7 Ekim 2023’te Gazze’de başlayan insani kriz, özellikle İsrail’in uyguladığı ağır gıda ablukası ve sivillere yönelik saldırılar, dünya genelinde büyük tepki yarattı. Bu gelişmelerin ardından Avrupa’da bazı ülkeler, Filistin Devleti’ni resmen tanıma yönünde adımlar atmaya başladı.
Bu ülkeler arasında Fransa ön plana çıkarken, İngiltere, Kanada ve Malta da Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Filistin’i tanıyacaklarını açıkladı. Almanya ise Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhakı halinde tanıma sürecini hızlandıracağını duyurdu.
Bu gelişmeler, uzun süredir askıda kalan “iki devletli çözüm” konusunu uluslararası gündeme yeniden taşıdı.
FRANSA VE İNGİLTERE'DEN TANIMA SİNYALİ
193 BM üyesinin 147’si zaten Filistin Devleti’ni tanımış durumda. Ancak tanımayanlar arasında yer alan G7 ülkeleri (İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Kanada, İtalya ve Japonya) içinde Fransa, İngiltere ve Almanya’nın bu kararı almaya yaklaşması dikkat çekici.
Fransa, ülkedeki yüksek Müslüman nüfusun yanı sıra yaklaşık 440 bin kişilik Yahudi topluluğun hassasiyetlerini gözeterek, Filistin Devleti’ni tanıma kararını hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin beklentilerine yanıt verecek dengeleyici bir adım olarak değerlendirmektedir.
Bu kararın, İtalya gibi diğer Avrupa ülkelerini de harekete geçirebileceği belirtiliyor. İtalya ise tanıma kararının ancak Filistin’in de İsrail’i tanıması koşuluyla anlamlı olabileceğini savunuyor. Hamas’ın İsrail’i tanımaması bu sürece yeni bir karmaşıklık getiriyor. Almanya ise aldığı kararla temkinli bir tutum sergiliyor. Ancak bu eğilimler, ABD ve İsrail tarafından sert bir şekilde karşılanıyor.
PEKİ, BU TANIMALAR NE İFADE EDİYOR?
Filistin, 1988’de tek taraflı bağımsızlık ilan ettiğinden bu yana, BM üyesi devletlerin yaklaşık üçte ikisi tarafından tanınmış durumda. Geçmişteki tanımalar gibi Fransa, İngiltere, Almanya, Kanada ve Malta’nın Filistin Devleti’ni tanımasının da pratikte pek bir anlamı yoktur: ancak bu tanımaların pratikte bir etkisi olabilmesi için BM Güvenlik Konseyi’nin onayı ve beş daimi üyenin (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) kabulü gerekiyor. Ayrıca İsrail’in 1967’de işgal ettiği Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’den çekilmesini öngören 242 sayılı BM kararının da uygulanması gerekmektedir.
Bu bağlamda, yeni tanıma kararları sembolik birer siyasi bildiri olmaktan öteye geçemiyor. Çünkü Filistin’in uluslararası hukuk açısından “fiili devlet” statüsünü kazanması için tek başına tanınması yeterli değil; başkent, hükümet bütünlüğü gibi somut egemenlik unsurlarının da oluşması gerekiyor. Ancak Filistin’de bu durum bir sorun. Ayrıca Filistin Devletinin tanınması aynı zamanda İsrail’in işgalci olduğunun uluslararası düzeyde kabulü ve Filistinlilerin direnişini de haklı görmek anlamına geleceği için ABD ve İsrail tarafından kabul görmemektedir.
İSRAİL'İN SESSİZLİKTEN GÜÇ ALAN YAYILMACILIĞI
Arap-İsrail Savaşları sonrası İsrail’in toprak kazanımları karşısında uluslararası toplum büyük ölçüde sessiz kaldı. BM Güvenlik Konseyi, işgal edilen Filistin topraklarına ilişkin bugüne kadar herhangi bir ciddi yaptırım kararı almadı. 1967 sonrası Kudüs’teki yerleşim faaliyetleri ve Batı Şeria’daki yayılmacı politikalar, askeri müdahale ya da yaptırım tehdidi olmadan devam etti.
İsrail’in bu özgüveni, ABD’nin koşulsuz desteği ve dünya genelindeki güçlü İsrail lobilerinin etkisi sayesinde mümkün oldu. Bu lobiler, İsrail’in uluslararası izolasyona uğramasını engelliyor.
KUDÜS VE OLDUBİTTİ SİYASETİ
2017’de ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ile önce ABD’nin sonra da Guatemala’nın elçiliğini Kudüs’e taşıması ile İsrail bir oldubittiyle normalleştirme siyasetine olanak sağladı. BM nezdinde güçlü bir tepki verilememesi, İsrail’in bu politikalarını meşrulaştırdı ve normalleştirme sürecini hızlandırdı.
TANIMA ADIMLARININ SEMBOLİK NİTELİĞİ
Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin Filistin’i tanıma girişimleri, sahadaki gerçekliği değiştirmeye yetmiyor. İsrail’in mevcut tutumu devam ettiği sürece ve ABD iki devletli çözümü desteklemediği müddetçe, bu tür tanımalar çoğunlukla diplomatik jestlerden öteye geçemiyor.
Bu adımlar, Avrupa’nın hem Gazze’deki vahşete bir tepki verme hem de Ortadoğu’da daha etkili bir rol üstlenme çabası olarak okunabilir. Ancak şimdiye kadar Ukrayna-Rusya savaşında etkin sonuç alamayan ve Karabağ sürecinde arabuluculuğu başarısız olan Fransa gibi aktörlerin Filistin-İsrail sorunu konusunda etkin bir çözüm üretme kapasitesi de sınırlı görünmektedir.
SONUÇ: SİYASİ MESAJ MI, GERÇEK ADIM MI?
Filistin’in tanınması yönündeki adımlar, İsrail’e yönelik bir baskı unsuru olarak görülebilir. Ancak çatışmaların sona ermesi, sadece tanımayla mümkün değildir. Gerçek çözüm, ABD’nin pozisyon değiştirmesi ve İsrail üzerinde caydırıcı bir baskı oluşturmasıyla mümkündür.
Bu nedenle Avrupa ülkelerinin attığı bu adımlar, Filistin halkı için bir umut ışığı sunsa da bugünkü koşullarda pratik bir dönüşüm yaratması zordur. Samimi ve kalıcı çözüm için sadece semboller değil, uluslararası toplumun kararlı irade ve gerçekçi politik ortaya koyması şarttır.
Çok Okunanlar

Polis, uyuyan eşini ve 2 çocuğunu öldürdükten sonra intihar etti

Ebru Teğmen ile ilgili o gerçek ortaya çıktı!

Diyanet'teki eskort skandalında yeni ayrıntılar

BOP valisinin Türkiye’ye biçtiği görev ve çizdiği harita!..

Demirtaş için 'tahliye' dedi: Tek bir şart var!

PKK ve DEM Parti'ye hakaretler yağdırmış!

Alev alev bir gerçeklik: Türkiye’nin yangınla imtihanı

İşte yeniden liderliğe yükselen o parti!

Bülent Arınç, yandaş medyayı topa tuttu

Soylu Hukuk Bürosu: Az daha ben de dolandırılıyordum