Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Yağmacı kapitalizmin son örneği: Erzincan-İliç Maden faciası

Erzincan'ın İliç ilçesinde Anagold şirketine ait Çöpler Altın Madeni'nin bulunduğu geniş bir alanda, 13 Şubat Salı günü toprak kayması meydana geldi. Fırat Nehri’ne doğru kayan toprak yığınının, siyanür ve sülfürik asit ile yıkanmış malzemelerden oluştuğuna yönelik açıklamalar yapıldı.

2022 yılında Çöpler Altın Madeni’ne siyanür sızıntısı nedeniyle en üst sınırdan çevreyi kirletme cezası kesilmişti. 

Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, göçük altında işçilerin olduğunu belirtirken; CHP İliç İlçe Başkanı Mesut Güz, ailelerin tespitleriyle 10-15 işçinin öldüğü iddiasını aktardı.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, göçük altında 9 kişi olduğunu düşündüklerini, 9 ilden AFAD ekiplerinin bölgeye gönderildiğini ve 3. Ordu, jandarma, polisin harekete geçtiğini söyledi. Siyanürlü olduğundan şüphe edilen toprakta, çıplak elle, koruyucu ekipmanlar olmadan çalışma yapıldığı görüldü. 

Gece yarısı göçük alanından açıklama yapan Bakan Yerlikaya, "Kayan kütlenin toplam hacminin -şimdilik- 10 milyon metreküp olduğu ve bu kütlenin 800 metre hareket ettiği ve hareket hızının saniyede 10 metre olduğu öngörülüyor. İlk belirlemelerimize göre, maalesef 9 işçimiz kayan kütlenin altında kaldı, arama kurtarma çalışmalarımız devam ediyor" bilgisini verdi. 

Çöpler Altın Madeni’nde çalışan bir işçi, bir gazeteye aktardığı açıklamalarda her vardiyada 400 işçi çalıştığını belirterek, "Biz burada üç vardiya çalışıyoruz. Her vardiyada 400 işçi var. Bizim vardiyamız bittiğinde 'Olay var' deyip saat 13:30 gibi haber verdiler. Görüntülerin arka tarafında da kayma var. Gördüğünüz topraklar siyanürlü" dedi. 

Çöpler Altın Madeni’nde 14 yıldır çalışan ve ekip lideri olan işçi, kapasitenin üzerine çıkıldığını belirterek, “Burada yetişmiş kalifiyeli, her şeyi bilen insanların hepsi gitti. O yüzden bu iş işini bilmeyen pasif insanlara kaldı. Firmanın üç yıldır işi önemsemediğini, iş güvenliğinden taviz verdiğini görüyorduk. Eskiden her şey daha sıkı tutulurdu, kesinlikle ihmal var” dedi.

Ekip lideri şu bilgileri verdi:

“Mısır Piramitleri gibi görünen şey yukarı çıktıkça daralır, bunlara ‘şev’ denir. Onların her birinin yüksekliği sekiz metre. İki ay önce verilen eğitimde 32’nci basamakta olduğumuz söylendi. Yıl sonunda bize, kapasitesinin sonuna kadar gelindiği bilgisi verildi. Şevleri sürekli kontrol eden lazer ölçüm cihazları var, sabit. Ufak harekette bile alarm veriyor. Dün sabah (13 Şubat) toprağın hareket ettiği sinyalini görmüşler, rapor yazmışlar, sadece kayan yeri kısmen boşaltmışlar, herkesi çekmediler. Bölgedeki herkes bütün işlerine devam etti. Ama bu kütle hareket ederse, koca baraj var, fabrika var, hepsi altında kalır. Bu boyutunu hiç düşünmemişler. Dün vardiyada toplanmışlardı. ‘Neden burada duruyorsunuz., kalanlar bizim üzerimize gelse ne yapacağız?’ dedim. Burada kesinlikle bir ihmal var, bunun olacağı konuşuluyordu. Şu anda minimum zararla atlatıyoruz.”

Altın madenlerine karşı mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu ise Çöpler Altın Madeni’nde daha önce de siyanür sızıntısı olduğunu aktararak, "Daha önce de siyanür sızıntısı olmuştu. Erzincan'ın İliç ilçesi Çöpler Köyü'nde 2010 yılından bu yana faaliyet yürüten Anagold (SSRMining ve Lidya Madencilik) firmasının altın arama maden sahasındaki siyanür sızıntısı raporlara konu olmuştu, cezalar verilmişti. Avukatlar ve meslek odaları bununla ilgili yetkililerin yargılanmasını talep etmişti" dedi.  

Şirketin, tüm itirazlara rağmen Murat Kurum’un Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olduğu dönemde kapasite artırımına gittiği ve maden hakkında “ÇED raporuna gerek yok” kararı verildiği ortaya çıktı. 

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı açıklamasında "siyanür" yerine "malzeme" kelimesine yer vererek, "Toprak kaymasının hemen ardından Bakanlığımız merkez ve İl müdürlüğümüz Denetim Ekiplerini bölgeye ivedilikle sevk ettik. Toprak kayması sırasında akan malzemenin Fırat Nehri'ne ulaşmasının engellenmesi amacıyla Sabırlı Deresi'nin Fırat Nehri'ne ulaştığı menfezin kapaklarını kapattırdık" dedi.

İlhan Cihaner, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde (2007-2010), Gülen Cemaati mensubu savcı Bayram Bozkurt ile Anagold şirketi arasında rüşvet alışverişi olduğunu ve bunun AKP'li eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in oğlunun avukatlık bürosu vasıtasıyla yapıldığını 2009’da Adalet Bakanlığı kayıtlarına geçirmişti. Cihaner, yürüttüğü rüşvet soruşturmasının ardından 2010’da makamında gözaltına alınmıştı.

Madende yaşanan faciaya dair konuşan İlhan Cihaner, şunları söyledi:

"Bir kere bunun böyle olacağı defalarca işaretini aldığımız bir süreç. Böyle olacağı belliydi. Çünkü geçenlerde de bir siyanür borusu patlamıştı, delinmişti. Önce inkâr edilmişti, daha sonra uzunca bir süre kapatılmıştı. Fakat maden yeniden çalışmaya başlamıştı. İliç örneğinde kuruluşundan itibaren çok büyük şaibeler var. Orada soruşturma başlattığımda, maden şirketi tarafından ilgili kişilere rüşvet verilerek ruhsat alındığı, çevre değerlendirme raporunun manipüle edildiği ortaya çıkmıştı. Ancak maalesef daha sonra bu soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmediğini gördük.

"Maalesef yağmacı kapitalizmin geride büyük bir yıkım bırakarak terk ettiği topraklardan birisi olacak"

Orada bir avuç yurtsever, madenci, sendikacı yıllarca bu mücadeleyi veriyor. Maalesef yargı da gerekli hassasiyeti göstermiyor. Devlet zaten tüm kurumlarıyla bu yağmacı sistemin arkasında duruyor. Bugün de maalesef böyle bir felaket yaşandı. Tek beklentimiz, temennimiz can kaybının olmaması ya da az olması. Fakat bunun artık uyandırmış olması lazım bizi. Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası’ndan Cemalettin Küçük yıllardır bunların mücadelesini veriyor. Küçük, keşif sırasında bile bu tarz bir şeyin olacağını dile getirmişti. Bu tarz bir kazanın önlemlerle, yapılan oradaki işletme tekniğiyle önüne geçilmesinin mümkün olmadığını yıllardır anlatıyor. Yine Sedat Cezayirlioğlu var, orada yerli halktan birisi. Yıllardır bunu dillendiriyor. Bunun mücadelesini veriyor ama maalesef yağmacı kapitalizmin geride büyük bir yıkım bırakarak terk ettiği topraklardan birisi olacak. Bu yüzden çok öfkeli ve üzüntülüyüz. 

"ETKİN BİR SORUŞTURMA YAPILMADI"

Erzincan’daki altın madeni kuruluşundan itibaren şaibeli. Yani sadece siyanürle altın çıkarma projesinin ortaya koyduğu riskler, tehditler açısından değil. Örneğin bir siyasiyi kendisine ortak ederek işlerinin 'yolunda gitmesini' sağladı. Bu şirketin ortakları siyaseten güçlü isimlerden seçilmiş. Bunların etkisi olmadığını söylemek herhalde saflık olur. Başlı başına zaten devasa uluslararası bir firma. Sermayeden gelen bir gücü var. E onun karşısında dava masraflarını bile kendi cebinden ödemeye çalışan bir avuç insan var. Düşünün şimdi böyle bir şeyle mücadele etmeye çalışıyorsunuz. Oysa burada asıl süreci takip etmesi gerekenin devlet kurumları olması lazım. Savcılıkların olması lazım, çevre suçları yönünden. Ama maalesef yurttaşlar böyle bir mücadele veriyor. Orada da tabii ki asimetrik bir mücadele var. Etkin bir soruşturma yapılmadı, orada büyük bir kaza yaşandığı halde tekrar çalışma izni verildi. Sürekli alanını genişletiyor ve tüm Türkiye de maalesef seyrediyor."

Maden Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) şikâyet edilmişti

Çöpler Altın Madeni’nde 21 Haziran 2022’de siyanür çözeltisinin taşındığı boru patlamış; madeni işleten Anagold Madencilik firmasına göre 20, madende inceleme yapan bilirkişi heyetine göre 210 metreküp siyanür çözeltisi toprağa karışmıştı.

Altın madenciliğini durdurmak için mücadele eden ilçe sakini Sedat Cezayirlioğlu, siyanürlü bileşiğin maden havzasındaki derelere, Fırat Nehri ve havzasına karıştığını belirtti. Cezayirlioğlu’nun açtığı bir dava kapsamında gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi incelemesi, firmanın bildirdiği miktardan daha fazla çözeltinin toprağa ve bölgeye karışmış olabileceğini ortaya koydu.

Cezayirlioğlu son olarak hem Türkiye’ye hem de bölge ülkelerine yönelik insanlığa karşı suç işlendiği iddiasıyla soruşturma başlatılması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvurdu. Başvuruyu Cezayirlioğlu adına Avukat İsmail Hakkı Atal yaptı. Atal, Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen olayın UCM tarafından “ekokırım” kapsamında soruşturulması gerektiğini söyledi.

MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA KARAR VERİLDİ

Yaşanan facia ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin TBMM kararı Resmî Gazete'de yayımlandı. Buna göre, Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen kazanın tüm yönleriyle araştırılması ve benzer kazaların önlenmesine yönelik tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir meclis araştırması açılmasına karar verildi. Karara göre, 22 üyeden oluşacak komisyonun çalışma süreleri başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamak üzere 3 ay olarak belirlendi. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, olayın ardından İliç Cumhuriyet Başsavcılığı'nca adli soruşturma başlatıldığını ve bu kapsamda 4 Cumhuriyet Savcısı görevlendirildiğini duyurdu. Bu kapsamda altın madeni ocağını işleten şirkette yönetici ve idareci pozisyonunda çalıştığı öğrenilen sekiz şüpheli gözaltına alındı. İliç Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, mahkemeye sevk edilen sekiz kişiden altısı tutuklanırken, iki kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.

Bilirkişi raporu: “Anagold denetim yapmadı, çatlaklar, uyarılar dikkate alınmadı, solüsyon verilmeye devam edildi”

İliç Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Bilirkişi Ön Raporu hazırlatıldı.

Ön Bilirkişi Raporu, inşaat, ziraat, jeoloji ve çevre mühendisleri ile iş güvenliği uzmanlarından oluşan bir bilirkişi heyeti tarafından hazırlandı. Raporda, kazanın “çok tehlikeli sınıfında” olduğu belirtilerek, Anagold Madencilik şirketinin genel müdür yardımcısının alt işverenler olan Çiftay, Kar-Sa, Asil Çöplerler ve Asil Keklikler şirketlerini yeterli şekilde denetlemediği ve gözetime almadığı ifade edildi.

Rapora göre, madenin asıl işveren şirketi Anagold Madencilik’in yetkilisi, gereken denetimleri yapmadığı için tali kusurlu bulundu. Bilirkişi heyetinin tespitine göre, sabah yığın liçinde oluştuğu belirlenen çatlaklar için önlem alınmadı, ciddi riske rağmen yol kapatılmadı. İş güvenliği uzmanının uyarılarına rağmen solüsyon verilmeye devam edildi ve şev açısına da dikkat edilmedi. Rapora göre, yığın yapılan toprak malzeme gerektiği gibi kontrol edilseydi çatlaklar oluşmayacaktı.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine atıfta bulunan raporda, asıl işverenin gerekli denetimleri yapmaması sebebiyle Anagold Madencilik A.Ş. işveren vekilinin tali kusurlu olduğu sonucuna varıldığı kaydedildi. Diğer yandan aralarında operasyon direktörü vekili, proses oksit müdürü, oksit operasyon başmühendisi, oksit operasyon mühendisi, borulama şefinin yer aldığı 5 kişi asli kusurlu bulundu. Asıl işveren şirketin genel müdür yardımcısı ile alt işveren şirketlerde çalışan vardiya mühendisi, saha formeni, mühendis, formen, 4 şirket müdürünün yanı sıra 2 saha şefi de tali kusurlu olarak tespit edildi.

İLİÇ'TE MADENE KARŞI MÜCADELE VEREN SEDAT CEZAYİRLIOĞLU GÖZALTINA ALINDI

İliç'teki maden talanını 9 yıldır kamuoyu gündemine taşıyan yaşam savunucusu Sedat Cezayirlioğlu, facianın yaşandığı bölgeye girmek istediği için gözaltına alındı. Adli kontrol şartı ile serbest bırakılan Cezayirlioğlu, bölgeye 3 kilometreden fazla yaklaşmama cezası verildiğini açıkladı.

2016 yılından beri hakkında birçok dava açıldığını belirten Cezayirlioğlu, 2022’deki siyanür felaketinin ardından olayın örtbas edildiğini ve dosyanın kapatıldığını söyledi. Cezayirlioğlu, “Bu felakete göz yumdular. Basından gizlenen bir olay da var. Heyelan bölgesindeki yerin karşısında 66 milyon tonluk siyanür-sülfürik asit barajı var. Onun altındaki bir borunun vanası patlamış. Heyelan bölgesindeki toprağa siyanürlü su doluyor şu anda” ifadelerini kullandı.

MADEN SAHASINA YAKLAŞMAMA CEZASI

Köyünün maden sahasına 180 metre yakınlıkta olduğunu belirten Cezayirlioğlu, “Alay komutanının emriyle köyüme alınmadım. 9 tane canımız kaybolmuşken buradaki durumu dünyaya duyurmaya çalıştığım için beni gözaltına aldılar. Savcılık adli kontrol şartıyla serbest bırakılma kararımı hâkimliğe sevk etti ancak hakimlik reddetti ve böylece beraat ettim. Yeniden köyüme gitmeye çalıştığımda jandarmanın tebliği ile öğrendim ki savcılık kararı reddetmiş ve adli kontrol şartı ile serbest bırakılmama ve maden sahasına 3 kilometreden daha fazla yaklaşmamın yasak olmasına karar verilmiş. Günde iki kez imzaya gideceğim dolayısıyla çalışamayacağım” diye konuştu.

"400 YILLIK KÖYÜME GİTMEYE ÇALIŞIYORDUM, ORAYI BEN Mİ PATLATTIM?"

"Duyun, size de yapılacak bu. Suçum mu? Orayı ben mi patlattım? Oradaki topraktakilerini çıkartın. Benimle uğraşacağınıza oraya müdahale edin. Benim ekmeğimle de oynadınız... Bir şey söyleyeyim mi? Allah'a havale ediyorum.

Bunu Türkiye'ye, dünyaya duyurduğum için bu felaketi. Köye gitmeye çalışıyordum, köyüme. 400 yıllık köyüme gitmeye çalışıyordum. Gittim, jandarma bırakmadı. Alay komutanını çağırdım, o geldi. Dedim, 'komutanım beni bir dinler misin?' 'Dinlemiyorum' dedi, dinlemedi. Beni köyüme almadılar. Orada tartıştık, hiçbir hakaret makaret de etmedim. Çünkü artık hukukun ne olduğunu 9 yıldır bildiğim için... Çarşıya geldim, 2 saat sonra beni apar topar sorgusuz sualsiz gözaltına aldılar. Gittim nezarette, 24 saat yattım. Peşinden dün akşama doğru beni savcılığa çıkardılar.

"YANLIŞ BİLGİYİ ALENEN YAYMA, SUÇUM O; HANGİ YANLIŞ BİLGİ MESELA?"

Gözaltına alınma sebebim yanlış bilgiyi alenen yayma, suçum o. Hangi yanlış bilgi mesela? Siyanür patlaması yokmuş demek ki veya 9 ölü yok. Şimdi burada ne oluyor biliyor musunuz? Bir örnek vereyim. Yani örnek verirsem o da mı başımın belaya girer? Artık diyor ki konuşma. Yani suçu işleyeni ihbar ediyorsun. Suçu işleyeni tutuklamıyor, ihbar edeni tutukluyorlar. Maden sahasına 3 kilometre yaklaşmama ki benim köyüm maden sahasına 180 metre. Yani köyüme gitmeme. 400 yıllık köyüme gitmeme ve günde 2 defa saat 10 ile 12 arası suçluymuşum gibi imza ve kesin kararla. Kesin kararla bu kararı bana tebliğ etti jandarma.

Şu anda ben işimden olduğum gibi, kamu görevlisindeki işimden olduğum gibi bir özel şirkette makinist olarak çalışıyordum. Şu anda benim ekmeğimle de oynanmış vaziyette. Ben bugün akşam burayı terk edip gidecektim. Makinistim. Türkiye'nin her yerinde çalışıyorum. Dolaşıyorum. Sabit bir yerim yok günlük. Devamlı 24 saat tren üzerindeyim. Bu şekilde ben. Diyor ki sen yaşama da. Orada ölüleri çıkarmıyorlar. Suçlularını. Oraya sonra söyleyeceğim. Benim yaşam hakkımı da şu anda elimden almışlar."

Ceza Muhakemesi Kanununa göre gözaltına alma, savcılık kararı ile kolluk tarafından şüphelinin özgürlüğünün geçici olarak sınırlanmasıdır. Esas olarak kendisine davetiye gönderilen şüpheli bu davete icabet etmediği zaman gözaltına alınabilir. Gözaltına alma, hukuki niteliği itibariyle bir koruma tedbiridir. Ceza hukukunda soruşturma aşamasında koruma tedbirlerine başvurulabilir. Ancak bu koruma tedbirlerinin ölçülü ve orantılı uygulanması gerekmektedir. Kaçma şüphesi olmayan, çağrılmakla gelmediği ispatlanmayan kişiye gözaltı kararı hukuka zaten aykırıdır. Bu anlamda yıllardır toprakları için mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu’nun serbest hareket etme hürriyetinden yoksun bırakılması ülkemizdeki düşman ceza hukukunun izlerinden ibarettir. Yargı yoluyla gözdağıdır.  

Ayrıca gözaltı sonrası maden sahasına 3 kilometreden daha fazla yaklaşmama yasağı verilerek madene 180 metre yakınlıktaki köyüne dahi erişimin engellenmesi ve günde iki kez imza vermek şeklinde adli kontrolün uygulanması yine Cezayirlioğlu’nun hürriyetine engel teşkil etmektedir. Bu adli kontrol kararları “koruma tedbiri” kapsamında değil düşman ceza hukuku kapsamında verilmiş kararlardır.

Sayın Cezayirlioğlu’nun gözaltına alınması için başlatılan soruşturma da şüpheliye yüklenen suç TCK 217/A’da düzenlenen Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu. Bu suç tipi ceza hukukunda belirlenen ilkelere aykırı olarak yürürlüğe girdi. Maalesef Anayasa Mahkemesi ’de iptal etmedi. Tam da daha önce söylediğimiz gibi herkesi susturmak için kullanılıyor. Çünkü bu suç tipi öngörülebilir ve belirli olmadığı gibi, düşman ceza hukuku uygulaması açısından kullanılmaya son derece elverişlidir. Ve ilk yürürlüğe girdiği zaman söylediğimiz gibi, unsurları belirsiz olduğu için rahatlıkla bu suçtan soruşturma başlatılıp insanlar gözaltına alınabiliyor. Son kurban ise Sedat Cezayirlioğlu olmuştur.  

Kişilerin susturulması dışında şu husus da not edilmelidir. Her çevre katliamının asıl sebebi etkin çalışan, adil bir yargı sisteminin devreden çıkarılmasıdır. Yoksa en başta hukuka aykırı olduğu anlaşılan ÇED Raporu yargıya götürüldüğünde bu yere verilen ruhsat iptal edilmiş ve bugün gelinen noktaya hiç gelinmemiş olurdu. Siyasi iktidarlar bu sebeple bağımsız yargıdan nefret ederler. Onu "vesayet", "juristokrasi" kelimelere ile suçlarlar. Dikensiz gül bahçesi isterler. Bu sebeple halkımız öncelikle bağımsız yargı için mücadele etmelidir!