Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.550

Yeni Kriz: Kuvvetler Ayrılığı ve Milli Birlik

Başlangıçta konu Hatay Milletvekili Can Atalay'ın tutukluluğunun haksız bir şekilde devam etmesinden ''ibaret''ti. Ülkemizde Meclis'te temsil görevini yapan kişiler milletvekilidir, ABD'deki gibi ''halk temsilcisi'' değillerdir. Milletvekilidirler, yani yalnızca kendilerine oy verenlerin değil milletin vekilidirler. Millet ise bizim hukukumuzda Atatürk'ün ifadesiyle ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkı, Türk Milleti'dir'' biçiminde tanımlanmıştır. Millet, bazılarının eleştirdiği gibi hayali bir cemaattir. Şu an yaşayan halkın ötesindedir. Geçmişte var olmuş, bizi var etmiş ve gelecekte de olacağı arzu edilen bir politik kimliktir. Milletvekili de işte bu kimliği taşıyan varlığın vekilidir. Ona vekaleten yasama faaliyetinde bulunur, milletin hakkını arar, aramalıdır. 

Millet, milli egemenliğini devletin organları eliyle kullanır. Yani sadece yasama yapan Meclis'le veya birkaç yılda bir seçerek belirlemeye çalıştığı yürütmeyle değil. Yargıyla, yasamayla, yürütmeyle ve anayasal organlarla tecelli olur milli irade. Daha da önemlisi, günümüze gelindiğinde konvansiyonel ve sosyal medya da bu iradeye katılır. Zira duymayan, görmeyen, haber alamayan insan doğru karar veremez, iradesini kullanamaz. Milletin gözü, kulağı, eli ayağıdır bu organlar. 

Bunun da ötesinde, bugün milletin en büyük taşıyıcı sütunu olan halk gerçek anlamda birlik değildir. İşte bu nedenledir ki halktaki ayrılıklar, farklılıklar temsil edilmeli ve özellikle azınlıklar çoğunluğa karşı korunmalıdır. Ancak böylelikle gerçek anlamda milli birlik sağlanabilir. 

Milletin temsilcisi tutsaksa millet tutsak demektir. Can Atalay, milletin bir vekilidir, bir temsilcisidir. O halde millet tutsaktır. 

Yargı da milletin bir organıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi eliyle bu organ da tehdit altına alınmıştır. Türk Milleti adına karar veren hakimler, kararlarından ötürü yargılanma tehdidiyle karşı karşıyadır. Üstelik, yurttaşların son hukuki güvencesi olan Anayasa Mahkemesi hakimleri bu tehditle karşı karşıyadır. 

Anayasa'nın 153. maddesi emreder: ''...Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.'' Görünen o ki bazılarını bağlamıyor bu kararlar. O halde Devletin hükmü, milli egemenlik bu kişiler kadar güçlü değildir. 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin tavrı sonucu, milli birlik ve kuvvetler ayrılığı zarar görmüştür. Hukuk güvenliği ortadan kalkmıştır. Bu tavır aslında yalnızca Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nden kaynaklanmamaktadır. Anayasa'nın 104. maddesinde ''Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.'' denilmesine karşın Cumhurbaşkanı devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını veya Anayasanın uygulanmasını temin etmemiştir. 

TBMM Başkanı, tutsak milletvekili Can Atalay'a sahip çıkmamıştır. 

Birinci derece mahkemesi olan 13. Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa'ya karşı direnmiştir. 

Kısacası, Anayasa uygulanmamaktadır. Anayasa bir yasa değildir, bir toplum sözleşmesidir. Bu sözleşmeye uymakla yükümlü olan en başta Devlet ve devletin organlarıdır. Devlet Anayasaya ve hukuka uymadığında devleti herhangi bir güç odağından ayırmaya imkan yoktur. 

Devlet organları Anayasa'ya uymadığında ortada ne milli birlik kalır ne milli egemenlik. Artık yalnızca Can Atalay değil, milli irade de tutsaktır. 

Şu an Anayasa'yı koruma görevi milletin tüm fertlerine yayılmıştır. Başta hukukçular olmak üzere tüm yurttaşlar Anayasa'yı ve Hukuku savunmalıdır. Daha da geç olmadan!