Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.577

Küreselleşmeye bir de buradan bakalım

1990'ların başından itibaren küreselleşmeye ilişkin ne varsa hepsi yazıldı, çizildi.

Benim üniversitede okuduğum 80'li yılların ikinci yarısında, derslerde konusu geçerdi ama acar muhabir olma sevdasıyla yerinden yurdundan kopup gelerek Basın Yayın Yüksekokulu'na girmiş bizim nesil için pek muğlak bir kavramdı.

Tabii o zaman, ne internet vardı, ne cep telefonu ne sosyal medya...

Kiminle, ne zaman, nasıl ve ne şekilde küreselleşeceğimizin cevabı yoktu.

Sadece uluslararası sermayenin dünyada serbestçe dolaşması üzerine konuşulurdu.

Emek ve emekçinin durumu hiç gündeme gelmezdi.

Bizim anladığımız; küreselleşmeyle birlikte büyük büyük şirketler Türkiye'ye gelip büyük büyük fabrikalar kuracak, istihdam yaratacak, işsizlik azalacak; böylece ülkemiz kalkınacaktı.

Zaten, 24 Ocak kararlarının ve 12 Eylül darbesinin arka planında bu vardı.

Türkiye'nin piyasa ekonomisine geçmesiyle birlikte, uluslararası sisteme entegre olacaktık. Finans kapital, Türkiye'ye akacaktı. 

Böylece hepimiz zengileşecek, refah içinde mutlu mesut yaşayacaktık.

Ama duvara tosladık.

Geçen kırk yıla yakın zaman içinde Türkiye'de işler tamamen sarpa sardı. Turgut Özal ile başlayan süreç, siyasal İslamcıların iktidara gelmesiyle devam etti.

2002 yılından bugüne ülkede ne var yok satıldı, ekonomi iflas etme noktasına geldi, Türk Lirası dünyanın en değersiz para birimleri arasına girdi.

Cehaleti besleyen ve cehaletle beslenen iktidarla ülke, vasatın altına demir atarken, küreselleşme üzerine eskisi gibi pek fazla kafa yoran kalmadı.

Geçen yıllar şunu gösterdi: Küreselleşmenin yan etkisiyle, dünya giderek daha fazla parça pinçik oluyor, paradoksal olarak etnikçilik, mezhepçililik, dincilik yükseliyordu.

Dünya hemen her alanda giderek mikro parçalara ayrılıyordu.

Öyle ki, dinsel yasakları bile özgürlük kabul eden postmodern zihniyet dünyayı yeni bir ortaçağın eşiğine kadar getirdi.

Küreselleşmenin bu yönlerine ilişkin söylenecek çok fazla söz var ama biz bugün meseleye başka bir tarafından bakalım.

1991 yılında gazeteciliğe başladığımdan bu yana yüze yakın ülkeye gitme şansım oldu.

Daha çok, Irak, Suriye, Afganistan gibi kriz bölgelerinde bulunsam da, Avrupa'nın en kuzeyinden en güneyine, Afrika'dan Amerika'ya, Ortadoğu'dan Balkanlar'a, Orta Asya'dan Çin Hindi'ne kadar pek çok yerde zaman geçirdim.

Son 30 yılda küreselleşmenin dünyayı nasıl etkilediğine bizzat, görerek ve hatta yaşayarak tanık oldum.

Ancak son 10-15 yılda dikkatimi çeken şu ki, dünya kültürel açıdan giderek tek tipleşiyor.

Çeşitlilik, farklılık ortadan kalkıyor.

Yerelleşme güçleniyor ama yerel kültürler yok oluyor. Kültürel zenginlikler yerini, sıradanlığa, vasatlığa  bırakıyor.

Mesela, Türkiye'den Çekya'ya, Norveç'ten Tanzanya'ya, Yunanistan'dan Malezya'ya, Hırvatistan'dan Singapur'a - ki bu örnekleri çoğaltmak mümkün - artık bütün gençler neredeyse tek tip!

Aynı marka ayakkabı, aynı marka tişört ya da mont giyiyorlar, aynı sosyal medya uygulamalarını kullanıyorlar, aynı dijital platform üzerdinden aynı dizileri seyrediyorlar, aynı marka kahveciden aynı çeşit kahveleri alıp aynı marka bilgisayarlarla çalışıyorlar, aynı bilgisayarlar oyunlarını oynuyorlar.

Saçlarının şekilleri, giyimleri, kuşamları, dinledikleri müzikler hatta davranış kalıpları bile neredeyse aynı!

Kendi kültürlerine son derece bağlı olmalarıyla bilinen Japonlar bile Batılılara benzemek için çaba gösteriyor.

Genç kızlar selfie çekmeden yaşayamaz hale geldi. Kaşlar, dudaklar aynı fabrikadan çıkmış gibi.

Özgün olma çabasındakileri ara ki bulasın!

Buna direnenler yok değil ama rüzgar öylesine güçlü ki, önünde durmak çok zor.

Tüketim kültürü inanılmaz şekilde pompalanıyor. Gençler sadece tükettikleri zaman var olabildikleri gibi bir sanrıya kapılmışlar.

O yüzden, Türkiye'deki, Malezya'daki, Norveç'teki, Singapur'taki AVM'ler tıka basa gençlerle dolu.

Hemen hepsi, pıtrak dikeni gibi dünyanın yer yerine dağılmış o meşhur kahveciden aldıkları latte adı verilen şekerli, köpüklü, sütlü kahve ile arzı endam ederek sosyalleşiyorlar.

Sanki, elinde kocaman plastik bardakla dolaşmadıkları zaman suç işliyorlarmış gibi mutlaka parayı bastırıp sıraya giriyorlar ve kahvelerini alıyorlar.

Mesela, kozmik şakacı bunlardan birkaçını Ankara'daki Ankamall'dan alıp Strasbourg'taki La Fayettet’in içine koysa, hiç yabancılık çekmeden devam ederler!

Farkında değiller ama tek tipleştikçe köreliyorlar, çoraklaşıyorlar, niteliksizleşiyorlar.

Aile bağlarının yerini, sosyal ağlara aidiyet aldıkça, değerlerini yitiriyorlar.

Ömürleri burada geçtiği için kendi ana dillerini adam gibi konuşamaz hale geliyorlar.

Mesela, bugün İstanbul'da, Ankara'da ya da Anadolu'nun herhangi bir yerinde iki genç ile konuşmaya kalksanız iki elin parmaklarından fazla kelime ile kendisini ifade edemediğini görürsünüz.

Özgün kültüründen beslenip evrensel olmak yerine küreselleşmenin getirdi standartizasyona teslim olmayı tercih ediyorlar.

Bilgiyi özümsemek gibi bir dertleri yok.

Hazreti Google‘a sormanın kolaycılığına kaçıyorlar. Çok sıkıştıkları zaman kullandıkları "aynen" kelimesini onların en büyük kurtarıcısı.

Bu, hemen hemen bütün ülkelerdeki gençler için geçerli.

Almanya'dakilerin, Fransa'dakilerin ya da Tunus veya Cezayir'dekilerin durumu birbirinden çok farklı değil.

Hele yapay zekanın günlük kullanıma girmesi durumunda gençlerin hali ne olur; şöyle bir düşününce bunun bizi tam bir distopyanın içine sokacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Böyle giderse üç beş yıl içinde aynı merkezden yönetilen, standartlaştırılmış, özgür düşünceden koparılmış ve hatta düşünme yeteneği elinden alınmış, tüketim odaklı, birbirinden farkları olmayan küresel bir gençlik ile karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor.

Kendisini bunun dışında tutmayı başarabilmiş gençler yok mu? Elbette var. Ama ne yazık ki azınlıktalar.

Bu meselenini siyasi boyutunu da başka bir yazının konusu yapalım diyerek yazımıza noktayı şimdilik koymuş olalım.