Bir öğrenci okula nasıl, hangi ruh haliyle geliyor hiç düşündünüz mü?
Evden yalnızca kendini mi getiriyor mesela?
Yoksa evdeki yoksulluğu, çaresizliği de mi okula taşıyor?
Bu soruyu sormamın bir nedeni var.
OECD 2024 tarihli “Hayat Nasıl?” raporuna göre, Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde yirmisi haftada en az bir kez yeterli parası olmadığı için yemek yiyemiyor.
Yani her beş çocuktan biri okulda aç kalıyor ve günü yemek yemeden bitiriyor.
Diğer bir ifadeyle çocuklar evdeki yoksulluğu okula getirdiği gibi, okulda da aynı gerçekle yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü onca saat geçirdikleri okulda doğru düzgün beslenemiyorlar.
Bunu yalnızca uluslararası örgütlerin verileri değil bizatihi devletin rakamları da söylüyor.
Şimdi izninizle öğretmen bir arkadaşımın aktardıkları ile devam etmek istiyorum.
Şöyle ki, arkadaşım taşımalı bir okulda öğrencilere verilen yemekle ilgili şunları söyledi bana: Ekmek arası salam ya da peynir veya kraker ve bir meyve suyu!
Çocuklar bu haldeyken itibarıyla övünen bir hükümet vardı değil mi?
Ve “itibardan tasarruf olmaz “diyordu bize.
Çünkü tasarrufu çocukların beslenme çantalarında, emekli aylıklarında, yoksulluğa mahkum edilmiş kamu çalışanlarının ücretlerinde ve daha böyle pek çok kalemde yapıyordu onlar.
Sonra yine aynı itibar sahipleri, çocuklara okullarda ücretsiz yemek verilsin önerisini de reddediyordu.
Çünkü onlara göre itibar yalnızca Saray söz konusu olunca hatırlanıyordu.
Ve bütün bunlar memleket çocukları yoksulluk, çaresizlik, geleceksizlikle boğuşurken yaşanıyordu. Diğer taraftan o sıralarda birileri günahtan, birileri ahlaktan, birileri kapı kapı gezip tebliğden dem vuruyor ama nedense ülkenin bu gerçeğini hep yok sayıyorlardı. Din bu dünyaya kördü sanki ya da onlar kör etmişti dinin gözünü.
Böyle olunca mı itibar anlamını, yönünü, istikametini şaşırıyordu bilemeyiz; bildiğimiz çocukların hal vaziyetinin durumuydu.
Bakın bir veri de Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu’ndan. Bu kuruma göre Türkiye, çocuk yoksulluğu oranında %33,8 ile Kolombiya’nın hemen ardından ikinci sırada geliyor. Yeni bir veri bu. 2023 yılında yayınlanmış.
Ve bu veri bize şunu söylüyor: Türkiye’de her üç çocuktan biri yoksul.
İşte bütün bu gerçeklikler ışığında memleketin bir kısım vekili çocuklara bir öğün ücretsiz yemek önerisini reddetti. Partilerinin adında adalet, kalkınma ve milliyetçi yazan vekillerdi buna.
Sormak lazım; tam olarak neye, nasıl sığıyor bu tutum? Adalet, kalkınma, milliyetçilik sizin nazarınızda buna mı tekabül ediyor?
Bu arada bahsedilen öğünü yıllardır çocuklarına ücretsiz ulaştıran ülkeler var. Finlandiya bu ülkelerin başında geliyor. 1940’lardan itibaren tüm çocuklara ücretsiz okul yemeği veriyor anılan ülke. Üstelik menülerin seçimini de oylama yöntemi ile öğrenciler belirliyor. Almanya, Macaristan, Portekiz, İspanya, Brezilya da çocuklara ücretsiz yemek veren ülkelerin başında geliyor. Liste daha uzun. Fakat diniyle, milliyetçi kimliğiyle övünen biz de yok.
Peki, bizdeki çocukların durumu ne?
“Karnım Zil Çalıyor” kitabının yazarı Menekşe Tokyay, çocukların genel durumunu şu kelimelerle anlatıyor:
“Kimisinin yemek kutusu tamamen boş, kimisinin içinde bir adet simit var, kimisinde de salçalı ekmek. Kimisi aç, kimisi o an için ani bir tokluk hissediyor, ama günün sonunda 100 çocuktan 62’si açlığını makarna ve ekmekle bastırırken, 7 milyona yakın çocuk her gün et yiyemezken, karnı zil çalmayan çocuk sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Açlık, sınıfsal coğrafi eşitsizliklerle kesişiyor.”
Aç kalma diye bir özgürlük yok değil mi ya da yoksulluk, sefalet, çaresizlik diye de bir özgürlük türü yok. Gerçek özgürlük, hak olarak tanımlanan hizmetlere erişimdir. Bu yanıyla beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi haklara erişince özgürlük yaşanıyor ve sağlanıyor. Yurttaş toplumu böyle kuruluyor. Hakkın ve özgürlüğün anlamı tam burada mana buluyor. Bu yanıyla, temel ihtiyaçlara erişimeme yani yoksulluk bir hak ihlalildir; bir tür köleci toplum yapısının devamıdır. Çünkü hak bilinci inşa edilmediği gibi hakka dayalı bir toplumsal yapıda kurulamamıştır. Burada ne özgürlükten ne de yurttaş toplumundan bahsedebiliriz.
Oysa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde şunlar yazılıdır: “Her insanın, yiyecek, giyecek, konut, sağlık hizmetleri ve gerekli toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere; kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam düzeyine hakkı vardır. İşsizlik, hastalık, dulluk, ihtiyarlık ya da geçim olanaklarından iradesi dışında yoksun kaldığı diğer hallerde sosyal güvence hakkına sahiptir. Anneler ve çocuklar öncelikle özen ve yardım görmek hakkına sahiptirler. Bütün çocuklar evlilik içinde ya da dışında doğsunlar, aynı toplumsal güvenceden yararlanırlar.”
Türkiye bu bildirgeyi ne zaman kabul etti; 1949. Yıl kaç, 2025!
Peki, bildirgede ne söylüyor? Temel ihtiyaçlar tüm insanlar için bir haktır. Eğer insanlar bu haklardan mahrum bırakılmışsa o zaman hakkı elinden alınmış, gasp edilmiş, hakkına el konulmuştur. Dolayısıyla geldiğimiz yerde, soframızdan eksilen her lokma, okulda olmayan her yemek, erişimi sağlanmayan her ihtiyaç başka yerlerde birilerine pay edilmiştir. Yani ortada aynı zamanda büyük bir hak gaspı vardır.
Dolayısıyla, kaybettiğimiz bu hakkı bulmamız, sonra da yerine koymamız lazım. Kanayan yaranın durması, çiğnenen onurun ayağa kalkması ve insanın yeniden anlam bulması için başka seçeneğimiz yok.
Ötesi karanlık, utanç dolu bir yaşam.
Tıpkı şairin şu dizelerinde dile getirdiği gibi bir yaşam:
“ezilerek
horlanarak
sömürülerek
rezilce
çatlayan tomurcuğun
doğan çocuğun çığlığını duymadan
korka korka
yana yana
her gün biraz daha derinden
her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
aç ve arkasız
köpekleşerek
yaşamak dersen”
bu yürek
çat diye çatlasın be!
Çok Okunanlar
Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine 9 vekilden destek
Terörist Murat Karayılan'dan CHP'ye küstah sözler!
İmralı coşkusu!..
İmparatorlukları batıran kanser: Borçlanma
Selam olsun cumhuriyet öğretmenlerine
Mehmet Uçum muhalif medyanın gözdesi
Çocuklar, yoksulluk ve itibar
Aziz Yıldırım trafikte belediye aracıyla tartıştı
'13 yıl boyunca koynumuzda yılan beslemişiz'
CHP'nin Meclis'teki sandalye sayısında artış