Cumhur İttifakı'nın ve DEM'cilerin en başından beri “süreç” dedikleri bu “ihanet” tiyatrosunda baş rolü CHP'ye vermek istedikleri sır değil.
Onlara göre mesele son derece basit:
İslamcılar, Kürtçüler, bilumum Cumhuriyet düşmanları ve onların emperyalist işbirlikçileri cümbür cemaat memleketin temellerine dinamit koyarken CHP de yanlarında olmalı ve hatta destek bile vermeli ki, yurdum insanı kolayca kontrol altında tutulabilsin, ortalık fazla karışmasın, millet galeyana gelip sokaklara dökülmesin.
CHP'nin kitleler üzerinde yaratacağı “sedatif” etkiyle güçlü ve birleştirici bir muhalif tepkinin engellenebileceğini düşündüklerini biliyoruz.
Zaten Özgür Özel'in de 19 Mart'tan bu yana yaptığı bütün mitinglerde, şarkılar, türküler, sloganlar eşliğinde seçmeni başarılı bir şekilde yönlendirebildiğini görmüşlerdi.
Bu zaviyeden baktığımızda CHP'yi yanlarına katmanın kendilerince son derece mantıklı bir strateji olduğunu söylememiz mümkün.
Öcalan'ın ve DEM'in, “Meclis komisyonunda CHP mutlaka yer almalı”, “İmralı heyetinde CHP'liler de olmalı” ısrarını aynı çerçeve içinde ele aldığımızda tablo daha da netleşiyor.
Üstelik başta Özgür Özel olmak üzere CHP'nin yönetim kadrosu kendilerine hiç uzak bir noktada durmuyor. Kent uzlaşısı filan derken, zaten perde arkasında utangaç bir ittifak halindeler.
Ancak, işin rengi Bahçeli'nin, “Üç arkadaşımı yanıma alır, İmralı'ya giderim” diyerek Meclis komisyonunu köşeye sıkıştırmasıyla birlikle değişti.
Yurdum insanı adeta galeyana geldi. Kimse, eli kanlı bir teröristin Meclis tarafından muhatap alınmasını kabul etmiyordu.
Toplumun tepki barometresi hızla düştü.
Zaten, CHP içinde uzun süredir bir tedirginlik vardı. Kamuoyu araştırmaları, toplumun kahir ekseriyetinin de CHP tabanının da, CHP’li milletvekillerinin İmralı’ya gitmesine kesin bir biçimde karşı olduğunu gösteriyordu.
Yurdum insanı için mesele yalnızca bir güvenlik veya terör hassasiyetiyle ilgili değildi. Bu aynı zamanda “meşruiyet” tartışmasıydı. 50 bin insanın ölümünden sorumlu olan tescilli bir teröristin meşru, makbul ve muteber kabul edilmesi vicdanları fena halde yaralamıştı.
Ez cümle Özgür Özel tabandaki bu tepkiyi görünce frene bastı ama yine de biraz bekledi. Son dakikaya kadar top çevirdi, fırtına dinmeyince mecburen CHP seçmeninin ya da iktidara karşı başka alternatif görmediği için namus belasına CHP'ye oy veren kitlenin tepkisini dikkate aldı ve “İmralı'ya gitmiyoruz” dedi.
Bu basit bir “hayır” olmanın ötesinde “sürece dair” son derece kritik ve derinliği olan bir siyasi pozisyondu.
Gelin, yakın gözlüğümüzü takalım.
DEM'in son bir yıldaki siyasi hamlelerini, “Muhalefetin merkezini CHP’ye doğru itmek ama CHP’yi de çizgisel olarak DEM’e yaklaştırmak” şeklinde değerlendirmek mümkün. Yani, sürekli temas halinde olmakla ve CHP'nin siyasi pozisyonunu kendi taleplerinin içine doğru çekmekle söz konusu süreçte ilerleyebileceklerini düşündüklerini söyleyebiliriz.
Bu yöntem, muhalif seçmenin enerjisini ve yönelimini dolaylı olarak kontrol etme imkânı sağladığı kadar “CHP’nin attığı her adımı kendi hanesine yazmak” gibi son derece iyi düşünülmüş bir siyaset mühendisliğiydi.
İmralı heyetinde CHP'lilerin yer alması, bu mimarinin en kritik taşı olacaktı.
Ancak, “gitmeme” kararıyla o taş yerinden oynadı ve tüm kurgu sarsıldı. DEM’in stratejisi fena halde akamete uğradı. CHP üzerinden muhalefeti yönlendirme ve kontrol etme planında büyük bir gedik açıldı.
Özgür Özel, “hayır” demeseydi, partisini DEM’in siyasal koordinatlarına önemli ölçüde yanaştırmış olacaktı. Bu, DEM’in “muhalefetin asıl belirleyeni” şeklinde özetlenebilecek pozisyonunu güçlendirecekti. Aynı zamanda “CHP bizimle aynı zeminde” algısını pekiştirecekti. Dahası, iktidarın uzun süredir kurduğu “CHP–DEM ortaklaşması” söylemine yeni bir malzeme verecekti.
CHP’nin fren yapmasıyla bu zincir kırıldı. Bir taş geri çekildi, bütün denklem dağıldı.
İşte zurnanın zırt dediği yer...
Çünkü, o ana kadar iktidar da DEM'ciler de Özür Özel'in komisyonda yer alan milletvekillerinden birisini İmralı'ya gidecek heyete dahil edeceğini düşünmekteydi. Sonra çıkıp seçmeni yumuşatacak, galeyana gelmiş yurdum muhalifinin gazını alacaktı ki, bu süreci kotaranların istediği de tam olarak buydu.
Nihayetinde, ana muhalefet partisinin başındaydı ve kitlelerin bu mesele üzerinden iktidara karşı konsolide olmasını engelleyebilecek gücü vardı.
Ancak işler çok çabuk tersine döndü.
Milletin CHP'nin peşine takılmayacağı belli olunca CHP milletin peşine takılmak zorunda kaldı. Seçmeninin, yıllardır kendi partisine yüklenen “çözüm sürecinin gizli sevdalısı” yaftasını artık taşımak istemediği açık biçimde ortaya çıktı. Bir kez daha aynı fotoğrafın içine girmek CHP’yi hem ideolojik hem de sosyolojik açıdan sarsabilirdi.
Tabiatıyla bu, DEM'cilerde büyük hayal kırıklığı yarattı.
Saklama ihtiyacı da hissetmediler, mesela DEM Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, “Bu yangını söndürmeye koşmayanlara bu ülke gereken cevabı oyuyla verecek” dedi. Öteki Eşbaşkan Tülay Hatimoğulları, “Üzülerek ifade ediyoruz ki yüz yıllık inkârcı ve imha siyasetinin yarattığı kodlar yeniden ve yeniden dirilmektedir” buyurdu. Sırrı Sakık CHP'nin çok büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı yarattığını söyledi.
Ama altın vuruşu Pervin Buldan yaptı. Çıktı sosyal medyasında “Ana muhalefet partisi DEM Partidir. Nokta” paylaşımıyla, “Bu iş artık CHP ile yürümez, en iyisi kapatın gitsin. CHP'nin yerine biz Ana Muhalefet oluruz” mealinde bir mesajla Cumhur ittifakına seslendi.
Belli ki şok olmuşlardı. Öcalan'ın CHP tarafından da muhatap alınmasını süreç açısından kritik önemi haiz görüyorlardı.
DEM için asıl kayıp İmralı’ya gidilmemesi değil; CHP’nin kendisini ortak politika zemininin dışına çekmesidir. Bunun altını kalın kalemle çizelim.
Diğer yandan muhalefeti istediği kıvamda tutma kapasitesi azaldı. CHP üzerinde kurduğu “biz belirleriz” etkisi kırıldı. Tabanlar arası geçirgenlik zayıfladı. Muhalefetteki liderlik yarışında geriye düştü.
Denklemin öbür yanına bakarsak...
CHP için stratejik bir nefes alanı ortaya çıktı. Taban baskısı hafifledi. Seçmen, “parti nerede duruyor?” sorusuna öyle ya da böyle bir cevap aldı. Muğlaklık ortadan kalktı. Kendi eksenini DEM’e kaptırmadı; muhalefetin liderliğini masada değil, kendi siyasi refleksleriyle belirlemeyi seçti.
İşin özü şu: CHP ilk kez uzun zamandır DEM’in belirlediği bir çizgiye girmeyi reddetti.
Ancak bundan sonrası çok daha önemli.
İlerleyen günlerin nelere gebe olduğunu henüz bilmiyoruz. Özgür Özel, kazandığı bu mevzi muharebeyi siyasi bir zafere doğru götürür mü yoksa parti içindeki etnikçi mezhepçi tayfanın iteklemesiyle ricat borusu mu çalar, şimdilik bir şey söylemek zor.
Onu hep birlikte göreceğiz ama daha önemlisi iktidar ve işbirlikçileri, yurdum muhalifinin istediği zaman CHP'nin siyasi pozisyon almasına etki edebileceğini gördüler, bundan sonra sadece dar alanda kısa paslaşmalarla siyaseti şekillendiremeyeceklerini fark ettiler, diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
Bilal Erdoğan uyarısı ortalığı karıştırdı
Teğmenler Youtube kanalı açtı, merak edilen soruları yanıtladılar!
Abdullah Öcalan'ın İmralı görüşmesindeki planı
Fatih Altaylı kararına AKP cephesinden ilk tepki geldi
'Devlet Politikası' veya 15 yıl sonra teröristbaşının isteklerinin karşılanması!
CHP lideri Özel, AKP'nin İmralı teklifini ifşa etti!
Yeni asgari ücret Ankara kulislerinden sızdı!
Toplumun barometresi ve CHP'nin 'sedatif' etkisi
Özgür Özel'den Kılıçdaroğlu'na yanıt geldi
Fatih Altaylı kararına AKP'li isimler de tepki gösterdi