Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0624
Dolar
Arrow
34,1295
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5429
Altın
Arrow
2955,0000
BIST
Arrow
9.002

Ver İstanbul’u, al Demirtaş’ı!

Tutar mı, henüz bilmiyoruz. 

Yani, Başak Demirtaş yerel seçimde DEM’in İstanbul adayı olacak, oylar bölünecek, Ekrem İmamoğlu kaybedecek, Murat Kurum kazanacak, AKP İstanbul’u geri alacak, Recep Tayyip Erdoğan huzura erecek; karşılığında Selahaddin Demirtaş serbest bırakılacak!

Anlaşıldığı kadarıyla senaryo tam olarak bu!

Başak Demirtaş’ın adaylığı gündeme geldikten sonra bunlar sürekli yazılıp çizildi. Meselenin gizli saklı yönü yok.

Ama Hariciyeci diliyle “ihtimaliyat planlamaları” üzerinde pek fazla duran olmadı.

Şöyle bir mercek altına alırsak;

DEM’ciler CHP ile dirsek temasında, seçimde nerede, nasıl işbirliği yapabiliriz diye. Ama asıl pazarlık konusu İstanbul. Çünkü cümle âlem biliyor ki, DEM İstanbul’da kilit parti. Yüzde 7 -9 civarında oyu olduğu düşünülüyor. Doğrudan destek vermesi değil sadece aday çıkarmaması bile CHP için kritik önemi haiz!

Ancak Kürt siyasetçiler, 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra yeni bir karar verme noktasındalar. Muhalefet ile birlikte hareket ederek bir şey kazanamıyoruz bari iktidarla uzlaşalım, diyerek yeniden Recep Tayyip Erdoğan’ın dümen suyuna girmeye hazırlanıyorlar.

Türkiye’de bütün dengeler değişebilir.

Bu nedenle AKP ile sessiz sedasız arka kapı diplomasisi yürütüyorlar. Hatta pazarlık dosyasının oldukça kabarık olduğu söyleniyor. Denilen o ki DEM’ciler, AKP’ye kritik yerlerde destek karşılığında kayyım uygulamasından vazgeçilmesi ve seçim sonrasında atılacak adımlar için Saray’dan yazılı güvence bile istemişler.

Hiçbir şekilde siyaseten şartlı refleks geliştirmeyip AKP’den onlarca kez kazık yedikten sonra bu riski yeniden ve nasıl göze aldıkları sorusunun cevabını şimdilik bilmiyoruz.

Tabi, siyasi pazarlık şeffaf olunca vurun abalıya der gibi Saray’ın besleme medyası CHP’ye yüklendikçe yükleniyor ama söz konusu Recep Tayyip Erdoğan ise kimse sesini çıkarmıyor.

AKP’nin hakkını teslim edelim!

Ne derler, erbabı yaparsa yaprak bile titremezmiş! 

Kaldı ki Recep Tayyip Erdoğan, Başak Demirtaş’ın adaylığını bir kenara bırakıp yarın çıksa ve mesela dese ki yerel seçimde DEM ile tam bir işbirliğine gideceğiz, seçimden sonra da Kürt açılımı yapacağız; kendi kitlesini ikna etmesi en kötü ihtimalle birkaç nano saniye sürer. Ne yaparsa yapsın, ne derse desin İmam Hatip ağzıyla efsunladığı kitlesinin kafasında herhangi bir soru işaretinin ortaya çıkmadığını çok iyi biliyor.

Devlet Bahçeli’yi ise pek fazla kaale alan yok. Zaten, her koşulda kendince bahaneler üretip bir şekilde AKP’ye destek veriyor.

Sonrasını az buçuk tahmin edebiliyoruz. 

CHP’yi Kürt düşmanı ilan eder, analar, bacılar ağlamasın der, İslam kardeşliği üzerinden yürüyüp yine her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyler.

‘Yetmez ama evet’çi tayfanın eline üç beş kuruş sıkıştırır, ılık beyinli aydınımsıların ağzına bir parmak bal çalar; besleme basın davulla zurnayla halaya çıkar, haber kanallarındaki eli sopalı çok bilenler coştukça coşar. Kürt seçmen de gider oyunu Murat Kurum’a verir ve 31 Mart’ta Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’u alır, Eyüp Sultan’a ya da Ayasofya’ya gider şükür namazı kılar mı, bilmiyoruz.

Peki ya 1 Nisan’dan sonrası?

Daha önce birçok kez yaptığı gibi yine geri vitese takar mı, seçim öncesi söylediklerinden tornistan edip, nereden çıktı bu açılım, der mi?

Diyebilir. 

Dolmabahçe meselesi hala hafızalarda…

Ama demeyebilir de…

Tek adam rejimini kalıcı kılmak, yeni bir anayasa ile ülkenin siyasi ve idari yapısını tamamen değiştirmek, veliahdına yol açabilmek için gözünü karartıp Türkiye’nin iliğini kemiğini yerinden oynatacak bir sürecin düğmesine hiç çekinmeden basabilir. 

Bu, Recep Tayyip Erdoğan için basit bir hesap kitap meselesi: 

İktidarımı nasıl sürdürürüm, ülkenin rantını İslamcı azınlığa nasıl dağıtırım…

Devam edelim…

Selahattin Demirtaş, karısının adaylığı sayesinde serbest kalırsa, siyasi karizması fena halde çizilir, bu bir gerçek. 

Meselenin bir de Kandil ve İmralı boyutu var. Örgütün dağ kadrosu ve Abdullah Öcalan, Selahaddin Demirtaş’ın serbest kalmasını isteyecek mi? 

İstememeleri için pek bir neden yok gibi. Selahaddin Demirtaş’ın söz konusu senaryoyla içeriden çıkması süngüsünü düşürür, bu hem İmralı’nın hem de Kandil’in elini güçlendirir; siyasi etkisini yitireceği için AKP ile yürütülecek pazarlıkta engel teşkil etmemiş olur. Bir süre sonra da siyasi mevta olup köşesine çekilir.

Gelelim CHP’ye;

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine dümene geçen Özgür Özel’in acemiliği nedeniyle CHP sürekli yalpalıyor.

Recep Tayyip Erdoğan, kafasında kırk tilki dolaştırıp hiç birinin kuyruğunu birbirine değdirmeden siyaset yaparken, herkese mavi boncuk dağıtıp kitlesini arkasında tutmayı başarabiliyorken, Özgür Özel sadece hançereleri yırtılana kadar bağırıp çağırıyor.

Böylece kitleleri etkilediğini düşünüyor olsa da kapasitesi sonuç odaklı siyasi taktik geliştirmeye yetmiyor. Bugünkü siyasi gelişmeler, yerel seçimin sadece bir yerel seçim olmadığını, seçim sonrası ortaya çıkacak tablonun Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendirdiğini gösteriyor. 

Ne yazık ki muhalefet bunun çok farkında değil. 

CHP 1 Nisan sabahı büyük bir hezimete uyanırsa hiç şaşırmayalım diyerek yazımıza noktayı koyalım.