Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,0146
Dolar
Arrow
38,8585
İngiliz Sterlini
Arrow
52,1770
Altın
Arrow
4142,0000
BIST
Arrow
9.400

Açık etmeselerdi iyiydi

Hani çıkıp gerine gerine “ortada bir pazarlık yok” diye yurdum insanına ittirmeye çalışıyorlar ya terör örgütü KCK'nın sözcüsü Zagros Hiwa'nın PKK'nın Abdullah Öcalan'ı, “barış görüşmelerinde”, “baş müzakereci” olarak ilan etmesiyle fena halde açığa düştüler.

Demek ki ortada bir “müzakere” var ya da bir “müzakere süreci” planlanıyor.

Yoksa durduk yere niye böyle açıklama yapsınlar.

Müzakere, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne göre; bir konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunma; oylaşma...

Yani iktidar yeşil ışık yakarsa, Türkiye Cumhuriyetinden bir yetkili, Abdullah Öcalan ile karşı karşıya oturup fikir alışverişinde bulunacak!

O kadar da olmaz, demeyin!

Dün, Meclis kürsüsünden Abdullah Öcalan asılsın diye Tayyip Erdoğan'a yağlı urgan atan Bahçeli'nin bugün terörist başını “barış güvercini” ilan etmesini de kimse beklemiyordu.

Ama oldu, cümle alemi ters köşe yaptı.

Şimdi kaseti biraz geri saralım.

DEM'li Tuncer Bakırhan, Bahçeli'nin düğmeye basmasından beş gün önce işaret fişeğini atmış, "İktidara Bu meselenin baş müzakerecisi Sayın Öcalan'dır. Açın İmralı'nın kapılarını Sayın Öcalan'ın düşünceleri halkla buluşsun" demişti.

Ama o vakit “süreç” daha netleşmediği için bu açıklama havada kalmıştı. Şimdi anlıyoruz ki, meselenin ana hatları zaten belliymiş.

Üç vakte kadar Abdullah Öcalan ile doğrudan masaya oturacaklarmış gibi görünüyor.

İktidardakiler son dakikada topu taca atarlar mı, bir şey söylemek zor ama maazallah, DEM'ciler  çıkıp havada bulut, sen Cumhurbaşkanlığını unut deyiverirse, ne olacak?

Bu açıklamalar oyun başlamadan yapılan ısınma hareketleri...

Yurdum insanına kolayca kabul ettiremeseler bile taleplerine dair en azından bir aşinalık yaratmak istiyorlar.

İktidardakiler, önceki açılım, saçılım mevzusunda, “oy kaybeder miyiz” kaygısını taşıyorlardı.

Bu sefer farklı.

Altını kalın kalemle çizelim. Şimdi böyle bir dertleri yok.

Ortada sadece Tayyip Erdoğan'ın kendi gündemi var.

Ancak, arkasında eskisi gibi bir halk desteğinin kalmadığını da biliyor. İmamoğlu’nun tutuklanması, CHP üzerinde kurulan baskı, sesini çıkaranın, hak, hukuk, adalet diyenin içeri atılması hep bu yüzden.

Öyle bir korkutalım ki, kimse kaşını gözünü oynatamasın!

Göründüğü kadarıyla meselenin bu tarafı pek umurunda değil. Yakın gelecekte bir seçim görünmediği gibi işler yolunda gider, anayasayı değiştirir, koltuğunu garantiye alırsa yurdum insanı arkasında durmuş, durmamış, destek vermiş, vermemiş zaten fazla bir önemi olmayacak.

Bütün mesele, köprüyü geçene kadar ayıya dayı demekte ama köprüyü geçtikten sonra elde şimdiki haliyle bir memleket kalır mı, orası meçhul.

Amma ve lakin, yurdum insanında bıçak kemiğe dayanmış durumda.

Bardağın nasıl taştığına, İmamoğlu tutuklandıktan sonra hepimiz şahit olduk.

Saray beslemeleri, troller, iflah olmaz cumhuriyet düşmanları, çakma solcular filan şimdi PKK silah bıraktı, kendisini feshetti diye bayram havası estirmeye çalışıyorlar ki, millet yeniden sokağa dökülmesin.

Ne olur, ne olmaz, burası Türkiye...

İnsanların aklını çelmenin derdindeler. Ama algı operasyonları da bir yere kadar. Gün olur, devran dönerse ayazda kalabilirler, bunun farkındalar.

Ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar, kaç takla atarlarsa atsınlar, PKK'nın 12'nci Kongresi'nin ardından yapılan açıklamanın hiçbir yenilir, yutulur tarafı yok.

Türkleri soykırımcı ilan  ettiler, meseleyi Sevr Antlaşması'na kadar götürdüler.

Eğer, en başında, terör örgütünün yaptığı açıklamalar yok hükmündedir, diyerek kestirip atsalardı, ortada mesele kalmayacaktı. Ama kendileri açısından kritik önemi haiz olan anayasa sürecini bu açıklamaya bağlamış olduklarından, mecburen muhatap almak zorunda kaldılar.

İktidar ne kadar gözlerden ve dikkatlerden kaçırmaya çalışsa da örgütün önde gelenlerinin açıklamalarıyla mızrak artık çuvala sığmıyor.

Mesela, Murat Karayılan ve Duran Kalkan açık açık konfederasyon çağrısında bulundu. Belli ki gündemleri bu.

Hadi diyelim, Abdullah Öcalan “baş müzakereci” oldu ve bizimkilerle masaya oturdu. O vakit, Türkiye'nin nasıl bir konfederasyona dönüştürüleceğini mi müzakere edecekler, diyerek on puanlık sualimizi soralım; cevabını okuyucumuzun ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.