Geçen hafta çıktı dedi ki, “31 Mart'ta yapılacak mahalli idareler seçimleri benim için bir final”
Gündem bir anda değişti.
Yoksa siyaseti bırakıyor muydu?
Tartışmalar aldı yürüdü.
Sosyal medyada köpürtüldükçe köpürtüldü. Haber kanallarında birinci gündem maddesi oldu.
2009, 2012, 2022'de “son kez” açıklaması yapmıştı ama bu kez gerçekten siyasete noktayı koyuyor olabilir miydi?
Peşinen söyleyelim; siyaseti bırakmaz, bırakamaz!
O eşik çoktan aşıldı.
Bu saatten sonra ben gidiyorum, diyerek köşesine çekilmez, çekilemez.
Gelin dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Geçmişte kullandığı benzer ifadelerin de arkası dolu değildi. Seçmeni ve özellikle kendi tabanını çok iyi tanıdığı için bu tür çıkışlarla duygusal kopuşların önüne geçebileceğini çok iyi biliyordu.
Benzer taktiği Turgut Özal uygulamış ve başarılı olmuştu. Muhafazakar, mütedeyyin seçmeni tahkim etmek için başarısı kanıtlanmış bir taktikti.
Bugüne kadar tutmadığı olmamıştı, hele yurdum insanının gönül teline dokunacak bir eda ile söylendiği zaman akan sular duruyordu.
Duyguları harekete geçirmek, bu yolla insanları etkilemek, yalnızca akla hitap edebilen sözlerden çok daha güçlü bir propaganda aracıydı.
Üstelik bunu jestiyle, mimiğiyle, vurgulamasıyla, tonlamasıyla, ustaca kullandığı imam ağzıyla son derece başarılı bir şekilde uygulayabiliyordu.
Eğer gerçekten bırakmaya niyeti olsaydı, en fazla üç dönem Başbakanlık yaptıktan sonra ayrılır; emeklilik günlerinde canı sıkılmasın diye mesela bir vakfın başına geçip kendince “hayır işleri” yapmaya devam edebilirdi.
Ama o ne yaptı; 2002'de iktidara geldikten sonra tam 11 yıl Başbakanlık koltuğunda oturdu.
Başbakanlık kesmedi.
2014 yılında kendisini Cumhurbaşkanı seçtirdi.
O da kesmedi, 2017'de rejimi değiştirdi.
Bunu ömür boyu iktidarda kalabilmek için yaptığını cümle alem biliyor.
Gerisi lafı güzaf!
Sırada belki Halifelik var, bilmiyoruz. Daha koyu tonda İslami bir rejimin kendisini koruyacağını düşünüyor olmalı.
Siyasette bulduğu her boş alanı dincilikle doldurmasının nedeni bu.
Oysa, koltuk inadı ekonomiyi çökme noktasına getirdi.
Yeter ki ben ipleri elimden bırakmayayım, ülkeye ne olursa olsun, ister batsın, ister çıksın, rabbena hep bana, diyerek yürüyor.
Siyasi hırsı hep aklının önünde.
Bir türlü doymak bilmiyor.
Kendisini “Sultan” bizleri de “kul” olarak görüyor.
Himmetinden sual olunmasını istemiyor.
Anayasa'ya ister uyar, ister uymaz; istediğini bakan yapar, istemediğini kovar, beğenmediğine küfür eder; her talimatı buyruktur!
Bu ruh halinin psikopatolojisi gerçekten izaha muhtaç!
Biraz olsun tanıyanlar zaten bırakıp gitmeyeceğini ya da beklenti eşiğini tatmin ettikten sonra son dönemlerin moda tabiri ile “level atlamak” isteyeceğini düşünüyorlar ki, çok haklılar.
Ama nereye kadar, bunun sonu yok.
İnsanoğlunun kaçınılmaz gerçeği ile günün birinde yüzleşmek zorunda kalacak.
Sonuçta hepimiz mortalite sahibiyiz.
Görüyoruz, sağlığı artık uzun soluklu siyasete el vermeyecek.
Farkında olmaması mümkün değil.
Diyelim ki, siyaseti bugün bıraktı; yarından sonrasının tufan olacağının da farkında.
2002'den bu yana ilmik ilmik örülmüş bu yolsuz, mafyatik düzenin ayakta duramayacağını, yerine kim geçerse geçsin, millete dayattığı bu rejimin çökeceğini, kendisine de 22 yılın hesabının sorulacağını çok iyi biliyor.
Sistemin çürümüşlüğünden beslenen sonradan görme siyasal İslamcı burjuvazi de kendisini orada tutmak için elinden geleni yapıyor.
Eğer bırakıp giderse, onlar da bugüne yaptıkları yolsuzluklarının, hırsızlıklarının bedelini ödemek zorunda kalacaklar. Bu dünyanın hesabını bu dünyada verecekler.
Korkunun ecele faydası olmadığının altını kalın kalemle çizelim.
2003 yılında Azerbaycan'da Haydar Aliyev'in yerine oğlu İlham Aliyev geçmişti. O vakit, demokrasi anlayışımız bugünkü kadar körelmediği için bunu kendimce mesele etmiştim. Mutat basın toplantısında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Selim Sermet Atacanlı'ya, - ki kendisi tanıdığım dünya iyisi insanlardan ve en nitelikli diplomatlardan birisidir – bunu sormuştum.
Çankaya Köşkü'nde Ahmet Necdet Sezer gibi demokratik hassasiyeti son derece yüksek bir ismin oturuyor olmasından dolayı resmi yaklaşımın bunu yansıtacağını düşünüyordum.
Ama öyle olmadı.
Selim Sermet Atacanlı, “bizim için Azerbaycan'ın istikrarı önemlidir” deyiverdi. Yani, Türkiye, Azerbaycan'da babadan oğula geçen bir rejimi, demokrasiye tercih ediyordu.
Toplantı sonrası yanına gittim, niye böyle bir açıklama yaptığını sordum. Devlet kararıymış.
Fazla üstelemedim ama çok şaşırmıştım, safça “bizde olsa yer yerinden oynar” diye düşünmüştüm.
Aradan geçen yıl 20 yıl Türkiye'de çok şeyi değişti. Ne yazık ki, yeni kuşaklar demokrasinin ne olduğunu bilmiyor.
31 Mart'tan sonra da siyasete noktayı koyacağını, kenara çekileceğini düşünenler boşuna beklememeli.
Sağlığı el verdiğince devam edecek.
Kendisinden sonrası için bir hazırlığı var mı, şimdiye kadar pek fazla bir kulis bilgisi sızmadı. Ortada, Hakan Fidan'dan Selçuk Bayraktar'a, Hulusi Akar'dan Numan Kurtulmuş'a kadar birkaç isim dolaşıyor ama şimdilik bunlar söylentiden ibaret.
Eli ayağı tutuyorken, birini işaret eder mi, yoksa gittiği yere kadar mı, der; bilmiyoruz. Zaman gösterecek.
Neyse enseyi fazla karartmayalım, umudumuzu yitirmeyelim; Türkiye, bu anomalik dönemi de bir şekilde aşıp çağdaş dünya içinde yerini bulacaktır, diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Arda Güler ilk 11'de var mı? Leganes-Real Madrid maçı ne zaman?
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kerem Aktürkoğlu Benfica - Estrela maçında olacak mı? İlk 11'de var mı?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Immobile Beşiktaş-Göztepe maçında ilk 11'de mi? Beşiktaş- Göztepe maçı ne zaman?