İnsan hayatı siyasi çekişmelere, siyasi rekabete bırakılmayacak kadar mühim bir meseledir.
Büyük yıkımın birinci yılında, acılı Hatay halkı, köprü başındaki sessiz yürüyüşte, iktidarı da, muhalefeti de yuhalayarak siyasetçilere önemli bir ders verdi. “İktidar da, muhalefet de suçludur” dedi.
Lütfü Savaş’ı, Fahrettin Koca’yı protesto eden öfkeli halkın gözündeki derin keder çok şey anlatıyordu.
6 Şubat gecesi ve sonraki 72 saat, gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçerken, depremin yıktığı halkın kalbinde, ruhunda bir kez daha yaşadıkları büyük travmayı tetikledi. “Ellerimizle kazdık enkazı” diyordu bir genç adam. “3 gün boyunca devlet yardıma gelmedi!”
Oysa 72 saat çok önemliydi. Altın saatler diye adlandırılan, bir insanın hayata tutunmasındaki en kritik 72 saat boyunca siyasi irade ortada yoktu.
En yakın tanığıyım. 6 Şubat sabahı ulaşabildiğim dostlarım telefonun ucunda ağlıyordu. Antakya’nın merkezindeki jandarma kışlasından askerler çıkarılmamıştı!
Jandarma Kışlası’nın karşısındaki apartmanda dostlarım yaşıyordu. Çelik kapı üzerlerine kapanmıştı. Kışladan kazma kürek istedi komşuları, can hıraş onları evlerinden çıkartmak için. Bir asker bahçe duvarına tırmanıp su verebilmiş sadece. “Bizi salmıyorlar” diye hıçkıra hıçkıra ağlamış.
Oysa Hatay sınır kentimizdi. Deprem sonrası acil müdahale edebilecek tüm askeri alt yapı mevcuttu. Askerler o altın saatlerde, 72 saat boyunca oldukları yerde kaldılar.
Ordunun helikopterleri var. Yaralıların taşınması için görevlendirilebilirdi. Mersin’den İskenderun’a çok sayıda askeri gemi gelebilir, bir kısmı hastane haline getirilebilir, ilk anda yaralıların tedavileri yapılabilirdi.
72 saat boyunca deniz kuvvetlerinden hiçbir yardım gelmedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri sadece arama kurtarma için değil, koordinasyon, kaosu engellemek, güvenliği sağlamak, yağmayı, talanı önlemek için de sahada olmalıydı. En hızlı yardımın en çabuk şekilde ulaşabilmesi için yolları kolayca açabilirdi.
Askerler hayatı kurtarılan çocukları kucaklayıp güvenli yerde tutabilir, çocukların kaçırılmasını, kayıp vakalarını engelleyebilirdi.
Ama olmadı.
Asker savaşta düşmanla, barışta ise afetle savaşır. Doğal afetlerde birinci dereceden sorumlu olan her ülkenin kendi ordusudur. Türk ordusu insan hayatının en kritik olduğu ilk 72 saatte sahada yoktu. Siyasi erk 4. seviyede afet ilan etti, uluslararası yardım çağrısı yaptı ama ordusunu sahaya göndermedi!
Oysa 17 Ağustos Gölcük depreminde ilk yarım saatte ordu harekete geçmiş, ilk iki saat içinde değerlendirme merkezi kurulmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 24 bin askeri, Gölcük, Yalova, İzmit, Düzce ve Avcılar’da çok sayıda insanımızın hayatını kurtarmıştı. Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) Protokolü, askere afetlerde ve toplumsal olaylara müdahale yetkisi veriyordu.
EMASYA Protokolü, ne yazık ki 2018 yılında yürürlükten kaldırıldı. Doğal afetlerde acil müdahale yetkisi askerin elinden alındı.
İlk 72 saatte ordu sahaya inseydi, bu kadar çok ölüm olmayacaktı. Bu kadar çok kayıp da olmayacaktı.
Şimdi gözler Marmara’da.
Türkiye’nin kalbi İstanbul’da.
Beklenen İstanbul depremi gerçekleşirse, Türk Silahlı Kuvvetleri yardıma gelmeyecek mi?
İktidar, muhalefet, sorumlu olan tüm kurumlar öncelikle o 72 saatin vicdan muhasebesini yapmalı.
Çünkü insan hayatı siyasete bırakılmayacak kadar mühim bir meseledir.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı