Daha önceki yazılarımda detaylı olarak anlattığım üzere, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'la ilgili verdiği ikinci hak ihlali kararı Yargıtay'a gönderilmişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise kararında "AYM'nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok" dedi. Bugüne kadar AYM’nin Can Atalay hakkında ikinci kez hak ihlali kararı vermesine rağmen bu kararların uygulanmamasının bir rejim krizi niteliğinde olduğunu değerlendirdik. Peki Anayasa yönünden değerlendirdiğimizde durum nasıl?
Öncelikle Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’nin hak ihlali kararına uymaması hukuki bir karar niteliğinde olmadığı gibi aslında Anayasa’ya karşı siyasi bir savaş teşkil etmektedir. Yargıtay kararını incelediğimizde görüyoruz ki bir paragrafta bile Anayasamızın herhangi bir maddesine, yerleşik içtihatlarımıza, Anayasa hükmünde olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) herhangi bir dayanak göstermemiştir. Ancak biliyoruz ki hukuki bir mercii tarafından verilen kararın gerekçelerinde mutlaka hukuki dayanaklar bulunmalıdır. Yargıtay’ın kararında göstermiş olduğu gerekçeler ise yalnızca siyasidir. Herhangi bir bağlantısı olmamasına rağmen Taksim Gezi Parkı olayını Arap Baharı’nın bir yansıması olarak nitelendiren, Pakistan Yüksek Mahkemesi’nin başbakan hakkındaki güvensizlik kararı ile ilişik kuran Yargıtay kararı, baştan aşağı siyasi bir karardır.
JÜRİSTOKRASİYİ ANDIRIR ŞEKİLDE…
Yargıtay 3. Ceza Dairesi verdiği karar ile öfkesini kontrol edememiş ve yalnızca AYM’yi suçlayan bir yaklaşımda bulunmuştur. AYM’nin Can Atalay hakkında vermiş olduğu hak ihlali kararını juristokratik bularak Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getirmekten ve hatta keyfi olarak karar vermek ile suçlamıştır. Jüristokrasi ise yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmakta ve demokrasiye zıt bir kavram olarak bilinmektedir. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.
“Dairemiz de 08.11.2023 tarihinde verdiği hükümlü Şerafettin Can Atalay hakkındaki değişik iş kararı ile bu denetimsizlik nedeniyle adeta juristokrasiyi andırır şekilde yorumla Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren keyfi kararlar verilmesi ve bu keyfiliği denetleme konusundaki yasal boşluk haline dikkat çekmiştir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa hükümlerini işlevsiz hale getiren kararlarının denetlenemeyeceğinin ileri sürülmesi ve sınırsız yetkilerle donatılması, bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırmaktadır”
FETHULLAH GÜLEN ÖRNEĞİ
“Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların, hakeza 15.07.2016 tarihli darbe girişimine fiilen katılan ve haklarında kurulan mahkumiyet hükümleri henüz kesinleşmeyen darbeci generallerin milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM'ye girmelerinin, hatta takip eden seçimlerde milletvekili olmaya devam etmeleri halinde, dokunulmazlıkları kaldırılsa bile ceza almaları durumunda verilen cezaların infaz edilememesinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir. Hiçbir hukuk sistemi de bir hakkın bu şekilde kötüye kullanılmasını himaye etmez.”
Söz konusu örnekte görüleceği üzere Can Atalay hakkında verilen hak ihlali kararına uyulması durumunda terör eylemi ile irtibatlandırılan isimlerin de TBMM yolunu açabileceği ifade edilmiştir. Yani Yargıtay kararında AYM’nin kararının terör örgütlerinin önünü açabilecek nitelikte olup, uyumlu olduğunu söylüyor. Bu ifade tamamen ezber ve popülist bir nitelikte olmakla birlikte AYM’nin kararını terör örgütleri ile ilişkilendirmek yalnızca bir yargı kurumunun suçlamasından ibarettir. Gerçekle ilgisi yoktur.
“SADAKAT” KAVRAMI
Yargıtay 3. Dairesi vermiş olduğu kararın “Hukuki Değerlendirme ve Sonuç” bölümünde şu şekilde bir açıklama yapmıştır;
“Gelinen noktada Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa ve kanunlar ile çizilen görev ve yetki sınırlarını aşarak hukuk dışı kararlar vermek suretiyle kendisine belirsiz ve sınırsız bir misyon yüklediği, vermiş olduğu hukuk dışı kararlara uyulması konusunda Anayasa ve yasalarda bulunmayan ve hukuk literatüründe de yer almayan "sadakat" kavramının arkasına sığındığı, hukukun genel geçer bir ilkesi olan kesin hüküm kavramını görmezden geldiği, bu minvalde yüksek mahkemelerin temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen kararlarını işin esasına girip, tekrardan ele alarak değerlendirdiği, bazı kararlarında olağan kanun yolları tüketilmeden görev ve yetkisi olmadığı halde, sulh ceza hakimliği, ilk derece mahkemesi, istinaf mahkemesi ve hatta Yargıtay gibi davranarak önüne gelen başvuruları değerlendirdiği, Anayasa Mahkemesi'nin bu uygulamalarının hukuk güvenliğini tehdit ettiği ve kaos oluşturduğu anlaşılmıştır.”
Açıkça anlaşıldığı üzere Daire’nin değerlendirmesine göre “sadakat” kavramı Anayasa ve yasalarda bulunmayan ve hukuk literatüründe de yer almayan bir kavram imiş. Ancak Doç. Dr. Tolga Şirin hocamızın da açıkladığı üzere, olağan üstü hal dönemi (OHAL) kanun hükmünde kararnameleri (KHK) ile meslekten ihraç edilen onlarca insanın ana kavramı “Anayasa’ya sadakat” yükümlülüğü idi. Ayrıca diğer yandan “Anayasa’ya sadakat” ilkesi, Anayasa’mızın başlangıç bölümünde “mutlak sadakat” ile yorumlama yükümlülüğü getiren hükümlerinde, milletvekili yemininde (m. 81), geçmektedir. Diğer bir örnek olarak Anayasa 42/4 madde hükmünü de aktarmak gerekir;
“II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi
Madde 42 – Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.”
Hal böyleyken görüleceği üzere, “Anayasa’ya sadakat” ilkesi Anayasamızın hükümlerinde işlenmiş bir ilkedir. Bu halde Daire’nin kararının hukukla ilgisi bulunmamakla beraber her ne kadar AYM’nin hak ihlali kararını yukarıda aktarmış olduğum üzere “Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren keyfi kararlar verilmesi” şeklinde suçlamış olsa da görüyoruz ki Anayasa’mızın ilkelerine bile hakim olmayan dolayısıyla Anayasa hükümlerin uygulanmaz hale getiren ve hatta keyfi karar veren asıl mercii Yargıtay 3. Dairesi’dir.
Son ve vurucu olarak şu hususu belirtirsek durum açıklığa kavuşacaktır. 6216 sayılı Kanunun 50. Maddesine göre Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararının muhatabı 13. Ağır Ceza Mahkemesidir. Bu sebeple Yargıtay’ın yok görüş ayrılığımız var, yok yetki gaspı var söylemlerinin veya yukarıdaki yazdıklarının hukukta yeri yoktur. Yargıtay’ın tüm işlemleri yok hükmündedir.
Esasen AYM’nin kararının muhatabı 13. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu için, bu mahkeme tarafından anayasal gereği yapılmak zorunda idi. Bu aşama yani 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi gibi bir hukuk yolu yoktur. Bu sebeple örnek olarak ben Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olduğum dönemde böyle bir dosya bana havale edilse idi “yetkimiz olmadığından mahalline iadesine” dair Yargıtay 3. Ceza Dairesine tebliğname yazardım. Yargıtay 3. Ceza Dairesi gene de bu şekilde karar verirse bu karara karşı mutlaka Yargıtay Ceza Genel Kurulu nezdinde CMK 308. Madde uyarınca itiraz ederdim. Çünkü böyle bir hukuk yolu olmadığı için dosyanın AYM tarafından 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesinden sonra yapılan tüm işlemler YOK hükmündedir. Bunun anlamı şudur: Aslında kriz miriz yoktur. Sun’i olarak çıkarılan bir siyasi eylem vardır ve bu eylemin hukuksal bir açıklaması yoktur. Dolayısı ile yapılan tüm tartışmalar hukuksuzdur. Can Atalay ise halen hukuka aykırı olarak cezaevinde tutulmaktadır. Bu olay bu kadar net ve bu kadar açıktır.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi