Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Yine Amerika ve Rusya'nın arasında kaldık

Nurtopu gibi yepyeni bir krizimiz oldu, gözümüz aydın! Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Zirvesi için gittiği Amerika’da Trump’la görüştü. Görüştü ama dönüşte Türkiye yine klasik pozisyonunda: Bir yanda Washington, öte yanda Moskova.

Aslında bu tablo sürpriz değil. Yıllardır “monşer” diye aşağılanan, liyakat sahibi diplomatları tasfiye ettik. Yerlerine, diplomasiye değil sadakate göre seçilmiş “bizim çocuklar” atandı. Sonuç? Dış politikamız her gün yeni bir kriz doğuruyor.

Trump’a gelince… Dünyanın en dengesiz siyasetçilerinden. Basın toplantısında yine şovunu yaptı, lafı oradan oraya savurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise tercümanın çevirdiğiyle yetindi. Ama orada kimse çıkıp da “Sayın Cumhurbaşkanım, Trump aslında sizi övmüyor, düpedüz aşağılıyor” diyemedi. “Hileleri seçimleri en iyi sen bilirsin” sözü düpedüz hakaretti. Oysa Ukrayna’nın komedyen kökenli başkanı Zelenski bile, savaşın ortasında Trump’ın hadsizliğine cevap verebilmişti. Bizim heyetten çıt çıkmadı.

Mesele Erdoğan’ın İngilizce bilip bilmemesi değil. Mesele, yanındaki koskoca heyetin müdahale edememesi. İşte asıl kriz bu.

Trump, basın toplantısında Türkiye’nin Rusya’dan enerji alımını kesmesini istedi. O sırada masada enerji anlaşması imzalanıyordu. Dakikalar içinde Kremlin’den yanıt geldi: “Türkiye kendi çıkarlarına göre karar verir.” Çünkü Türk Akım ve Mavi Akım boru hatları Rusya için hayati. Bu hatlar kapanırsa, Kuzey Akım’ın da devre dışı kaldığı ortamda Rusya’nın Avrupa’yla tüm bağları kopacak. Yani bu öyle Trump’ın dediği gibi “oradan almayın, buradan alın” meselesi değil. Ama ABD’nin tehditkâr siyaseti ortada. Daha önce F-35 programından çıkarıldık, Rusya’ya yanaşıp S-400 aldık. Sonuç? Ne F-35 var elimizde, ne S-400’ü kullanabiliyoruz. Yine Türkiye’ye pahalıya patlayacak bir masa başı pazarlığına doğru gidiyoruz.Biz F-35 programında üreticilerden biriydik. şu anda programa dönebilmek için vereceğimiz tavizler sonrasında ancak müşteri olarak dönebiliriz. Ve bu projeye müşteri olarak dönmek için de Rusya’dan enerji tedarikimiz tehlikeye giriyor.

Ama iş bununla da bitmedi. Satır aralarında bambaşka bir başlık vardı: Heybeliada Ruhban Okulu. Erdoğan, “Üzerimize ne düşerse yaparız” dedi.

Şimdi burası kritik. Çünkü Heybeliada meselesi yalnızca bir okul meselesi değildir. 1844’te açılan bu okul, Ortodoks din adamı yetiştirmek için kuruldu. 1971’de Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar sonrası diğer özel yükseköğretim kurumları gibi devlet üniversitelerine bağlanmak istendi. Patrikhane kabul etmeyince okul kapandı. O günden beri tartışmaların odağında. Buradan Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da aralarında bulunduğu 12 patrik yetişti.

Patrikhane’nin talebi ise basit değil: “Ekümeniklik.” Yani sadece İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatine hizmet eden bir dini kurum değil, dünya Ortodokslarının merkezi olmak. Hukuken Türkiye bunu tanımıyor. Lozan’a göre Patrikhane yalnızca İstanbul’daki cemaatin kurumu. Ama siyaseten başka bir tablo var. Patrik Bartholomeos kendisini “Konstantinopolis – Yeni Roma Başpiskoposu” olarak tanıtıyor. Yunanistan’a gittiğinde devlet başkanı gibi törenle karşılanıyor. Dünya Ortodoks dünyasında da 300 milyon kişilik bir cemaatin lideri muamelesi görüyor.

İşte soru burada: Erdoğan, Trump’ın isteğiyle Heybeliada konusunda “Heybeliada Okulu ile ilgili üzerimize ne düşerse biz onu yapmaya hazırız. Dönünce de Sayın Bartholomeos ile bu konuyu görüşme fırsatı bulacağım” dedi. Peki Bartholomeos’la görüşmeyi bir Türk vatandaşı olarak mı yapacak, yoksa Trump’ın dayattığı gibi “Ekümenik Patrik” sıfatıyla mı?

Meselenin bam teli tam da burada. Çünkü bu, Lozan’ın ötesinde, Türkiye’nin egemenliğiyle doğrudan ilgili bir konu. Ama Erdoğan’a bunu açık açık anlatabilecek bir diplomatik akıl kaldı mı? Sanmam. Çünkü “monşer” diye kapının önüne konulan o birikimli diplomatların yerine, sadece ‘bizim çocuklar’ oturuyor. Hatırlayın tek kelime İngilizce bilmeden büyükelçi yapılan isimler gördük biz,yanına bir de tercüman verilmiş halde…

Türkiye’nin ihtiyacı, “En iyisini siz bilirsiniz” diye baş sallayanlar değil. En tepedeki isme bile doğruları gösterecek cesareti olan devlet adamları.