Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Tayyip'in tornistanı üzerine derin bir analiz!

Köyün ağası traktörüne binmiş, kasabaya pazara gidiyormuş. 

Yolda köyün çobanı Memet’e rastlamış.

Memet de kasabaya doğru yürüyormuş.

Ağa, Memet’i traktöre çağırmış, “birlikte gidelim” demiş.

Bir süre oradan buradan konuştuktan sonra muhabbet bitmiş ve derken Ağa sıkılmış.

İşte tam bu sırada aklına bir muzırlık gelmiş.

Biraz eğlence olur diye düşünerek traktörü durdurmuş ve Memet’e dönmüş.

“Ula Memet” demiş, “şu yolun kenarındaki mayısı* gördün mü?

“He gördüm ağam” diye başını sallamış Memet.

Ağa devam etmiş “Ula Memet, şu mayısı yersen bu traktörü sana veririm”

Memet şaşırmış, afallamış…

İçinden “yav” demiş, “Ömrü hayatımda böyle bir şeye sahip olamam, gözümü kapatıp bu boku yersem bu traktörün sahibi olurum”

Dönmüş, “Olur ağam essah mı dediğin?” diye ağanın teklifini garantiledikten sonra, traktörden inmiş, yolun kenarındaki mayısı bir çırpıda yemiş yutmuş.

Ağanın maksadı aslında Memet'le dalga geçmekmiş ama olanı biteni görünce o da şaşırmış ve sözünde durarak direksiyondan kalkıp traktörü Memet’e vermiş.

Akşama doğru işleri bitince köye dönerken traktörün yeni sahibi Memet, Ağa'yı da alıp köye doğru yola çıkmışlar.

Çıkmışlar ama Ağa’nın da canı sıkkın, Memet’in de…

Ağa’nın canı sıkkın; çünkü, biraz eğleneyim derken gül gibi traktörü çoban Memet'e kaptırmış.

Memet’in canı sıkkın: çünkü, mayısı yediği ve mayısı yemenin karşılığında bu traktörü aldığı duyulunca köyde nasıl aşağılanacağını ve nasıl utanacağını düşünmüş ve kendince çıkış yolu aramaya koyulmuş.

Bu düşüncelerle giderlerken, birden traktörü durdurmuş Memet, Ağa’ya dönmüş.

“Ağam” demiş, “Bilirim ki senin de canın sıkkın benim de. Bak şu yolun kenarında ki mayısı gördün mü? İşte O mayısı yersen, traktörü sana geri veririm”

Ağa zaten büyük pişmanlık içinde, içine oturmuş traktör. Hemen atlamış yola ve gözlerini kapatarak bir çırpıda yemiş mayısı.

Sonra direksiyondan Memet kalkmış, Ağa oturmuş…

Köye yaklaşırlarken Ağa, Memet’e dönüp

“Ula Memet, bu traktör kasabaya giderken benimdi değil mi?”

”He ya senindi ağam” diyerek kafasını sallamış.

Ağa devam etmiş “Kasabadan dönerken de benim değil mi?”

Memet tekrarlamış, “Senin ağam”

''PEKİ, O ZAMAN MEMET BİZ BU BOKU NİYE YEDİK?'' 

Tayyip, Almanya'dan dönerken, “... biz dün Suriye ile düşman değildik ki. Biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir. Türkiye’de görüşme olması konusunda ise Sayın Putin’in yaklaşımları var...” deyince, aklıma büyük usta Aziz Nesin'in bu öyküsü geldi.

Aslında Sünni gözlüğü takarak baktığı Ortadoğu'da, İhvan'ı iktidara getirip ümmetin halifesi olma hayaliyle kurguladığı Suriye siyasetinin iflasını resmen ilan etti.

Kaseti biraz geri saralım 

Bu garabetin asıl mimarı Neo Osmanlıcılık oynayan Ahmet Davutoğlu’ydu.

Bütün derdi cumhuriyetin kuruluşundan sonra dış siyasetin milli çıkarları esas alan paradigmasının yerine stratejik derinlik safsatasını koymaktı.

Arap sokaklarından yükselen alkışların büyüsüne kapılmış olan Tayyip’in de desteğini aldı ve düğmeye bastı.

Türkiye, en uzun sınırını paylaştığı komşusunu, ülkeyi İslamcı örgütlere teslim etmesi için hırpalamaya başladı .

Bunu da Türkiye büyük devlet oldu, masallarıyla yurdum insanına bir güzel yedirdiler.

Sonra...

Islak rüyalarında gördüklerini gerçek sanıp Arap Baharı'yla gözünü Ortadoğu’daki seküler ulus devletlere çevirmiş olan emperyalizmin gönüllü uşaklığına soyundular.

Hiç acımadan Suriye'deki ateşe benzin döktüler; Türkiye’yi bu ülkeye giden silah, mühimmat ve cihatçılar için güvenilir güzergah haline getirdiler, dünyanın her köşesinden gelen iti kopuğu Suriye'ye soktular.

Hama, Humus, Halep gibi güzelim şehirlerin yerle yeksan edilmesine seyirci kaldıkları gibi bunu yapan yağmacılara alkış tuttular.

O güne kadar kendi halinde yaşayan milyonlarca insanı, yerlerinden, yurtlarından ettiler; Esad'a karşı savaşsınlar diye sağdan soldan topladıkları katil sürülerini eğitip donattılar, bununla da kalmayıp devlet bütçesinden maaşa bağladılar.

Ülkeyi fiilen parçaladılar. PKK'nın ülkenin kuzeyine yerleşip burada kantonlar kurmasına zemin hazırladılar. 

Bununla da yetinmeyip, Türk askerini Suriye'ye soktular. Hırslarını tatmin etmek için Mehmetçiğin kanına ekmek doğradılar.

Sınırda kaçakçılık aldı yürüdü.

Ez cümle yapmadıkları kötülük kalmadı.

Sadece Suriye'ye değil, Türkiye'ye de çok büyük zarar verdiler.

Ne yazık ki, Arap Baharı'yla başlayan süreçte, en büyük sıkıntıyı Libya ve Suriye'nin ardından Türkiye çekti ve hala da çekiyor.

Tayyip, Emeviye Camisi'nde cuma namazı kılabilmek için Suriye'ye girme hayalleri kurarken, Suriye bize girdi!

2011 yılında başlayan göçle sınır belirsizleşti, ülke yol geçen hanına döndü.

Türkiye'deki sığınmacı sayısı resmi rakamlara göre 3 milyonun biraz üzerinde. Ama herkes biliyor ki, TÜİK'in rakamları gibi bu da gerçeği yansıtmıyor. Ülkede, kayıtlı ya da kayıt dışı 10 milyona yakın Suriyeli'nin olduğu ortada. Tayyip'in şimdi tornistan etmeye hazırlandığı siyasetin Türkiye'ye faturasının çeyrek trilyon dolardan fazla olduğu söyleniyor.

Anamızın ak sütü gibi helal kazançlarımızdan topladıkları vergileri kendi boş hayalleri için har vurup harman savurdular.

Şimdi çıkmış diyor ki:

“Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz”

Peki, hesabı ödemeden mi masadan kalkacaksınız. 

Geçen 13 yılı yok mu sayacağız; bunca acıyı, bunca yıkımı, ölümüne neden olduğunuz yüz binlerce insanı görmezden gelip, “Olan oldu, biten bitti. Biz şimdi önümüzdeki maçlara bakalım” mı diyeceksiniz?

BÖYLE BİR DÜNYA YOK!

Aziz Nesin gibi büyük bir ustayı bir kez daha yad edelim ve Türkiye ile Suriye arasında kolay kolay bir normalleşme sağlanabilir mi sorusuna cevap aramak için salı gününe randevu verip yazımıza noktayı kolayım.