Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,5358
Dolar
Arrow
34,7339
İngiliz Sterlini
Arrow
44,0584
Altın
Arrow
2950,0000
BIST
Arrow
9.878

Kalemi çoktan kırmışlar!

Tayyip'in konuşmasıyla ortaya çıktı.

“Komutanlarının açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapan teğmenlerin yarın neler yapabileceklerini kim bilebilir?” dedi.

“15 Temmuz’da milletin sinesine çarpıp yenilmeselerdi darbecilerin ülkeyi nasıl bir iç savaş iklimine sürükleyeceklerini bilmeyen var mı?” diye sordu sonra devam etti:

“Bu hakikatler gün gibi ortada dururken kılıç şakırtıları arasında disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir? Allah aşkına, bu nasıl bir şuursuzluktur?”

Zatı âlilerinin sözlerinden anlıyoruz ki teğmenlerin hükmü çoktan verilmiş.

Geriye sadece duyurmak kalmış.

Oysa, sarayın emir eri Yaşar Güler daha öncesinde karar tarihi için 25 Kasım'ı işaret etmişti.

Ancak o gün ses seda çıkmayınca acaba iktidar geri vites mi yapıyor diye düşünmüştük. Üstelik sarayın Selvi boylu borazanının, “Erdoğan Yaşar Güler’e çok sert gitmeyin’ talimatı verdi” diye yazmış olması tornistan ihtimalini kuvvetlendirmişti.

Ama, öyle değilmiş.

Hadi, Tayyip kendi seçmenini tahkim etmek için esti, gürledi diyelim.

Peki, Yaşar Güler neyin derdinde!

Henüz soruşturma safhasında olmasına rağmen "Teğmenler ile ilgili sürecin doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Atatürk'ten ziyade disiplin suçunun incelenmesi hedef. İkaz ve emirlere rağmen kasıtlı organize ve planlı bir disiplinsizlik hareketi. Hakkında disiplin soruşturması yürütülen teğmenlerin hiçbirine neden ant okuduğu, Mustafa Kemal'in askerleriyiz dediği sorulmadı. Basın davet edilerek eylemin bilinmesi istenmiş ve kasten emir komuta zinciri sekteye uğratılmıştır” demesini nereye koyacağız!

Acaba O da üç vakte kadar halef selef olduğu Hulusi Akar gibi tenzili rütbeye uğrama ihtimalinden telaşa mı kapıldı!

Kendi ayakkabısını bağlayabilecek ya da yürürken sakız çiğneyebilecek kadar zekası olan kim varsa, bu ifadelerin soruşturmayı yürütenlere açık bir talimat olduğunu anlayabilir.

Her ne kadar neden “Mustafa Kemal'in askeriyiz” dediklerinin veya neden ant içtiklerinin sorulmadığını söylese de iktidarın karın ağrısının asıl bu olduğunu, siyasal İslamcıların tıynetini bilen herkes görüyor.

İşin sonunun nereye varacağı üç aşağı beş yukarı belli.

Bir kez daha yazalım.

Teğmenler hakkında verilecek karar, Türkiye için kritik eşik olacaktır.

Eğer, öyle ya da böyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ilişikleri kesilirse, bundan sonra Mustafa Kemal'in askeri olmak; yani laik, demokratik Cumhuriyeti savunmak bir suç haline gelecektir.

Buradan içtihat çıkarmaya çalışıyorlar.

Bir tarafta Cumhuriyet devriminin aydınlanmacı paradigması diğer yanda neo-hamidyen sultanizm.

Disiplinsizlik filan diyerek kendilerine haklılık payı çıkarmak istiyorlar ama sıkıntı bunun çok ötesinde.

Gelelim zurnanın zırt dediği yere.

Yurdum insanı teğmenlere; daha doğrusu teğmenlerin üzerine ant içtiği Mustafa Kemal'in felsefesine, Cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sahip çıkabilecek mi?

Buradan uç verecek güçlü bir muhalefetle, Tayyip'in ömrünün sonuna kadar o koltukta oturmasını sağlayacak Anayasa değişikliğine ya da memleketi parçalanmaya kadar götürecek kirli pazarlıklara karşı durabilecek mi?

Ne yazık ki bilmiyoruz.

Sosyal medyada cansiperane mücadele verenlerin hakkını teslim edelim ama mesela hasbel kader Atatürk'ün koltuğuna oturmuş olan Özgür Özel'den medet ummak ne kadar akıllıca olur!

Tayyip'in ceketini giyip karşısında el pençe divan durduğundan beri ne söylerse söylesin, ne kadar bağırırsa bağırsın inandırıcılığı kalmadı.

Ergenekon, Balyoz kumpaslarının kurulduğu dönemde, Cumhuriyet Gazetesi'nde çalışıyordum.

Beni en fazla hayal kırıklığına uğratan; Atatürkçü, vatansever subaylar sahte delillerle derdest edilirken, CIA beslemesi FETÖ'cüler Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bütün kademelerine yerleşirken, yerleştirilirken; Genelkurmay Başkanı terörist diye hapse atılırken yurdum insanının kahir ekseriyetinin sanki yazlık sinemadaymış gibi çekirdek çıtlatıp olanı biteni, “dubakalinooolcek” diye seyretmekle meşgul olmasıydı.

Daha elim ve daha vahimi, siyasal İslamcılar kendilerine iktidar yolu göründükten sonra hiç taviz vermeden “Türk ordusu dinsizdir” demeye başladılar; yurdum insanı da sanki çocuklarının eline kına yakıp askere gönderen kendisi değilmiş gibi bu kirli propagandaya inanıp asker düşmanlığı yapanların arkasında hizalandı.

40 bin evladını kara toprağın altına sokan terör örgütüyle masaya oturanları iktidarda tuttu, alkışladı.

IŞİD, iki Mehmetçiği cayır cayır yakarken de kimsenin sesi çıkmadı.

Çıkmadığı gibi bu vahşi katillere “Ortadoğu'nun öfkeli çocukları” diyen adamın peşine düştü.

O’nu Başbakanlık koltuğuna oturtandan hesap sormadı.

Aksine padişah yetkileri verip ödüllendirdi.

15 Temmuz'da FETÖ'cüler ayıklandı sandı ama yerine ne kadar cemaat, tarikat varsa Türk Silahlı Kuvvetleri'ne çöreklendi.

Tek adam rejiminin önü açılsın diye askeri öğrenciler boğazlanırken, sarıklı amiral tekkenin birinde arzı endam ederken, Yunan Sahil Güvenlik botu Türk kıyılarında cirit atarken bile yurdum insanının sesi çıkmadı.

Fazlası da var.

Askerin yemek yemini değişti, hastaneleri kapatıldı, liselerinin kapısına kilit vuruldu. AKP'nin il ve ilçe örgütlerinin referansıyla gelmeyeni Harp Okulu'ndan içeri sokmadılar.

Hiç uzağa gitmeyelim, geçen sene 10 Kasım’da Tuzla'da Atatürk rozeti takmayanlara tepki gösteren teğmenler gözünün yaşına bakılmadan ihraç edildi.

Bu aslında bir işaret fişeğiydi.

Üç beş kişinin dışında kimse tepki göstermedi. Öyle ahım şahım bir gündem bile olmadı! Eğer o vakit, yurdum insanı ayağa kalkmış olsaydı, bugün “Mustafa Kemal'in askeriyiz” diyen teğmenleri soruşturma konusu yapmaya cesaret edemezlerdi.

Mesele şimdi iktidarın talimatını yerine getirecek olan Yüksek Disiplin Kurulu'nun yapacağı açıklamaya geldi dayandı.

Ne yazık ki yurdum insanı yine kuzuların sessizliğine bürünmüş durumda.

Sarı öküzü çoktan vermiştik.

Verecek başka bir öküzümüz de kalmadığı için bundan sonrasında kaderimize razı mı olacağız diye soralım, cevabını okuyucumuzun ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.