Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Tolga Şardan Vakası: Halka Yalan Söylemek ve Suç

Yalan, dezenformasyon, manipülasyon, aldatma, kandırma, dolandırma... Tüm bunlar hemen herkese çirkin, ahlaksız gelen eylemler. Hepsinin ortak birkaç özelliği var: 

1) Bu eylemleri gerçekleştiren kişi işin aslını biliyor.

2) Buna rağmen, bile isteye muhatabına gerçeğe aykırı bir senaryo sunuyor.

3) Bunu yaparken de bir yarar sağlamaya çalışıyor.

Bilgi Asimetrisi

Bu eylemleri yapabilmek için fail ile muhatabı arasında bir bilgi asimetrisi olması gerekir. Bu bilgi asimetrisinin en büyüğü devletle yurttaş arasındakidir muhtemelen. Şirketlerle tüketiciler veya şirket yönetimi ile şirket çalışanı arasında da bilgi asimetrisi olduğu muhakkak. 

Söz konusu eylemi gerçekleştirmek için öncelikle böyle bir bilgi asimetrisi olmalı, muhatabı yanıltma imkanı ve maksadı olmalı failin. Tüm bunlara en sahip yapılar hiç kuşku yok ki devletlerdir. ABD'yi anımsayalım: Saddam'ın elinde nükleer silah olduğu yönündeki yalanı küresel ölçekte etkili olmuştu. Eee... ne de olsa ABD vardır bir bildiği demişti kimileri. 

Kitlelerin türlü amaçlarla ve çeşitli biçimlerle aldatılmasına karşı bir önlem olarak modern hukuk yanıltıcı bilgiyi alenen yayma fiilini suç kapsamına aldı. Bu türden bir suç pek çok ülkede yürürlükte artık. Bizim hukukumuzda Türk Ceza Kanunu'nun 217/A maddesinde şu şekilde düzenlenmiş: 

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma

 Madde 217/A- (Ek:13/10/2022-7418/29 md.)

(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

Görüldüğü üzere, bu suçun işlenebilmesi için halkta zikredilen türden bir etki yaratma amacı (i), belirli konularda (ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili) gerçeğe aykırı bir bilgiyi (ii) ve kamu barışını bozmaya elverişli şekilde (iii) yayma şartları gerçekleşmeli. 

Ceza Kanunumuzda bu suçun sübjektif unsuru olarak ''amaç'' kısmı o denli geniş belirlenmiş ve saptanması o denli güç olmuş ki failin bu amacı güdüp gütmediğini saptamak olanaksız kılınmıştır. Dahası, zikredilen konuların muğlaklığı kantarın topuzunu kaçırmaya cevaz vermektedir. 

Daha da önemlisi, ''gerçeğe aykırı'' denmekle neyin kast etildiği de belli değil. Bununla, doğru olmayan bir önerme mi kastediliyor? Yoksa gerçeğe tamamıyla uygun olmayan herhangi bir anlatım mı kastediliyor? Bunlar belli değil. Yani bir bilgiyi eksik elden eden bir gazeteci pekala ''gerçeğe aykırı'' bilgi yayabilir. Üstelik bunu bilmeden yapabileceği gibi gerçeğin tamamını ortaya çıkartmak amacıyla bildiği kadarıyla (dolayısıyla, gerçeği büsbütün yansıtmadan) aktararak da yayabilir. Neyin gerçek olduğunu belirleme yetkisi, kanunun bu düzenlenme biçimiyle tamamıyla devlete bırakılmış oluyor. Zira gerçeğe aykırılığı belirleyecek olan taraf fiilen ne yazık ki iddia makamı olacaktır. 

Hepsinden de önemlisi 'kamu barışı'' diye hepten muğlak bir ifadeye veriliyor. Sözgelimi, iki farklı sosyal veya ekonomik sınıfın arasındaki çatışmayı arttıracak türden bir bilgi, eksik veya özensiz bir şekilde verilirse bu haber de pekala bu kanun kapsamında suç sayılabilir. Örneğin, bir gazeteci, emekçilerin belirli kesimler tarafından sömürüldüğünü çarpıcı (ama tamı tamına doğru olmayan) verilerle haberleştirip yayınlasa, bunu yaparken de halkta ''emeğimiz basbayağı çalınıyor'' endişesini yaymayı ve böylelikle halkı harekete geçirmeyi amaçlasa ve bu panik veya endişeyle sınıf savaşımı sertleşmeye meyletse bu gazeteci bu maddeden hüküm giyecektir muhakkak. 

Mesele bu kadar berrak da olmayabilir. Farz-ı misal bir gazeteci, devletin gizli bir biriminin bir raporunun bir kısmına ulaşıp içindeki önemli bilgileri, halka haber verme görevi gereği haberleştirse, bu gizli biriminin raporunu görmemesi gereken veya görmemiş olan veya görse bile kendisinin de bilgisinin gerçekliği sorgulanabilir durumda bir savcı bu gazeteciyi bu suçla itham etse ne yapacağız? Daha da kötü bir örneğe başvuralım. Geçmişte olduğu gibi bir kliğin devlete yerleştirdiği bir savcı, gerçeğe birebir uymayan herkesi bu suçla itham etse gazeteciliğin bir imkanı kalır mı? 

Gerçeğin tekelinin veya neyin gerçek olduğu konusunda hüküm verme tekelinin tek bir tarafta olduğu koşullarda, bu kanun yürürlükteyken gizli kapaklı işleri gazetecilik konusu yapmak artık fiilen mümkün değildir. Durum tanıdık, değil mi? Mesela Tolga Şardan konusunda, söz konusu raporu gören bir savcı mı Tolga Şardan'ı bu suçla itham ediyor? Yoksa böyle bir rapor mu yok? Devletin bilgi asimetrisini en lehine kullandığı bir çağda, bu kanun yalnızca halka karşı işler. 

Bir kurum veya bir devlet yetkilisi halka doğru beyan vermediği zaman bu kurum veya yetkilinin yalan beyanı konusunda ne yapacağız? Elimizde bir imkan var mı? Bugün halkı aldatma gücü, aldatma saiki ve halkın aldanmasının sonucu kamu barışını bozma imkanı en çok kimde vardır? Elbette ki devleti yönetenlerde, şirket sahiplerinde, denetleme ve sorgulama yetkilerine sahip kurum, kuruluş ve makamlarda... Hal böyleyken bu kanun sizce de etkisiz değil mi?

Yanlış enflasyon rakamları, yanlış hukuki yorumlar, yanlış tarihi bilgiler, bilimdışı açıklamalar sunan kurum, kuruluş ve yetkililere bu kanunu uygulamaya kalkacak bir babayiğit var mı acaba? Hadi böyle biri olsa, iddiasını nasıl ispatlayacak? 

Gerçeği ortaya çıkarmanın bu denli güç olduğu bir ortamda, can güvenliği veya özgürlüğü konusunda endişe eden bir vatandaşı da unutmamış kanun. Böyle bir vatandaş gerçek kimliğini tedbiren gizlerse bu sefer bir de vatandaşın cezası ağırlaşacak. Vatandaşın gerçeğe ulaşması nasıl mümkün olacak? Vahiy mi gelecek? Tövbe! Maddi gerçeğin ortaya çıkması bir süreçtir. Bu süreçte bilgi kademe kademe, yani eksik olarak ortaya çıkar ve bu haliyle gerçeğe aykırıdır. Neyse ki bilgi asimetrisi mutlak değil. 

Tolga Şardan tahliye edildi. Ne var ki, yurtdışına çıkış yasağı tedbiren uygulanacak. Niye? Suçlular yurtiçinde gizlenemiyor mu? 

Tolga Şardan tekil bir vaka değil. Kanun bu haliyle büyük hak ihlallerine cevaz veriyor. 

Umarım bir gün bu maddeyi gözden geçirme imkanı bulabilir hukukçularımız. Bu madde bu haliyle herkesi sessiz kalmaya, dost meclislerinde dedikodu yapmaya sevk ediyor.

Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi çok bir huyu var. Ama bu bazen uzun zaman alıyor. Gerçekler ortaya çıkana kadar hepimize sabır, Tolga Şardan'a ve yakınlarına geçmiş olsun diliyorum.