Sanki bu memlekette yaşamıyorsun da say ki distopyadasın; debelendikçe battığın, kurtulmak istedikçe gömüldüğün bir bataklıkta...
Boğazına kadar çamur; nefes almaya çalıştıkça ağzına, yüzüne bulaşıyor.
Öğürdükçe, öğüresin var. Leş gibi pislik her yanını sarmış.
Ya da bir korku tünelinin içindesin, zifiri karanlıkta; ne kadar gidersen git sonunda ışığı göremiyorsun.
Sadece sen değil, hepimiz...
Nereye tutunacağız, yaslanacağız; nereden destek alacağız, bilmiyoruz; elimizi attığımız elimizde kalıyor.
Tarifi mümkün olmayan bir çürümüşlük, kokuşmuşluk! Hava çok ağır; dayanmak mümkün mü?
Kıramadığımız bir kuşatılmışlık içindeyiz. Dört bir yanımızı sarmışlar.
Yine de direnmeye, karşı koymaya çalışıyoruz.
Lafı uzatmayalım!
2025 Türkiye’sinde yaşamak nasıl hissettiriyor sorusunun cevabını vermek çok ama çok zor.
Cümlelerimiz, kelimelerimiz kifayetsiz kalıyor. Nereden başlasak, nasıl anlatsak!
Bu, kolayca tarif edilebilir mi?
Öfke, çaresizlik, bunalmışlık, kısılmışlık, sıkışmışlıkla harman olmuş ağır bir nefret hissi... Ama bunların ötesinde çıkış yolu bulamamanın ya da içindeki karanlığı kabul etmenin yüküyle boyun eğmiş olmanın verdiği acı.
Belki son çeyrek asırda bizi biz yapan değerlerimizi yemiş, bitirmiş olmanın verdiği devasa bir boşluk hissiyatı.
Daha elim ve daha vahimi, emanetine yeterince sahip çıkamamış olmanın verdiği vicdan azabı.
Günün sonunda, yorgunluk, kırgınlık nihayetinde birkaç damla gözyaşı, ince bir yürek sızısıyla kendini gösteren hüzün.
Yaşama sevincimizi zaten çoktan gasp ettiler; hayatımızda yeşertmeye çalıştığımız ne varsa kırıp döktüler.
Hasbel kader çeyrek asır kadar önce memleketin üzerine kabus gibi çökenler; şimdi ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı tamamen teslim almak; iliğimizi, kemiğimizi daha fazla sömürebilmek için üzerimize abandıkça abanıyor.
Hunharca çullanıyorlar.
İnsanlık, merhamet, vicdan... Ara ki bulasın.
Hangi karanlık mahfillere hizmet ettikleri, kimlerin güdümünde oldukları belli. Zaten saklama ihtiyacında değiller.
Nasıl olsa cehaletle besledikleri kara kalabalıklar her daim arkalarında.
Bizi yeniden ortaçağ karanlığına gömmek; aklımızı on beş asır öncesinin Arap hurafeleriyle iğdiş etmek istiyorlar ki boruları ilanihaye ötsün.
Ama artık tık nefes olduk. Soluğumuz kesildi, kesilecek.
Beterin nihayeti olmadığını da öğrendik.
“Bundan kötüsü yoktur herhalde” dediğimiz anda çok daha kötüsü karşımıza çıkıyor ki ne düşüneceğimizi, ne yapacağımızı bilemeden öylece kalakalıyoruz.
Ruh sağlığımızı bari kaybetmemeyim diye alıp başımızı gideceğimiz bir yer de kalmadı. Memleketin her yanını ona buna peşkeş çektiler. Dağımız, ovamız, yaylamız, gölümüz, denizimiz; hepsinin üstüne fütursuzca çöktüler, yağmaladılar, yok ettiler.
Israrla ve inatla “Umut biterse bize onu yeşertmek düşer” diyerek yolumuza devam etmek istiyoruz. Hani derler ya, insan “bitti” dediği yerde yeniden başlarmış.
O noktaya geldik mi yoksa orayı çoktan geçtik de doktorun “ne isterse yesin” dediği safhada mıyız?
Ne diyelim; söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Çok Okunanlar

Abdülhamit'in sahte diplomalı torunu bakın ne yapmış...

'Kurban seçildim... Akar, Güler ve Ünal işi bana yıktılar'

Eski koca bıçak ve tabancayla restoran basıp dehşet saçtı

Osimhen'i geçecek transferde sıcak gelişme

Volkan Uçak sahte diplomayı kaç paraya aldı?

Ağustos ayının ilk anketinden Erdoğan'ı düşündürecek sonuç

Sahte diplomalı Volkan Uçak'ın üniversitesi de sahte çıktı

Bungalovdaki gizli kamera skandalında sanıklar ilk kez hakim karşısında

Cumhuriyet'e gerçekten sahip çıkmak! Turan Karakaş'a derin saygı ve özlemle....

Eski eşinden kocasına meydan dayağı