Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,1473
Dolar
Arrow
35,6217
İngiliz Sterlini
Arrow
43,9924
Altın
Arrow
3140,0000
BIST
Arrow
10.105

Yargıya güven

Toplumsal sözleşme teorilerinde bireylerin devlete yargılama hakkını devrettikleri kabul edilir. Yargılama ve yaptırım gücü devlette olmakla birlikte hakkını devredenler bakımından gücü kullanana güvenmek en temel beklentidir. 

Yargıya güvenmek herhangi bir nedenle mahkeme huzuruna çıktığınızda yargılama sürecine ve verilecek karara güvenmemiz anlamına gelir. Yasaya ve usule uygun, adil, makul bir sürede yargılama esastır. Yargılama usulünde ve yasaların uygulanmasında muhatabın kim olduğuna bakılmaksızın eşit davranılması yargıya güven duyulmasının önkoşuludur. 

Ülkemizde yapılan “kurumlara güven” araştırmalarında en çok güvenilen kurum soruluyor. Paylaşılan sonuçlarda maalesef yargı kurumlarına güven son derece düşük çıkıyor. Yargı kurumlarının emrinde çalışan kolluk kuvvetlerine güven oranı yargı kurumlarına göre daha yüksek. Yapılan araştırma/anketlerde tek soru mu soruluyor, birden fazla soru ile araştırma detaylandırılıyor mu bilmiyorum. Güven kavramının yalnızca tarafsızlığa olan inancı değil aynı zamanda yargılama faaliyetinin makul bir sürede tamamlanması beklentisini de içerdiği görüşündeyim.

Ülkemizde yargıya güven duygusunun azalmasında bence öncelikli sebep yargılama sürelerinin uzunluğu. Hukuk, ceza veya idari yargı fark etmeksizin yargılama sürelerinin uzun olması yurttaşlarda hoşnutsuzluk ve güvensizlik yaratıyor. 

Sürelerin kısalması ve mahkemeler üzerindeki iş yükünün azalması için getirilen ihtiyari ve zorunlu arabuluculuk uygulamaları da yargılama sürelerinin kısalmasını sağlamıyor. Hukuki niteliği bakımından çok çetrefilli olmayan, örneğin bir kira bedeli tespit davasında bile hüküm kurulması ve kanun yollarının tüketilmesi ortalama üç seneyi bulmakta. 

Geç tesis edilen adalet kimseyi tatmin etmiyor. 

Yargılama süresinin uzamasının konusu para olan davalarda iş sahibi vatandaş ve avukat için sinsi bir düşmanı var; enflasyon. Yasal faiz uygulanan olaylarda ülkemizdeki yüksek enflasyon nedeniyle alacak miktarı değerini yitiriyor. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 1.maddesi uyarınca 1 Haziran 2024 tarihinden itibaren yasal faiz yıllık %24 olarak uygulanmaktadır. Bu tarihten önce yasal faiz oranı %9’du. Resmi ve özel kurumlar tarafından açıklanan yıllık enflasyon oranlarını göz önüne aldığımızda yasal faizin uygulandığı uyuşmazlıklardaki sorun daha iyi anlaşılacaktır. Yargılama sonunda lehine hüküm kurulan taraf için uzayan süre hak kaybı olarak değerlendirilebileceğim bir durum yaratmaktadır. 

İş sahibi kadar avukatlar açısından da maddi kayıplara neden olmaktadır. Müvekkil ile anlaşılan vekalet ücreti peşin tahsil edilmedikçe, genelde çok yaygın değildir, zamana yayılan ödemeler enflasyon karşısında erimektedir. Benzer şekilde karşı taraftan alınan vekalet ücretleri yasal faiz uygulamasına tabi olduğundan değer kaybı yaşamaktadır.

Yurttaşların yargıya güvenlerini azalttığını düşündüğüm bir diğer konu da verilen kararlar arasındaki tutarsızlıklar ve kamuoyu baskısının yargı sürecine etkisidir. Ceza hukukundaki tutuklama müessesinden örnek vermek istiyorum. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İkinci Bölümünde Tutuklama başlığı ile madde 100’den itibaren tutuklama koşullarını düzenlemiştir. Ceza hukukumuzda esas olan tutuksuz yargılama yapılmasıdır. Tutuklama istisnai bir tedbirdir. Kanun tutuklama gerektiren halleri açık ve sınırlı bir şekilde düzenlemiştir. 

Kamuoyunun haberdar olduğu bazı olaylarda tutuklama tedbirinin kanunda düzenlenen koşullara ve amacına aykırı şekilde uygulandığı görülmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse; özellikle sosyal medya uygulamalarında bir olaya veya kişiye karşı yoğun tepki oluştuğunda hukuka aykırı olsa bile tutuklama kararları verilebilmektedir. Tutuklanan şüpheli açısından tutuklama gününden itibaren koşullarda hiçbir değişiklik olmasa bile kısa bir süre sonra tahliye kararı verildiğinde ise ister istemez insanlar “bir süre yatsın burnu sürtsün” yaklaşımı ile bu kararın verildiğini düşünmeye başlamaktalar. 

Tutuklama tedbirinin kamuoyunu tatmin etme aracına dönüşmesi üzücüdür.

Aynı konudan devam edersek, iktidar partisine mensup veya yakın bir kişi hakkında hukuka uygun bir karar bile tartışma konusu olabilmektedir. Kişinin konumu hakkında verilen kararı tartışmaya açmaktadır. Bu örnek de yargının iktidar tarafından baskı altında tutulduğu iddia ve inancının ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır. Eşit ve adil dağıtılmadığına inanılan adalet toplumsal ayrışmayı körüklemektedir.

Yargıya güven büyük adalet sarayları yapmakla veya gösterişli cübbelerle sağlanmıyor.