Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

'Puro bazen sadece purodur'

Rivayete göre Avusturyalı ünlü Psikanalist Sigmund Freud, katıldığı bir toplantıda analitik kişilik kuramı üzerine konuşma yaparken, konu çocukların oral dönemine gelmiş.

Freud, bu dönemde kişinin haz aldığı bölge ağız ve çevresi olduğu bilgisinden hareketle, sürekli yemek yiyenlerin, parmaklarını emenlerin, tırnak yiyenlerin, sık sık sigara, puro, pipo içenlerin genelde oral dönemde takılı kalmış olabileceklerini söylemiş. 

Toplantıyı izleyen acar bir gazeteci, günümüz tabiriyle bu gollük pası kaçırmamış, ağzından puroyu hemen hiç eksik etmeyen Freud’a, "Peki puronuzdan yola çıkarsak sizin de oral döneme takılı kaldığınızı varsayabilir miyiz?" diye sormuş!

Freud’un cevabı tarihe geçmiş:

- Bazen bir puro sadece purodur.

Bu cevabı verdikten sonra Freud, kendi kendine, "ama bazen de değildir" diye mırıldanmış mıdır, bilmiyoruz.

Ancak insanların yaşamın karmaşıklığı karşısında çıplak gerçekleri bazen nasıl ıskalayabileceğini anlatması açısından bunun güzel bir "hikâye" olduğunu söyleyip konuyu Ortadoğu'nun sıcak gündemine bağlayalım.

Hamas'ın İsrail'e saldırısı, İsrail'in de insanlık suçu kapsamına girecek ölçüde orantısız misillemesiyle, gündem tamamen Gazze'deki gelişmelere odaklandı.

10 günden bu yana konusunun uzmanı isimlerin, neredeyse günün 24 saatini dolduracak şekilde yaptığı yorumlar, değerlendirmeler, geleceğe ilişkin projeksiyonlar; Hamas ile İsrail arasında Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren krizi aydınlatmaktan, soru işaretlerine cevap bulmaktan, bölgenin ve küresel sistemin geleceğine ilişkin sağlıklı tahminler sunmaktan çok, meseleyi sadece anlamaya çalışan sıradan insanların kafasını daha fazla karıştırmış gibi görünüyor.

Reyting kaygısıyla, içi boş, dayanaksız ve hatta çoğu zaman saçma sapan olsa da haber kanallarındaki, sosyal medyadaki iddialı söylemlerin buna önemli ölçüde katkı sağladığının altını çizelim.

Yukarıdaki uzunca girizgahın ardından zihnimizi berraklaştırarak daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için "tarihini bilmeyen bugünü anlayamaz, yarını ise öngöremez" diyerek yakın tarihe yakın gözlüğümüzü takarak bakalım.

Soğuk Savaş döneminde ABD'nin, "Yeşil Kuşak" projesiyle desteklediği İslamcı akımlar, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte bulundukları ülkeleri siyasal açıdan etkiler duruma gelmişti. 

Aynı zamanda iktidar talep ediyorlardı.

Bunu fırsat olarak gören Batılı ülkeler, Soğuk Savaş sonrasında yeni dünya düzenini tesis etmek için "kimlik siyaseti" üzerinden yeni bir yaklaşım benimsedi. 

Sovyetler Birliği yıkıldığına göre neoliberalizmin dünyaya egemen kılınmasının önünde bir engel kalmamıştı.

İktidar talep eden İslamcı akımlar, yeni dünya düzeni için fazlasıyla kullanışlı aparatlardı.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da nüfuslarının tamamına yakını Müslüman, hidrokarbon zengini olan aynı zamanda enerji kaynakları veya enerji güzergahlarının üzerinde bulunan ülkeler için "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi" ya da çok bilinen kısaltmasıyla BOP uygulamaya konuldu.

Bölge ülkelerinin çoğu küresel egemenlerin dümen suyunda olmadığı gibi Irak'ta Saddam, Libya'da Kaddafi, Suriye'de Esad açık açık ABD'ye ve başını ABD'nin çektiği ülkelere meydan okuyabiliyordu.

Hedef, bu ülkeleri siyasal açıdan teslim almak neoliberal sistemin sömürüsüne açmaktı.

Radikal İslam'a karşı panzehir olarak sunulan "Siyasal İslam" bu sürecin en önemli unsuru olabilirdi.

Ancak ortada önemli bir sorun vardı.

Siyasal İslam'ın, Batılı ülkelerin işine yarayacak kurumsal bir yapısı yoktu.

Küresel egemenler için strateji geliştiren oyun kurucuların aklına, 1928 yılında İngiltere'nin Mısır'da filizlenmeye başlayan Arap milliyetçiliğinin önünü kesmek için projelendirdiği "İhvan-ı Müslimin" geldi.

Müslüman Kardeşler Örgütü...

İhvan, Mısır'da kurulmuştu ama 1936 yılında Lübnan'da, 1937'de Suriye'de, 1946'da Ürdün'de örgütlendi ve uluslararası niteliğe sahip oldu.

Sonraki yarım asırda Arap dünyasının en eski, en etkili ve en geniş muhalif siyasi yapısı olarak kabul edildi.

Siyasal İslam bağlamında araçsallaştırılması ise 1990'ların başından sonra oldu.

Bunun hemen öncesinde Filistin'de Hamas kuruldu.

1987 yılında Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha, Mısır İhvan'ının Filistin kanadını oluşturdu, bu yapılanmaya İslami Direniş Hareketi'nin Arapça ilk hecelerinden oluşan Hamas adını verdiler.

Örgüt, 2006 yılında Filistin'de yapılan seçimleri kazandı. Sonra Gazze'de yönetimi eline aldı ve bölgeyi demir yumruğu ile yönetmeye başladı.

BOP'un uygulama biçimi olan Arap Baharı'yla birlikte İhvan, 2011'de ilk olarak Tunus'ta ardından Mısır'da iktidara geldi.

NATO müdahalesiyle Kaddafi'nin devrildiği Libya'da ise cihatçı çeteler üzerinden ülkenin önemli bir bölümünde etkinlik sağladı.

Ama sonrasında yapılan seçimlerde hezimete uğradı.

İhvan projesi Libya gibi Suriye'de de başarılı olamadı.

AKP'nin maddi, manevi bütün desteğine rağmen, Şam'da iktidarı ele geçiremedi. İç savaşla birlikte ülke büyük bir yıkıma uğradı.

Ama Tunus ve Mısır gibi ülkelerde işler yolunda gitmiyordu. Geniş halk kitleleri siyasal İslamcılara karşı sokaklara çıktı.

2013'de Mısır'da Cumhurbaşkanı Mursi'nin devrilmesiyle birlikte İhvan projesi iyiden iyiye çıkmaza girdi. Siyasal İslam'ın beslendiği en önemli kaynağın radikal İslam olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor, bu da Batılı ülkelerde tedirginlik yaratıyordu.

Kısa süre sonra Tunus'ta halk seçimlerle İhvan'ı iktidardan uzaklaştırdı.

Oysa birçok boyutuyla Tunus, Uluslar arası kamuoyuna siyasal İslamcı bir model ülke olarak pazarlanmaktaydı. 

Batı, bu süreçte Arap Baharı ile başlattığı "İhvan'ı Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da iktidara taşıma" projesini rafa kaldırmış, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya ilişkin stratejisini değiştirmişti. 

Lafı uzatmadan söylersek, Batı'nın Ortadoğu'yu kendi istediği gibi şekillendirmek, bölgenin hidrokabron kaynaklarını sömürmek, Doğu'dan gelen ticaret yolunu kendi denetimi altına almak için artık İhvan'a ihtiyacı kalmamıştı. Üstelik, Batı'nın tekerleğine çomak sokma riski de vardı. 

Yeni stratejinin yeni oyuncuları, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Hindistan'dı.

Amma ve lakin, Tunus'tan, Libya'ya, Mısır'dan Suriye'ye, Sudan'dan Irak'a kadar birçok ülkede siyasal olarak hezimete uğramış olmasına rağmen İhvan projesi, tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerini henüz alamayacaktı.

2011'den sonra kurulan bütün İhvancı rejimler yıkılmış ancak Hamas, Gazze şeridinde gücünü korumayı başarmıştı.

Yani siyasal İslam'ın Filistin ayağında diğerleri gibi bir başarısızlık söz konusu değildi. Hamas, İsrail'e karşı Arap sokaklarında takdir gören bir direniş sembolüydü. Üstelik, Sünni bir örgüt olmasına rağmen Şii İran'ın kayıtsız koşulsuz desteği arkasındaydı.

Bu, İsrail'in bekası açısından kritik önemi haizdi.

Ez cümle İhvan, bütün bölge ülkelerindeki siyasi denklemlerden öyle ya da böyle çıkarılmış olmasına rağmen Filistin'de Hamas önemli bir aktör olarak varlığını sürdürüyordu.

Batı açısından bir dönemin kapanması için bu dönemin aktörlerinin de artık bir sonraki oyuna kadar kenara çekilmeleri gerekiyordu. 

Hamas, Batı açısından misyonunu yerine getirmiş, Filistin davasını İslamcılaştırmış, bölmüş, parçalamış, Netanyahu gibi dinci/ırkçı bir siyasi figürün İsrail'de yıllardır iktidarda kalması için meşru gerekçe oluşturmuştu.

Ancak, Batı açısından “son kullanım tarihi” de dolmuştu.

Gereğinin yapılması için düğmeye basıldı.

7 Ekim'de patlak veren krizle birlikte İhvan'ın bölgedeki bu son direniş noktası İsrail'in yaptığı/yapacağı geniş kapsamlı askeri bir operasyon ile ortadan kaldırılacak gibi görünüyor. İsrail'in hedefi, Hamas'ın ismini de cismini de tarihe gömmek; kadınların, çocukların, masum insanların canı pahasına!

Yakın tarihin penceresinden bakıldığında İsrail'in Batılı ülkelerinin desteğini arkasına alarak adeta Gazze'yi yerle yeksan edecek olmasının arka planında işte bu çok basit gerçek yatıyor.

"Hamas kendisini imha edecek bu sürecin önünü niye açtı" sorusunun cevabını perşembe gününe bırakalım diyerek yazımıza noktayı koyalım.