Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Dijital erişilebilirlik vaadinin son örneği: Sora ve Freeimum

OpenAI, yeni sosyal medya uygulaması Sora’yı Eylül 2025’te duyurdu. Bu uygulama, tamamen yapay zeka (AI) tarafından üretilen dikey video akışı ile kısa videolara odaklanan, TikTok benzeri bir platform olarak tasarlandı. Kullanıcılar, metin tabanlı prompt'lar (talimatlar) ile 10 saniyeye kadar videolar oluşturup paylaşabiliyor. Görüntülerde fizik simülasyonu ve çoklu sahne sürekliliği öne çıkıyor. Aynı karakteri farklı ortam ve yerlerde kullanmak mümkün. 

ABD ve Kanada'da Eylül 2025’te başlayan uygulama davetiye tabanlı ve ilk 2 günde 164.000+ indirme ile AppStore'da 1 numara oldu. Android ve global erişim planlanırken, API'si geliştiriciler için açıldı. Bu platform ekosisteminde, platform sahiplerini güçlendiren tamamlayıcılara davet göndermek demek. Meta'nın Vibes’ı, Google'ın YouTube entegrasyonu ve TikTok'un AI araçlarıyla yarışan Sora, ABD’de TikTok belirsizliğinde kendine rekabet avantajı sağlamayı hedefliyor. AI'nin sosyal medyayı düşük kaliteli içeriklerle dolduracağı eleştirileri, deepfake, telif sorunları ve kullanıcı bağımlılık potansiyeli Sora’nın riskleri olarak görülüyor.

OpenAI’nin Sora uygulamasını piyasaya sürmesiyle birlikte dünyada GPU maliyetleri, krediler, telif krizleri, ünlülerin izinsiz dijital kopyaları konuşuldu. OpenAI’nin telifli karakterlerle ilgili önce “opt-out” (hak sahipleri istemedikçe kullanım izni) politikası izleyip, tepkiler üzerine geri adım atması bunun örneklerinden biri. PC Gamer ve Forbes’ın haberlerinde vurgulandığı gibi esprili ama sorunlu Sora videoları, telifli karakterlerin kontrolsüz biçimde üretilebildiğini gösterdi. Benzer şekilde, Martin Luther KingJr.’ın AI ile oluşturulan görüntülerinin aile tarafından “saygısızlık ve manipülasyon” olarak nitelendirilmesi üzerine OpenAI’nin bu içerikleri askıya alması da The New York Post'ta geniş yer buldu. Bu durum, şirketin “yalnızca hak sahipleri isterse engelleriz” yaklaşımını hızla değiştirmesine neden oldu. Sora’nın yarattığı tartışmalarda ücretli kullanıcı- ücretsiz kullanıcı ayrımı da belirgin. Premium kullanıcılar, telifli ya da hassas figürleri daha güçlü araçlarla manipüle edebiliyor.

Son haftalarda yaşananlar başka bir şeyi daha gösteriyor: Kültürel üretim de freemium mantığına göre bölünüyor. Platformlardaki freemium mantığı Sora’da da tekrar ediyor. Freemium modellerde platformlar geniş bir taban oluşturarak reklam gelirini artırmak, ücretsiz kullanıcıların sürekli veri üretmesini sağlamak ve ağ etkisiyle premum kullanıcıları çekmeyi amaçlar. Ücretsiz kullanıcılar sınırlı sayıdaki üretim hakkıyla farklı türleri test ederek, sistemin sınırlarını deneyerek, başarısız örnekler üretip geri bildirim sağlayarak platformun algoritmik deney alanını oluşturuyor. Premium kullanıcılar ise daha temiz, daha hızlı ve daha kaliteli üretim hakkına sahip oluyor. Sora’nın tutarlı karakter üretme, fiziksel simülasyon ve sesli diyalog gibi güçlü özellikleri özellikle premium kullanıcılar için optimize edilmiş.

Yüzeysel bakıldığında AI teknolojisiyle içerik yaratıcılığı erişilebilir görünüyor. Fakat son haftalarda yaşananlar erişilebilirlik söylemini yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Örneğin, OpenAI başlangıçta “cömert ücretsiz kullanım” söylemini öne çıkarmış; kısa sürede GPU maliyetleri ve ticari sürdürülebilirlik gerekçeleriyle ücretli modele geçmişti. Business Insider’ın haberinde OpenAI yöneticileri, “Sora’nın sınırsız ücretsiz kalması, teknik olarak imkansızdı” diyerek bunu açıkça belirtmişti. Açıklamalar freemium tuzağında erişilebilirliğin bir vaat, eşitsizliğin bir mimari olduğunu doğruluyor.

Sora örneğiyle ele aldığımızda platform ekonomisinin temel çelişkisini gizleyen freemium gelir modelinin herkese kapıyı açar gibi yaptığı, sonra ağ etkisiyle ve kazananın her şeyi aldığı platform ve dijital ekosistemde, kurduğu ekonomik bariyerlerle dijital bir sınıf yarattığı görülür.  Ağ etkisi ile çalışan freemum model ücretsiz kullanıcılara muhtaç iken ücretsiz kullanıcıların deneyimi sınırlı, görünürlükleri düşük, üretim kapasiteleri kısıtlıdır. Ücretsiz kullanıcı veri üretir, premium kullanıcı veriden korunur. Üstelik ücretsiz kullanıcılar, modelin iyileştirilmesi için sürekli veri sağlarken, premium kullanıcılar bu iyileşmenin asıl getirilerini tüketir.Yani platformun veri yükü ücretsiz kullanıcıların sırtına binmişken,premium kullanıcılar daha az veri bırakırlar, reklam ve yönlendirme baskısından daha fazla korunurlar.

Sora’nın ücretsiz kullanıcıları yalnızca birkaç saniyelik video çıkarabilirken, premium kullanıcılar dakikalara, netliğe ve hızın lüksüne erişir. Ödeme gücün kadar iyi ve uzun içerik üretirsin. Freemum tuzağında yaratıcılığın sınıfsallaştırılmasında kimin nitelikli dijital karakter yaratabileceği, kimlerin uzun hikayeler üretebileceği ödeme gücüne bağlı. Başka bir ifadeyle kültürel üretim araçlarına erişim, ücretli aboneliğin arkasına saklanmakta.

1970’lerde televizyon üzerine eleştirel ekonomi-politik çalışmalar yapan Dallas Smythe’nin “izleyici metası ve bedava kullanıyorsanız ürün sizsiniz” diyerek temellendirdiği reklamveren, izleyici ve yayıncı ilişkisi freemium modelde de devam ediyor. Ücretsiz kullanıcının kendini yoksun hissetmediği sistemin iç zekasıeşitsizliği görünmez kılmak üzerine kuruluyor. Kullanıcılar, sınırlanmış erişimlerini bir “hediye” gibi görmeye başlıyor. Gerçekte ise platformun değerini artıran en büyük bileşen ücretsiz kullanıcıların yarattığı veri ve içerik yoğunluğudur. Bu bağlamda Sora’nın ve diğer içerik üretim ve paylaşım platformlarının freemum modeli bir fiyatlandırma tercihi olmakla birlikte dijital eşitsizliği normalleştirerek artmasını sağlayacak. Bugün “herkes içerik üretebiliyor” söylemi gerçek değil. Çünkü eşitsizlik açık bir hiyerarşi şeklinde kendini göstermeden, sessizce yerleştiriliyor. Platform ekonomisi ve ekosisteminin yapısı gereği herkes eşit koşullarda içerik üretemiyor ve üretemeyecek. Dolayısıyla küresel teknoloji şirketlerinin, “yaratıcılıkta devrim, demokratikleşme ve erişilebilirlik” söylemini bir pazarlama aracı olarak kullanması eşitsizliği görünmez kılma çabasıdır. Dijital alanın yeni bir sınıfsal mimari ile düzenlenmesinde freemiumun cazibesi buradan geliyor. Freemium, erişimi genişletmez; eşitsizliği inceltir, gizler ve derinleştirir. Open AI Sora bunun en parlak ve en son yüzüdür.

Kültürel üretime erişimin sınırlarını çizen yeni ödeme ve platform modelleri, kültürel üretimin kontrolünü kimlerin elinde tuttuğu sorusu AI ve platformlar ilişkisiyle ele alınmalı. Çünkü küresel teknoloji ve platform şirketleri AI ile gelen “yaratıcılıkta devrim”denkimlerin tam kapasite yararlanabildiğini belirleyen ekonomik eşikleri belirliyor.Platform ve AI evliliğiyle, freemium bir gelir modeli olmaktan çıkarak dijital kültürün yapısını belirleyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Ücretsiz kullanım katılım sağlıyor; premium ise kültürel güç veriyor. Katılım herkesin, güç ise ödeme yapabilenin. Bu bağlamda Sora’nın verdiği heyecan dakimin için ve ne kadar erişilebilir olduğu sorusuna verilen yanıt kadar oluyor. Eğer dijital yaratımın sınırları ücretli katmanlara göre belirleniyorsa, eşitlik ilk adımdan itibaren zaten zedelenmiş demektir. Hatta paradoksal durumla erişilebilirlik arttıkça eşitsizlik de artıyor. Kısacası Sora ve freemium model, “katılım” ile “veri sömürüsü” arasındaki sınırı bulanıklaştırmakla kalmayarak dijital deneyimin tüm katmanlarında hiyerarşik bir düzen kuruyor.

Öte yandan bu yapıdaki tuzağı çözmek için önerilen yollar arasında platform kooperativizmi, veri minimizasyonu, kullanıcı-veri sahipliği ve kamuya ait dijital altyapılar gibi modeller öne çıkıyor. Bu öneriler bugünkü dünya sisteminde ne kadar çözüm üretir bilinmez ama AI ile geliştirilen yaratıcılık, platformlar tarafından normalleştirilip freemium ödeme sistemleriyle parasallaştırılırken, gerçekten kültürel üretim ve yaratıcılıkta özgür ve eşit olduğumuza inanacak mıyız? AI, gerçekten özgürleştirici bir yaratım aracı mı? Yoksa üretim kapasitesini ödeme duvarlarının belirlediği yeni bir ekonomik norm mu?