Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Fidan, icazet almaya mı gitti?

31 Mart'a şunun şurasında 10 gün kaldı. Türkiye'nin gündemi bütünüyle yerel seçime kilitlenmiş görünüyor.

Ortalık toz duman.

İktidar, 2019'da kaybettiği belediyeleri alabilmek için gözünü karartmış durumda.

1 Nisan'dan sonra bizi nasıl bir Türkiye bekleyecek, herkesin kafası fazlasıyla karışık. Ama, kesin olan şu ki, Türkiye bir kırılma noktasına doğru gidiyor.

Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Komplo teorileriyle gerçek arasındaki ince çizgi üzerinde yazılıp çizilenleri bir kenara koyarsak, önümüzdeki süreçte, birbiriyle yakından ilişkili üç önemli mesele gündemin ön sıralarında olacak gibi görünüyor.

İlki, Erdoğan'ın Neo-Hamidyen rejiminin geleceği.

İçinde yaşadığımız distopyanın kurumsallaşıp, kurumsallaşmaması meselesi. Türkiye, yerel seçimden sonra Erdoğan'ın ömür boyu iktidarda olacağı bir anayasa değişikliğine gidebilir mi?

Burada asıl öne çıkan soru, daha sonrasına ilişkin...

Yani, kendisine emri hak vaki olduğunda yerine kim geçecek?

İkincisi de bunun Atlantik ötesi boyutu.

ABD, Erdoğan'a, sen yerine geçecek birini belirle, eğer biz onay verirsek, onunla da çalışmaya devam ederiz mi, diyecek.

Yoksa, yeter artık, sen misyonunu tamamladın, diyerek sonrasına ilişkin plan yapma mesajı mı verecek?

Üçüncüsü de Erdoğan, hala eli ayağı tutuyorken yerine geçecek ismi işaret mi edecek, yoksa son anına kadar ipleri elinde mi tutacak?

Bütün bu soruların cevapları, öyle ya da böyle farklı noktalarda farklı şekillerde uç veren tartışmaları tetikleyecek gibi görünüyor.

Yerel seçimin hengamesi içinde pek fazla ön plana çıkmıyor ancak, Ankara'da sessiz sedasız bu üç sorunun cevabı aranıyor.

Erdoğan sonrası için ortada bazı isimler var ama bunlar şimdilik söylentiden öte değil.

İktidar içindeki klikler, belki kendi gönüllerinden geçenleri, fısıltı gazetesi ile öne çıkarmak istiyor veya bilerek bazı isimleri ortaya atıp Erdoğan'ın bu isimlerin üstünü çizmesini sağlamaya çalışıyor olabilir.

Ancak, iki hafta önce yaşanan bir gelişme dikkat çekiciydi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye ile ABD arasındaki Stratejik Mekanizma Toplantısı için ABD'ye gitmişti.

Özellikle, İsveç'in NATO üyeliğine yönelik çekincesini kaldırması sonrasında yapılan bu ziyaretin gündemi zaten üç aşağı beş yukarı belliydi.

Zaten, ABD'den ayrılırken düzenlediği basın toplantısında ele aldıkları konu başlıklarını sıralamış, ABD'li muhataplarıyla enerji, ekonomi, finans, maliye, terörle mücadele ve bölgesel konular başta olmak üzere Gazze, Suriye ve Ukrayna gibi ana başlıklarda karşılıklı görüş alışverişinde bulunduklarını söylemiş, Türkiye'nin bu konulardaki pozisyonunu net şekilde ortaya koyduklarını belirtmişti.

Buraya kadar sürpriz bir sürpriz yoktu

Ama, Hakan Fidan'ın Washington’daki ilk gününde, Türkiye'de bu işlerle ilgilenenlerin hiç yabancısı olmadığı Amerikalı akademisyen Michael Rubin'in kaleme aldığı makale, kafalarda yeni soru işaretleri yarattı.

Rubin, açık açık Hakan Fidan'ın Erdoğan'dan sonra Türkiye'yi yönetmeye talip olduğunu vurguluyor ve bunu eleştiriyordu:

“Fidan'a kırmızı halı sermek ya da Erdoğan'ın halefi olma hırslarını desteklemek yerine, ABD'nin çıkarlarını, bölgesel güvenliği ve Türkiye'nin kendi özgürlüğünü ve gelişme yeteneğini savunmak daha iyi olacaktır. Küresel Magnitsky Yasası unvanını hak eden herhangi bir figür varsa, o da Fidan'dır” diyerek tavrını daha ilk başta belli etmiş.”

Rubin'in  Küresel Magnitsky Yasası'na atıfta bulunmuş olmasının ayrıca dikkat çekici olduğunun altını kalın kalemle çizelim.

Acaba bu, önümüzdeki dönem için bir işaret fişeği ya da bir mesaj olabilir miydi?

Yazıda bunun dışında bir nokta daha öne çıkıyor.

Erdoğan'ın yıl sonundan önce ABD'yi ziyaret etmek istemesi, Fidan'ın bunun için Washington'da destek araması...

Rubin diyor ki;

“Resmi olarak, Fidan ilişkileri sıfırlamak istiyor. Savunma ve enerji işbirliğinin yanı sıra Ukrayna ve Gazze'deki mevcut savaşların tartışılması da gündemin üst sıralarında yer alıyor. Fidan, yıl sonundan önce Erdoğan'ın Beyaz Saray'a resmi bir ziyarette bulunmasını da isteyebilir.

... Türkiye'de veraset tartışmaları çok yaygın. Komplo, Türk siyasi kültürünün bir parçası. Erdoğan, Richard Perle gibi eski Amerikalı yetkililerin onu Washington'da tanıştırmasıyla başbakanlık için önemli bir destek aldı. Bu nedenle, başkalarının Türkiye'nin dümenini ele geçirmek için Washington'dan yeşil ışık arayacağını varsayıyor.”

Peki, Washington Erdoğan'a yeşil ışık yakar mı?

Öngörüde bulunmak zor çünkü, Joe Biden'ın bir yıl sonra o koltukta oturup oturmayacağı belli değil. Erdoğan'a resmi davette bulunup Beyaz Saray'da ağırlamasının kendisi açısından siyasi sonucu olacağını biliyor. Tam seçim öncesi Yahudi lobisinin tepkisiyle karşılaşmak istemeyecektir.

Eğer bunu göze alırsa karşılığında Türkiye'den önemli tavizler bekleyecektir.

Lafı hiç uzatmaya gerek yok, Erdoğan eğer ki Biden ile masaya oturursa bu pazarlığın, tek adam rejiminin kurumsallaşmasına ABD'nin vereceği destek karşılığında Ankara’nın Suriye'deki Kürt yapılanmasını tanıması ve Türkiye'de bir Kürt açılımı için düğmeye basılması olacaktır.

Bu, seçim öncesi Biden'ın içeride elini güçlendirebilir ve Erdoğan ile görüşmeyi göze alabilir.

Önümüzdeki dönem Ankara-Washington hattındaki gelişmelere dikkatlice bakmak gerekiyor diyerek yazımıza noktayı koyalım.