Memleket barut fıçısı.
İktidar içeride ipleri sürekli geriyor ki kontrol elinden kaçmasın. Kaşını kaldıranın, itiraz edenin, “hak, hukuk, adalet” diyenin, demokrasi isteyenin üzerine çullandıkça çullanıyor.
Muhalif gördüğü kim varsa ümüğüne çökmek için aportta bekliyor.
DEM'le halvet olup, terörist başı Abdullah Öcalan'ın gönlünü hoş edip kazasız belasız Anayasa değişikliğiyle o “kritik eşiği” atlayana kadar bu işler böyle gidecek.
Nasıl olsa Ana Muhalefetin başında Özgür Özel var.
Sureti haktan görünerek ve çok fena muhalefet ediyormuş gibi yaparak iktidarın değirmenine su taşıdığı için Saray'dakilerin içi rahat.
Amma velakin, çaktırmamaya çalışsalar da harici meselelerde ciddi sıkıntı söz konusu!
Kıbrıs'tan Suriye'ye, Yunanistan'dan Avrupa Birliği'ne, Filistin'den Amerika'ya; iktidar için işler son derece namüsait bir mahiyette tezahür ediyor.
Dış siyaseti sadece, koltuğunu koruma, neohamidyen rejimini tekemmül ettirme, İhvancı ideolojik zeminini sağlamlaştırma, tabanını tahkim etme ve sıcak para bulma aparatı olarak gördüğünden, memleketin âli menfaati filan umurunda değil.
Mesela Türkiye, geçenlerde Kıbrıs'ta tarihinin en kritik gölünü yedi.
Ama iktidarın derdi, bu golü yemekten ziyade, muhalefetin meseleyi sürekli köpürtüyor olması.
Hakan Fidan, “Biz aile içi meseleleri, kamuoyu önünde konuşmuyoruz” dedi. Dış siyaseti böyle algılayan bir zihniyetten nasıl “rasyonel” bir yaklaşım beklenir ki...
Hani biri çıkıp, “Sessiz kaldık çünkü, Orta Asya'da pişen, bize de düşecek” minvalinde açıklama yapsaydı, onun bile anlaşılabilir tarafı olurdu.
En azından, 12 milyar Avro'nun 3 milyarı Çin'den Avrupa'ya uzanan güzergah için harcanacağından, Türkiye kendi alt yapısını iyileştirmek için buradan pay alabilir mi, böylesine stratejik bir güzergah Avrupa'ya karşı elimizi güçlendirir mi ve bütün bunlar Kıbrıs'tan taviz vermeye değer mi diye tartışabilirdik.
İktidar bunu istemedi çünkü o zaman, Avrupa'dan gelecek paranın memleketin hayrına mı harcanacağı yoksa yandaş üç beş iş adamının cebine mi gideceği meselesi tartışma konusu olurdu. Belli ki şimdiden açık etmek istemediler.
Amerika ile de işler pek istedikleri gibi değil.
Karşılıklı nağme yapıyorlar ama bizimkilerin Trump konusunda ciddi bazı tedirginlikleri var.
En başında, “süreç”, “terörsüz Türkiye” filan diyerek PKK'yı meşrulaştırırlarsa, PYD-YPG de Golani ile masaya oturup Şam'daki yeni idareye eklemlenirse Trump Suriye'yi Türkiye'ye bırakır, askerlerini çeker diye hesap kitap ediyorlardı.
Amerika, Suriye'deki teröristlerin hamiliğinden vazgeçtiğinde bizimkilerin eli rahatlayacaktı.
Hevesleri kursaklarında kaldı.
Trump'ın ilk Başkanlığı sırasında Suriye Özel Temsilciliği görevini yürüten, “karakutu” James Jeffrey, “ABD bölgeden kısmi şekilde çekiliyor. Bunun Amerika'nın kuzeydoğu Suriye'deki genel varlığına ve bildiğimiz kadarıyla Güneydoğu'daki El-Tanf'a da hiçbir etkisi olmayacak" deyiverdi.
Oysa Trump daha koltuğa oturur oturmaz, Avrupa'ya “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” deyince, gözleri ışıldamıştı.
Hemen üstüne atlamışlar, bizim ordu sizi korusun, siz de içeride bizim işimize yarayacak bazı adımlar atın filan diyerek pazarlık masasına oturmak istemişlerdi.
Hani, tam üyelik istemiyoruz ama mesela Gümrük Birliği'ni gözden geçirelim, ekonomiyi biraz ayağa kaldıralım; vize muafiyeti sağlayın, savunma sanayimiz için yardım edin, F-35'leri alamadık ama Eurofighter verin gibi...
Ama Ekrem İmamoğlu tutuklanınca hava birden bozdu. Eurofighter satışı Avrupa'nın büyük abisi Almanya'nın vetosuna takıldı.
Şimdi pusulayı tekrar F-35'e çevirmiş görünüyorlar.
Ortalık bu kadar karışıkken, Yunanistan'ın boş duracağını düşünmeyelim.
Şimdilerde "mekansal deniz planlaması" diyerek Ege'de karasularını 12 mile çıkarmanın peşine düştü.
Nasıl olsa, Türkiye'de iktidarın gemi gönderip bunu engelleyecek gücü yok.
Yani fırsat bu fırsat diyor.
Göründüğü kadarıyla Suriye'de işler istedikleri gibi gitmiyor.
Geçenlerde Suriye, Türk Hava Yolları'nın küçük kardeşi Ajet'in uçuşlarını durdurdu.
Şam, Ankara'dan karşılıklı olarak sefer düzenlemesine izin vermesini talep etti.
Çünkü, halihazırda Türk Hava Yolları Suriye'ye haftada yedi uçuş gerçekleştiriyor ama hiçbir Suriyeli havayolu şirketi Türkiye'ye uçamıyor. Syrian Air ve özel havayolu şirketi Cham Wings'in işlettiği uçaklar, Türkiye'nin ve Avrupalı havacılık otoritelerinin teknik standartlarını karşılamıyor.
Sadece bu olsa yine iyi...
Bizimkiler, Türk Hava Yolları'nın bir iki uçağını Suriye'ye verirler, mesele çözülür ama siyaseten de sıkıntılar mevcut. Hakan Fidan, Ankara'da Hamas'ı ağırlarken Golani, Filistin İslami Cihat Hareketi'nin Suriye'deki iki temsilcisini tutukladı. Üstelik bunu bizimkilerin gözünün içine baka baka yaptı. Anlaşıldığı kadarıyla Amerika'nın yaptırımlarını kaldırması için üç vakte kadar Suriye'yi Filistin hareketinden tamamen temizleyecek. Tabii ki İsrail zil takıp oynuyor.
Dünyanın başında az dert varmış gibi şimdi Pakistan ile Hindistan savaşın eşiğine geldi. Bir de bu iki nükleer güç kapışırsa vay halimize, diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar

Bakanlık üç harfli markette satılan peyniri ifşa etti

İstanbul'da 'İngiliz boksör' dehşeti

Şener Üşümezsoy'dan yeni deprem uyarısı

50 günde göçen Suriye politikası!..

Isparta Valiliği'nin 1.9'luk deprem için paylaştığı mesaj gündem oldu

İnfaz yasası değişiyor: Gündüz işe akşam cezaevine

Yeni açılım sürecinin sonuna mı gelindi? Erdoğan müdahaleye hazırlanıyor

İmamoğlu'nun diploması iptal edildi mi? Bazı dekanlar imza atmadı

Harici işler de iyi gitmiyor

Ümit Özdağ'dan 30 sayfalık tarihi savunma