehirli madene de ruhsat verdiğini öğrenir.

(Balıkesir Milletvekili Melih Pabuççuoğlu Gömeç Belediye Başkanı Şefik Birdar’la)

E.Faralyalı aynı partide, DYP’de bulunduğu M.Pabuççuoğluna yalan söylemiştir.

Kapalı kapılar ardından alınan, kim bilir kimlerin parmağı olan kararları uygulamaktadır.

Bunun üzerine Milletvekili M.Pabuççuoğlu, Parlamento’da bir konuşma yapar:

 “Bu altın popomuza mı batıyor ki yabancı şirketlere peşkeş çekiliyor. Bu kişiler Güney Afrika’da işlerini bitirmişler, bakmışlar Türkiye’de mevzuat açık ve en ucuz işgücü burada, hemen gelmişler. Sömürü bu. İnsanı düşünmüyorlar.”

Havrandaki çevre direnişi Bergama direnişiyle birlikte yükselir, dalga dalga yayılır.

ABD’ye yaranmak için zamanın Başbakanı A.Menderes’in, 1950 yılında Kore Savaşına gönderdiği askeri birlikte yer aldığı için Koreli lakabıyla anılan Küçükdere köyündenTahsin Sezer’in, köylüleri madene razı etmek için siyanürcü TÜPRAG şirketinin gönderdiği bir yandaş profesöre verdiği yanıt çok anlamlıdır.

Profesör, “siyanürden zehirli diye korkmayın, o bademde bile var” deyince, Koreli Tahsin Sezer, “ben ilkokul mezunu bir çiftçiyim” der, “şimdi anladım badem ağacının altında neden ot bitmediğini, çiftçilere sor, hepsi bilir.”

Siyanür tabii ki badem şekeri değildir!

***

(Bölge Belediye başkanları ve çevreciler, Midillililerle buluşmak için denize açılıyor.)

Basın duruma ilgilidir.

İstanbul’da yayımlanan ve 2016 yılında yayın hayatına son veren Tempo Dergisi 23.05.1993 günlü sayısında Edremit Körfezi çevresinde gelişen çevre mücadelesini gündemine alır.

Siyasetten yaşama, sağlıktan topluma dair birçok konuda yayın yapan aylık Tempo Dergisinin o sayıdaki başlığı; siyanürlü altının zararsız olduğunu söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ersin Faralyalı’ya bölge halkının yaptığı bir davettir: 

“Faralyalı’yı siyanür içmeye davet ediyoruz.”

Tabii ki Faralyalı bu davete icabet etmeyecektir!

Halktan çekinir, halkın arzusu dışında davranan siyasetçiler.  

Bergama’yla birlikte Alman kökenli siyanürcü şirketlere karşı barışçıl çevre mücadelesine girişen köylülerin, aydınların, Belediyecilerin çığlıkları yurt dışında da duyulmuştur.

Bergama’dan ve Edremit Körfezi’nde yükselen sesler Körfez’in tam karşısında olan Midilli adasına da ulaşmıştır.

Orada da çevreye duyarlı pek çok insan vardır.

Siyanür belası orada da adalıları ürkütmüştür.

Yaşam kaygısı ortaktır.

Can aynı can!

Midilli Adasından ilgililer Körfez Belediye Başkanlarına haber gönderirler:

“Bu konu bizi de yakından ilgilendiriyor. Eğer direnişleriniz sonuç vermez siyanürlü altın çıkarma çalışmaları başlarsa gelin bize iltica edin, bu savaşı beraber yürütelim” derler.

Bunun üzerine iki taraf paylaştıkları Ege Denizi sularında, sınırda buluşma kararı alırlar.

Buluşma Ayvalık’ın İskamya (Tokmak) ve İliosta (Güneş) adaları arasındaki uluslararası sularda 2 Mayıs 1993 Pazar günü gerçekleşir. 

Her iki tarafın sahil güvenlik güçleri izin vermediği için buluşma tam olarak gerçekleşmez, ortak bildiri yayınlama ve görüş alışverişi şeklinde olur.

Yunan gemisinde Midilli Belediye Başkanı Notis Panagitou ve 11 Belediye Başkanı, Avrupa Parlamento üyesi Maro Burno, Baro ve Ticaret Odası Başkanları, Sendika ve Adadaki Ege Üniversitesi temsilcileri, Deniz ve Balıkçılar Birliği Başkanı, Bergama muhaciri gazeteci Stratis Balaskas da bulunur.

(Şefik Birdar, Ali Nedim Güreli, Birsel Lemke“Uçarı” gemisinde)

“Uçarı” adlı gemiyle denize açılan Türk tarafında ise Ayvalık Belediye Başkanı Ali Nedim Güreli, Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın ve Bergama köylerinden on muhtar, Burhaniye ve Körfez Belediyeleri Başkanı Necmi Şengider, Gömeç Belediye Başkanı Şefik Birdal, Büyükdere Belediye Başkanı Hasan Necdet Ercan, Karaağaç Belediye Başkanı Namık Doğan Adatepe ve Ören’de turistik işletmesi bulunançevre dostuBirsel Lemke de bulunur.

Telsizle karşılıklı olarak geçilen ve onaylanan ortak metin kamuoyuna şöyle seslenir:

“Biz Midilli ve Edremit Körfezi Belediye Başkanları, halklarımızı temsilen siyanürlü altına karşı birlikte mücadele edeceğimize, insan hayatının, bitki örtüsünün ve ekolojik dengenin hem Türkiye’de hem Yunanistan’da katledilmek istenmesini birlikte önleyeceğimize; PREUSSAG, TÜPRAG, EUROGOLD (şirketlerinin) bölgemizdeki faaliyetlerine derhal son vermesi konusunda talebimizden vaz geçmeyeceğimize; aramızdaki denizi her zaman dostluk ve barış denizi olarak savunacağımıza; halklarımızın ortak esenliğini, tarihini ve geleceğini yok etmek isteyen bütün güçlere karşı direneceğimize burada söz  veririz.”

Uluslararası dayanışmayı belirten “enternasyonal” diye bir deyim var toplumsal mücadelelerde.

***

Bu arada, Turgut Özal ölmüş, yerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olmuştur.

25 Haziran 1993’de Tansu Çiller Başbakanlığa getirilince Doğancan Akyürek Çevre Bakanlığından alınmış yerine, yine DYP’li  Rıza Akçalı atanmıştır.

Bu ortamda Hükümette DYP ile koalisyonda olan SHP’den Kültür Bakanı olan Fikri Sağlarda bölgeyi ziyaret eder.

(O zamanın Kültür Bakanı SHP’li Fikri Sağlar, Körfez Belediyeler Birliği Başkanı Necmi Şengider’le birlikte maden yöresinde)

Fikri Sağlar 20 Kasım 1991 tarihinde başlayan 49. Hükûmette Kültür Bakanı olarak görev almış ve bakanlığını 27 Temmuz 1994 tarihine kadar sürdürmüştür. 

50. Hükümette, 27 Temmuz 1994 – 2 Ekim 1994 arasında Devlet Bakanı, daha sonra, 30 Ekim 1995'te kurulan 52. Hükûmette yeniden Kültür Bakanı olarak atanmış ve 6 Mart 1996 tarihine kadar görev yapmıştır. 

Mersinli Fikri Sağlar’ın SHP-CHP’nin “sol” kanadından olduğu iddia edilirdi.

Ancak onun da görev yaptığı SHP Hükümetinin Havran ve Bergama’daki zehirli madenlerinin işletilmesinin önlenmesi için pek bir etkinlikte bulunduğu görülmedi.

Çevre sorunlarının önemi, ne yazık ki sağ olsun, sol olsun siyasal çevrelerde hala anlaşılmıyordu.

***

Bu süreçte Bergama ve Havranlı çevrecilerin direnişi dillere destan olan eylemlerle yükseldi, tüm ülkenin dikkatini çekti.

Almanya’daki çevrecilerin de baskısıyla Bergama’daki EUROGOLD şirketinin Kanada kılıklı Alman ortağı METALLGESELLSCHAFT (Metalgeselşaft) hisselerini Fransız Devletini şirketi BRGM’ye sattı, Alman finansçı DRESDNER Bank aradan çekildi.

Havran’daki TÜPRAG’dan bu ortamda ses çıkmıyordu. TC.Bakanlar Kurulu çerçevesinde de tartışıldığı anlaşılan Küçükdere siyanürlü altın madeninde bir faaliyet görülmüyordu. 

1997 yılında bu şirketin, TÜPRAG’ın %100 hissesi Türkiye üzerine çullanan Kanadalı EL DORADO şirketinin eline geçti.

Dünyada metal madenciliğinde birçok sabıkası olan EL DORADO, TÜPRAG eliyle Uşak-Kışladağ ve İzmir-Efemçukuru’ndaki zehirli altın madenlerini üzerine çökmüştü.

Bütün bu gelişmeler; Bergamalıların başvurusuyla Danıştay 6. Dairesinin, 13 Mayıs 1997 tarihinde, Bergama Ovacık'ta siyanür liçi(süzdürme) yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin veren Çevre Bakanlığı işleminin iptali yönünde aldığıkarara rağmendir.

Bu kararda, bu yöntemin insan yaşamı ve çevre sağlığı üzerinde oluşturduğu riskler nedeniyle kamu yararına uygun olmadığı vurgulanmıştı.

(Siyanürlü Altın madenine karşı çıkan Havranlılar)

Ancak Havran-Küçükdere altın madenini işletmek isteyen TÜPRAG’ın sahibi EL DORODO Bergama’daki gelişmeleri izliyordu.

Bergamalıların her türlü girişimine; bilimsel, toplumsal ve hukuksal mücadelesine rağmen Ankara’da Devlet kademelerindeki bir klik madeni işletmek için kararlıydı.

Anadolu’da böyle birçok yerdeki siyanürlü altın madeni işletmesi kurmak için yabancı şirketler ve onlarla iş birliği yapacak yerli şirketler Devletin Bergama’da alacağı kararı, takınacağı tutumu dört gözle bekliyordu.

Siyanürün kokusu badem, tadı zehirdir ama altın gözleri kamaştırır.

Danıştayın bu maden çalıştırılamaz kararı yasadışı tutum ve yöntemlerle Bergama’da uygulanmadı.

Altına bu kadar açtılar demek!

Ovacık-Bergama madeni hukukçuların uyarısı,Danıştay ve yerel mahkemelerin kararlarına rağmen aç kap aç kapa çalıştırıldı.

Bu arada, Bergama’nın üstüne çullanmış siyanürcü EUROGOLD şirketi önce Fransızların, sonra Avustralyalıların, daha sonra da Amerikalı NEWMONT şirketinin eline geçti.

Amerikalılar da Bergamalılarla baş edemeyeceklerini anlayınca bu şirketi yerli KOZA Şirketine devretti.

Önceden davetiyecilikle uğraşan KOZA Şirketi Bergama madenini milis denebilecek ücretli güvenlikçilerin çevrecilere yaptığı saldırı düzeyinde baskılarla çalıştırdı

KOZA şirketi sonraları FETÖ’cülükle, askeri darbeye yardımcı olmakla, vatan hainliğiyle suçlanan, sonra yurt dışına çıkan Akın İpek’e aitti.

KOZA, sanki görünmez ellerce bu iş için hazırlanmıştı.

Davetiye basıp satmak ne, siyanürcülük ne!

Bergama Ovacık madenini bin bir zorlamayla çalıştıran KOZA Balıkesir Havran madenini TÜPRAG’tan satın aldı.

Bölgedeki altın madenciliği faaliyetleriniKasım 2006 ile Mart 2010 tarihleri arasında açık ocak yöntemiyle işletti. 

Havran’daki madende cevher siyanürle muamele edildikten, içindeki altın alındıktan sonra geride kalacak zehirli atıkları toplanacağı bir atık havuzu yapılmadı.

Bu dönemde 3,5 milyon metreküp kazı yapılarak 1 milyon 700 bin ton cevher, işlenmek üzere Bergama Ovacık’a gönderildi.

Nasıl olsa her iki işletme de KOZA’ya aitti ve orada hazır bir zehirli atık barajı vardır.

Koca koca kamyonlar Havran’la Bergama arasında mekik dokudu.

Ovacık’ta yalnızca buradaki maden için yapılan atık barajının yanına yenileri yapıldı.

Zehir üzerine zehir birikti!

Havran’da da ise pasa denilen, içinde cevher olmayan muhtemelen çeşit çeşit zehirli ağır metal bulunan toprak yörede kaldı.

Yağan yağmurlarla eriyen, eriyecek zehirlerçevre yeraltı ve akarsularına katılmayı bekliyor Havran’da.

***

İşte böyledir memleketimizin, eski deyimle “hali pür meali”, acıklı, hüzünlü durumu.

Kimileri açlıktan Pazar yeri artıklarını toplar,

Kimleri bir eli yağ da bir eli balda yaşar,

Kimileri toprağı zehirler, altınla oynaşır,

Kimileri bununla ülkenin zengin olduğunu zanneder,

Kimleri de canlarını, çevrelerini korumak için direnir.

Böyle bir kader olamaz!

(Kaynaklar: TEMPO Dergisi. No=2819. S.28-34/İstanbul-Mayıs 1993.///

https://yesilgazete.org/altin-madencileri-yine-kaz-daginda-ormanlari-siyanure-bogacak-proje-bugun-gorusuluyor///

https://www.birgun.net/haber/fatsa-yi-bitirdi-balikesir-e-goz-dikti-423406)///

https://ekolojienstitu.org/wp-content/uploads/2024/06/Altin_madenleri_kapatilsin_Siyanurle_Olumun_Ekoloj_240620_131711.pdf?utm_source=chatgpt.com ///

https://artigercek.com/makale/kaz-daglarinda-altin-madenlerine-karsi-mucadele-surerken-29-yeni-ruhsat-verdiler-108720?utm_source=chatgpt.com ///

https://www.birgun.net/haber/fatsa-da-doga-mucadelesi-kazandi-altin-madeni-sirketinin-ruhsat-uzatim-talebi-iptal-edildi-503471)

 

Sefa Taşkın

15.06.2025

Karşıyaka-Bergama/İzmir