Türkiye'de bir süredir siyaseti tartışmıyoruz. Tartışma konumuz siyasiler, siyasilerin şahsi meseleleri, ahlaksızlıkları, kimlikleri, ayak oyunları... Siyaset namına tartışılan şeyler siyasetsizliği gizlemekle kalmıyor, kriminal vakaları siyasetin sıradan olaylarına indirgiyor.
Kriminal olayları büyük bir heyecanla izliyoruz. Sedat Peker'li pazar sabahlarını hatırlatıyor bu manzara.
Görece daha siyasal görünen tartışmalar bile esasında gerçek anlamda siyasetin çeperinden içeri geçemiyor. Yükselen ''seküler'' milliyetçilik, militarizm, liberalizm ve en nihayetinde selefi akımlar bir siyasetten çok duygusal ve yapısal bir altüst oluşun duygusal tepkilerini andırıyor.
Özellikle genç kesimde ''seküler'' milliyetçilik ve militarizm konularındaki heyecan, göçmen/sığınmacı karşıtlığının, sosyal konulardaki usanmışlığın ve bastırılmış öfkenin dışavurumu gibi görünüyor.
''Liberalizm'' adı altında sergilenen gerçek ve bilim dışı liberal söylemler eski anlatılara, sistemin propaganda araçlarının sol karşıtı yalanlarına ve konvansiyonel medyanın ''zengin olma hayali''ne kanma güdüsüne dayanıyor.
Selefi akımlar ise manevi çöküşün düzleyici, nobran ve yıkıcı bir sonucu olarak çıkıyor karşımıza.
Kısacası, orta sınıfın çöküşüyle birlikte radikal ve duygusal patlamalar siyaseti işgal etmeye başladı. ''Siyaset''in eski merkezinde ise siyasetsiz bir köşe kapma oyunu yaşanıyor. Televizyonlara çıkan ''siyasetçiler''in mensubu oldukları partiler altta yazmasa aralarında ayrım yapmak hepten güçleşecek.
Merkezin ve konvansiyonel iletişim araçlarının dokunamadığı geniş kesimler ya apolitikleşiyor yahut da siyasetin çeperindeki radikal duygusal tepki sahasına kapılıyor.
Bizleri kuşatan bu umutsuzluk ikliminde, kültürel yazgımız olan hazırcılığa sırt çevirip kendi alanımızı inşa etmemiz gerekiyor. Bu inşa için büyük söylemlere sarılıp ölü yahut sakatlanmış ideolojik söylemlere sarılmamıza gerek yok. Her gün karşı karşıya kaldığımız sorunları çözmek için bir araya gelmemiz yolumuzu açabilir. Bu sorunlara ''mikro sorunlar'' demeyi yeğliyorum. Zira eski siyasetin dağarcığındaki sorunlar fazlasıyla ''büyük''.
Mikro sorunlarla mücadeleye de ''mikro mücadele'' demeyi uygun görüyorum.
Bugün mikro mücadeleler hem başarı şansları bakımından hem de farklı toplumsal kesimlerin birleşmelerine kapı aralığından daha elverişli görünüyor. Esasında bu mikro mücadelelere giriştiğimizde ''makro'' görünen yapılar ele avuca gelebilecek. Ama bu işe girişmediğimizde bu yapılar ''makro'' veya ulaşılamaz görünmeye devam ediyor.
Mikro mücadelenin en acil sorunlarından biri hiç kuşku yok ki gıdaya erişim sorunudur. Hele bir de başlığı ''sağlıklı gıdaya erişim sorunu'' biçiminde düzelttiğimizde, çok geniş kesimlerin ortaklaştığı bir soruna ulaşmış bulunuyoruz. Sağlıklı gıda üretimine elverişli bir ülkede yaşıyoruz. Ne var ki, plansızlık, örgütsüzlük ve umursamazlık nedeniyle açlık içinde yaşıyoruz. Karnı doyanların çoğu sağlıklı gıdaya erişemiyor. Sağlıklı gıdaya erişim sorununu yakında daha da yoğun hissedeceğiz. O gün geldiğinde muhtemelen tüm kanallarda gıda uzmanlarını ağırlayıp bu konunun da uzmanı olacağız. O günü beklemeden doğrudan bu acil soruna eğilmeliyiz.
Bir başka mikro mücadele sahası, iletişim sorunudur. Metropollerde dahi ucuz, sağlam ve güvenli iletişim olanaklarına sahip değiliz. Bu konuda hiçbir eksiğimiz yok. Alt yapı kuracak malzememiz de insanımız da mevcut. Geri teknolojilere tonla parayı şimdiden ödüyoruz. Fakat ne hikmetse, liberal teori işlemiyor ve en kötü hizmetle karşı karşıya kalıyoruz.
Siyasetsizliği de doğuran bir başka mikro mücadele sahası temsilcilerin seçim usulü. Bu sorunu çözecek teknolojiye sahip olduğumuz halde, milletvekillerini, belediye başkanlarını halk değil genel merkezler belirliyor. Oysa bugün blokzinciri teknolojisiyle temsilci adaylarımızı rahatlıkla belirleyebiliriz.
Bir diğer mikro mücadele sahası, bağımlılık sorunlarıdır. Bu sorunları uzun uzadıya ele alacağım. Şimdilik kısaca değineyim. Ankara'nın Çankaya ilçesinin göbeğinde lise öğrencileri arasında uyuşturucu savaşları yaşanırken, tütün mamulleri nedeniyle yüzbinlerce yurttaşımız hem sağlık hem de ekonomik bakımdan can çekişirken, genci yaşlısı cep telefonu bağımlılığından sokakta yürüyemezken hepimiz bu sorun yokmuş gibi yaşıyoruz. Oysa bu sorunu hepten çözemesek de sorunu hafifletmenin yolları var. Ama biz bunları tartışmıyoruz.
Tartıştığımız konular nedeniyle bölündüğümüz kampları kısaca anımsatayım:
Türkçe edebiyat mı? Türkiyeli edebiyat mı?
''Kürdistan'' demek suç mu, değil mi?
Gazze'deki katliamı veya soykırımı kim daha fazla lanetleyecek?
Örnekleri çoğaltabiliriz hiç kuşkusuz. Ne var ki, kısaca değindiğim mikro mücadele konularıyla ilgili tek yapılan, o da nadiren, muhalefet parti milletvekillerince verilen araştırma önerilerinin meclis çoğunluğunca reddedilmesi. Makro meseleleri konuşurken ufak ufak tükeniyoruz, ufak ufak yok oluyoruz.
Makro meselelerin çözülemeyeceğinden bahisle mikro meseleleri ele almaya dahi yeltenmiyor çoğumuz. Makro meselelerin konvansiyonel medya eliyle bu denli çok konuşulmasının nedeni de insanlara bu sorunların çözülemeyeceğini ve bu yüzden de pasif kalmanın en akıllıcası olduğunu telkin etmek sanırım. Bana kalırsa, Lao Tzu'nun sözünü hatırlamalı insan: ''Binlerce millik yolculuk, tek bir adımla başlar.''
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi