Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Bıçak yarası gibi bir replik

Fransızlar'ın 2016 yapımı, ödüllü filmi Divines’te bir sahneye denk geldim. Varoş mahallede, zor şartlarda yaşayan genç ve isyankar bir  kız, ona meslek öğretip şartlarını iyileştirmek için didinen öğretmeniyle kavga ederken, öğretmeninin kendi yaşadığı yoksulluğu yüzüne vurmak ve onu aşağılamak için kılık kıyafetini eleştirdikten ve peşpeşe aşağılayıcı sözler söyledikten sonra şöyle der;

“Sen tatilini ancak  her şey dahil Türkiye’de geçirebilirsin.”

Offff… Cümlenin ciğer deşen keskinliğine bak! Sanki cümle değil bıçak mübarek!

Ülkemizin üç yanı denizlerle çevrili, ormanı bol, tarihi bütün dünyanın ilgisini çekiyor, arkeolojik olarak o kadar zengin ki çoğunu ortaya çıkartmaya elimizdeki kaynaklar yetmiyor. Ülkemizden kaçırılan tarihi eserler başka ülkelerin müzelerinde sergileniyor. 

Türkiye’nin jeopolitik olarak kolay bir ülke olmadığını, ancak her ne yaşanırsa yaşansın, yabancı yatırımcı dahil kimsenin Türkiye ve Türkiye’nin potansiyelinden vazgeçemeyeceğinin farkında olmamız gerekir.

Deniz temiz, mutfak zengin, kıyılar uçsuz bucaksız, servis deyince bu konuda kimse elimize su dökemez. Neden gittiğimiz ülkelerde örneğin Yunanistan, İtalya, İspanya gibi bize çokta uzak olmayan, benzer özelliklere sahip bu ülkelerdeki her şeye hayranlık duyuyoruz. Bizden kat kat pahalı olmasına rağmen onlar nasıl bu hizmetleri yüksek fiyatlara satıyor da biz satamıyoruz? Kıyıları bizden daha mı güzel? Deniz aynı deniz değil mi?

Çünkü onlarda bizim kadar çok yer yok. Bizim gibi her buldukları parsele bina dikmiyorlar. Her şey kontrol altında ve alınan kararlar kişilerin çıkarlara göre sürekli değiştirilmiyor, eskiyi bozup yeniyi yapmaya ve bundan rant elde etmeye çalışmıyorlar.

Yapılaşma izni yok. Görüntüyü bozacak binalara izin yok. Doku hep aynı.

Bodrum’un eski halinin uzaktan görüntüsünü hayal edin, bugün ki Mikonos’tan Santorini’den aşağı kalır yanı olur muydu acaba; bembeyaz evler, kenarı maviye boyanmış çerçeveler dışında bir şeye izin verilmeseydi? Çok mu zordu; evlerin hepsi beyaz olacak, malzeme şu şu olacak, balkon kapatılmayacak, sokaklara taşılmayacak, naylonla örtülmeyecek, tabelalar şu boyutta, şu şartlarda olacak demek?

Oralarda Pimapenle balkonu da kapatayım, dur biraz sokağa taşayım, orayı da kapatayım sigara içilen alan yaratayım diyen sivri zekalara izin yok. Dokuyu bozmadan, izinsiz bir şey yapmadan, sadece ben mekanımı nasıl daha estetik bir hale getirebilirim kaygısıyla hareket eden ve iyi olma konusunda birbiriyle yarışan bir esnaf  bilinci var. 

Bizden daha mı akıllılar? Hayır sadece bizden daha bilinçliler. 

Mimari, estetik zevk, yasal prosedürler hepsi yıllardır aynı. Bizim gibi belediyeye gidip birilerinin cebine para sıkıştırıp “ya bizim amca oğlunun 27 metre² yeri var, şu önü kapatsak da nargileci yapsak“ demiyorlar.

Ben 2003 yılında Barcelona’da öğrenciyken hayranlıkla yürüdüğüm sokaklar, bakmaya doyamadığım binalar, hatta köklü restoranlar, yani kısaca her şey geçen sene gittiğimde de aynıydı. O kadar aynıydı ki yeni yapılan Mandarin Rezidansı hemen fark ettim. 

Siz böyle bir cümleyi Türkiye’de herhangi bir sokak için kurabilir misiniz bugün? 

Bütün koylar otel dolu, devasa binalar; çok sayıda oda, her gün yeni yerlere verilen imar izinleri yani anlayacağınız bolluk fiyatları düşürür.

Örnek vermek gerekirse dünyanın her yerinde  bilinen zincir bir otel yüksek sezonda odalarını 1000 Euro’ya rahatlıkla satarken biz Bodrum’da aynı zincirin otelini yüksek sezonda doldurmak için 600 Euro’ya düşeriz ama yine de dolduramayız. Akıllı turist her şey dahil otellerde kalıp sudan ucuz tatil yapmak varken o oteli tercih etmez.

Tabi bu fiyatlarla turist ucuz tatili yapar ama Türk insanı ancak uzaktan bakar. Verdiğim ekstrem bir örnek olmakla birlikte hemen Antalya’ya gidelim.

O bölgedeki her şey dahil tesisleri bilirsiniz. 

Covid döneminde, özellikle Almanların başta olduğu turistlerin aylarca rahat rahat kaldığı, havasından suyundan denizinden yararlandığı, zengin mutfağından istediğini yediği ve çok cüzi paralar ödediği, ev kiralamaktan bile ucuz  bir sistemden bahsediyoruz.

Turistin ülkesinden cebinde 100 euroyla gelse belki harcamadan döneceği, otelden dışarı adımını atmadan, bir döner ekmek yemeden, bir şişe su satın almadan, havalimanından otele, otelden havalimanına gittiği, kültürsüz bir sistem!

Halbuki Türkiye, pazarlama stratejisini değiştirebilse, her şey dahil sisteminden uzaklaşsa, kaliteli ve gelir düzeyi yüksek misafir profiline yönelmeyi hedeflese, rahatlıkla Akdeniz’in 1 numaralı destinasyonu olabilecek bir ülke. 

Gerek son teknoloji ile donatılmış gösterişli yapılarıyla, gerek sunduğu yiyecek- içecek kalitesiyle ve en önemlisi de hizmet sektörüne elverişli insan yapısıyla çok ayrıcalıklı bir konumda olduğunun farkına varsa… Coğrafi özellikleri, iklim yapısı, mevsimsel uzunluk ve en önemlisi deniz suyu sıcaklığı açısından da Akdeniz’deki diğer rakiplerine kıyasla çok önde olduğunu bir fark etse…

Burada önemli olan konu, ürümüzü nasıl ambalajlayacağımız. Bu PR’ı becerebilirsek elimizdeki ürün çok güçlü.

Yatırımcı ve işletme sahipleri; çok adette misafirin değil, harcama kabiliyeti yüksek misafir, katma değeri yüksek bir pazarlama ve tesisleşme konusunda mutlaka ortak bir bilince sahip olmalıdır.

Dünyanın en önemli jeopolitik konuma sahip ülkelerinden biri olan Türkiye elbette ki sadece deniz turizmiyle sınırlı değil. Turizm çeşitleri bakımından  birçok alternatifi barındırıyor. Söz ettiğimiz turizm çeşitlerinin insanların ilgi alanlarına, seyahat etme amaçlarına, bütçelerine ve daha farklı pek çok faktöre göre oluşabileceğini söylemek mümkün.

Kış turizmi, inanç turizmi, yayla turizmi, tarım turizmi, kongre ve fuar turizmi, spor turizmi, yat turizmi, mağara turizmi, su altı dalış turizmi, hava sporları turizmi, sağlık turizmi, termal turizm, golf, akarsu rafting turizmi, kuş gözlemciliği turizmi, önoturizm… saymakla bitmez bir kaynak…

Peki nasıl bu hale düştük de ülkenin turizm imajı filmlere konu olmaya başladı?

1996 yılında okulumun turizm otelcilik bölümüne kayıt  yaptırdığımda hayallerim bugün gördüğüm turizm manzarasından çok farklıydı… Hayal kırıklıklarım sektöre olan tutkumu kısa sürede tükettiği için ben bu alanda çalışmadım. 

Devam edenler bugün sektörün önemli isimleri oldular. Umarım değişime katkıları olur. Bence hiçbir şey için geç değil…

Gökova’yı imara açmışlar diye bir söylenti duydum, umarım o da doğru değildir.

Kalın sağlıcakla…