CHP daha fazla dayanamadı, sonunda elinden bıraktı. Soğuyunca tekrar eline alır mı, şimdilik bilmiyoruz ama son derece önemli bir kararla Meclis'in terörist Öcalan'a meşruiyet kazandırma tiyatrosunda baş rol oynamayı reddetti, İmralı’ya gidecek heyete “katılmıyoruz” dedi.
Tabiatıyla siyaset karıştı.
İslamcısı, Kürtçüsü, Bahçeli'nin beslemeleriyle birlik olup salvo atışına geçti, sanki cümlesi CHP “İmralı'ya gitmeyeceğiz” desin, biz de üzerine çullanalım diye bekliyordu.
Ama asıl Kürtçülerin hevesi kursağında kaldı.
Hem de fena halde.
Ne güzel, memleketi kuran partinin milletvekilleri, memleketi yıkmak için 50 bin insanın kanına girmiş bir teröristin huzuruna kabul edilecekti. Böylece, Öcalan ve ağababaları erecekti muradına, diğerleri de çıkacaktı kerevetine...
Ama evde yaptıkları hesap çarşıya uymadı.
DEM'ciler, “Sorumluluk alanları da almayanları da tarih yazacak, tarihi doğru tarafta duranlar yapar” diye afili cümlelerle CHP'nin bu kararına tepki gösterdi.
Yani katıksız Cumhuriyet düşmanları, İslamcılar, Kürtçüler, tarikatlar, cemaatler, rejimin içine çöreklenmiş bilumum mafyatik örgütlenmeler, tarihin doğru tarafında; CHP tarihin yanlış tarafında...
Öyle mi!
Orhan Veli'nin dediği gibi, geç bunları anam babam bir kalemde.
CHP'ye gözdağı sadece DEM'cilerden gelmedi, terörist Karayılan da çıktı ta Kandil'den kendince tehdit savurdu, “CHP bu kararından zarar görür” dedi.
Aslında Özgür Özel, son dakikaya kadar top çevirmiş, yumurta kapıya gelene kadar ses çıkarmamayı tercih etmişti.
Oysa daha geçen Ağustos ayının başında Özlem Gürses'e “Ne işimiz var İmralı'da” diyerek bu meseleye dair CHP'nin siyasi pozisyonunu ortaya koymuş olan bizzat kendisiydi.
Ama Bahçeli, “Kimse gitmezse, İmralı'ya ben giderim” diyerek Meclis komisyonuna ayar verdikten sonra nedendir bilinmez eli ayağına dolaştı. Belli ki kendince aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık vaziyetinde kalmıştı.
Açıkça ifade edelim; ideolojik berraklığı ve ilkeli bir duruşu olmadığından sürekli topun gelişine vurma gayretinde. Pozisyona hakimiyetini kaybedecek gibi olduğunda ne söyleyeceğini ne yapacağını bilemiyor; dün, “İmralı'ya gitmeyiz” derken bugün seçmenin nabzına göre hareket etmeye çalışıyor.
İmralı meselesinde de önce ne yapacağını kestiremedi. Bir hafta boyunca “belki geçer” diye patlak veren fırtınanın dinmesini bekledi. Ama fırtına dinmediği gibi şiddetini daha da arttırdı.
Kimsenin kuşkusu olmasın, eğer yurdum muhalifi infial halinde olmasaydı, tepkiler arşa ulaşmasaydı CHP'liler Öcalan'ın huzuruna çıkmak için koşa koşa İmralı'ya giderdi.
Kaldı ki komisyonun Öcalan’la görüşmesini kategorik olarak da reddetmediler; bu görüşmenin video konferans aracılığıyla yapılmasını istediler.
Ha İmralı'ya gidip Öcalan'ı muhatap al ha ekranın karşısına otur.
Ne farkı var, eğer ki illa muhatap olacağım diyorsan!
Samimi olalım, CHP son yıllarda çok hata yaptı ama bunların en vahimi, oy hesabıyla herkese şirin görünme siyasetidir! Yani, bir yüzü Kürtçülere dönük, diğer yüzü Cumhuriyetçi, Atatürkçü, sosyal demokrat tabana.
Arada İslamcılara öpücük gönderiyor olmasını atlamayalım.
Parti sözcülerinin İmralı meselesindeki açıklamaları... Hepsi son derece vahim. “Biz sizi kırmak istemezdik ama…” deyip cümlenin sonunu getiremeyen o mahcubiyet, suçluluk hissiyatı, tedirginlik; sanki CHP’nin içinde bulunduğu ideolojik bunalımın röntgeni gibi!
Grup Başkanvekili Murat Emir’in partisinin kararını açıklarken “Tüm meselenin İmralı’ya gidip gitmeme konusuna sıkıştırılmasına milletimizin rızası yoktur” demesini nereye koyacağız? Sanki millet geri kalanına razı da sadece milletvekillerinin Öcalan'ın huzuruna çıkmasına karşı...
Bir yandan “İlkemiz gereği katılmadık” diyorlar, diğer yandan DEM’e “Yanlış anlamayın, biz aslında sizinleyiz” bakışı atıyorlar.
Güya, CHP’nin İmralı heyetine katılmama gerekçesi ilkeselmiş!
Hadi canım sen de...
İlke dediğiniz şey eğer Cumhuriyetin kuruluş paradigması ise bu rafinedir, aklın, bilimin, imbiğinden süzülmüştür, tarihselliğiyle sarsılmazdır; seçim anketi görünce değişmez, sosyal medya rüzgârıyla yön değiştirmez.
Eğer bu karar ilkesel olsaydı, Özgür Özel günlerce sessiz kalmazdı. “Gideriz, gitmeyiz, bakarız” gibi muğlak cümlelerle geçiştirmezdi.
Açıkça yazalım; bu karar ilkesel değil; Özgür Özel açısından çareseldir. Bir refleks, telaş içinde basılan fren, son anda kapatılan kapı, diyelim. CHP aslında tabandan gelen tepkinin şiddetini gördüğü için panik halinde geri adım atmıştır.
Eğer, Cumhuriyetin kurucu felsefesini özümsemiş, başında olduğu partinin ilkelerini gerçekten benimsemiş olsaydı, Öcalan'a meşruiyet sağlamak için kurulduğu en başında belli olan Meclis komisyonuna katılmazdı.
Ama balıklama atladı.
Bu nasıl bir siyasi çizgidir? Bu nasıl bir stratejidir?
Şimdi, “İmralı'ya gitmem ama komisyonda kalırım” yaklaşımının mantığı olabilir mi?
Anlayan varsa beri gelsin.
Ortadaki asıl gerçek şu: CHP seçmeni kritik önemi haiz meselelerde CHP'den çok daha fazla kararlı ve ilkesel bir duruş sergiliyor. Bu meselede görüldü ki partinin siyasi duruşu, yönetimden değil tabandan geliyor.
Taban, İmralı meselesini kırmızı çizgi olarak değerlendirdi. Tavrını da açık biçimde ortaya koydu.
Başka bir zaviyeden bakarsak, bu durum bize CHP'nin uzun süredir fikir üretmeden yönetildiğini, sadece gündemi takip ederek siyaset belirlediğini, krizleri önceden öngörmek yerine krizlere göre pozisyon aldığını anlatıyor.
İşte tam da bu yüzden CHP, her krizde kolayca sarsılıyor, yurdum insanının kafasındaki soru işaretlerini gidermekte yetersiz kalıyor, diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
Canan Karatay'ın eşi Ali Başak Karatay hayatını kaybetti
Karavan alevlere teslim oldu
CHP'de 16 eski vekilden Özgür Özel'e mektup!
Bank of America’dan yatırımcılar için altın tahmini
Ne yapacaksınız; Özgür Özel’i de mi vuracaksınız?!
Kılıçdaroğlu'ndan eleştirilere ilk yanıt
20 bin dolar ödeme yapıldığı ortaya çıktı
Güney Kore ile Türkiye arasında 'nükleer' iş birliği
İşte Öcalan’la yapılan 3 saatlik görüşmenin detayları...
Akın Gürlek'ten Eti Maden iddialarına ilk yanıt geldi