Başlığı okuyup aklınıza hemen Amerikalı animatör, yapımcı, yazar, senarist James Robert Davis'in 1978 yılında yarattığı o ünlü çizgi karakter; sevimli ama sevimli olduğu kadar hımbıl, tembel, obur, umursamaz, aynı zamanda kibirli ve alaycı sarman kedi Garfield gelmesin.
Bahçeli gibi yapacak da değiliz!
Hani, 2018'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde kendisini eleştiren CHP'nin acar Grup Başkanvekili Özgür Özel'e “Tipitip”, O da Bahçeli'ye “Gargamel” demişti ya, elbette şimdi bizim de tutup kimseyi Garfield'a benzetecek halimiz yok.
Tabii ki gözlüğüydü, burnuydu, botoksuydu filan diyerek “Ad hominem” üzerinden yürüyerek, siyasi eleştiri yapma sığlığına düşmeyeceğiz
Lafı uzatmayalım. Yazımızın konusu kedi değil, Amerika'nın 20'nci Başkanı James Garfield!
Yani ortada sadece isim benzerliği var.
Gelin yakın gözlüğümüzü takıp Amerika'daki siyasetin tozlu raflarındaki bu sıra dışı hikayeye bakalım.
Belki bize bugüne dair bir şeyler anlatabilir.
Yıl 1880.
Kuzey-Güney Savaşı biteli 15 yıl olmuştu. Amerika kendisini hem siyasi, hem ekonomik ama daha çok sosyal olarak toparlama gayretindeydi. Kölelik kağıt üzerinde kaldırılmıştı ama yüzyıllardır adeta kangren olan yaraları iyileştirmek hiç kolay değildi. Bu iş, iç savaşın galiplerine düşüyordu. Ama işler ha deyince yoluna girmiyordu.
Güneylilerin efsane Generali Lee'yi dize getiren Grant, iki dönem Başkanlık yapmış sonrasında koltuğunu Hayes'e bırakmıştı. Hayes'in görev süresi bittikten sonra Cumhuriyetçiler arasında hızlı bir rekabet başlamıştı.
Grant yeniden Başkan olmak istiyordu. Ama Başkanlık dönemindeki sicili pek parlak değildi. Bu sebeple delegeler arasında hassas bir denge ortaya çıkmıştı.
Savaş sonrası dönem çok sancılı geçiyordu ve yolsuzluk söylentileri alıp başını gitmişti. Sistem içten içe çürüyordu. Sadece Cumhuriyetçiler değil, Amerikalıların büyük çoğunluğu değişimden yanaydı.
2-8 Haziran tarihlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan adayını belirleyecek Kongre toplandı.
Cumhuriyetçiler üç parçaya bölünmüştü. Bir tarafta iç savaştan zaferle çıkmış ve hala bir “kahraman” olarak görülen Grant, diğer tarafta savaş sonrası dönemin yorgunluğunu atmak, yolsuzlukları bitirmek, adaleti yeniden tesis etmek, ez cümle taze bir başlangıç yapmak isteyen Blaine ve Sherman…
Üçüncü aday savaş kahramanı General Sherman'ın kardeşiydi ve Hazine Bakanı olarak görev yapıyordu. Hırslı bir kişilikti.
Tabi salonda hiçbir beklentisi olmayan başka bir isim daha vardı.
James Garfield!
Ohio delegasyonunun başıydı. Temsilciler Meclisi üyesi olsa da zamanının büyük bölümünü Mentor'daki mütevazı çiftliğinde geçiriyordu.
Kongre'den önce Sherman Garfield'a bir mektup yazmış ve desteğini istemişti. Yapacağı konuşmanın delegeler üzerinde etkili olacağını düşünüyordu.
Haksız da değildi.
Garfield mektubu okuduktan sonra bavulunu toplayıp Chicago'ya gitti.
Interstate Exposition Building'tan içeri girdiğinde buradan Cumhuriyetçilerin Başkan adayı olarak çıkacağını elbette bilmiyordu.
Kongre hareketli başladı.
Yapılan konuşmalardan sonraki alkışlar delegelerin daha çok Grant'e olan teveccühünü gösteriyordu ama düğüm bir türlü çözülemiyordu.
Hiçbir aday toplam delege sayısının yarısından bir fazlası olan 379 oyu alamıyordu.
Kongrenin en kritik anında Garfield kürsüye çıktı.
Grant’e büyük saygı gösteren, partiyi ikiye bölen Grant–Blaine kavgasını yumuşatmak için Grant’in hizmetlerini öven ama Blaine’i de küçümsemeyen aynı zamanda birleştirici vasfı olan bir konuşma yaptı.
Bunun yanında özgürlük, demokrasi ve geleceğe dair umutları vurgulayan belagati öyle güçlüydü ki salonda adeta yer yerinden oynadı. Stalwartlar yani Grant’i destekleyenler Garfield’ın hitabetinden çok etkilenmişti.
Sözlerinin sonunda “Adayım Sherman” dedi ve delegelerin oylarını Sherman'a vermesini istedi.
Ok yaydan çıkmıştı.
Delegeler, kime destek verdiğini değil kürsüde ne söylediğini ama daha çok nasıl söylediğini önemsemişti. Salonda coşku patlaması yaşandı.
Aslında Kongre'ye gelmeden önce görevi, “İkinci adamlık” yapıp ortalığı toparlamaktı. Ama bir noktadan sonra delegeler ne Grant’i ne Blaine’i ne de Sherman’ı taşıyabildi. Partinin iki ucu birbirini bloke ettikçe, herkesin dikkati, belagatiyle öne çıkan Garfield’da toplanıverdi.
Aday olmadığı halde önce bir oy aldı sonraki turlarda bu sayı katlanarak arttı.
Garfield, kendisine çıkan oylardan son derece rahatsız olmuştu.
Doğruca Sherman'ın yanına gitti, böyle bir tercihinin olmadığını söylecekti ki “Ohio'lu büyük adam James Garfield. Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım” sözleriyle karşılaştı.
Her ne kadar, “Oyların hiçbirini kabul etmeyeceğim. Hepsini size devredeceğim” filan demeye kalksa da “Bu işler böyle yürümüyor Jim” diye lafı ağzına tıkadı. “Sadakatimi ifade ettim Sayın Bakan, geri adım atamam” sözleri de karşılık bulmadı. Sherman sonrasında altın vuruşu yaptı:
“Sadakat mi, gönlünde Başkanlık yatmasa kimse öyle bir konuşma yapmaz”
34 tur boyunca bir türlü aday çıkaramayan, birbirini yiyen fraksiyonlar filan derken kan gövdeyi götürmese de delegeler neredeyse birbirinin gözünü oyacak noktaya geldi. Ama günün sonunda Garfield, 399 oyla Cumhuriyetçilerin Başkan adayı oldu.
2 Kasım 1880'de yapılan seçimde ipi göğüsledi ve 4 Mart 1881'de Başkanlık koltuğuna oturdu. Ama ne yazık ki bu görevini sadece üç ay sürdürebilecekti.
Gelelim bugüne.
Türkiye yaşanan tartışmalara baktığımızda ilginç şekilde, benzer bir sürecin aritmetiğinin konuşulduğunu görüyoruz.
Peki, CHP’de zaman zaman dillendirilen “Özgür Özel Cumhurbaşkanı adayı olur mu?” sorusunun muhtemel cevapları ile Garfield’ın hikayesi arasındaki paralellik bulabilir miyiz?
Özgür Özel düne kadar pek çok kez aday olmayacağını açıkladı. “İki forvetim var” diyerek İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı ön plana çıkarttı, kendisini “teknik direktör” olduğunu söyledi filan.
Ancak geçen hafta çıktı dedi ki:
“Erdoğan'a Türk siyaseti açısından dönüm noktası olacak bir çağrı yapıyorum. Bu milletten özür dilersen, ben bundan sonra siyasi mücadeleyi seninle sandıkta yapmaya varım. Baharda diyorsan baharda, yok 2 ay sonra karda kışta diyorsan karda kışta sandığın gelmesine, aday olursan senle yarışmaya, olamazsan seni emekli etmeye varım.”
İmamoğlu'nun artık kolay kolay Silivri'den çıkamayacağı belli olmuşken, siyasi yasağı şimdilik bulunmasa da diploma meselesinden dolayı fiilen önü kesilmişken, Özgür Özel'in bu açıklaması kendi adaylığı için bir işaret fişeği olabilir mi?
Mümkündür. Eğer böyle ise hem seçmenden hem de parti içinde itirazlar olacaktır. Ama siyasetin matematiği böyle işlemiyor.
Gelin, Garfield’ın 1880’de Kongre salonunda yaşadıklarını, Türk siyasetine tercüme edelim.
“Özel bu işten kaçıyor gibi görünse de salondaki herkes onu işaret etmeye başlarsa ne olur?”
Garfield da koşarak kaçmak istedi. Ama Sherman'ın dediği gibi gönlünde Başkanlık yatmasa Kongre'de o tarihe geçen konuşmayı yapamazdı.
Aynısı Özgür Özel için de geçerli.
Bugün “aday değilim” demeye çalışıyor ama miting meydanlarında, partisinin grup toplantılarında yaptığı konuşmalara bakalım. Gönlünün bir köşesinde söyleyemediği, itiraf edemediği, bir türlü açığa vuramadığı Cumhurbaşkanlığı ateşi yanmasa Genel Başkan olmasından bu yana böylesine insan üstü bir çabayla siyaset yapabilir, hemen her gün böylesine güçlü belagatle ortaya çıkabilir mi?
Tayyip Erdoğan'ın da Özgür Özel'i rakip olarak karşısında görmek istediği sır değil. Çoğu zaman iktidarın değirmenine su taşıdığını da biliyoruz ama siyasette, iki kere iki her zaman dört etmiyor.
Ez cümle yakın bir zamanda siyasetin 'matrix'i çözülmeye başladığında Özgür Özel'i CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak görürsek şaşırmayalım diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
‘Türkiye’nin sorunlarını hangi parti çözer?’ anketinden çarpıcı sonuç!
Özgür Özel ve Garfield
Emrivaki yaptı, AKP, MHP’yi kaybetmemek için 'tamam' dedi
CHP'nin İBB iddianamesi tepkisine MHP medyasından yanıt
MHP'den 'İmamoğlu davası TRT'den yayınlansın' çağrısına yanıt
Adana'da öğretmen skandalı: Gizli kamera ile kayıt yapan öğretmen tutuklandı
Rusya, 4 bin ton LNG taşıyan Türk gemisini vurdu
Araba alacaksanız 2026'da alın
Kasıtlı biçimde üretilen içerikler hakkında suç duyuruları yapıldı
FIFA, TFF'nin talebini reddetti