Hekimlikle gazetecilik birbirine çok benzer. Hipokrat yeminini edip, beyaz önlüğünü giyerek mesleğe adım atan hekim hastasına karşı nasıl sorumlu ise, gazeteci de kalemini eline aldığı ilk günden itibaren kamuoyuna karşı vicdanen sorumludur.
Hekimin öncelikli görevi; “önce zarar verme”dir.
Gazetecinin ise “gerçekleri toplumdan saklama”.
***
Henüz her şeyin çok başındaydık. Mesleğimizdeki bölünme sayılarla başladı. Yaklaşık 10 bin gazetecinin işine son verildi. Çocuğunu özel okulda okutanlar, üç beş kuruş para biriktirip ev, araba taksidine girmiş olanlar, borç harcı olanlar direnemedi. Merkez medyadaki görevlerine devam etti. Yayılan korku bir süre sonra oto sansürü getirdi.
Zamanın ruhu gazeteciliğin üzerinden bir dozer gibi geçti. Medyamızın amiral gemisi Hürriyet’in patronu, Doğan Medya Grubu’nun sahibi Aydın Doğan bile baskılara dayanamadı, gitti…
Yıl 2014’tü. Gazetecilikteki sert kırılmanın henüz başındaydık. Mesleğimize, birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini anlatan o belgeseli çekmeye karar verdim.
Kalemleri tek tek kırmaya gücü yetenler, yüzlerce, binlerce, on binlerce kalem bir araya gelip kenetlense, güçleri yeter miydi vicdan temelli gazeteciliği yok etmeye?
Gazetecilik 5N1K kuralına dayanır.
Ne? Neden? Nasıl? Nerede? Ne zaman? Kim?
Bu sorular haberciliğin temel öğeleridir. Biri eksik olursa, haber de eksik olur. Bu sorulardan en önemli olanı “Neden”dir. Bizi derinlemesine bilgiye götürür. Araştırmacı gazeteciliğin en temel sorusudur, NEDEN?
Ancak NEDEN sorusunu sormaya cesaret eden gazeteciler zaman içinde “İstenmeyen Kişi-Persona Non Grata” ilan edildi. Persona Non Grata’yı işte o günlerde çektim. Her gelişmeye anı anına tanıklık ediyorduk. Basın tarihimizin en acı günlerini belgelediğimizi bilmeden daha iyi günler görmek umuduyla çekmiştim.
Başaramadığımız dayanışmayı belki sağlayabiliriz umuduyla mesleğimizi kendisiyle yüzleştirmek istemiştim.
Ne yazık ki PERSONA NON GRATA görevini yapamadı.
Muhabirinden editörüne, yazı işlerinden, patronuna, kamuya karşı sorumlu olan mesleğimizi koruyamadık. Birlikte durmayı başaramadık, savrulduk, dağıldık, kırıldık.
Korku kadar insani bir duygu yok. Ama gazetecilik korkunun önünde durmayı gerektirir.
2014 yılında çektiğim Persona Non Grata’nın üzerinden 9 yıl geçti. Korku bir karanlık bulut gibi üzerimize çöktü. Geçtiğimiz yıl (2022) yürürlüğe giren Sansür (Dezenformasyon Yasası) yasası, sadece gazetecilerin değil, “Neden” sorusunu sormaya cesaret eden her vatandaşın üstünde bir sopa gibi iniyor. Soruşturmalar, göz altılar, tutuklamalar…
Hayatında gazetecilik dışında hiçbir iş yapmamış, birçok meslek ödülüne sahip, mesleğimizin yüz akı, namuslu, dürüst, kıdemli bir gazeteci olan Tolga Şardan geçtiğimiz hafta apar topar cezaevine gönderildi.
Onurlu bir gazetecinin gözlerinde biriken yaşlar kalbimize saplandı.
Neden dayanışamadık? Neden kenetlenemedik? Mesleğini hâlâ seven her gazeteci bu soruyla yüzleşmeli.
Cesaretinden hep güç aldığım gazeteci dostum Çiğdem Toker’e “Korkuyor musun?” diye sormuştum.
“Korkmuyorum, üzüntü duyuyorum” demişti. “Üzüntü kadar çeşitliliği bol başka bir duygu azdır. Yaşadıklarımızdan üzüntü duyuyorum ve yaptığımız işi cesaret gerektiren bir iş olarak görmüyorum. Ne kahramanız, ne cesuruz. Biz gazeteciyiz!”
Sevgili Tolga Şardan’ın cezaevine götürülürken söylediği gibi;
Biz Gazeteciyiz!
Gazetecilik için
kenetlenmeliyiz!
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
21 Kasım 2024 burç yorumları
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Onur ve Semih arasında MasterChef'te kavga! Yeni fragmanda olay anları
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
Altın fiyatları bugün ne kadar?
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı