İktidar; yerel seçimlerdeki başarısızlık sonrası, ekonomiye daha fazla önem vereceğini açıklamaya başladı. Fakat ideolojik olarak, üretim – mülkiyet – bölüşüm ilişkilerine bakışından dolayı, ekonomi politik tercihleri nedeniyle, yapabileceği fazla bir şey yok. Çünkü liberal tercihlere, özel mülkiyete, serbest piyasaya bakışı belli. Konuyu biraz daha açalım…
Malum, gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunu, sermaye ve teknoloji yetersizliği yanında, insan emeğinin çok olduğu oranda eğitimli, nitelikli olmamasıdır. Bir diğer ifadeyle nitelikli işgücü, nitelikli ara eleman sıkıntısıdır. Bu nedenle hem daha çok büyümek hem istikrarlı büyümek, gelişmek hem sürdürülebilir kalkınmayı başarmak hem de daha adil bölüşmek kolay değildir. Bunların herhangi birinden ödün vermek, zaten yapısal sorunları ağır olan bu ülkeleri daha da zorlar. Bu da huzursuzluğu, istikrarsızlığı artırır.
Kıt kaynaklarla yüksek büyüme oranları yakalamaya çalışmak, hem hayli bozuk olan bölüşüm dengesini hem de zaten hiç adil olmayan toplumsal adaleti sarsar. Dışarıdan kaynak elde etmek dışa bağımlılığı pekiştirir. Borçlanmayı, cari açığı artırır. Bu da döviz darboğazına sebep olur. Tüm bunlar enflasyonu azdırır. İşsizliği katlar. Büyümeyi yavaşlatır. Kısacası siyasi, iktisadi ve içtimai bunalım kaçınılmaz hale gelir.
Gelişmekte olan ülkelerin önemli bir sorunu da, toplumun zenginleşme konusundaki sabırsızlığıdır. İktidarların düşük büyüme oranlarını benimsemeleri toplumu tatmin etmez. Halk, hızlı büyüme konusunda acelecidir. Batılı, gelişmiş, sanayileşmiş, ileri, merkez kapitalist ülkelerle aradaki makasın hızla kapanmasından yanadır.
Bir diğer sorun, büyümenin yavaş olmasının, nüfusu hızla artan bu tür ülkelerde işsizliği daha da tırmandırmasıdır. Bu durum kaçınılmaz olarak yoksulluğu tetikler. Bu da, gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmayı iyice zorlaştırır.
Gelişmekte olan ülkelerde iktisadi, siyasi, toplumsal yapı uygun olmadığı halde, yabancı sermayeye yaslanarak ve toplumsal adaleti büyük ölçüde göz ardı ederek yakalanan kuralsız, hızlı büyüme süreci kalıcı, sağlıklı, dengeli, sürdürülebilir değildir. İstikrarsızdır, kırılgandır, krizlere gebedir.
Hızlı ve sağlıksız büyümeye karşı, dengeli, planlı, istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınmayı savunmak gerekir. Öz kaynaklara daha çok ağırlık veren, planlı ve dengeli kalkınma, sağlıklı ve adil bölüşüm için de gereklidir. Siyasal, toplumsal, iktisadi ve hukuki altyapıyı, bu sürece uygun biçimde hazırlamak, ülkeyi daha yavaş ama daha dengeli politikalarla kalkındırmak, daha olumludur.
Böylece istikrarlı, kriz yaratmayan, daha eşitlikçi, daha adil, daha sağlıklı bir düzen tesis edilir. Hızlı büyüme dönemlerinde yaşanan sık ve derin bunalımlar söz konusu olmaz. Bu nedenle, örneğin, ortalama 5 yıl boyunca üst üste yüzde 10 büyüyen, sonra da yaşadığı krizler nedeniyle büyüme hızı yüzde 2’lere, 3’lere düşen bir ülke olmaktansa, bunalım yaşamadan, istikrarlı bir tempoyla yüzde 6, yüzde 7 büyümek daha doğrudur.
Kısacası, ekonomiye ilişkin ideolojik bakış değişmedikçe, sorunları çözmek zordur.
Çok Okunanlar
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
İUP maaşı ödeme tarihi ne zaman? İUP maaşları ne zaman yatacak?
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
20 Kasım reyting sonuçları 2024: Annem Ankara, Kuruluş Osman, Leyla
22 Kasım 2024 burç yorumları
Yenidoğan Çetesi üyesi Renas Kılıç'tan skandal itiraf