Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Gerçek ve yakın tehdit!

Emperyalist efendileri, ağababaları arkalarında olmasa böyle bir cüretle, böyle bir arsızlıkla ortaya çıkabilirler miydi!

Kimlerden, hangi mahfillerden cesaret aldıklarını saklama niyetinde de değiller.

Türkiye Cumhuriyeti'ni tasfiye etmek, yerine İslamcı-Kürtçü bir federasyon kurmak için hazırladıkları yol haritasını, yurdum insanının gözünün içine soka soka Meclis'teki Öcalan komisyonuna verdiler.

Ortada ne demokrasi ne insan hakları ne barış ne de kardeşlik için hazırlanmış bir plan, belge veya öneri paketi var.

Silahlar sussun, terör bitsin, artık kan akmasın gibi şeklen hoş ama gerçekte içi boş laflarla süslenmiş olması bir anlam ifade etmiyor.

Kürtçülerin aynı İslamcılar gibi hiçbir vakit derdi daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla kardeşlik veya bir arada yaşama gayreti olmadı. Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yonttular.

Analar ağlamasın filan diye yurdum insanının gönül telini titretmeye kalksalar da meselenin bir ihanet süreci olduğu artık ayan beyan ortaya çıktı.

Ez cümle DEM'in bu raporu, Türkiye'nin itinayla parçalanması projesinin kağıda dökülmüş halidir.

Salı günü yazmıştık; takke düştü, kel göründü diye...

Görünen sadece, kel değil; biraz daha dikkatli baktığımızda bu ihanet sürecinin nasıl ustalıkla planlandığını, ayrıntılarının nasıl ince ince kotarıldığını da anlayabiliyoruz.

Bu işleri çok iyi bilen eski bir dostum, “DEM'in hazırladığı raporda, Amerika'nın da Almanya'nın da ve hatta Brüksel'deki AB bürokratlarının da parmak izi var” dedi. Ankara'da hangi yabancı diplomatların bu işlerin peşinde koştuğunu, diplomasi kulislerine kulak kabartan herkes öğrenebilir.

99 sayfalık bu raporun yeni olmadığı, Bahçeli düğmeye basmadan çok daha önce yazılmış olduğu belli. Her maddesi üzerinde düşünülmüş; çalakalem yazılmış bir metin değil.

Bugünlere hazırlıklı gelmişler. Yani, kimse son dakikada “Meclis'te komisyon kurulsun, biz de rapor hazırlayıp verelim” dememiş.

Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl ortadan kaldırılacağı üzerine bir güzel kafa yormuşlar.

Mesele, göründüğünün çok daha ötesinde...

ık yüreklilikle yazalım, kafamızı devekuşu gibi kuma gömmeyelim.

İslamcılar ve Kürtçüler, nihai hesaplaşma için saflarını sıklaştırıyor. Bu, bizim için yakın ve gerçek bir tehdit.

Hafife alınmaması lazım.

Tuğlaları tek tek çekecekler. O tuğlaları itinayla seçmişler.

Mesela, Anayasa'nın 'Eğitim ve Öğrenim Hakkı'nı düzenleyen 42'nci, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını düzenleyen 66'ncı maddelerinin değiştirilmesini istiyorlar.

Meseleleri anadil eğitimi değil, anadilde eğitim için bastırıyorlar.

Anadilde eğitimi, Kürt etnik kimliği için kritik önemi haiz gördüklerinden “olmazsa olmaz” diye listenin başına yazmışlar. Bu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından hem zihinsel, hem kültürel kopuşun başlangıç noktası olacak.

Bir süre sonra başka bir coğrafya içinde etnik zihniyetin tornasından geçmiş, ortak düşünme kabiliyetini kaybetmiş, “ötekini” düşmanlaştırıp varlığını sürdürebileceğini zanneden bir toplum ortaya çıkacak.

Bu sebeplerden ötürü DEM için Türkiye’de Kürtçe'nin serbest olması, devlet tarafından desteklenmesi, yaşatılması çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bunlar, kişisel hak ve özgürlüklerin sınırları içinde. Onların meselesi, kolektif hak ve statü.

Ayrıca belli ki doğrudan “Türk” kimliği ile de büyük bir dertleri var. Buradan kendilerine etnik bir ayrıcalık çıkarmanın peşindeler. Kendilerini “Kürt” olarak tescil ettirecekler ki memleketin tapusuna sahip çıkabilsinler.

Hukuk önünde Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit, onurlu vatandaşları olmak yetmiyor. Anayasa'daki “Türk” tanımının etnik bir yaklaşıma işaret etmediğini, birleştirici, bir araya getirici “üst kimlik” olduğunu çok iyi bilmelerine rağmen, bunu hedef almalarının stratejik bir amacı var. Bu taşıyıcı kolonu berhava ettiklerinde, bütün devleti çökertebileceklerinin farkındalar.

Yani, iyi niyetli ve yapıcı değiller, hiçbir zaman da olmadılar. Etnik kimlikler üzerinden egemenlik paylaşımının koskoca Yugoslavya'yı ne hale getirdiğini hepimiz biliyoruz.

Sadece kavramsal olarak mevzi kazanmanın ötesine geçmişler. Anayasa'nın yerel yönetimleri düzenleyen 127'nci maddesinin değiştirilmesini talep ediyorlar. Ankara'nın “Kuzey Kürdistan” olarak tanımladıkları bölgelerden elini çekmesini istiyorlar.

Yani, ucu üç vakte kadar bağımsızlığa gidecek fiili bir özerklik ya da otonomi, deyin siz buna.

Hani Kürt isyanını bastırmasının önüne geçmek için BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararı sonrasında Saddam Hüseyin bütün sivil kapasitesini Kuzey Irak'tan çekmek mecburiyetinde kalmıştı ya, DEM de Türkiye'nin bunun benzerini yapmasını istiyor.

Yani diyorlar ki, egemenliği paylaşalım.

Irak'ta meselenin sonu nerede vardı, hepimiz biliyoruz.

Bundan sonrası Irak için tufan oldu. Koskoca memleket parça pinçik hale geldi, bir daha da ayar tutmadı .

Bir noktada önü kesilmezse, bizim için de mesele oraya doğru hızla gidiyor.

DEM'in talepleri arasında “çok dilli kamu hizmeti” de var. Bu kadar ayrıcalık istedikten sonra, çok dilli kamu hizmetini atlasalardı zaten garip olurdu.

Gelelim, zurnanın zırt dediği yere...

DEM raporunda “Batı Türkiye'den konuşlandırılan özel operasyon birliklerinin, geçici operasyon ekiplerinin ve çatışma dönemi askeri güçleri geri çekilsin” demiş. Terörle Mücadele Yasası'nın da kaldırılmasını istemiş.

Sanki büyük bir savaşı kaybetmişiz de ateşkes görüşmelerinde bize şart dayatıyorlar.

“Böyle saçma sapan talepleri kim ciddiye alır” filan diye gülüp geçmeyelim. Meclis komisyonuna verilmiş olması bile bu zihniyete meşruiyet sağlıyor. Yarın, gün olup devran döndüğünde birilerinin bu raporu Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne koymayacağının hiçbir garantisi yok.

Tabi, bu kadar talebin arasına Şeyh Said, Seyit Rıza, Said-i Nursi'yi de sıkıştırıvermişler. İslamcı kesimin gönül teline basacaklar. Böylece boşa mermi yakmamış olsunlar.

Abdullah Öcalan'a dair talepleri ve beklentileri zaten yeni değil. İktidar da karşı durmuyor. Üç vakte kadar, kendisi İmralı'daki villasında ziyaretçi kabul etmeye başlarsa şaşırmayalım.

Bu raporla sadece taleplerini değil, kendi etnikçi zihniyetlerinin terminolojisini de kayıtlara geçirip meşrulaştırıyorlar.

Hasılı kelam, son derece sıkıntılı bir dönemin eşiğinde duruyoruz. Bu eşiği atlamak mecburiyetindeyiz. Eğer ayağımız takılırsa, yandı gülüm keten helva diyerek yazımıza noktaya koyalım