Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Nagehan...

Geçen hafta memleketin gündemine Nagehan'ın ifşaat ve itirafları damgasını vurdu.

Sanki, konuşacak başka meselemiz yokmuş, hepimiz dert üstü murad üstüymüşüz gibi tepemize kabus gibi çöken ortaçağ karanlığını, her geçen gün canımızı daha fazla yakan yoksulluğumuzu unuttuk; yemedik, içmedik Nagehan'ın sosyal medyadaki paylaşımlarını tartıştık.

Mevzuya ‘X’ hesabı üzerinden “Hayatımın en büyük pişmanlığı. Klavyenin başındaki en zor dakikalarım bunlar. Yıllardır kendime itiraf edemediğim, içimde biriktirdiğim bazı gerçeklerden bahsetme vakti geldi” diyerek havalı bir giriş yapmıştı.

Her ne kadar daha ilk cümlesi “reklam kokan hareketler bunlar” dedirtse de yazdıkları yenilir yutulur cinsten değildi.

Meğerse başkaları için avaz avaz bağırırken kendi için hep susuyor, içine atıyormuş. Uzun yıllar boyunca tahayyül edilemeyecek boyutlarda psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet sarmalının içinde  yaşamış.

En büyük pişmanlığı, onca zaman yaşadıkları sanki kendi kusuruymuş gibi susmuş olmasıymış.  Üstelik, boşandıktan sonra da şiddetten kurtulamamış falan filan!

Aslında kendince edebiyat yapmaya çalıştığı, ruhumuzun merhamet telinden ses getirtecek bu afilli cümlelerin meali şuydu:

“Evliliğimiz boyunca Rasim beni dövdü, sövdü. Ben de sesimi çıkaramadım”

Ne kadarı gerçeği yansıtıyor, bilmiyoruz ama doğru kabul edip devam edelim.

Nagehan'ın ifşaat ve itiraflarının sonrasında sosyal medya coştu. Yıllar boyu tetikçiliğini yaptığı mahallede amiyane tabiriyle pek sallayan olmadı ama beriki mahalle her zaman olduğu gibi yine karpuz misali ikiye bölündü.

Şiddet gören kadınsa, kim olduğuna bakmadan kayıtsız şartsız arkasında durmak lazım diyenler bir yanda, “Beter olsun” diyenler diğer yanda.

Amma velakin birkaç eski tüfek gazeteci ve Ergenekon, Balyoz mağduru asker dışında kimse çıkıp “Düğün yok bayram yok, eniştem beni niye öptü” diye sormadı. Zamanlamasının manidar olduğunu pek fazla söyleyen çıkmadı.

Bu paylaşımları yapan, Nagehan gibi ülkeyi her açıdan batıran, yerle yeksan eden, bitiren siyasal İslamcı ortaçağ zihniyetinin savunuculuğunu gözü kara biçimde üstlenmiş bir şahsiyet olunca, söz konusu itiraf ve ifşaatları başka bir zaviyeden ele almak gerekiyor.

Ben kendisini ilk kez 2008 yılında görmüştüm.

Ankara'da, isimlerini haberin altında ya da üstündeki imzalarına özellikle dikkat etmeyenlerin dışında kimsenin bilmediği; gazetelerin, televizyonların yükünü omuzlamış yüzlerce belki binlerce basın emekçisinin yanında bir de ağzında gümüş kaşıkla doğup iyi okullarda okutulduktan sonra tepeden paraşütle indirilen “gazeteciler” vardır.

İlk görüşte kendilerini belli ederler.

Genelde patronların, genel yayın yönetmenlerinin ya da en kötüsü Ankara temsilcilerinin yakınlarıdır.

Bu, prens ya da prenseslerin önü hep açıktır.

Ses getirecek röportajlar bunlara verilir, kıdemli siyaset muhabirlerinin aldığı perde arkası haberlere bunların da imzası atılır, yaptıkları rutin haberler bile özel haber muamelesi görür, önde gelen siyasetçilerle yakınlaşmaları sağlanır; ez cümle mesleğin olmazsa olmazı usta-çırak ilişkisinin tornasından geçirilmezler, sürekli ön plana çıkarılırlar ve parlatılırlar.

Ankara'daki “stajlarını” tamamladıktan sonra çoğunlukla kendilerine gazetede bir köşe ya da televizyonda bir program verilir.

Sonra da “çok önemli gazeteci” olarak yurdum insanına pazarlanırlar, kariyer basamaklarını hızla tırmanırlar.

Tabii, bu süre içinde kimin borusunu nasıl öttüreceklerini öğrenmiş olurlar.

Nagehan da bunlardan biriydi.

Covid 19'un vurduğu hafızam beni yanıltmıyorsa Dışişleri Bakanlığı konutunun önünde görmüştüm. O dönem, gazetecilerin kapının önünde nöbetleşe beklemek gibi bir rutini vardı.

Ortalık yerde farkını fark ettirmek için elinden geleni yapıyor olması dikkatimi çekmişti. “Bu kim?” diye sormuştum, “İsmail'in (Küçükkaya) yeni prensesi” demişlerdi. Hiç gözüm tutmamış olacak ki, “Vatana, millete hayırlı olsun” diye espri yaptığımı hatırlıyorum.

Sonrasını zaten biliyorsunuz.

O günden bugüne yaptıklarıyla, ettikleriyle, söyledikleriyle, hal ve tavrıyla sadece siyasal İslamcıların gadrine uğramış olanlar için değil, memlekete ilişkin yüreğinde az buçuk kaygı taşıyanlar için bile bir “nefret” objesi haline geldi.

Peki, durduk yere neden şimdi şahsi hayatını ortalığa serip kendisini yurdum insanına acındırma ihtiyacı hissetti.

İsteseydi, çok öncesinde devletin üst düzeyindeki hatırlı tanıdıklarını devreye sokarak Rasim'in amel defterini kapattırabilirdi.

Ama yapmadı, bekledi.

Öncelikle altını kalın kalemle çizerek vurgulayalım ki, Nagehan'ın bu davranışı simgeseldir.

Bundan sonraki sürece dair siyasi bir pozisyon almak için kendince stratejik demeyelim ama taktiksel bir manevra yapmıştır.

Daha 2019 yılındaki yerel seçimlerde rüzgarın yön değiştireceğini, öyle ya da böyle görünür gelecekte siyasal İslamcıların miadının dolacağını görmüştü.

Gemiyi terk etmek için henüz erken olsa da kapağı nereye atacağı, bundan sonra kimin borusunu öttüreceği konusunda zemin yokluyordu.

Geçen sene Karadeniz gezisine çıkan İmamoğlu'nun otobüsünde arzı endam etmesiyle ilk adımı atmıştı.

Eğer, İmamoğlu, gelen büyük tepkiyi dikkate almamış olsaydı, biz bugün de Nagehan'ı kendisinin yanında görüyor olabilirdik.

Şimdi ise “Yurdum insanı mağdur olanın yanında durur” taktiği ile hareket ediyor. Böylece beriki mahallede sempati kazanmak istiyor ki İmamoğlu'nun Karadeniz gezisindekine benzer tepki bir daha ortaya çıkmasın ya da dikkate alınmayacak kadar cılız kalsın.

Beriki mahallenin kanaat önderlerinden bazılarının hiç düşünmeden, sırf “kadın” olduğu için verdiği destek Nagehan'ın bu taktiğinin bir ölçüde başarılı olduğunu gösteriyor.

Yarın öbür gün kendisini Özgür Özel'in yanında salınırken görürsek şaşırmayalım.

Oysa bu ülkenin çağdaş, aydınlık yüzü olan kadınları, Ergenekon, Balyoz kumpasına uğrayan askerlerin eşlerini nasıl rezilce hedef aldığı hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Açık konuşalım, Nagehan'ın elinde Ali Tatar’ın, Kuddusi Okkır’ın ve Türkan Saylan’ın kanı var. Bunu görmezden gelip, normalleşme, yumuşama martavalları üzerinden açılacak bir kapı, bugüne kadar kendisine karşı birikmiş olan büyük öfkenin CHP'ye yönelmesine neden olacaktır. Özgür Özel'e, bu distopik dönem bittiğinde Nagehan’ın da hesaba çekilecekler listesinin başında bulunması gerektiğini hatırlatarak yazımıza noktayı koyalım.