Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

'Eğitim' diye sadece öğretimi konuşuyoruz

Bakan Tekin'in ''Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'' adıyla duyurduğu yeni müfredat tartışma yarattı. Derslerin yüklerinin ne olması gerektiği, sekülerizm/laiklik ilkelerinin biçilmesi, din derslerinin ağırlığı, okuryazarlıkların dahil edilip edilmemesi gibi pek çok cephe açıldı. 

Doktrinasyonda, hadi daha açık söyleyelim, beyin yıkamada anlaşıyoruz da hangi deterjanı kullanacağımızda ayrışıyoruz gibi. Hangi kanaatlerin öğrencilere benimsetilmesi gerektiği konusunda kıyasıya kavga ediyoruz. 

MEB de esasında çoğunlukla buna kafa yoruyor. Arada hangi ''becerileri'' kazandıralım diye de sormuyor değil. Ama MEB'in metinlerdeki öneri ve vaatlerle uyumlu bir pratiği ne yazık ki göremiyoruz. MEB'in arzu ettikleri hemen hepimizin arzu ettiği şeyler: Çocuklar eleştirel düşünebilsin, gündelik hayatı algılayabilsin, bilimsel okuryazar olsunlar, finansal okuryazar olsunlar, doğa olaylarını kavrayabilsinler, kendilerini doğru ifade edebilsinler vb. 

Peki, bunları nasıl başaracağız? Bunlarla hiç alakadar olmayan anne-babaların kaygılı ilgileri, bunları pek umursamayan öğretmenlerin MEB'in ders materyallerini papağan gibi tekrarlamak zorunda kalmaları ve sürekli çoktan seçmeli test uygulayarak mı? 

Çocukları 40-50 dk sırada, koltukta oturtup 10 dk mola verdirerek mi? Hep birlikte tahtada yazanları deftere kaydetmelerini sağlayarak mı? Türkiye'nin en düşük puanlı bölümlerinden mezun olup hayallerindeki meslekleri yapmalarına izin verilmeyen, karın tokluğuna dahi yaşayamayan,  sınıfta hiçbir özerklikleri olmayan ve tek avantajlı görünen yıllık izinlerinin herkesin gözüne battığı öğretmenleri zorlayarak mı? Hiçbir şey öğrenmek istemeyen insanlara, zaten çok da bir şey bilecek durumda olmayan öğretmenler, anne-babalarının iş gücüne rahat katılabilsinler ve bir süre iş gücüne katılamasınlar diye zorunlu tutuldukları yarı açık cezaevlerinde eğitim verecekler, öyle mi? 

Eğitim ile öğretimi ayırmalıyız. Kavramları yerli yerine oturtmalıyız. Bugün okullar bir eğitim yuvası değil. Okullar, belki dershane, belki yarı açık cezaevi, belki bir sosyal kulüp... Ama kesinlikle arzu edilen bir eğitim yuvası değiller. Üstelik bu yeni de değil. Bu satırların yazarı, öğretmenlerinin İngilizce bilmeden İngilizce öğretim yaptıkları, ülkücü çetelerin kol gezdiği, spor salonunun, kütüphanesinin, müzik odasının ve laboratuvarlarının öğrencilere kapalı olduğu, tek amacı öğrencilerinin solcu olmaması ve üniversite kazanması olan bir liseden mezun. Şu an biraz daha kötüyüz. Artık Türkçe de bilinmiyor; ülkücü çeteler yalnız değiller, uyuşturucu çeteleri, tarikatlar da onlara eşlik ediyor; öğrencileri bıraksanız zaten solcu olacakları da yok; üniversite kazansalar bununa artık pek bir anlamı da yok. 

Eğitimi doğru kavrarsak bunun sadece MEB'in işi olmadığını anlarız. Eğitimle insanın kendisini, çevresini, toplumunu tanıması; dönüştürmesi, çağına adapte olabilmesini; becerilerini keşfetmesini ve geliştirmesini; bir birey ve bir yurttaş olabilmesini anlıyorsak o zaman MEB'in yanı sıra Adalet Bakanlığının, Emniyet Teşkilatının, Sağlık Bakanlığının, genel olarak hukuk sisteminin, medyanın, vergi sisteminin daha belirleyici olduğunu görebiliriz. Ekonominin de ha keza insanı eğittiğini anlayabiliriz. Geleceğin öngörülemediği bir yerde geleceğe güven olmaz, yatırım yapılmaz. Gelecekte işime yarabilir diye bir şey öğrenilmez; gelecekte anlamlı adımlar atarım diye tasarruf yapılmaz. Hedonizm ve nihilizm kazanır. Sonunda herkes mutsuz olur. Günümüzde olan da budur. 

Sekülerlerimiz müsterih olsunlar. AKP iktidarı yıllardır dindar nesil yaratmaya çalışıyor. Başaramadı, başaramayacak. Daha önce birileri makbul vatandaş yaratmaya çalıştı, başaramadı. Başaramazlardı. Müfredata odaklanıldığı sürece bu başarılamayacak. İstediğiniz kadar din dersi koyun, işe yaramayacak. Gençlik, neyse ki, okuduğunu anlamıyor, düşündüğünü ifade edemiyor. Unutmayalım, Türkiye muhtemelen en çok ''fatiha'' okunan coğrafyadır. Sırat-ı müstakime en uzak ülke de sanırım burasıdır. 

Merkezi eğitim sistemiyle, bugünkü derslik yapısı ve ders işleme anlayışıyla benim MEB'e güvenim tam. Neyi hedeflemişse başaramayacaktır. Onca emek, para ve zaman boşa gidecek. 

Halkı eğitmek mi istiyorsunuz? Halk doktor randevusunu erken tarihe alıp tedavi olabilsin, haksızlığa uğradığında davalar hızla ve etkili bir şekilde görülsün, medyada doğru haberi izlesin ve yalanların ortaya çıktığını görsün, Türk Lirası değerli olsun, sokaklarda güvenle yürünsün, vergi adaleti sağlansın, bütçenin hesabı sorulsun, yönetenlerden hesap sorulabilsin, vurguncular, tefeciler, kirli para sahipleri ekonomiyi domine etmesin, üreten kazansın. İşte o zaman başkaca bir eğitime ihtiyaç kalmayacak. O zaman ders içeriklerinde daha seçici olabiliriz. Bu haliyle, kim neyi niye okusun?