Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,5095
Dolar
Arrow
39,1493
İngiliz Sterlini
Arrow
52,9288
Altın
Arrow
4220,0000
BIST
Arrow
9.277

Alparslan Türkeş ve bitmeyen servet kavgaları

İnsan söyledikleriyle değil eylemleriyle konuşur. Sözlerimiz değil yaptıklarımız kimliğimize dair bilgi verir. Lakin eylemler ya da yapılanlar hakikati temsil ettiğinden onlara ulaşmak çoğu zaman mümkün olmaz. Bazen de insan hakikat ile yüzleşmek istemez; türlü sebepleri vardır bunun: Menfaati en başa yazalım.

Servet meselesi sözünü ettiğimiz eylemlerden biridir. Servetlerin elde ediliş biçimi, mahiyeti, ölçeği hassas bir tartışma alanına işaret eder. Bir zamanların malum tabiriyle “konuşanı yakar” servet konusu. Belki üstünkörü sözler edilebilir ama üzerine gitmeye, araştırmaya, kavgaya pek gelmez. Zira yığılan o servetin arkasında da büyük kavgalar yatar. Kimisi gözüken, kimisi gözükmeyen kavgalar.

Kavga deyince konumuza buradan dahil olalım isterseniz. 1997 yılında bir hareketin lideri olarak seksen yıllık ömrünü tamamladığında geride yalnızca siyasi fikirlerini değil çocukları arasında da kavga sebebi olacak önemli bir servet bırakmıştı Alparslan Türkeş. 

O kavganın detaylarına geçmeden önce Alparslan Türkeş’i kısaca hatırlayalım isterseniz. 1917 yılında Kıbrıs Lefkoşe’de doğuyor Türkeş. Ailesi Kayseri Pınarbaşı’lı. Türkeş asker kökenli, hatta 1960 ihtimalinde darbe bildirisini okuyan da ondan başkası değil. Lakin sonrasında yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle ihtilalci arkadaşları onu ordudan ve kendi çevrelerinden ayırıyor. Türkeş’in siyasi kariyeri tam bu yılların akabinde gerçekleşiyor. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ile başlayan bu süreç Milliyetçi Hareket Partisi ile nihayete eriyor. Bu dönemde- otuz yılı aşan bir süreç- kült bir isme dönüşüyor Türkeş, siyasi kariyeri de Başbakan yardımcılıklarına kadar uzanıyor. 

Bazı kaynaklar Türkeş’in adının Hüseyin Feyzullah olduğunu söylese de oğlu Tuğrul Türkeş bu iddianın doğru olmadığını söylüyor ama bu bahiste de bize başka bir bilgi veriyor. Oğul Türkeş’e göre babasının adı aile etrafında bir ara Ali Arslan olarak kullanılmış. Baba Alparslan Türkeş ile ilgili ortaya atılan diğer bir iddia ise ermeni kökenli olmasıyla ilgili. Şöyle ki gazeteci Hrant Dink, akademisyen Fatma Müge Göçek ile yaptığı bir röportajda Türkeş'in Ermeni kökenli olduğunu, aslen Sivaslı bir yetim olduğunu ve daha sonra Kıbrıslı Müslüman bir çift tarafından evlat edinildiğini söylüyor. İfade ettiğimiz üzere bu iddianın gerçekliği nedir bilmiyoruz. Fakat “ermeni” kimliğinin bu topraklarda en azından bir kesim tarafından makbul görülmediğini biliyoruz. Hatırlarsınız bir defasında Erdoğan “hakkımda çok çirkin şeyler söylediler, af edersiniz ermeni filan dediler” minvalinde konuşmuştu. Bunun üzerine oğul Tuğrul Türkeş’de Erdoğan’ı net bir biçimde eleştirmişti. Ona göre insanları böylesi ifadelerle ayrıştırmak günahların en büyüğüydü, öte yandan bir nefret suçuydu. “Ayrıca” diyordu Tuğrul Türkeş “Cumhurbaşkanlığı makamına aday olan bir şahsın böyle bir cümle sarf etmeye hakkı yoktur. Devlet sorumluluğu üstlenen veya üstlenmeye aday olanların varsa kişisel hezeyanlarını bir kenara bırakmaları zaruridir.” Son olarak “Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde yalnız Ermeni kimliği değil Alevi, Zaza, Musevi kimliği de ağız kıvırılacak meselelerdir” diyordu Tuğrul Türkeş. Lakin yine köprülerin altından çok sular aktı, takvim yaprakları bir bir geçerken, değişen yalnızca yıllar değil insanlar da oldu ve sonunda Tuğrul Türkeş kendisini AKP’li Erdoğan’ın yanında buldu ve hatta o partiden milletvekili oldu. Hala da AKP sıralarında görevini sürdürmeye devam ediyor. 

Dönelim “hareketin liderine..”

Alparslan Türkeş iki evlilik yaptı. İlk eşi Muzaffer hanımdı. Bu evlilikten beş çocuk dünyaya geldi. Tuğrul Türkeş de bu isimlerden biriydi. Baba Türkeş’in ikinci evliliği ise Seval hanımla oldu, Ayyüce ve Ahmet Kutalmış bu evlilikten dünyaya geldi. Hatırlarsınız Ayyüce Türkeş İyi Parti sıralarından, Ahmet Kutalmış da bir dönemler AKP sıralarından milletvekili oldu. Farklı siyasi kimliklere mensup olmanın aile içinde kimi zaman tartışmalara sebep olduğunu biliyoruz. Lakin tek tartışma sebebi fikri düzeyde ortaya çıkan görüş ayrılıkları değildi. Türkeş’in mirası da çocuklar arasında bir kavga sebebi olmuştu. 

Mirasın içeriği neydi peki, bu bahiste neler söylenmiş, kavganın izleri bizleri nerelere götürmüştü?

Yıl, iki binli yılların hemen başı. Milliyet gazetesinden aynen aktarıyorum: “Eski MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra aileyi birbirine düşüren trilyonluk servetin nereye harcandığı anlaşılamadan kızları Umay Günay ve Ayzıt Türkeş, dolandırıcılık davasında beraat etti.”  Umay Günay ve Ayzıt Türkeş’i dava edense şimdilerde İyi Parti vekili olan Ayyüce Türkeş’ti. Peki, Ayyüce Türkeş dava dilekçesinde neler söylemişti? Yanıt için yine dönemin bir gazetesine gidelim: “Günay ve Ayzıt Türkeş'in, babalarının ölümünü bankaya bildirmedikleri, Türkeş'in banka hesabından şahsi hesaplarına para aktarıp kötü niyetlerini ortaya koydukları, Türkeş'in diğer mirasçılarının hisselerini kaçırdıkları" iddia ediliyor.  

Bahse konu bankalardaki paranın miktarıyla ilgili de konuşmuştu Ayyüce Türkeş. Buna göre babasının İngiltere’deki Deutschebank başta olmak üzere yurtdışındaki bankalarda 757 bin mark, 845 bin dolar ve 367 bin sterlin hesabı bulunuyordu. Ve bu para o günün koşullarında 1,2 trilyon liraya eşdeğerdi. Bu arada sözü edilen paralarla ilgili önemli başka bir sorun daha vardı. Zira bu paralar Alparslan Türkeş’in mal beyanında gözükmüyordu. Mal beyanında gözükmeyen paralar bununla da sınırlı değildi. 1990-1991 ve 1994 yılı mal beyanında İzmir, Kocaeli ve Eskişehir’deki gayrimenkuller de gözükmüyordu. 

Kişisel yaşamını bir siyasetçi olarak sürdüren Türkeş bu paraları nasıl kazanmıştı? MHP çevreleri o günlerde bu konuya sessiz kalmıştı fakat gazetecilerin öğrendiği bilgiler de yok değildi. Buna göre Türk dünyası için kullanılmak üzere bir fon oluşturulmuş ve fonda biriken paralar Türkeş’in adına kullanılan hesaplarda toplanmıştı. Söz konusu fon ile Türk dünyasına kültürel alanlarda yatırımlar yapılmış, Gagavuz Türkleri için de bir televizyon vericisi kurulmuştu. Gazetecilerin edindiği bilgilere göre kardeşlerin davalık olduğu paranın kaynağı buydu. 

Tuğrul Türkeş’in bu bahiste söyledikleri de, gözleri yine partiye çeviriyordu. Türkeş, bu konuda şöyle demişti: "MHP’ye ait para ve bazı gayrimenkuller Alparslan Türkeş üstüneydi. Şayet Hakkın rahmetine kavuşursa bu malların Türk milliyetçiliği davasına verilmesi gerektiğini söyledi. Biz de 25 Mart 1998’de Bahçeli’ye bildirdik"

Gazetecilerin edindiğini söylediği bilgiler başta olmak üzere mahkemeye sunulan iddialar ve çıkan haberler hepsi tartışmalıydı elbette. Paranın kaynağından, kullanımına kadar pek çok sorun vardı. Bu noktada tarafların söylediklerine de bakmak lazım elbette. Gelin şimdi tekrar o günlere dönelim ve kim ne konuşmuş hatırlayalım. 

Tuğrul Türkeş “yargıya intikal eden bir konuda gereksiz tartışmalara yol açmamak için bu aşamada konuşmak istemiyorum” demişti. Lakin ona yöneltilen bir suçlama vardı. Buna göre babasının ölümü üzerine kasada bulunan paraları almıştı. Fakat basına yansıyan haberlere göre Türkeş bu suçlama üzerine reddi miras talebinde bulunmuştu. Damat  Hamit Homriş de o günlerde şöyle konuşmuştu: ‘‘Bu kadar serveti var mıydı, yok muydu, hiçbir bilgim yok. Eşimin de (Selcen) bilgisi yok, o da çok şaşırdı’’

MHP’li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz de konuşanlar arasındaydı. Birlikte okuyalım:  “Bu paranın aslı varsa, ne şekilde elde edildiğinin ispatı ayrı bir konu. 80 yıllık bir ömürde ifade edilen miktarda para tasarruf edilmiş olabilir. Ailenin mahkemelik oluşu, üzüntü verici.’’ Öte yandan basına yansıyan haberlere göre Türkeş'in yakın çalışma arkadaşı olan ve yurtdışındaki para işlerini takip eden eski bir MHP'li, “Türkeş'in en az hesabı İngiltere'deydi. Asıl Almanya ve İsviçre'deki hesaplara bakılması lazım. MHP'nin hiç mal varlığı olmadı. Hepsi Türkeş'in kişisel hesabı halindeydi’’ şeklinde konuşmuştu.

Türkeş döneminin Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Mit ise konuya dair şunları söylemişti: ‘‘Biz hep mali sıkıntı çektik. İstedikleri kadar tartışsınlar. Geride kalanlara bakınca ona her şey helal olsun’’  Benzer bir açıklama Türkeş’e yakın isimlerden Sinan Ocak’tan gelmiş o da, partinin parası olmadığını, bina kiralarını bile aralarında toplayıp verdiklerini söylemişti. Sözler böyle sürüp gidiyor işte.

Egemen siyaset düzeninde, siyasi partileri para odaklı konuşmak ve hareketin izini sürerken parayı da konuya dahil etmek kolay olmuyor haliyle. Fakat yine de ideoloji ayırmaksızın siyasi partileri ve onun çeperindeki olayları analiz edeceksek, para konusunu başa yazmalı, mümkünse bu alanı aydınlatmadan da buradan çıkmamalıyız. 

Şimdi dönelim Alparslan Türkeş’e.

Türk milliyetçiliği denince şüphesiz akla gelen ilk isimlerden olan Alpaslan Türkeş bir konuşmasında şöyle diyordu: “Dava adamları, o davanın şartlarını ve gereklerini kendi kişiliklerinde yaşamazlarsa o davayı bir adım ileri götüremezler.”  MHP hareketinde yer alanlar “davalarını” kendi kişiliklerinde yaşamışlar mıdır bilemiyoruz ve bu kendi içinde ayrı bir yazının konusu. Öte yandan dava nedir, neyi amaçlar, vardığı yerde karşımıza ne çıkarır, ne çıkarmıştır? Bunlar da kendi içerisinde cevaplandırılması gereken ayrı sorular.

Peki, bu yazıdan geriye ne kalır, yazı boyunca anlatılanlar ve aktarılanlar bize başka bir okuma ve tartışma alanı sunar mı? O da sizin takdirinize bağlı işte.