Nasıl bir dünya inşa etmek istiyorlarsa onun haberini, dilini, sesini yansıtıyorlar. Gazeteler, televizyonlar, haber bültenleri ve siyasetçiler çoğu zaman böyle davranıyor. Bütünü görmek çoğu zaman imkansız gibi; ideolojik, kültürel, ekonomik, farklı sebepleri var bunun. Sözünü ettiğimiz bütüne bakışın tarafları var ve bakılan yere göre parça bütünün yerine geçiyor ve hakikat diye halka sunuluyor.
Taraf olmak tabii bir şey belki önemli olan tutulan tarafın anlamı, ilişki içinde olduğu değerler kümesi, doğaya, insana bakış açısı; yaşamla kurduğu ilişki biçimi..Bu yanıyla din de tutulan tarafla şekillenen, yeniden yazılan ve kurgulanan, inşa edilen bir olgu. Dine hakim olanlardan bağımsız bir din yok aslında. Muktedir kimse din ona göre konuşturulur, ona göre ses verir ya da sessiz kalır, kılıç kuşanır, dost elini uzatır, görmez, görmemezlikten gelir. Hz. Ali’ye atfedilen bir söz vardır ki, yeri geldiği için biz de şimdi nakledelim “Kur’an konuşmaz onu insanlar konuşturur.”
Dini kimler konuşturur peki? Sorunun yanıtını yukarıda aktardık aslında: Muktedirler. Tabi burada kast ettiğimiz egemen din anlayışı. Yoksa Muaviye konuşurken, Ali ya da Ebu Zer susmamıştır mesela. Çölde öldürülmesinin bir bedeli de Ebu Zer’in sesidir. Tarih boyunca din adına yazılan kitapların, kurulan orduların, onun adına çıkan, çıkarılan isyanların arkasında hep o farklı sesler vardır. Mühim olan sesin kaynağını, öznelerini görmek, onların sesine şahitlik edebilmek, o sesin tarafını açığa çıkarabilmektir. Yoksa ne din tartışmaları biter ne de din yorumları. Zaten bir yanıyla mesele yorum farklılığından ziyade politik kavgadır. Bir başka ifadeyle o yorumların altını biraz kazıdığımızda karşımıza buz gibi politik gerçeklikler çıkar. Meşhur sözdür “Dinini tilkiden öğrenirsen tavuk çalmayı sevap zannedersin” denilir. Öyle ya, yaptığı iş hırsızlık olanlar hoca kılığında tilki getirirler başımıza.
Sarayı, Diyanet’i medresesi, şeyhülislamı, siyasetçisi tarih boyunca üzerinde durduğu zemine göre din inşa etti. Hangi parçayı sahipleniyorsa onu din olarak bütünün yerine geçirdi. Burada üzerinde durulan zemin önemli. Düşünürün dediği gibi sarayda yaşayan ayrı kulübe de yaşayan ayrı düşünür. O düşünce biçimi de nihai olarak farklı dini sesleri yaşatır, görünür kılar, öne çıkarır.
Bilindiği üzere Diyanet her Cuma hutbe yayınlıyor. Misal bu hafta (2 Mayıs 2025) “zina” konusunu ele almış, bununla ilgili ayet, hadis aktarmış. Burada yazının konusu hutbenin kendisi olmadığı için yazılanları etraflıca konuşmayacağım. Fakat sözü geçen hutbede yazılan bir cümleyi de aktarmadan geçmek istemiyorum. O cümle aynen şöyle: ‘Flört, dost hayatı, arkadaşlık, kaçamak, aldatma’ gibi kavramlarla bu büyük günah asla masum gösterilemez.”
Kendi içinde zaten problemli olan hutbe bu cümleyle ayrıca tahammül sınırlarını zorluyor. Anlayamadığım “Flört ya da arkadaşlık” zina olarak mı görülüyor; eğer öyleyse bunun kabul edilecek bir yanı yok. Zira insanlar birbirlerini tanıyarak ve bir arkadaşlık ilişkisi geliştirerek sağlıklı bir bağ kurabilirler; bu bağın sonrasında karar aşamasında gelebilirler. Bağın koparılması yalnız kişilere değil topluma da yapılan bir haksızlıktır. Şimdi burada sormak lazım Tanrı mı böyle düşünüyor yoksa Diyanet mi?
İfade ettiğim gibi burada yazının konusu hutbe değil, inşa edilen din gerçekliği. Ve evet Diyanet de sözünü ettiğimiz inşa sürecinde ortaya çıkan aktörlerden biri. Bu yanıyla siyasal iktidardan bağımsız, onu karşısına alacak, ona karşı hakikatleri ifade edecek, yapılan hataları, israfı, usulsüzlükleri anlatacak bir yerde değil Diyanet. Nitekim bağımsız da değil, teşkilat yapısından başkanına kadar iktidarla iç içe bir yapı. O vakit vaazı, hutbesi, açıklaması, başkanı, kadrosu bir bütün olarak siyasal iktidarın başka bir tezahürü. O halde yaşattığı din de farklı olmayacak; hemfikiriz sanırım.
Kur’an ayetleri açık: orada infak ayeti de var, adalet de, paylaşım da. Benzer biçimde rivayet edilen hadisler de var. Oysa bir bakıyorsunuz Muaviye ile birlikte oligarşik bir yapıya çevrilmiş din. Ne hocası yaşanan saray düzenine itiraz ediyor, ne de kadısı. Sonrasında yürüyen çizgi de genel olarak farklı değil. Zaten o günden bugüne saltanat düzeni eksilmiş değil tarihten. Başka hangi dini yaşatacaklardı?
Sınıflar, krallar, padişahlar, zenginler, saltanat sahipleri bir yanda; ezilenler, emekçiler, alın teriyle yaşamaya çalışanlar diğer yanda. Din de bu çatışmanın tam içerisinde işte. Kavgada kim galip geliyorsa, onun sesi din olup çıkıyor.
Hakikat bu.
Çok Okunanlar

Gazeteler Özgür Özel'e yapılan çirkin saldırıyı nasıl gördü?

'Terör örgütü PKK devlete haber verdi' iddiası

Gelinim Mutfakta 5 Mayıs Pazartesi puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

6.2'lik sarsıntı, büyük depremi tetikledi mi?

CHP Genel Başkanı Özel’e saldıran şahsın ifadesi ortaya çıktı

Polis, öğretmen ve doktor maaşları ne kadar oldu?

28 Şubat 'İntikam Davası'nda yine ceza istendi

Hıdırellez dilekleri nasıl yapılır? Hıdırellez duası nasıl okunur?

Saldırıdan önceki yeni görüntüleri ortaya çıktı

Bugün hangi maçlar var? 5 Mayıs Pazartesi kimin maçı var, saat kaçta?