Emekçilerin ve sair dar ve orta gelirli vatandaşların gelirleri eridikçe önemli bir önlem olarak vergi adaleti kavramı havalarda uçuşmaktadır. Sosyal adalete, ya da gelir adaletine bütün kalbimle inanmakla beraber, şahsen kapitalist sistemde vergi adaletine inanmadığım gibi, burjuva hükümetlerinin bu konuda samimi bir çaba içine girebileceklerini de kesinlikle düşünemiyorum. Böylesi katı inançsızlığımın sebebi, yaşanan toplumun bir kesiminin gelirinin erimesi ve giderek derin yoksulluğa doğru sürüklenmesinin sebebi salt vergi meselesi olmadığı gibi, bu acı gidişatın durdurulmasının ve geri çevrilmesinin yolunun da vergi konusundan geçmediği yönündeki düşüncemdir. Samimi düşüncelerimi böylesi katı yargılarla ifade ettikten sonra, şimdi de konuyu sayfa hacminde kısaca tartışalım.
Değerli dostlar vergi düzenlemelerinden sorumlu erk siyasi kadro, yani hükümet olarak, hemen şunu büyük bir kesinlikle söyleyebilirim ki, hükümet de vergi yapısı da uygulanan ekonomik sistemin birer üst-yapı kurum ve uygulamaları olduğundan, hükümet sistem dinamiğinden, yani sermaye yanlılığından bağımsız hareket edemeyeceği için, vergi sisteminde bir iyileşme beklemek tam bir hayaldir, kanaatindeyim. Hemen akıllara şu iki sorunun geldiğini görür gibi oluyorum. Birincisi, nasıl oluyor da gelişmiş ekonomilerde bizden daha makul bir vergi sistemi uygulanabiliyor; ikincisi ise, eğer durum bu ise, niçin anayasalar böylesi makul hükümlerle süslenir, niçin üniversitelerde vergi adaleti gibi konular genç dimağlara zerk edilir? Tüm bunlar boş ve anlamsız görüntüler midir? Maalesef, evet! Tüm bu parıltılı hukuk hükümleri ve üniversitelerdeki faaliyetler sistemin emrinde olarak, sistemi bir miktar yumuşatarak, meşrulaştırma ve toplumsal rıza oluşturma siyasi manevralarıdır.
Bu soruların yanıtlarını sistem mantığını ortya koyduktan sonra tartışabilirz. Değerli dostlar, sistemin künyesi, adı ile müsemma olarak kapitalizm’dir. Yani, sistemin başat karar ve uygulama organı, görüntüde siyasal erk olduğu halde, o değildir, sermaydir. Güç ve karar odağı sermaye olunca her kamusal kararın da sermaye yönünde ve emek aleyhinde çıkması aşikârdır. Hal böyle olunca, hareket sınırları daralmaktadır. İki halde, bu sınırlar genişletilerek toplumun görece rahat nefes almasını sağlanabilir. Bunlardan biri, ekonominin gelişmişlik aşamasını tamamlamış olmasıdır; diğeri ise, birincisi ile bağlantılı olarak, gelir dağılımının oldukça dengeli olmasıdır. Bunun anlamı şudur ki, bir ileri ülke ile aynı vergi yapısının uygulanması durumunda dahi, genel gelir düzeyi düşük ve gelir dağılımı bozuk olan kalkınmakta olan ekonomilerde nihai vergi adaleti tartışmalı olur. Diğer bir deyişle, kâğıt üzerinde vergi yapısı adil gözükse de, aşırı gelir çarpıklığından dolayı ugulamada, yani vergi yükü dağılımı itibariyle sonuç adaletsiz oluşur. Daha teknik bir ifade ile meseleyi ortyaya koymak için durumu şöyle anlatayım. Farklı gelir gruplarının ulusal gelire katkı oranları ile toplam vergi gelirine yaptıkları katkı oranı ters yönde gelişir, diğer bir deyişle, vergi baskısı düşük gelir kademelerinde yükselir, yüksek gelir kademelerinde ise görece düşük olarak yansır. Bunun sebebi de, kapitalizmin ilerlemesi ile gelir ve servetin belirli kesimlerde yoğunlaşması ve derinleşmesidir. Şöyle ki, giderek az sayıda kişi gelirin giderek daha büyük bölümünü elde ederken, çok sayıda kişi gelirin görece küçük bölümünü elde ediyor olacağından, düşük gelirlilerde fert başına gelir geriler ve vegi kapasitesini neredeyse yitirir konuma gelir. Buna karşın yüksek gelirliler ise çok zengin olarak oldukça yüksek oranda vergi oranları ile karşılaşmış olsalar da, bu kesim üzerindeki yük görece hafif, kamunun varidat gereksinimin karşılanmasında da yetersiz kalır. Bu duruma yol açan sebep vergi bozukluğu değil, fakat gelir dağılımı bozukluğudur. Gelir dağılımı bozukluğu da şiddetli yüksek oranda vergilerle düzeltilemeyeceği gibi, yukarıda belirttiğim gibi, hükümetler de birer sermaye ajanı olarak varsıl kesim üzerine anormal yüksek vergi salamazlar. Hiç unutmayalım ki, kapitalist sistemin en bariz vasıflarından biri, sistem içinde varsıllık durumunun belirli kesimde temerküz etmesi halinde, aynı zamanda bu kesimin hükümetler üzerindeki baskısının da o denli yüksk olmasıdır. Yani zengin kesimin vergiye direnme gücü yoksul kesimden daha yüksektir, çünkü varsıl kesim zenginleştikçe, aynı zamanda vegi vememe gücü de yükselir.
Bu kısa açıklamanın sonucu bize şunu göstermektedir ki, yaşanan adaletsizliklerin hafifletilmesi bağlamında vergi sisteminden dem vurmak ve şikayet etmek bizatihi bir çözüm olmadığı gibi, bu tür kalkışlar, ters etki ile, sistem koruyuculuğu işlevi de görebilir. Sisteme vurgu yapmadan salt vergi sistemi üzerinde durmak işin özüne vurgu yapmayıp, bireyleri adeta sistemden uzak tutarak, salt aletlerin değiştirilebileceği ve böylesi yapay değişiklikle önemli bazı meselelelerin çözülebileceği zehabına yol açar. Oysa, çözüm sistemde olduğuna göre, salt aletler üzerindeki bir operasyon sorunların çözümünde yararlı olamaz, fakat sistemin bekasına katkı yapıp, adaletsizliklerin sürgit devamını sağlar. Şu hale göre, meseleyi sistem bağlamında düşünmek gerekmektedir. Sistemler bütünsel organizmalardır. Böylesi organizmalarda radikal değişikliğe gidilmeden, salt bazı aletlerde yapılabilecek kısmi değişiklikler ile sonuç alınabileceğini düşünmek en hafiften yöntemsizliktir.
Çok Okunanlar

Fatih Ürek’in yoğun bakım sürecine dair açıklama: Uyandırma süreci ertelendi

Sıradaki operasyonlar için bomba kulisi açıkladı

Esas büyük fırtına ondan sonra kopacak! 'Büyük iş adamları çağrılacak'

Bahçeli’nin 'Kıbrıs 82. ilimiz olmalı' sözleri krize dönüştü

Özlem Çerçioğlu'nun düzenlediği konseri haber yapan gazeteci tutuklandı

Altında düşüş için gün verdi!

Mali şizofreni

Derin yoksulluk kırsalın erimesinin bir sonucu değil mi?

Antik şehir Trabzon

Vergi adaleti olabilir mi?