Lafın gelişi değil.
Basbayağı, cayır cayır yanıyoruz.
Sanki, hiç uyanamadığımız bir kabusun içindeyiz...
Gün geçmiyor ki memleketin başka köşesinden yangın haberi gelmesin.
Haber kanallarında, sosyal medya hesaplarında hep aynı görüntüler.
Gözümüzün önünde yemyeşil ormanlarımız küle dönüyor.
Kafamızda onlarca, yüzlerce belki binlerce soru.
Hepsine cevap arıyoruz.
Olanı biteni, sadece iklime, iklim değişikliğine, coğrafi şartlara veya üç, beş kendini bilmezin kazara yaktığı ateşe, ormanların içine atılan şişelere, söndürülmemiş mangallara bağlayabilir miyiz!
Yaz başından bu yana ortaya çıkan tablo, orman yangınlarının doğal afetin çok ötesine geçtiğini gösteriyor.
Hani o çok bilinen söz var ya, paranoyak olmamız takip edilmediğimiz anlamına gelmiyor, diye...
Biraz da o hesap.
Komplo teorilerine itibar etmeyelim, amma velakin meselede bir bit yeniği olduğu ortada.
Bu işlere fazlasıyla kafa yorduğunu bildiğim eski bir dostuma sordum.
“Türk insanının gardını düşürmek istiyorlar” dedi.
“Kim bunlar” diye sordum; sadece gülümsedi.
Bu, örtülü operasyonlarda çok sık kullanılan bir yöntemmiş.
Anlattıklarını dilimiz döndüğünce aktaralım.
Yangın sadece fiziksel bir olay değil. Yarattığı etki açısından psikolojik de...
Mesela, en çok yanarak ölmekten korkulurmuş. Bu korkunun, insanoğlunun daha avcı toplayıcı olduğu dönemde bilinçaltına yerleştiği düşünülüyor.
İzleyen dönemlerde, yıldırım düşmesi gibi doğal yollarla çıkan yangınların bile ilahi gücün cezalandırma yöntemi olduğuna inanılmış.
Bu da insanların bilinçaltındaki ateş ve yangın korkusunu beslemiş.
Orta çağda insanların nasıl ateşe atıldığı, kadınların cadı diye nasıl yakıldığı tarih kitaplarında yazıyor.
Günümüzde, “yangın” bir memlekete ya da bir topluma yönelik psikolojik savaşın etkisini arttırmak için kullanılan yöntemlerden birisi haline gelmiş. Özellikle Soğuk Savaş sırasında, örtülü operasyonların “user's manuel” tabir edilen el kitaplarına bile girmiş.
Çok uzağa gitmeyelim, Amerikalıların Vietnam'da kullandığı Napalm bombalarının yarattığı psikolojik etkinin, ortaya çıkardığı fiziksel hasarın çok ötesinde olduğu söyleniyor.
O yüzden Türkiye'yi birden bire saran orman yangınlarını sadece bir doğal afet olarak görmemek lazım.
Çünkü zamanlaması son derece manidar.
Bunu anlamak için hem iç hem de dış siyasi gündeme bakmak kafi.
Acaba birileri, “Terörsüz Türkiye” gibi aslında memleketi parçalanmaya götürecek süreçte düğmeye basılmasını, tescilli teröristlerin, insanlık suçu işlemiş katillerin anayasa pazarlığı ile salıverilmelerini, Cumhuriyetin ortadan kaldırılması ve İslamcı-Kürtçü bir federasyona dönüştürülmesi gayretlerini gözlerden kaçırmak mı istiyor?
Yurdum insanının dikkatini orman yangınlarına vermesi, böylece memleketi siyaseten felakete sürüklemeye çalışanlara karşı kullanabileceği enerjisini yanan ormanlara üzülerek, ağlayarak tüketmesi mi amaçlanıyor?
Devam edelim.
Meselenin diğer yönü de önemli.
Bu tür hacimli orman yangınlarıyla hem toplumun hem devletin büyük doğal afetlere karşı tutumu “test” edilirmiş. Tıpkı Türkiye'yi sıkça vuran depremlerde olduğu gibi. Devletin önlem almadaki hızı, etkinliği ve kullandığı araçlarla toplumun gösterdiği refleks ölçülürmüş.
Mesela, insanlar memleketlerine yönelik tehdide karşı, ki bu bir savaş da olabilir, doğal afet de; hızlıca bir araya gelip dayanışma sergileyebiliyorlar mı, sadece seyirci kalmayıp bu felaketin önüne geçmek için inisiyatif alabiliyorlar mı?
Yoksa herkes kendi kabuğuna çekilip ağıt yakmakla mı yetiniyor?
Baktıkları sadece nasıl ve ne şekilde çıktığı son derece kuşkulu olan orman yangınları değil.
Mesela 2001'deki ekonomik kriz sırasında Batılı bir diplomat, Türk insanının aile bağları çok kuvvetli olduğu için toplumun böylesine sarsıcı bir dönemi atlatabildiğini söylemişti.
Peki, şimdi memleketin her yanı alev alev yanarken, yurdum insanı ne yapıyor? Bu felaketlerin önlenmesi için yeterli önlem almayanlara veya yangınlara yeterli müdahalede bulunmayanlara hesap sorabiliyor mu?
Buraya büyük bir soru işareti koyalım.
Ama bunun birileri için son derece değerli bir veri paketi teşkil ettiğinin altını da kalın kalemle çizelim. Türk halkının bu ve benzeri durumlar karşısında gösterdiği ya da gösteremediği refleksin, emperyalizmin stratejik oyun kurucuları açısından kritik önemi bir bilgi olduğunu vurgulayalım.
İktidara gelince...
Ne yazık ki, hemen her meselede olduğu gibi burada da sınıfta kaldı.
Sadece Tarım ve Orman Bakanlığı değil elbette. Normal şartlarda daha ilk orman yangını haberi gelir gelmez, iktidarın başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere tüm ilgili tüm kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerini teyakkuza geçirmesi gerekiyordu.
Ama yapmadı.
Sonrasında günü kurtarmaya dair bir iki cümle, laf ola beri gele tadında üç beş açıklama.
Ne diyelim, yangın yurdum insanının kapısının eşiğine kadar geldi ama hala tehlikenin farkında değil.
Bunu anlaması için illa alevlerin evini sarması mı gerekecek, diye soralım ve yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar

İnfaz koruma memuru, karısını ve kızını öldürüp intihar etti

AKP’ye yakın yazarlar isyanda!

Yüksel Güran’ın cezaevindeki son fotoğrafı ortaya çıktı

Yangın uçakları ile ilgili o gerçeği açıkladı

Yanıyoruz...!

Gazeteler, Bursa'yı yakan kundakçıyı nasıl gördü?

Diyanet görevlisinden para sayma görüntülerine ilk açıklama

Sezgin Baran Korkmaz sessizliğini bozdu: '2. Reza Zarrab dediler, komplo çıktı'

Kriz lüks saatleri de vurdu

Bursa'da ormanı ateşe veren kundakçı beraatini istedi!