Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Berber Mevlüt

ABD'nin boşboğaz Büyükelçisi Tom Barrack’ın, Trump'ın Tayyip Erdoğan'a ihtiyacı olan şeyi, yani meşruiyet vereceğini söylemesiyle, ortalık toz duman oldu.

Bir “meşruiyet” tartışmasıdır gidiyor.

O günden beri sazı eline alıp çalmayan neredeyse kalmadı.

Benim aklıma ise berber Mevlüt geldi.

1990'ların başında Ankara'nın ünlü Bestekar Sokağı'nın Tunalı Hilmi'ye çıkan köşesindeki dükkanda çalışıyordu.

O vakitler ortada henüz çılgın eğlence mekanları, lüks kebapçılar, yeni tarz meyhaneler, butik kahveciler, 'Irish pup'lar yoktu. Rumeli ve Kebap 49 gibi ağır abileri saymazsak iş yerlerine servis yaparak ayakta kalmaya çalışan bir iki piknik, tostçu, büfe... O kadar!

Mevlüt’ün çalıştığı dükkan da sokağın havasına uyacak şekilde son derece mütevazıydı.  Üç koltuk ve kendisiyle birlikte patronu...

Ama ilginçtir, Başkent'in bütün dedikodusu sanki orada dönüyordu. Ankara'nın siyasi dehlizlerinde ne konuşuluyorsa bir şekilde Mevlüt’ün haberi oluyordu.

Müşterileri arasında siyasetçilerin yanısıra müsteşarından genel müdürüne, daire başkanından uzmanına kadar her seviyeden çok sayıda bürokrat, hakim, savcı, gazeteci, yabancı diplomat vardı. Çok çaktırmıyordu ama bazı emekli MİT'çiler de tıraş olmak için kendisine geliyordu.

Say ki Kazablanka filmindeki Rick'in barı... Kuyruklu piyanosu bir de Sam eksik.  İçki yerine demli çay kışın da ıhlamur.

Nedendir bilinmez, insanlar berber koltuğuna oturduğunda çeneleri açılıyordu. Mevlüt bütün anlatılanları zihnine kaydediyor, kaydetmekle kalmayıp neden, niçin, nasıl diye sorguluyordu. Çoğu vakit, bunları meseleyle ilgili olacağını düşündüğü diğer müşterilerinden teyit ediyordu. Fanfinifinfon işlere meraklı olduğundan hangi siyasetçinin kaç tane sevgilisi var, hangi vekil karısını aldattı, hangi bürokrat kiminle “dost hayatı” yaşıyor gibi magazinimsi haberleri de ihmal etmiyordu.

1994 yılının Ocak ayının ilk günleri olmalı, tıraş olmak için yanına gittim.

Koltuğa oturur oturmaz, “Abi” dedi, “Tayyip Erdoğan'ı ileride Türkiye'ye Başbakan yapacaklarmış”

“Nereden çıkardın bunu Mevlüt” bakışı attım. Huyunu, suyunu bildiğim için boş konuşmayacağını düşünüyordum ama bu söyledikleri benim için o vakit fazla bir anlam ifade etmedi.

Ankara'da siyasi hava bambaşkaydı. DYP-SHP Koalisyonu tabiri caiz ise işleri çarşafa dolamıştı. Ekonomi çuvala girmek üzereydi.

Çok geçmeden 5 Nisan'da çömlek patlayacaktı.

Üstelik henüz yerel seçim yapılmamıştı ve sandıktan ne çıkacağını kimse bilmiyordu.

Tayyip Erdoğan o vakit Refah Partisi'nin İstanbul il Başkanı'ydı. Erbakan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı için kendisini aday göstereceğini tahmin ediyorduk; İslamcı cenah içinde bir karizması vardı ama kamuoyu araştırmalarına göre Refah Partisi'nin alabileceği en yüksek oy yüzde 20 civarındaydı.

Yani, Tayyip Erdoğan'a o günün ahval ve şeraiti içinde lazım olandan fazla ehemmiyet vermenin manası yoktu

Yine de “Kim söyledi” diye üsteledim.

Cevap vermedi, “Amerika Tayyip Erdoğan'ı istiyormuş. Başbakan olursa, Amerika'nın sözünden çıkmayacakmış” diye eveleyip geveledi.

Lafı uzatmadım, Erbakan'ın öğrencisi Amerika'ya bu kadar yakınlaşmaya kalkarsa Milli Görüş tabanı kendisini aforoz eder mealinde bir iki cümle edip konuyu kapadım.

Sonrası malum. Refah Partisi yerel seçimde patlama yaptı. Tayyip Erdoğan yüzde 25 ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Yaz aylarına doğru Ankara'nın kulağı delik gazetecilerinden Sabri Canbeyli ile konuşurken “Amerikalılar Tayyip ile fazla ilgileniyor. İstanbul Başkonsolosluğu'nda siyasi işlerle ilgilenen bir diplomatını sadece Tayyip ile temas için görevlendirmişler” diye bir cümleyi lafın arasına sıkıştırıverince bende alarm zilleri çaldı.  

Sabri Canbeyli'nin İçişleri Bakanlığı'yla ve istihbaratçılarla arası iyiydi. Üfürmediğini tahmin edebiliyordum.

Belli ki birilerinden bilgi almıştı.

Hemen aklıma Mevlüt geldi. “Acaba” dedim, bazı mühim şeyler duymuştu da bana söylemekten mi çekinmişti.

Sonra askere gittim, ne olup bitti bilmiyorum ama sekiz ay sonra mesleğe geri döndüğümde, derin mahfillerden haber aldığını bildiğim kiminle konuşsam Amerika'nın Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığa hazırladığını duyuyordum.

Çok geçmedi Erbakan, 1995'teki seçimden zaferle çıktı, 1996'da hükümetin direksiyonuna geçti. Ama uzun ömürlü olmadı. 28 Şubat süreci filan derken baktık ki, Amerika artık gizli saklı değil, açık açık Tayyip Erdoğan'a oynuyordu.

Hatta 1999 yılındaki 4 Temmuz resepsiyonunda gazetecilerle sohbet eden Amerikalı bir diplomat ortalık yerde “Taahhütlerini yok saymıyoruz. Bizim desteğimizle Türkiye'nin siyasi istikrarına hizmet edebilir” demişti.

Arkası geldi, 2001'de AKP kuruldu. 2002'deki seçimden birinci parti çıktı. Milletvekili bile değilken Beyaz Saray'da ağırladılar. Zaten 2003'te de bin bir katakulliyle milletvekili seçildi ve Başbakan oldu.

Yani, berber Mevlüt'ün bana söylemesinden tam dokuz yıl sonra...

Şimdi muhalefet yağmasa da gürlüyor, meşruiyetin kaynağı milli iradedir, Trump'ın icazeti meşruiyetin kaynağı olamaz filan diye... 

Kimse kimseyi kandırmasın, siyasal İslam neredeyse çeyrek asırdır, Atlantik ötesinden gelen destekle iktidarda; yurdum insanı şimdiye kadar bunu bilerek sandık başına gitti, oyunu buna göre kullandı. 

Tayyip Erdoğan hiç gocunmadı, Beyaz Saray'daki her bir kare fotoğrafıyla seçmenini tahkim etti.

AKP'nin bir proje partisi olduğu sır değil, kendi mahallelerinden Abdurrahman Dilipak ve beriki mahalleden Erol Mütercimler'in bu meseleye dair şahitlikleri, söyledikleri sosyal medyada var. İsteyen bakabilir. Kimse de çıkıp bugüne kadar yalanlamadı.

Şimdi ne oldu, birden köpürtmeye başladılar.

Aslında bütün mesele, Tayyip Erdoğan'ın emri hak vaki olana kadar o koltukta oturabilmek için  yaptığı hukuksuzlukları, adaletsizlikleri Amerika'da Başkanlık makamındaki açgözlü bir işadamının fırsat olarak görmesi.

Pazarlık cümlesi muhtemelen şu:

“Madem içeride meşruiyetin tartışılıyor, merak etme ben sana bunu sağlarım yeter ki istediklerimi yap...”

Yani, mealen diyor ki sen Rus petrolünü bırak, benden gaz al, uçak al; mallarımın gümrük vergisini sıfırla; Ortadoğu'da dümen suyumdan çıkma, emperyalist emellerime aykırı siyaset izleme, İsrail'i tehdit etme, İran'a karşı yanımda ol, Büyük Kürdistan'a ses çıkarma ben de seni iktidarda tutayım, istersen sıcak para göndereyim, ortaçağ kalıntısı neo hamidyen rejimini görmezden geleyim, post modern Halifeliğine alkış tutayım.

Bu kadar basit.

Peki, siyasi iktidarın asıl meşruiyet kaynağı olması lazım gelen yurdum insanının iradesi, oynanan bütün bu tiyatro cümle alemin gözünün önündeyken nasıl tecelli edecek, onu da yapılacak ilk seçimde göreceğiz.