Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.125

Bir gün herkes ajan olacak!

Hukukta spesifik veya teknik anlama sahip kimi kavramlar öteden beri siyasette gelişigüzel kullanılır. Örnek mi? Suç, vatana ihanet, hırsızlık... Oysa hukuk bunlara özel anlamlar yükler. Siyasetteki anlamla hukuktaki anlam karışınca konuşmalar tehlikeli hale gelir. Gazeteciye ''vatana ihanet'' suçlaması yöneltilir; herhangi bir şeyi izinsiz alma ''hırsızlık'' addedilir. Örneğin, vatana ihanet suçunun faili herkes olamaz, gazeteci hiç olamaz.

Dünyanın dört bir yanında siyaset büyük ideolojik anlatılardan kopuyor. Duygusal reflekslerin, ahlaki dogmaların veya düpedüz hukuki ithamların söylemine dönüşüyor siyasal söylem. Bunun en tehlikeli örneklerinden birini ''ajanlık'' suçlamalarında görüyoruz.

''Ajan''dan kastın ne olduğu belirsiz. Gizli servis görevlisi mi? Gizli servis için kullanılan muhbir mi? Kimi devletlerde görülen ve kanunen Türkiye'de izin verilmeyen ajan provokatör mü? Bir haber elemanı mı? Moda deyimle, siyasal bir ''influencer'' mı? Bunlardan gizli servis görevliliği, muhbirlik ve ajan provokatörlük duruma göre yasal da olabileceğinden suça konu olamayabilir. Elbette yabancı bir ülkenin gizli servis görevlisi veya muhbiri zararına çalıştığı devlet tarafından yakalanabilir, bununla ilgili diplomatik süreçler işletilebileceği gibi cezai yargılama da yapılabilir pekâlâ.

Ne var ki, küresel ölçekte bir garabetle karşı karşıyayız. Gazeteciler gizli belgelere erişip bunları yayınladıkları gerekçesiyle yargılanabiliyor. Bunlar için ajanlık ve vatana ihanet suçlamalarında bulunulabiliyor.

Yine küresel ölçekte tehlikeli bir suç tanımı yapılmaya başlandı: ''Etki Ajanlığı''. Gürcistan'da ''şeffaflık'' gerekçe gösterilerek mali kaynaklarının belirli bir oranından (kimi kaynaklara göre yüzde 20'sinden) fazlası yurtdışından edinilen sivil toplum örgütleri ile medya kuruluşlarının ''yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten organizasyon'' olarak kayıt altına alınmasını şart koşuyor. (https://www.dw.com/tr/g%C3%BCrcistandan-t%C3%BCrkiyeye-etki-ajanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-d%C3%BCzenlemesi/a-69078654)

Gürcistan gibi kamu kaynaklarının iktidardaki partinin tam kontrolünde olduğu ülkelerde muhalefet kaynaklarının ciddi bir kısmını yurtdışından sağlamak zorunda. Bu kaynakların kimi gerçekten de yabancı devletlerin doğrudan veya dolaylı fonlarından gelebileceği gibi önemli bir kısmı da yurtdışındaki rejim muhalifi Gürcülerden gelebileceği unutulmamalıdır. Hal böyleyken bu düzenlemeyle muhalif kesimler kolaylıkla ''yabancı bir gücün çıkarlarını gözetiyor'' olarak suçlanabilecek. Dahası, bu çıkar ortaklığı veya ''adına çalışma'' karinesiyle yürütülen siyasal faaliyetler ''etki ajanlığı'' olarak nitelenebilecektir. Bu işin sonunun nereye varacağını kestirmek güç değil. Nitekim, özellikle Batı dostu araştırmacılar bu yasayı ''Rusya Yasası'' olarak niteliyor. Rekabetçi Otoriter addedilen Rusya'ya atıfta bulunmak suretiyle bu yasanın, muhalifleri etkisizleştirmek, avlamak için kullanılacağı öne sürülüyor.

Türkiye'deki düzenleme medyaya yansıdığı haliyle daha da tehlikeli. ANKA'nın aktardığına göre, "Yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye'de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlara hapis cezası" öngörülüyor. Şayet bu doğruysa, düzenleme bir karine düzenlemekle kalmıyor. Dahası, aksinin ispatlanması güç bir karine ortaya koyup bu karinenin çürütülememesi durumunda ''etki ajanı'' addedilen kişilerin hapisle cezalandırılması öngörülüyor. Açıkça söyleyelim: Bu yeni McCarthyciliktir.

İşin garip yani bu McCarthyciliği ilk uygulayan da kınayan da Batılılar. DW'ye konuşan ''eski'' CIA ajanı Barkey'in demeçleri şöyle haberleştirilmiş: "Türkiye'de yargının bağımsız olmadığına" dikkat çeken Dış İlişkiler Konseyi (CFR) araştırmacısı Barkey, şimdi "etki ajanlığı" düzenlemesi kullanılarak yabancıların çıkarına hizmet etmekle suçlanan bağımsız kuruluşların daha kolay hedef alınabileceğini belirtti.

Burada ''bağımsız kuruluş'' ifadesine dikkat. Ekonomik koşullar ve siyasetin maliyeti birlikte düşünüldüğünde gerçekten ''bağımsız'' kalmak güç. Belki de esas sorun budur. Özellikle otoriter rejimlerde, tüm kamu kaynaklarından dışlanan ''muhalefet'', yeni kaynaklar bulmak zorunda. Bu yeni kaynakları bulma ve kullanma usullerine bakılmaksızın, yurtdışından kaynak bulan tüm medyayı ve STK'ları yabancılara çalışıyor gösterip onları etki ajanı addetmek çok tehlikeli. Herkes kolaylıkla etki ajanı olabileceği gibi devlet-hükümet arasındaki ayrım kaybolup hükümete muhalif kesimler kaçınılmaz olarak devlet düşmanı hale gelebilir. Hükümetlerin devleti umursamadığı ortada. Demek devleti savunmak da muhalefete düşecek.

TASLAK MADDE, CEZA HUKUKUNUN TEMEL PRENSİPLERİNE VE MODERN HUKUKA AYKIRIDIR 

Maddeye yakından bakalım:

Madde 339/A:

(1) Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;

a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,

b) Türkiye’de suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.

(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Bu yasa taslağının suçta ve cezada kanunilik ve ceza hukukunda belirlilik ilkelerine uymadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Saymaya başlayalım:

Devletin iç ve dış siyasal yararları nelerdir? Neye göre belirlenir? Bir yurttaş veya hakim bunları objektif olarak bilebilir mi? Bunların belirlenmesi, ilanı kanuni midir? Daha da önemlisi hukuki midir?

''Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda'' denmektedir. Buradaki üçüncü ''veya'' her şeyi bulandırmaktadır. Bunun yerine ''ve'' yazılmalı. Aksi takdirde, kendi siyasal yaklaşımı, amaçları yabancı bir devlet veya organizasyonun çıkarlarıyla örtüştüğü için bir STK'ya veya yayın organına ceza kesilebilir. Oysa, burada suçun manevi unsuru olan kast bakımından eksiklik vardır. Taksirle ajanlık yapılamayacağına göre bu düzenleme apaçık bir biçimde akla, mantığa, hukuka aykırıdır.

''Yabancı bir devlet veya organizasyonun'' denmektedir. ''Organizasyon''dan neyin kast edildiği netleştirilmelidir. 

''Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış...'' denmektedir. ''Savaş''tan neyin kast edildiği de açıkça ifade edilmelidir. Daha da önemlisi, ''savaş hazırlıkları''ndan veya ''savaş etkinliği''nden neyin anlaşılacağı da belirsizdir. Psikolojik savaş unsuru olan yayınlar da savaş hazırlığı olarak görülebilir. Devletin psikolojik savaş yürüttüğünü bilmeden bu savaşın unsurlarına karşı yayın yapan birisi bu düzenlemeye göre cezalandırılacaktır. Bu akla, hakkaniyete ve hukuka aykırıdır.

''Devletin güvenliği''nden neyin kast edildiği de açık değildir. Neyin devlet sırrı neyin devlet güvenliği olduğu sıradan vatandaşı bırakın hakimler bakımından dahi belirli değildir. Dahası, devletin güvenliğine zarar veren fiiller mevcut Türk Ceza Kanunu'nun başkaca maddeleri ışığında ceza yargılamasına konu olabiliyorken bu düzenlemeye ihtiyaç yoktur.

''Milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar'' ifadesiyle özgü bir suç söz konusudur. Ne var ki, burada da bu tür kurum ve kuruluşların nasıl saptanacağı meselesiyle karşı karşıyayız. Nitekim, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, zamana, koşullara göre değişebilir. Uluslararası güvenlik risk analiz çalışmalarına odaklanan muazzam bir literatür varken bu konuda belirsizliğe mahal bırakmamak gerekmektedir.    

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL

Peki, burada kısaca değindiğim sorunlarına rağmen ne demeye bu taslak hazırlandı? Bunun üç düzeyde yanıtı var: Ulusal düzeyde, halihazırda baskıcı, tek tipçi ve en ufak bir muhalefete bile tahammül edemeyen bir sistemin bu türden düzenlemelere ihtiyacı var. Önce anayasal kurumları, sonra STK'ları ve en son medyayı ele geçiren iktidar şimdi de sosyal medyaya ve özel kuruluşlara taşmış muhalefeti ''Etki Ajanlığı'' ve ''Dezenformasyon yasası''yla birlikte engellemeye çalışıyor olabilir pekâlâ.

Bölgesel düzeyde, ''dış güçler''den yeterince korku var. Bu korku boşuna da değil. Daha düne kadar Arap Baharı, Gürcistan'da darbe ve ayaklanma, Azerbaycan-Ermenistan sorunu, İran içi kalkışmalar ve zorbalıklar bölgede gerçekten de dışarıdan etkilerin olduğunu ve bu etkilerin sosyal medya üzerinden olduğunu gösteriyor.

Küresel düzeyde, tüm ülkeler Soğuk Savaş sonrası görece ''barışçıl'' ve ''demokratik'' anlayışı terk ediyor. İngiltere, Rusya, ABD, AB ve Çin ceberut uygulamalara kalkışıyor, ajanlık haberleri sıradan haberlere dönüşüyor. Hemen her ülkede kolluğun ölçüsüz güç gösterileriyle karşılaşıyoruz. Hepsinin de ardında bir tür Terörle Mücadele politikası adı altında modern hukuk anlayışını terk eden bir kanunlaştırma hareketi yer alıyor.

Özetle, birilerinin ceberut yönetime neden yöneldiği açık. Ne var ki, bu yöntem ve tedbirler işe yaramıyor. İnsanları sisteme dahil etmek, demokratik kanalları çalıştırmak ve hukuka uymak varken ırkçılığı, faşizmi körükleyen bu yöntemler çok tehlikeli. İşin sonunda, devletin saf bir baskı aygıtına dönüşme tehlikesi var. Kimsenin aklına getirmek istemem ama görünen o ki birileri savaşa hazırlanıyor. Ya da bilmediğimiz türden bir savaşa girdik bile.