Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
42,9665
Dolar
Arrow
38,0835
İngiliz Sterlini
Arrow
50,1593
Altın
Arrow
3954,0000
BIST
Arrow
9.393

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık

Son yıllarda gençlerin özellikle Atatürk’e, Türk tarihine, İttihat ve Terakki’ye, Atatürkçülüğün sol yorumu bağlamında Doğan Avcıoğlu’na yönelik ilgisinde gözle görülür bir artış var. Güzel ve olumlu bir gelişme bu. Uzunca zamandır rical-i devlet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le arasına mesafe koyduğundan, Atatürk; sine-i millette eskisinden çok daha büyük biçimde sahipleniliyor. 

Gençlerin dilindeki “Enver, Cemal, Talat… İttihat, İttihat, İttihat” sloganını duyup da gözü yaşarmayan, göğsü kabarmayan çok az kişi vardır. Yurt, ulus ve tarih bilincine sahip her Türk; vatanına ve milletine karşı sonsuz, sınırsız bir aşkla, hürmetle, muhabbetle, sadakatle bağlı her Cumhuriyetçi, bu gençlerle övünür. 

Toplumdaki ve özelde de gençlerdeki bu yönelimin bir güzel yanı daha var elbette. 

Atatürk’le, Cumhuriyet’le, tam bağımsızlıkçı ve antiemperyalist Türk milliyetçiliğiyle, laiklikle, vatanseverlik, halkçılık, kamuculuk arasındaki doğrudan ilişkinin önemi daha iyi kavranıyor son yıllarda. 

O nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın; iktisadi bağımsızlığı, siyasi ve askeri bağımsızlığın temeli saymasının değeri daha net anlaşılıyor. 

O nedenle kimilerinin “travma yarattı”, “enkaz bıraktı”, “reklam arası”, “parantez” diyerek yok saydığı, küçümsediği, hor gördüğü Cumhuriyet’in; 1923 – 1938 arasında, 15 yılda, 46 fabrika kurduğu, anayurdu demir ağlarla ördüğü, salgın hastalıkları yendiği daha çok hatırlanıyor, hatırlatılıyor. 

O nedenle Cumhuriyetçilik, ki aynı zamanda planlama ve kamuculuktur; siyasal ve toplumsal boyutları yanında, sınıfsal, iktisadi, kültürel yönleriyle de daha net anlaşılıyor ve sahipleniliyor. 

Kimlik siyasetine, özelleştirmeye, emperyalist saldırganlıklara, hukuksuzluklara karşı en fazla Cumhuriyetçilerin direnmesi de tesadüf değil elbette. Bu itiraz, sadece Cumhuriyetçilerin çokluğuyla, mücadele birikimiyle de izah edilemez. Aynı zamanda bilinç düzeylerini de gösterir. Çünkü konunun sadece ulusal boyutları yoktur, sınıfsal boyutları da vardır. Vurgulamak gerekir ki, eşitsizlik ve adaletsizlik, Cumhuriyeti en fazla kemiren, çürüten olumsuzluklardır. 

Eşitliği, kamuculuğu, toplumculuğu ve halkçılığı tasfiye ederek, serbest piyasanın, serbest ticaretin, serbest rekabetin peşinden gitmek, sermayenin sınırsız tahakkümünü, sınırsız zenginleşmesini, sınırsız özgürlüğünü savunmak, IMF ve Dünya Bankası reçetelerine teslim olmak, en büyük zararı Cumhuriyete vermiştir. Verdiği için de, akıl ve bilime karşı safsataları, hurafeleri, dogmaları; gerçeğe karşı yalanı; örgütlü siyasal, toplumsal, sınıfsal mücadeleye karşı bencilliği, bireyciliği, köşe dönmeciliği, kural tanımazlığı savunanların sayısı çok artmıştır. 

Devletçilik ilkesinin önemi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk; cumhuriyetçiliğin ve milliyetçiliğin sınıfsal tabanını çok iyi bildiği için, devletçilik ve halkçılık üzerinde önemle, özenle, öncelikle durmuştur. O nedenle CHP’nin 1931’deki kurultayında, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri birlikte kabul edilmiştir. 

Bu hamlenin hemen ardından, 1933 yılında kabul edilen ve 1934 – 1938 yıllarında uygulanan 1. Beş Yıllık Sanayi Planı gelmiştir. İthal ikamesine dayanan bir anlayışa sahiptir. Sanayiyi yurt sathına yaymayı amaçlamıştır. Bu sanayi planının uygulanmasında SSCB’den gelen kredi, teknik yardım ve uzman desteğinin önemi büyüktür. 

Devletçilik, CHP’nin altı oku arasındaki en uzun oktur, dibi çentikli olan oktur. Bu ok, yukarıdan sayılınca dördüncü, alttan sayılınca üçüncü oktur ki, dibindeki çentik özel sektörü simgeler. Altı oklu parti flamasını tasarlayan isim de, adı Köy Enstitüleri’yle özdeşleşen, bu kurumların mimarı olarak tarihe geçen, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümünden İsmail Hakkı Tonguç’tur. 1927’deki 2. Kurultayda kabul edilen (Atatürk’ün Nutuk’u okuduğu kurultay) cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık ve laiklik ilkelerinden sonra, 1931’deki 3. Kurultayda devletçilik ve devrimcilik ilkelerinin kabul edilmesinin, 1929 Büyük İktisadi Buhranıyla da ilgisi vardır elbette. 1935’teki 4. Kurultayda, (Atatürk’ün katıldığı son kurultay), 6 ilke, Kemalizm olarak tanımlanmıştır. 1937’de de anayasaya girmiştir.  

Bu kapsamda 1933’te kurulan Sümerbank, 1933 – 1939 yıllarında ağırlıklı tekstil olmak üzere 13 tesis açmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 1930 yılında kurulmuştur. Türkiye İş Bankası 1924’te, Etibank 1935’te, Belediyeler Bankası (sonradan İller Bankası adını aldı, günümüzdeki İlbank) 1933’te kurulan bankalardır. O dönem, bütçe dengesini, dış ödemeler dengesini korumaya büyük önem verilmiştir. Dış borçtan olabildiğince uzak durulmuştur. Denk bütçe önemsenmiştir. Bu sayede genç Cumhuriyet, Osmanlı borçlarını ödediği halde (1854’te alınan ilk dış borç, 1954’te kapatılmıştır), devlet için önemli bir gelir kalemi olan Aşar Vergisi’ni kaldırdığı halde, Lozan Antlaşması gereği, 1929 yılına dek gümrüklerine tam egemen olamadığı halde, 1929’daki Büyük Buhran’dan az etkilenmiş, önemli sanayi atılımları yapabilmiştir. Dahası, yüksek büyüme hızı yakalamış, sermaye birikimi ve sanayi altyapısı anlamında önemli adımlar atmıştır.  

Eşit yurttaşlık değil, yurttaşların eşitliği

Tam da Cumhuriyetin ideolojik ve sınıfsal boyutunu anlatırken, iktidarın ve muhalefetin dilinden düşmeyen eşit yurttaşlık kavramı üzerinde de durmak gerekir. 

Çünkü eşit yurttaşlık, Cumhuriyet’in tam da karşısına konumlanan bir kavramdır. Çünkü eşit yurttaşlık söz konusu olduğunda, anayasada iki farklı ve iki eşit yurttaşlık tanımı yapılacaktır. Anayasada Türk milleti, Türk kimliği, Türk yurttaşı dışında ikinci bir kimlik daha olacak ve anayasal güvenceye alınacaktır. O nedenle eşit yurttaşlık tanımı, çok sakat bir tanımdır. Birden farklı kimliğin, yurttaş kimliğinin, ulusal kimliğin eşitliğini içerir bu tanım, hem da anayasal düzlemde.

Yurttaşların eşitliği ise anayasa ve yasalar önünde tüm yurttaşların eşit olmasıdır. Yurttaşlar arasında ırk, din, mezhep, soy, bölge, köken ayrımı yapılmamasıdır. Kaldı ki yurttaşlık, doğası gereği, tanımı gereği eşitlik içerir. 

Cumhuriyet yurttaşı muhatap alır. Yurttaşı tanır. Yurttaşın alt kimliğiyle, dinsel, mezhepsel, etnik kimliğiyle ilgilenmez. 

Yineleyelim, eşit yurttaşlık; kimlik siyasetini önceler ve bölücülüğe, ayrılıkçılığa zemin hazırlar. Yurttaşların eşitliği ise demokratiktir, halkçıdır, ulusal bütünlüğü, toplumsal kaynaşmayı savunur. 

Cumhuriyette devletin, yurttaşların eşitliğini pekiştirmek için, ekonomik ve toplumsal ödevleri, sorumlulukları vardır, yurttaşlara karşı. Devlet, hele de sosyal devlet, yurttaşlarının beden ve ruh sağlığı içinde yaşamalarını sağlamakla, konut gereksinimlerini karşılamakla, sosyal güvenlik ihtiyaçlarını gidermekle, eğitim hizmeti vermekle yükümlüdür. O nedenle devlet, klasik anlamda hak ve özgürlükleri sunmakla yetinemez. Bunların yanında ve bunların yurttaşlar tarafından gerçekten kullanılmasını sağlamak için, devletin yapması gerekenler vardır. 

Özetle Cumhuriyet, toplumu piyasaya feda edemez. Yurttaşını serbest piyasanın insafına terk edemez. Piyasa başıboş bırakılamaz.