Çoğu zaman sözlerimiz göstermek istediklerimizi, eylemlerimiz hakikati anlatır. Toplumsal bir eyleme katılma sebebimiz bile taşıdığımız duyarlılıktan değil "gösteriş" ruhundan kaynaklanabilir. Eylem alanında ortaya konulan soruna değil, fotoğraf makinalarına, kameralara, "ünlü" kişilere odaklanan, eylemin bitişi ile birlikte tanıdık simalarla aynı kareye girmeye çalışan ve kimbilir buradan ne tür bir rant elde etme isteğini duyan kimse, sözünü hükmen öldürmüştür artık. Konuşacak olan yalnızca eylemdir, bir açıklama olacaksa ondan dinleyebiliriz yalnzca.
Diyanetin geçtiğimiz haftalarda tesettür ve evlilik bahsinde hutbelerle ilgili yaptığı açıklamayı okudunuz mu bilmiyorum. Şöyle ki, Diyanetin bahse konu durumlarla ilgili hutbesine CHP sözcüsü Deniz Yücel tepki göstermiş, akabinde de Diyanet bununla ilgili bir açıklama yapmıştı. Açıklamın özetinde söz konusu hutbe ile ilgili şöyle deniliyordu: "Sadece inancımızın, medeniyetimizin, kültür ve geleneğimizin esaslarını tanıtmak, anlatmak ve tavsiye etmektir."
Peki, durum bu kadar masum mu? Başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi hakikat eylemde gösterir yüzünü, sözde açıklamada değil. O vakit biz de yüzümüzü eyleme dönelim.
Öncelikle şunu belirtelim Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdilerde çok daha siyasi olan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır. Cumhurbaşkanı da malum olduğu üzere bir siyasi partinin başkanıdır. Dahası Diyanet İşleri Başkanı'nı da o partinin başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı atar. Diyeceğim Diyanetin hutbede yankılanan sesi biraz da o partinin, o siyasetin sesidir. Hutbeye seçilen konular, o konuların sınırı ve kapsamı partinin paradigmasının sesidir. Kanun ve hükümlerle bağlı olduğunuz yapıyla ters düşmeyeceğinize göre, siyaset ne söylerse biraz da siz onu okursunuz. Ya da siyasetin okunmasını istemediği dini gerçekleri okutmazsınız. Maazallah makam araçlarından, dev bütçelerden, konforlu imkanlardan olmak var. Neme lazım değil mi?
Bu açıdan hutbelerde okutulan safça inancımızın ve geleneğimizin esasları değildir. Hutbelerde çoğunlukla iktidarların, muktedirlerin sesi duyulur. Din diye ortaya konulan paradigmada hep o gizli el vardır. Parti/Sultan ne isterse din de biraz öyle okunur. Bakın Diyanetin İslam Anisklopedisi bu gerçekliği nasıl dile getirmiş: "İslâm devletlerinde bir hükümdarın meşruiyet kazanması onun saltanatının halife tarafından tasdik edilmesiyle mümkün olurdu. Bunun ilk şartı da hükümdarın kendi ülkesinde halife adına hutbe okutmasıydı." Yine şu satırlar da o sayfalardan: "Siyasî bakımdan hutbenin bir önemi de halife ile sultan veya eyalet valileri ve mahallî hânedanlar arasındaki güç dengesinin bir işareti olmasında ortaya çıkmaktadır. Horasan valisi ve Tâhirîler hânedanının kurucusu Tâhir b. Hüseyin, bağımsızlık işareti olarak Halife Me’mûn’un yerine hutbede kendi adını okutup eyalet valileri içinde bu uygulamayı başlatan ilk kişi olmuştur."
Dolayısıyla şunu anlıyoruz ki Diyanetin zaten bizden çok önce "Hutbeler politiktir, öyle dini falan değil bağlı olunan gücü, halifeyi, padişahı, parti başkanını temsil eder" demiş. Gerçekte ve tarihte olan da budur. Biz sesi geldiği yerden tanır; mesajın kaynağını öyle anlarız. Muaviye adına hutbe okutulan yerde gördüğümüz saltanat, saray, ganimet ideolojisidir; bu düzenin dini seslerle koruma altına alınmasıdır. Dönemin Diyaneti ne derse desin hakikat olan budur. Hakikat, Muaviye'nin hutbelerde din adına Ali'yi lanetlemesi, din adamlarının da mevki, güç, para uğruna buna hizmet etmesidir. Kağıtta hutbe yazması, satırlardaki Muaviye ideolojisini ortadan kaldırmaz. Aksine gören gözler için onu daha da görünür kılar.
Gören gözler pek çok şeyi sorgular bu noktada. Birileri evine ekmek götüremezken filolar dolusu uçakları, parti görünümlü şirketleri, şirket görünümlü parti yapılarını, adeta ganimete dönüşmüş olanakları, belirli yerlerden yükseltilen dev bilançoları ve bütün bunlar yaşanırken dilini yutmuş gibi davranan din adamlarını, dini kurumları, onların sorumluluk ve hatta suçlarını da sorgular. Bu anlamda herkesin hutbesi kendine, kim neyi okursa onu temsil eder, suçu ve günahıyla onun yanında yer alır. İnancı anlatmak kendiliğinden olmuyor haliyle, yaşamadığınız inancı da anlatamazsınız.
Hz.Ali'nin dini tartışmalar bağlamında bir yerde şöyle söylediği rivayet edilir: "Kur'an konuşmaz onu insanlar konuşturur." Buradan ilhamla söyleyelim biz de; din konuşmaz onu hutbeler konuşturur. Hutbeleri de iktidarlar konuşturur. Bunu yalnızca günün gerçekliği değil, tarih de söyler. Ne demiş atalarımız "Mühür kimin elindeyse Süleyman odur" El hak doğrudur.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza